- 11-03-2022 00:16
- 3855
CIA’nın desteğiyle dünyanın en karanlık ve karmaşık örgütlerinden biri haline gelen FETÖ, 15 Temmuz’daki başarısız darbe girişiminden sonra özellikle ülkemizde büyük darbe yedi.
Kurduğu bütün saltanat yerle bir oldu.
Ellerindeki silahlar (Televizyonları, gazeteleri, dershaneleri, üniversitedeki kadroları, TSK, Emniyet ve yargıdaki kadroları, esnaf ve öğrenci yapılanmaları, işadamı örgütleri, bankaları vs. vs.) milletin ve devletin ciddi mücadelesi sonucu yok olma derecesine geldi.
Ancak yönetici kadrosu yurt dışında olan ve 160’tan fazla ülkede hala faaliyetini devam ettiren bu şeytani yapı Türkiye’de kaybettiği mevzileri geri alabilmek için hiç durmadı ve durmaya da niyeti yok görünüyor.
Bu şeytani yapıya karşı yapılan mücadeledeki bazı boşluklardan yararlanan örgüt, yeniden yapılanmanın yollarını aramaya başladı.
Bunun en somut örnekleri ara ara yapılan MİT ve Emniyet operasyonları ile ortaya çıkarılıyor ve yeniden yapılanma faaliyetlerinde bulunan örgüt elemanları, derdest edilerek hapse yollanıyor.
Örgütün “KHK” ile devletten atılan yüz binden fazla militanının birçoğunun, hakkında soruşturma bile açılmaması ve bazı siyasi partilerin iktidara gelmeleri halinde KHK’lıları affedeceklerini söylemeleri, bu örgüt militanlarını cesaretlendiren olayların başında geliyor.
Örgütün üst yönetiminin yurt dışından yaptıkları bu yönde açıklamalarla daha da cesaretlenen örgüt militanları, “yeniden yapılanma” adı altında hainliklerine kaldıkları yerden devam ediyorlar.
Örgütün içindeki dağılmayı önleme ve kamuya eleman sokma gibi konular üzerinde de ciddi çalışmalar yaptığı tespit edilmiş bulunmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü “Ankesör-büfe…” soruşturmalarında, FETÖ’nün sözde üst yönetiminin “Signal”, “WhatsApp” ve benzeri programlar üzerinden örgüt üyelerine cesaretlendirici öğütler verdikleri ve “KHK ile atılanların görevlerine geri döneceklerini” ve “güncel yapılanma faaliyetlerine hız verilmesi” yönünde talimat ilettiği ortaya çıkarıldı.
Yıllardır bu şeytani yapıya karşı sadece emniyet ve yargı kanalıyla yapılan mücadelenin yeterli olmayacağını, aksine İslami, kültürel, siyasi, sosyal, ekonomik, emniyet, yargı gibi bütün alanlarda topyekün bir mücadelenin şart olduğunu söyleyip yazıyorum.
Fikri bir temele dayanan bu türden örgütlerin sadece emniyet ve yargı kanalıyla yapılan mücadelenin yetersiz kaldığı konusunda bütün dünyada örnekleri vardır.
Fikri bir yapıyı, ondan daha güçlü fikri bir yapı yok edebilir.
İslam dinini yüzüne maske yapan bu şeytani örgütün fikri ve kültürel yönden stratejiler geliştirerek milletimizi “Allah ile aldattığı” çok açıktır.
Milletimize bu şeytani yapının “Allah ile nasıl aldattığını” delilleriyle göstermezsek bu yapıyı “İslami hizmetler veriyor” zannedenlerin örgütten kopmaları mümkün olmaz.
Zira yaşanan mücadelede bunun örneklerini görüyoruz.
Örgütü “İslami bir faaliyet yapıyor” zannedenler ne kadar sıkıntıya maruz kalsalar da bunun “mükafatını alacaklarını” düşünerek sabretmektedirler.
Bugün yeniden yapılanma faaliyetleri yürüten örgüt üyelerinin verdikleri ifadelere baktığımızda bunların hala sözde “İslami bir faaliyet yaptıklarını” düşündükleri ortaya çıkıyor.
Sözde “İslami bir faaliyet” yaptıklarına inanan FETÖ militanlarının, örgüte eleman kazandırma, dağılmayı önleme, eğitim faaliyetlerini sürdürme, finans sağlama ve kamuya eleman sokma, kaçak olanların yurt dışına kaçırılması ve burada bulunan ailelerine maddi yardım sağlama gibi konular üzerinde çalıştıkları yakalananların verdikleri ifadelerden açığa çıkmaktadır.
15 Temmuz öncesi maddi sıkıntı çekerken FETÖ tarafından el altından satın alınan ve 15 Temmuz sonrası adeta “FETÖ’nün yayın organı” gibi hareket eden “Yeni Asya” gazetesinin geçtiğimiz günlerde muhalefetteki CHP, İP, Saadet, Gelecek, DEVA ve Demokrat Parti’ye; "KHK’lar başta olmak üzere 15-20 Temmuz kaynaklı mağduriyetlerin muhalefet gündeminde öncelikli çözüm bekleyen konulardan biri olması gerektiğini her vesileyle ifade ediyoruz.” şeklinde çağrıda bulunarak KHK’lıların affedilmesini istemesi de bu anlamda yeniden yapılanmanın bir göstergesinden başka bir şey değildir.
KHK üzerinden bir mağdur algısı oluşturmak ve devletin tehlikeli görerek görevden uzaklaştırdığı bu örgüt militanlarına sahip çıkmak, aslında bu terör örgütüne sahip çıkmaktır.
“Yeni Asya” gibi birçok yayın organı ve partinin bunu yapmasına rağmen herhangi bir soruşturmaya tabi tutulmaması akıllara birbiri peşine birçok şüpheli soruların gelmesine sebep oluyor.
FETÖ militanlarının yeniden yapılanma girişimlerinde bulunmasına cesaret verenler, sadece muhalefet partileri değil. Aksine bazen hükümet yanlısı bazı kişilerin yaptıkları açıklamalar da FETÖ militanlarını cesaretlendirmekte ve yeniden yapılanmaya katılmalarında tesirli rol oynamaya sebep olmaktadır.
Mesela AK Parti kurucularından ve etkili isimlerinden biri olan Bülent Arınç’ın “KHK’lar Bir Facia” şeklindeki açıklaması hala zihinlerde söylendiği gibi taze durmaktadır.
Bu türden bir açıklamaya şimdiye kadar herhangi bir soruşturmanın açılmaması ister istemez KHK ile devletten uzaklaştırılan örgüt militanlarını cesaretlendirmektedir.
FETÖ denen bu iblisi yapının elemanlarının, yargılama sırasında yapılan bazı yanlışlar da bu yapıya “İslami hassasiyetinden dolayı” destek verenlerin kopuşunu zorlaştırmaktadır.
Mesela bunlardan biri benim de ana tanık olduğum “FETÖ Çatı Ana Davası”nın gerekçeli kararı olmuştur.
Başta Fetullah Gülen’in de aralarında bulunduğu 75 sanıklı bu mahkemeden birçok sanık ceza aldı. Bazıları ise bulunamadığı ve kaçak olduğu için dosyaları ayrıldı.
Verilen cezaların ardından açıklanan gerekçeli karar ise tam anlamda bir “facia”dan ibaretti.
FETÖ çatı ana davasının gerekçeli kararında örgütün asıl amacının "Teokratik devlet" yani “Dine dayalı devlet” kurmak olduğu ve bunun için cezalandırıldıkları ifade ediliyor.
Emekli Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’un kitabını okurken onun kitabında da FETÖ’nün gerçek amacının “Teokratik devlet”, yani “İslam’a dayalı bir devlet düzeni kurmak” olduğu dile getiriliyor.
Böyle bir gerekçeli karar ve anlayışın bu örgüte destek vermek ve cesaretlendirmekten başka hiçbir yararı yoktur.
Böyle bir gerekçeli kararı okuyan örgüt elemanları, “Bakın işte bizim gayemiz Müslümanların devlete hakim olmasıdır. Bizim gayemiz İslam dinini tesis etmektir. Biz cihat yapıyoruz. Hocamız da çağın en büyük mücahitlerinden biridir.” diyerek kendilerinin sözde bir “İslami mücadele” içinde olduklarını zannetmelerine sebep olmaktadır.
Bu durumda Türk devleti ve milleti, sözde “İslami bir mücadele veren Fetullah ve militanlarına karşı savaşan bir din dışı unsur” olarak lanse edilmekte ve bu maalesef yargı eliyle yapılmaktadır.
Böyle bir gerekçeli karar, bu millet ve devletin FETÖ denen iblisi bir örgüte karşı değil de, “İslami mücadele veren!..” bir “Hizmet hareketine”(!..) operasyon çeker hale getirildiği sonucunu doğurmuştur.
Bu da örgüt militanlarını cesaretlendirmekte ve yeniden yapılanma faaliyetlerini “Cihat” olarak değerlendirmelerine sebep olmaktadır.
Böyle bir durumda ister istemez; “Maden bunlar İslami bir faaliyette bulunuyorlar; o zaman Müslüman kimliği olan Erdoğan bunlara niçin savaş açtı?” sorusu zihinlerde belirir.
Böyle giderse ve FETÖ denen şeytani yapıya karşı İslami, kültürel, siyasi, sosyal, ekonomik, emniyet, yargı gibi bütün alanlarda topyekün bir mücadele verilmez ve örgütün hainlikleri hakkıyla anlatılamazsa bundan beş on sene sonra başta AK Partililer olmak üzere bütün milletin topyekün "İslami bir devlet kurmak isteyen ve bu uğurda cihat eden Fetullah Hocaya haksızlık ettik. Bizi kandırdılar!..” demeleri beni hiç şaşırtmaz.
Bunun için FETÖ denen şeytani yapıya karşı mücadelemizi hiç ara vermeden 7/24 sürdürmeli ve bu yapının ihanetlerini gelecek nesillere anlatmalıyız.
İnsan unutkan bir varlıktır ve hadiseleri çabuk unutur.
Zamanın geçmesiyle FETÖ denen şeytani yapının yaptığı hainlikler de unutulabilir.
Bunun için kim ne derse desin CIA uşaklığı yapan FETÖ isimli şeytani yapının İslam ile asla alakası yoktur.
Aksine FETÖ denen münafık, İslam dinini içten yıkmak için dinimizi maske olarak kullanmaktadır.
Kim bunun ötesinde bu yapıya değişik anlamlar ve misyonlar yüklüyorsa ve bunu bilerek yapıyorsa ihanet, bilmeyerek alet oluyorsa gaflet içindedir.
FETÖ denen şeytani yapının yeniden yapılanmasına fırsat vermemek için aksine İslami, kültürel, siyasi, sosyal, ekonomik, emniyet, yargı gibi bütün alanlarda topyekün bir mücadele şart olduğu gibi bu terör örgütünü cesaretlendiren açıklamalardan da kaçınmak olmazsa olmaz şartlardan biridir.
Bu şeytani yapıyı cesaretlendiren de kim ve nereden olursa olsun yargı ve millet önünde hesap vermelidir.
Aksi halde FETÖ ile mücadele sonuçlanmaz ve tıpkı PKK gibi bizi kırk yıl oyalar.