- 05-01-2022 06:51
- 7167
Hepimizin malumu; 1. Dünya Savaşı, Balkan Coğrafyasında başladı. Sonra, Dünyayı kasıp kavurdu.
Büyük bir fırtınanın kopacağı belliydi. Herkes safını belirlemiş, ordularını donatmış, eli tetikteydi.
Kibrit; Bosna’da parladı. 28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan veliahtı ile eşinin Saraybosna’da bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi, İttifak ve İtilaf devletlerinin zincirleme olarak birbirlerine savaş açmasına sebep oldu.
Suikast bir provokasyon muydu, yoksa doğal seyrinde mi gelişti? Bilinmez.
Savaşa daha sonra Japonya, Osmanlı Devleti, İtalya, Bulgaristan, Romanya, Amerika Birleşik Devletleri ve Yunanistan da katıldı.
Şimdilerde Balkanlar’da yine fırtına kopacağı varsayılıyor. Aynen 1. Dünya Savaşı öncesi gibi. Hem sessizlik hem de Balkan başkentlerinde yüksek sesler iç içe.
Bosna- Hersek, Sırbistan ve Kosova temelinde bir tartışmadır devam ediyor.
Taraflar; krizin çözümü için hem görüşüyor hem de bir birilerini süreci baltalamakla suçluyor.
Balkan Siyasetçilerinin bir kısmı NATO ve Avrupa Birliği’nin yavaş adım attığını söylerken, bir kısmı da Rusya ile yakınlaşmakta.
Balkanlardaki kriz, Türkiye’nin Balkan Politikasını da gün yüzüne çıkardı.
Türkiye’nin Balkan Siyaseti; son on beş yılına damga vuran Dış Politikasının özeti şeklinde.
Balkanları oluşturan milletlerin akrabaları Türkiye’de yaşıyor.
Türkiye proaktif siyaset izleyerek gelişmeleri yakından takip ediyor. Türkiye’nin; Balkan Politikası süreklilik esasına dayanıyor ve Cumhurbaşkanlığı seviyesinde takibi yapılıyor
Erdoğan; Agustos ayı içerisinde üç günlük Bosna Hersek ve Karadağ’ı ziyaret etmişti.
Bosna Devlet Konseyi üyeleri ile görüşen Erdoğan; rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in Bosna’yı emanet ettiği söylemişti. Türkiye; Bosna Hersek için bir nevi garantör devlet konumunda.
Erdoğan, yaptığı açıklamada; “Balkanların çok kültürlü yapısının muhafazası, toplumların uyum ve barış içerisinde huzur içerisinde yaşamaları için Türkiye’nin çok yönlü politika geliştirdiğini” söyledi.
Türkiye; Bosna Hersek’in barış ve istikrar içerisinde olmasının tüm Balkanlar için elzem için olduğunu söylüyor. Bosna’nın iç siyasi sorunlarını “ Toprak Bütünlüğü ve Siyasi Birliği” gözetilmesini şart koşuyor.
Erdoğan, Sırbistan’ı bölgenin stratejik anahtarı kabul etmesine rağmen; Sırbistan’a uğramadı. Burada Sırbistan’a diplomatik ayar çekildi. Sırbistan Başkanı dolaylı olarak Ankara’ya davet edildi.
Mevlüt Çavuşoğlu, 1 Eylül’de Sırbistan’ın Sancak bölgesindeki Sırbistan ile Karadağ’ı birbirine bağlayan Novi/ Yeni Pazar’da Türk Konsolosluğu’nu açtı.
Çavuşoğlu, Başkonsolosluğun açılması için gerekli izni veren ve resmi prosedürleri hızlı bir şekilde tamamlayan Sırbistan hükümetine teşekkür etti.
Sırbistan Başkanı 18 Eylül’de İstanbul’a gelerek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü.
İkili görüşmenin olması diyaloğun kopmadığını gösterse de; toplantı basına kapalı gerçekleşti. Türkiye en üst seviyede uyarı ve tavsiyelerde bulundu.
Erdoğan, Bosna Hersek Halklar Meclisi Başkanlık Divanı Üyesi Bakir İzetbegoviç'i 1 Kasım’da İstanbul’da kabul etti. Görüşme ile ilgili çok detay paylaşılmadı.
Erdoğan, Bosna-Hersek'te son dönemde yükselen tansiyonun düşmesi için; Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Sırp Üyesi Milorad Dodik ile Beştepe'de bir araya geldi. İstikrarın korunması için atılacak adımlar masaya yatırıldı.
Dodik ziyareti öncesinde yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı Erdoğan için "Kendisi her zaman anlaşmadan yana ve bu nedenle de kendisine itimadım var" dedi.
Bu arada Milli Savunma Bakanı Hulisi Akar, Bosna Hersek ve Kosova’yı ziyaret ederek adeta askeri olarak da “Balkanlardayız” vurgusu yaptı.
Kosova’nın toprak bütünlüğü ve istikrarı için Türkiye; her zaman destek vereceğini, Savunma Bakanı aracılığı ile söylemiş oldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Mustafa Şentop da Karadağ ve Kuzey Makedonya’yı ziyaret ederek meclisi oluşturan partiler adına görüşmelerde bulundu.
Şentop, daha çok Türk kökenli halkla bir araya gelerek kültürel, dini ve eğitim alanlarında yalnız olmadıklarını söyledi.
Neticeye gelirsek; Türkiye, Küresel Sistemde denge siyaseti uyguluyor. Bölgesel ve Küresel ortamda işbirliği odaklı hareket ediyor.
Türkiye’nin Balkan Politikası pragmatist öğeler içeriyor. Türkiye kendi çıkarlarını öncelemekle birlikte, bölgede ekonomik kalkınma ve istikrar istiyor.
Türkiye aynı zamanda realist çizgide ilerliyor. Bölge ülkeleri ile hem birebir hem de heyetler halinde görüşüyor. Bölgenin güncel meselelerinin farkında olan Türkiye; değişen dinamik yapıya rahatlıkla ayak uydurabiliyor.
Türkiye’nin iddialı olduğu bir diğer konu da inşaacılık yani yapılandırmacılık. Türkiye, Balkanlar ile tarihten gelen bir bağ ile bağlı. Kültür ve Sosyal Yapı gibi Kolektif değerler yani maddi olmayan ortak unsurlar içermekte. Türkiye özellikle Balkanların Müslüman halkı ile ortak şeritte yol alabilmekte.
Türkiye zannedildiği gibi Neo /Yeni Osmanlıcılık iddiasında değil.
Türkiye hem Boşnak, hem Sırp hem de Arnavutlar ile aynı anda dostane görüşebiliyor. Türkiye’nin Balkan Politikası aynı zamanda çetrefilli/ ikircikli davranan Avrupa Birliği’ne karşı dik duruşu ifade ediyor. Adeta Avrupa’ya meydan okuyor.
Balkan devletleri Türkiye ile kendilerini daha güçlü hissediyor. Ankara, Balkan hamlelerinin zamanını ve tonunu seçerken her zaman dikkatli davranıyor.
Türkiye ilkelerinden taviz vermeden, insiyatif alabilen nadir devletlerden. Gelişmeler karşısında tepkisel değil proaktif davranarak önceden Oyun Kuruyor.
Bosna Savaşı’nda “ Direksiyon Başında Uyuklayan “ Avrupa, yine bir köşede sessizce bekliyor. Batının gevşekliği karşısında meydanı Rusya doldurmaya çalışıyor.
Çin; “ Borç Diplomasisi” adı verilen jeoekonomik/stratejik argümanla Balkanları kredi cenderesi altına almaya başladı. Çin sistematik olarak Balkan ekonomileri ile bütünleşerek kontrol altına almaya çalışıyor. Çin, gelecekte Balkanlar için büyü bir tehdit olarak oluşturuyor.
Türkiye; Çin’in ekonomik olarak Balkanlar’a müdahil olmasından rahatsız. Türkiye bu durumda bölgeye ekonomik yatırım yapmak zorunda.
Türkiye’nin Balkan Politikası hem Avrupa Birliği’ni hem de Amerika’yı tedirgin ediyor.
Batı, Türkiye’yi rakip olarak görüyor. Zannımca Türkiye’yi Müslüman bir Güç olarak Balkanlar’da görmek istemiyor.
Yunanistan’da askeri üslere takviye yapan Amerika; Türkiye’yi Balkanlar’da çevrelemek istiyor.
Türkiye; Libya, Suriye ve Karabağ’da olduğu gibi Rusya ile birlikte ortak çözüm üretme kapasitesine sahip.
Türkiye, ayrıca Balkanlar’da ki Fetullahçı Terör Örgütü yapılanmasına karşı da ciddi bir çalışma yapıyor. Bu yapı, Türkiye aleyhine bölgede lobicilik yapmakta.
Türkiye, Balkan coğrafyasındaki faaliyetlerini, belirli bir grup ya da kesimin çıkarlarını öncelemek yerine etnik ya da dini ayrım gözetmeden bütün kesimleri içerecek perspektif çerçevesinde devam ettiriyor.
Bakalım; Bağımsızlığının 30. Yılını kutlayacak olan (9 Ocak) Sırbistan’da Balkanları sıkıntıya sokacak olaylar olacak mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemi ile: “Türkiye; Balkanlardaki gelişmelere bigane kalamaz.”
.
Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com
https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/cumhurbaskani-erdogan-bosna-hersek-ve-karadag-ziyareti-sonrasi-gazetecilerle-soylesi-gerceklestirdi2908
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/bakan-cavusoglu-turkiye-sirbistan-iliskileri-tarihinin-en-iyi-noktasina-ulasti/2352517
https://www.newsweek.com/russia-balkan-allies-toy-war-kosovo-banks-us-protection-serbia-eu-1655325
https://www.mei.edu/publications/erdogan-eyes-opening-balkans
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/uluslararasi-toplum-bosnada-yine-sessiz/2460339
https://www.aa.com.tr/tr/gundem/akar-bosna-hersekte-gorevli-mehmetcik-ile-bir-araya-geldi/2459601
https://www.dw.com/tr/abnin-bat%C4%B1-balkanlardaki-t%C3%BCrkiye-endi%C5%9Fesi/a-59413156