Türkiye Devleti ‘peçesini’ mi indirdi?
Türkiye Devleti ‘peçesini’ mi indirdi?
- 24-10-2024 05:05
- 1839
- 24-10-2024 05:05
- 1839
TÜRKİYE DEVLETİ “PEÇESİNİ” Mİ İNDİRDİ?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Ekim ayının başında Meclis açılışında DEM Partililerin elini sıkmasıyla Türkiye sosyolojisi, yeni bir tartışmayla karşı karşıya kalmaktadır. AK Parti’den, Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından gelen açıklamalar, tartışmanın derinleşmesine ve bölgede “Yeni Çözüm Süreci” yolunun açılmasını beraberinde getirmektedir. İsim koyma noktasında gerek politikacılar gerek kanaat önderleri biraz tedirgin davransalar da sürecin başladığı her kesim tarafından; doğru ya da yanlış kabul edilmektedir.
Türkiye, bir yandan bölgede yaşanan gelişmeleri dikkatle takip ederken, diğer taraftan kendi aleyhine oluşabilecek senaryolara karşı ajandasını kontrol ederek “çeşitli senaryolara hazırlıklıyız” mesajını vermeye çalışmaktadır.
22 Ekim ise iktidarın büyük ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “Öcalan, DEM grup toplantısında konuşsun ve terörü bitirsin” söylemi, Türkiye’de temel taşların yerinden oynatılabileceğine dair bir mesaj olarak ele alınmaktadır. Türkiye, 10 yılı aşkın bir süredir daha anlaşılır bir şekilde bölgede BATI/ABD ittifakıyla kurulmak istenen terör yapılanmasına karşı bağımsızlık mücadelesi vermektedir.
İsrail’in, Gazze’den sonra yönünü Lübnan’a çevirmesi ve Suriye’nin başkenti Şam’ı ciddi şekilde rahatsız edecek hamlelerde bulunması, Türkiye’nin dış politikada esnek bir tavır takınmasını zorunlu hale getirmiştir.
Suriye sahasındaki bazı yapıların Rusya tarafından egale edilmeye çalışılması ve “Rusya’nın Türkiye ile Suriye arasındaki uzlaşı müzakerelerindeki tüm arabuluculuk çabalarını dondurduğu” iddiasının medyada yer alması, bölgede oluşan ABD-BATI ittifakı karşısında konumlanan Rusya-İran-Çin-Suriye ittifakında yeni gelişmelerin olabileceğini beraberinde getirmektedir.
Türkiye-Rusya arasında çekişme sahnesine dönen Suriye sahası, Türkiye’den iletilen bir mesaj ile anlaşılır olmuştur. 23 Ekim’de medyada yer alan haberde; Milli İstihbarat Teşkilatı ve Antalya Emniyet Müdürlüğü’nün PKK/KCK terör örgütü Rusya yapılanmasında aktif faaliyet gösteren Barı Iusubov'u yakaladığı dile getirilmiştir. (*)
Iusubov'un, örgütün üst düzey mensuplarıyla yakın teması bulunduğu ve eylemlerde yer aldığı belirlenmektedir. Türkiye, terör odaklarındaki sorunların çözülmesi noktasında; kendi bekası olarak nitelendirdiği konularda yeni muhataplar kabul etmeyi reddetmiştir.
Türkiye, Arap Baharı’nın bölgeyi etkisi altına almasından bu yana dönemsel tehdit algılarına karşı çeşitli dış politik hamlelerde bulunmuştur. İsrail’in proaktif tavırları nedeniyle bahsedilen blokların arasında yeni diyalogların doğması da olağan tercihler arasında yer almaktadır. Bölgedeki Kürt nüfusuyla yakından ilgilenen Türkiye, İsrail tehdidi altındaki Şam Yönetiminin hareketlerini dikkatlice takip edip, yeni sürecin başlatılması noktasında Beşar Esed’den bir hamle beklemektedir. Bölgede bulunan terör örgütü PKK/PYD/YPG yapılanması, İsrail’in işgal edebileceği potansiyeli altındaki coğrafyaların fiziksel bütünlüğüyle birleştiği taktirde Türkiye açısından kabul edilemez bir sonuç olarak değerlendirilmektedir.
Bir önceki yazımızda da ifade ettiğimiz; “bölge, doğum sancıları çekmektedir” aforizması, Türk Devlet aklının yüzünü göstermesine neden olmuştur.
22 Ekim günü, siyasi partilerin peş peşe yaptıkları açıklamalar, fotoğrafın tam şekli olarak anlaşılabilir iddiasını ortaya çıkarmıştır. Bölgede on milyonlarla ifade edilen Kürt nüfusu, arz-talep ilişkisi içerisinde çeşitli handikapları beraberinde getirmektedir. Kamuoyunda çeşitli sorulara cevap aranmaktadır. Türkiye, kendi vatandaşları dışında kalan Kürtleri yanına almak için hangi taleplere yanıt verecektir?
Türkiye, bölge sosyolojisini terörist ve halk olarak ayırarak yeni bir söylem oluşturabilir mi? Oluşturulacak bu söylemin bölgedeki karşılığı ne olacaktır?
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani'nin, 16 Ekim Çarşamba günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın ile görüşmesi, süreçten bağımsız ele alınamayacak kadar ciddi bir ziyarettir. Bahçeli’nin çağrısıyla teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın PKK üzerindeki hakimiyeti test edilip, siyasi sürecin en büyük riskleri dahi tartışmaya açılmıştır.
Türkiye, PKK’yı ABD etkisinden çıkarmak mı istemektedir? Kısmen bu talep gerçekleşirse, Türkiye bunun karşılığında PKK’ya ne teklif edecektir?
İhtimaller arasında; “kazan-kazan” politikasının uygulanması çerçevesinde Türkiye’nin üniter yapısından vazgeçip, topraklarını genişleterek, bölgede federe bir sisteme gidilmesi tartışmaları dikkat çekmektedir. Bölgedeki etnik yapı ayrıştırılarak Türkiye’nin lehine bir sistemin inşa edilmesi, Türkiye’nin terörle mücadelesindeki kutsiyetine de halel getirmeyeceğinden, bölge için kabul görülebilir bir seçenek olarak değerlendirilebilir.
Diğer bir ihtimal ise Türkiye’nin bulunduğu alanlarda terör faaliyetlerinin hızlanması neticesinde Türkiye’nin siyasi seçeneklerin PKK tarafından tüketildiğini ilan ederek, yeni bir askeri operasyona başlaması anlamı taşıyabilir. Irak’ta ciddi bir ilerleme kaydeden Türkiye’nin, İsrail’in saldırganlığının sürdüğü bir zaman diliminde fiziksel bütünlüğü oluşturmak için şahin kanadını devreye sokma gerekçesi de daha anlaşılabilir bir zemine oturtulmuş olacaktır.
Türk siyasi tarihi unutulmayacak zaman diliminden geçerken, TUSAŞ’a yapılan saldırının (**) süreçten bağımsız olmadığı ifade edilebilir. Terör örgütü PKK tarafından gerçekleştirildiği ifade edilen eylemin hedef alanı ve zaman diliminin birkaç mesajı bulunmaktadır.
Siyasi parti liderlerinin tabuları yıktığı bir dönemde PKK’nın bu eylemi, süreci sabote etmek isteyen unsurlar tarafından gerçekleştirilmiş olabilir. Ayrıca sürecin olumlu ya da olumsuz etkisine dair bir ön görüde bulunmak için henüz erken olduğunun da belirtilmesi gerekmektedir. PKK üzerinde egemenlik hakkının Öcalan ile sınırlı olmadığını dile getirmek isteyen kesimin, eylemi azmettiriciliği düşünülürse, muhatabın kim olacağı sorusuna da yanıt bulunmuş olacaktır.
Terör eyleminin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Rusya Fedrasyonu’na bağlı Tataristan’ın Başkenti Kazan kentinde düzenlenen BRICS zirvesine katıldığı gün gerçekleşmesi ve ardından hemen NATO Genel Sekreteri Rutte’nin TUSAŞ saldırısını kınaması, akıllara farklı soruları beraberinde getirmektedir. Milli Savunma Bakanlığı ise eylemin gerçekleştiği gece, Suriye’de bulunan terör odaklarına operasyonlar düzenlemiştir. Suriye Milli Ordusu da bu operasyonlara destek vermiştir.
Sonuç olarak; iç dinamiklerin dış politikayı belirlediği, bölgesel gelişmelerin, iç dinamikleri konsolide ettiği dönemden geçerken, Türkiye, bugün veya yarın aidiyet hissetmeyen vatandaşlarına, sınır ötesinde tatmin olabileceği motivasyonu vermemelidir. Devletler, bekası için esnek tavır takınabilmelidir.
.
Mahmut Muslihan, dikGAZETE.com
(**) https://www.dikgazete.com/haber/tusas-ankara-kahramankazan-yerleskesine-teror-saldirisi-916192.html
TUSAŞ haberleri
TÜRKİYE DEVLETİ “PEÇESİNİ” Mİ İNDİRDİ?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Ekim ayının başında Meclis açılışında DEM Partililerin elini sıkmasıyla Türkiye sosyolojisi, yeni bir tartışmayla karşı karşıya kalmaktadır. AK Parti’den, Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından gelen açıklamalar, tartışmanın derinleşmesine ve bölgede “Yeni Çözüm Süreci” yolunun açılmasını beraberinde getirmektedir. İsim koyma noktasında gerek politikacılar gerek kanaat önderleri biraz tedirgin davransalar da sürecin başladığı her kesim tarafından; doğru ya da yanlış kabul edilmektedir.
Türkiye, bir yandan bölgede yaşanan gelişmeleri dikkatle takip ederken, diğer taraftan kendi aleyhine oluşabilecek senaryolara karşı ajandasını kontrol ederek “çeşitli senaryolara hazırlıklıyız” mesajını vermeye çalışmaktadır.
22 Ekim ise iktidarın büyük ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “Öcalan, DEM grup toplantısında konuşsun ve terörü bitirsin” söylemi, Türkiye’de temel taşların yerinden oynatılabileceğine dair bir mesaj olarak ele alınmaktadır. Türkiye, 10 yılı aşkın bir süredir daha anlaşılır bir şekilde bölgede BATI/ABD ittifakıyla kurulmak istenen terör yapılanmasına karşı bağımsızlık mücadelesi vermektedir.
İsrail’in, Gazze’den sonra yönünü Lübnan’a çevirmesi ve Suriye’nin başkenti Şam’ı ciddi şekilde rahatsız edecek hamlelerde bulunması, Türkiye’nin dış politikada esnek bir tavır takınmasını zorunlu hale getirmiştir.
Suriye sahasındaki bazı yapıların Rusya tarafından egale edilmeye çalışılması ve “Rusya’nın Türkiye ile Suriye arasındaki uzlaşı müzakerelerindeki tüm arabuluculuk çabalarını dondurduğu” iddiasının medyada yer alması, bölgede oluşan ABD-BATI ittifakı karşısında konumlanan Rusya-İran-Çin-Suriye ittifakında yeni gelişmelerin olabileceğini beraberinde getirmektedir.
Türkiye-Rusya arasında çekişme sahnesine dönen Suriye sahası, Türkiye’den iletilen bir mesaj ile anlaşılır olmuştur. 23 Ekim’de medyada yer alan haberde; Milli İstihbarat Teşkilatı ve Antalya Emniyet Müdürlüğü’nün PKK/KCK terör örgütü Rusya yapılanmasında aktif faaliyet gösteren Barı Iusubov'u yakaladığı dile getirilmiştir. (*)
Iusubov'un, örgütün üst düzey mensuplarıyla yakın teması bulunduğu ve eylemlerde yer aldığı belirlenmektedir. Türkiye, terör odaklarındaki sorunların çözülmesi noktasında; kendi bekası olarak nitelendirdiği konularda yeni muhataplar kabul etmeyi reddetmiştir.
Türkiye, Arap Baharı’nın bölgeyi etkisi altına almasından bu yana dönemsel tehdit algılarına karşı çeşitli dış politik hamlelerde bulunmuştur. İsrail’in proaktif tavırları nedeniyle bahsedilen blokların arasında yeni diyalogların doğması da olağan tercihler arasında yer almaktadır. Bölgedeki Kürt nüfusuyla yakından ilgilenen Türkiye, İsrail tehdidi altındaki Şam Yönetiminin hareketlerini dikkatlice takip edip, yeni sürecin başlatılması noktasında Beşar Esed’den bir hamle beklemektedir. Bölgede bulunan terör örgütü PKK/PYD/YPG yapılanması, İsrail’in işgal edebileceği potansiyeli altındaki coğrafyaların fiziksel bütünlüğüyle birleştiği taktirde Türkiye açısından kabul edilemez bir sonuç olarak değerlendirilmektedir.
Bir önceki yazımızda da ifade ettiğimiz; “bölge, doğum sancıları çekmektedir” aforizması, Türk Devlet aklının yüzünü göstermesine neden olmuştur.
22 Ekim günü, siyasi partilerin peş peşe yaptıkları açıklamalar, fotoğrafın tam şekli olarak anlaşılabilir iddiasını ortaya çıkarmıştır. Bölgede on milyonlarla ifade edilen Kürt nüfusu, arz-talep ilişkisi içerisinde çeşitli handikapları beraberinde getirmektedir. Kamuoyunda çeşitli sorulara cevap aranmaktadır. Türkiye, kendi vatandaşları dışında kalan Kürtleri yanına almak için hangi taleplere yanıt verecektir?
Türkiye, bölge sosyolojisini terörist ve halk olarak ayırarak yeni bir söylem oluşturabilir mi? Oluşturulacak bu söylemin bölgedeki karşılığı ne olacaktır?
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani'nin, 16 Ekim Çarşamba günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın ile görüşmesi, süreçten bağımsız ele alınamayacak kadar ciddi bir ziyarettir. Bahçeli’nin çağrısıyla teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın PKK üzerindeki hakimiyeti test edilip, siyasi sürecin en büyük riskleri dahi tartışmaya açılmıştır.
Türkiye, PKK’yı ABD etkisinden çıkarmak mı istemektedir? Kısmen bu talep gerçekleşirse, Türkiye bunun karşılığında PKK’ya ne teklif edecektir?
İhtimaller arasında; “kazan-kazan” politikasının uygulanması çerçevesinde Türkiye’nin üniter yapısından vazgeçip, topraklarını genişleterek, bölgede federe bir sisteme gidilmesi tartışmaları dikkat çekmektedir. Bölgedeki etnik yapı ayrıştırılarak Türkiye’nin lehine bir sistemin inşa edilmesi, Türkiye’nin terörle mücadelesindeki kutsiyetine de halel getirmeyeceğinden, bölge için kabul görülebilir bir seçenek olarak değerlendirilebilir.
Diğer bir ihtimal ise Türkiye’nin bulunduğu alanlarda terör faaliyetlerinin hızlanması neticesinde Türkiye’nin siyasi seçeneklerin PKK tarafından tüketildiğini ilan ederek, yeni bir askeri operasyona başlaması anlamı taşıyabilir. Irak’ta ciddi bir ilerleme kaydeden Türkiye’nin, İsrail’in saldırganlığının sürdüğü bir zaman diliminde fiziksel bütünlüğü oluşturmak için şahin kanadını devreye sokma gerekçesi de daha anlaşılabilir bir zemine oturtulmuş olacaktır.
Türk siyasi tarihi unutulmayacak zaman diliminden geçerken, TUSAŞ’a yapılan saldırının (**) süreçten bağımsız olmadığı ifade edilebilir. Terör örgütü PKK tarafından gerçekleştirildiği ifade edilen eylemin hedef alanı ve zaman diliminin birkaç mesajı bulunmaktadır.
Siyasi parti liderlerinin tabuları yıktığı bir dönemde PKK’nın bu eylemi, süreci sabote etmek isteyen unsurlar tarafından gerçekleştirilmiş olabilir. Ayrıca sürecin olumlu ya da olumsuz etkisine dair bir ön görüde bulunmak için henüz erken olduğunun da belirtilmesi gerekmektedir. PKK üzerinde egemenlik hakkının Öcalan ile sınırlı olmadığını dile getirmek isteyen kesimin, eylemi azmettiriciliği düşünülürse, muhatabın kim olacağı sorusuna da yanıt bulunmuş olacaktır.
Terör eyleminin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Rusya Fedrasyonu’na bağlı Tataristan’ın Başkenti Kazan kentinde düzenlenen BRICS zirvesine katıldığı gün gerçekleşmesi ve ardından hemen NATO Genel Sekreteri Rutte’nin TUSAŞ saldırısını kınaması, akıllara farklı soruları beraberinde getirmektedir. Milli Savunma Bakanlığı ise eylemin gerçekleştiği gece, Suriye’de bulunan terör odaklarına operasyonlar düzenlemiştir. Suriye Milli Ordusu da bu operasyonlara destek vermiştir.
Sonuç olarak; iç dinamiklerin dış politikayı belirlediği, bölgesel gelişmelerin, iç dinamikleri konsolide ettiği dönemden geçerken, Türkiye, bugün veya yarın aidiyet hissetmeyen vatandaşlarına, sınır ötesinde tatmin olabileceği motivasyonu vermemelidir. Devletler, bekası için esnek tavır takınabilmelidir.
.
Mahmut Muslihan, dikGAZETE.com
(**) https://www.dikgazete.com/haber/tusas-ankara-kahramankazan-yerleskesine-teror-saldirisi-916192.html
TUSAŞ haberleri