Padişahlık mı Cumhuriyet mi?

Padişahlık mı Cumhuriyet mi?

-TBMM açılışı..

PADİŞAHLIK MI, CUMHURİYET Mİ?

Belki de yüz yıldır başlıktaki bu sorunun cevabı aranıyor. Aslında verilecek cevap, meseleyi hangi ölçülere göre (Adalet, özgürlük, Millî egemenlik, dinî değerler, yönetim biçimi, kalkınma, halkın refahı, kültürel devamlılık, sosyal düzen vs.) değerlendirmeye bağlı bir soncu içinde taşıyor. Malum niyet ve bakış açısı, eşyanın bile mahiyetini değiştirir.

Gelin isterseniz meselenin daha iyi anlaşılması için padişahlık (Monarşi) ve Cumhuriyet arasında bir karşılaştırma yapalım.

PADİŞAHLIK (MONARŞİ):

Padişahlık (Monarşi) dediğimiz yönetim biçiminin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: “Devletin başı hanedandan gelen padişahtır; makam veraset yoluyla geçer. Halkın yönetime doğrudan katılımı yoktur. Siyasi bir kurum olan Halifeliğe dayalı dini ve geleneksel meşruiyet ön plandadır. Kararlar genellikle merkeziyetçi biçimde alınır. Padişahların dediği tartışılmazdır.”

Padişahlığın, “Kriz dönemlerinde güçlü liderlik ve istikrar sağlaması, tarihî süreklilik ve kültürel bütünlüğü koruması” bazı avantajlarının var olduğu söylenebilir.

Ancak, “Halkın iradesi yönetimde temsil edilmemesi, kötü bir padişahın tahta geçmesinin büyük felaketlere yol açabilme ihtimali, yeniliklere kapalı olma eğilimi vb.” dezavantajları da vardır.

CUMHURİYET:

Cumhuriyet denilen yönetim biçiminin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

Cumhuriyet, milletin millet tarafından yönetilmesi rejimidir. Cumhuriyet sisteminde yönetim anayasa, hukuk ve seçim üzerine kuruludur. Devleti yönetecek kişiler halkın seçimiyle iş başına gelir. Egemenlik milletindir. Güçler ayrılığı yasama, yürütme, yargı ilkesiyle denge ve denetim sağlanır. Basın hürdür ve kamu adına denetleme yetkisini kullanır. Zamanı gelince yeni seçimler yapılır ve yeni yöneticiler seçilir.”

Cumhuriyet yönetiminin, “Halkın iradesi yönetime doğrudan yansıması, eşit vatandaşlık ve özgürlüklerin ön planda olması, bilim, eğitim ve yenilik alanında ilerleme için daha elverişli alan oluşturması vb.” avantajları vardır.

Ancak Cumhuriyet rejiminde, “Seçimlerle birlikte popülizm ve istikrarsızlığa alan açması, ehliyetsiz yöneticilerin bazen çoğunluk oyu ile seçilmesi vb.” gibi dezavantajları da vardır.

Aslında padişahlık ile ve cumhuriyetin karşılaştırılması meselesini şöyle özetlemek mümkündür:

Eğer ülkede istikrar, gelenek ve otorite istiyorsan padişahlık (Monarşi) iyidir. Eğer ülkede özgürlük, eşitlik, halk iradesi ve kalkınma istiyorsan Cumhuriyet rejimini tercih etmelisin.”

Meseleyi Osmanlı ve Türkiye özelinde değerlendirdiğimizde şu sonuca varmak mümkündür:

Osmanlı’nın bazı dönemlerinde padişahlık ülkenin kalkınmasına yararken özellikle duraklama ve gerileme dönemlerinde padişahlık sistemi büyük problemler çıkarmış ve Osmanlı’nın çöküşüne sebep olmuştur. Cumhuriyet ise, bu çöküşün ardından ülkeyi yeniden küllerinden ayağa kaldırmak için bir avuç fedakâr insanın önderliğinde milletin iradesiyle kurulmuş bir sistemdir.”

Osmanlı’da padişahlığın sürdürülemez hale geldiği tarihi bir gerçektir. Yönetim zafiyeti ve hanedanın zayıflaması, sonucu kötü etkilemiştir. Osmanlı’nın son yüzyıllarında başa geçen padişahların genellikle devlet tecrübesinden uzak olmaları, bu sonuca itmiştir. 19. yüzyılda tahta çıkan Abdülaziz, V. Murad, II. Abdülhamid, V. Mehmet Reşat, VI. Mehmet Vahdettin gibi birçok padişah, çocuk yaşta ya da uzun süre sarayda kapalı yetişmişti. Bu durum, devletin karar alma mekanizmasını zayıflattı.

Osmanlı’daki merkeziyetçi yapının, dünyadaki gelişmelere ayak uyduramaması Osmanlı’nın gerilemesine sebep olmuştur. Avrupa sanayi devrimini yapıp, anayasal sistemlere geçerken, Osmanlı’da ise hâlâ tek merkezden yönetim ve mutlak otorite hakimdi. Bu yapı, modern ordu, ekonomi ve hukuk düzeni kurmayı zorlaştırdı.

1876’da I. Meşrutiyet ilan edildi, padişah yetkileri sınırlanmak istendi. Ama II. Abdülhamid, 1878’de Meclis-i Mebusan’ı kapatarak istibdat dönemini başlattı. Bu baskıcı yönetim, özellikle aydınlar arasında büyük tepki doğurdu.

Devletin gelirleri borç faizlerine gitmeye başladı. 1881’de Duyun-u Umumiye kurularak, Osmanlı’nın gelirleri Avrupalı alacaklıların denetimine geçti. Bu da bağımsızlığı ciddi biçimde zedeledi.

Balkanlar, Kuzey Afrika, Orta Doğu’daki toprakların çoğu kaybedildi. 1912–1918 arasında Balkan, Trablusgarp ve I. Dünya Savaşları, Osmanlı’yı tamamen çökertti. Sonuçta ülke işgal edildi ve padişahlık, ulusal bağımsızlığı koruyamaz hale geldi.

Namık Kemal, Mithat Paşa, Ziya Gökalp, Enver Paşa, Mustafa Kemal vb. yeni nesil Osmanlı aydınları artık “millet egemenliği” fikrini savunuyordu. Halkın yönetime katılmadığı, tek kişinin söz sahibi olduğu bir düzen meşruiyetini kaybetti.

Netice itibariyle padişahlık artık yürütülebilir devlet anlayışına, millî bağımsızlığa ve halk iradesine cevap veremiyordu. Sonunda yıkılma ile karşı karşıya kaldı. 1922’de padişahlık (saltanat) kaldırıldı, 1923’te Cumhuriyet ilan edildi.

Cumhuriyet ile birlikte “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” ilkesiyle, yönetim hakkı tek kişiden halka geçti. Bu, belki de Türk tarihinin en köklü siyasi dönüşümüdür.

Hukuk akla ve eşitliğe dayanan kanunlara bağlandı. 1926’da kadın-erkek eşitliği sağlandı. Kimse “soyuna, inancına ya da sınıfına göre” ayrıcalıklı olmadı.

Medreseler kaldırılıp karma ve ücretsiz eğitim getirildi. Okuryazarlık oranı hızla arttı. Üniversiteler modern bilim anlayışına göre yeniden düzenlendi.

Kadınlar seçme ve seçilme hakkını birçok Avrupa ülkesinden önce kazandı. Toplumda kadının kamusal hayata katılımı büyük ölçüde arttı.

Cumhuriyet, “Türk milleti kendi kaderini belirler” anlayışıyla hareket etti. Kapitülasyonlar kaldırıldı, dış borçlar denetim altına alındı. Türk kimliği ve Türk dili bilinci güçlendirildi.

Ekonomi devlet eliyle planlandı. Sanayi, ulaşım, eğitim ve sağlık alanlarında kurumsal bir devlet yapısı oluşturuldu. Türkiye, kısa sürede milli bir devlet haline geldi.

Netice itibariyle, padişahlık, Osmanlı’nın yükseliş döneminde işe yarayan bir yönetim biçimiydi ama 20. yüzyıla gelindiğinde çağın gereklerine uyum sağlayamadı.

Cumhuriyet, sadece yönetim değişikliği değil, zihniyet değişimini de beraberinde getirdi. Bireyin, aklın ve bilimin ön plana çıktığı bir dönemi başlattı.

Bu noktada şöyle bir soru sorulabilir:

Eğer Cumhuriyet ilan edilmeseydi ve padişahlık sistemi bir şekilde devam etseydi, Türkiye nasıl bir ülke olurdu?

Bunu siyasi, sosyal ve ekonomik olarak üç açıdan inceleyebiliriz.

Siyasi açıdan Cumhuriyet kurulmasaydı, ülke hâlâ hanedanın yönetiminde olurdu. Meclis, varsa bile, danışma organı seviyesinde kalırdı. “Milletin iradesi” kavramı yerleşmezdi; seçimle değil, doğuştan hakla yönetme anlayışı sürerdi.

Avrupa devletleri, zayıf bir monarşiyi etkileri altına almakta çok daha rahat olurdu. Osmanlı zaten I. Dünya Savaşı sonrası “Sevr Antlaşması” ile parçalanmıştı. Cumhuriyet kurulmazsa bu anlaşma uygulanır, Anadolu’nun batısı Yunan işgalinde kalır, Güneyde Fransız ve İngiliz mandaları sürer, Doğuda Ermeni ve Kürt devletleri kurulurdu. Yani Türkiye’nin büyük kısmı bağımsızlığını kaybederdi.

Sosyal hayat açısından Cumhuriyet kurulmasaydı, kadınlar büyük ihtimalle siyasette, eğitimde ve iş hayatında yer alamazdı. Medeni Kanun gelmeyeceği için çok eşlilik, boşanmada eşitsizlik ve mirasta adaletsizlik sürerdi.

Okullar medreselerle sınırlı kalırdı. Bilim, fen, tıp, mühendislik gibi alanlarda Batı düzeyinde eğitim mümkün olmazdı. Okuma yazma oranı yüzde 10’un altına düşerdi. Bugün Türkiye’deki teknik üniversiteler, mühendisler, doktorlar, öğretmenler bu kadar yaygın olmazdı. Osmanlı çok uluslu bir imparatorluktu; Türk kimliği baskın değildi. Türk dili, edebiyatı, millî kültür gibi unsurlar gelişmezdi. Cumhuriyet kurulmasaydı bugün “Türk milleti” kavramı muhtemelen oluşmamış olurdu.

Ekonomik açıdan Cumhuriyet kurulmasaydı, Cumhuriyet’in başlattığı devletçilik, fabrika yatırımları, demiryolları gibi adımlar atılmazdı. Osmanlı sistemi tarıma ve dış borca dayalı kalırdı. Halkın çoğu köylü ve yoksul kalmaya devam ederdi.

Duyun-u Umumiye gibi dış denetimler sürerdi. Yabancı şirketler limanları, madenleri ve ticareti yönetirdi. Yani Türkiye, yarı-sömürge bir ülke durumuna düşerdi.

Padişahlık sisteminin yıkılması ardından kurulan Cumhuriyet, büyük bir başarıydı. Ancak, insanların uyguladığı bir sistem olduğu için, elbette hataları da oldu.

Burada şöyle bir soru akla gelebilir:

Cumhuriyet döneminde yapılan hatalar olmasaydı, Türkiye nasıl bir seviyeye ulaşabilirdi?”

HALK İLE DEVLET ARASINDA UÇURUM…

Cumhuriyet devrimleri, çok büyük ve hızlıydı ama toplumun büyük kısmı bu değişime hazırlanmış değildi.

Bu hususta yapılan hatalar: “Reformlar yukarıdan, emirle yapıldı. Köylü, din adamı, esnaf yeterince bilgilendirilmedi. Halkçılık ilkesi söylense de, halk karar süreçlerine dahil edilmedi.

Bu hatalar olmasaydı ne olabilirdi?: “Eğitim ve reformlar aşamalı, halkın anlayacağı dilde yapılırdı. Dinî kesimlerle kavga etmek yerine, ikna ve uyum politikası izlenirdi. Bu sayede Cumhuriyet ile dinî çevreler arasında yapay bir düşmanlık oluşmazdı. Bugün Türkiye, hem çağdaş hem de maneviyatına bağlı bir toplum olabilirdi.”

DEMOKRASİNİN GECİKMESİ…

Bu alanda yapılan hatalar: “1923–1950 arası tek parti rejimi sürdü. Muhalefet girişimleri (Terakkiperver, Serbest Fırka) kapatıldı. Basın, sendika, ifade özgürlüğü sınırlıydı. Bu, halkın bir kısmında devlet baskısı var algısı oluşturdu.”

Bu hatalar yapılmasaydı neler olabilirdi?: “Demokrasi daha erken otururdu. Siyasi partiler farklı görüşleri temsil ederdi. 1950 sonrası yaşanan sert kutuplaşmalar, darbeler, yasaklar belki hiç yaşanmazdı. Türkiye, Avrupa demokrasileriyle eş zamanlı bir siyasi olgunluğa ulaşırdı.

EĞİTİMDE EKSİKLİK…

Bu alanda yapılan hatalar: “Eğitim politikaları sık sık değişti. Harf devriminden sonra kitap, öğretmen, kaynak eksikliği oluştu. Eğitimdeki bazı değerli projeler kapatıldı. Sonraki dönemlerde ezberci, sınav odaklı bir sistem yerleşti.”

Bu hatalar yapılmasaydı ne olabilirdi?: “Eğitim istikrarlı biçimde sürdürülseydi bugün Türkiye’nin her köyü aydın, üretken ve okuryazar olurdu. Eğitimde eleştirel düşünme, bilimsel araştırma kültürü gelişirdi. Üniversiteler dünya sıralamalarında üst sıralarda yer alırdı.

EKONOMİK DURUM…

Yapılan hatalar: “Devletçilikten özel sektöre, oradan liberal modele geçişlerde istikrarsızlık oldu. Her yönetim kendi modelini getirdi. Tarım ve sanayi politikaları uzun vadeli planlanmadı.”

Bu hatalar yapılmasaydı neler olabilirdi?: “Planlı kalkınma ruhu devam ettirilseydi, bugün Türkiye, Güney Kore ya da İspanya düzeyinde bir sanayi ülkesi olabilirdi. Ekonomik krizler, enflasyon, işsizlik bu kadar kronikleşmezdi.”

DİN-DEVLET İLİŞKİLERİ…

Yapılan hatalar: “Laiklik, doğru anlaşılmak yerine dine karşı bir duruş gibi uygulandı. Dini kurumlar kapatıldı ama halkın manevî ihtiyacına alternatif yeterli bir yol sunulmadı. Diyanet bu husustaki açığı kapatamadı.”

Bu hatalar yapılmasaydı neler olabilirdi;? “Laiklik, inanç özgürlüğü olarak anlatılsa ve Din toplumsal ahlakın ve vicdanın parçası olarak görülseydi, Türkiye bugün hem akılla yönetilen manevi değerleri güçlü bir toplum olurdu. Avrupa ile Ortadoğu arasında denge kuran bir model ülke konumuna gelirdi.”

DARBELER VE ASKERÎ VESAYET…

Yapılan hatalar: “Cumhuriyet, başlangıçta ordu eliyle kurulmuştu; bu durum zamanla orduya siyaseti koruma görevi verdi. 1960’tan 2016’ya kadar olan darbeler, muhtıralar demokrasiyi zedeledi. İnsan hak ve özgürlükleri istenen seviyeye gelemedi.”

Bu hatalar yapılmasaydı ne olurdu?: “Sivil siyaset güçlenir, halk iradesi kalıcı olurdu. Her on yılda bir darbe girişimleriyle geriye gitmek yerine, Türkiye istikrarlı bir demokrasi haline gelirdi. Bugün Avrupa Birliği’ne tam üye olmak çoktan mümkün olurdu.”

Bugün Cumhuriyet olmasaydı Türkiye olmazdı, ama Cumhuriyet, hatalarını tekrarlamasa, bugün Türkiye, dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında olurdu.

Peki bugün, Cumhuriyetin geleceği için hangi hatalar tekrarlanmamalıdır

HALKTAN KOPUK YÖNETİM…

Geçmişteki hata: “Devlet aklı halk için ama halka rağmen hareket etti. Reformlar yukarıdan dayatıldı, halk çoğu zaman seyirci oldu.”

Bugün ne yapılmalı?: “Gerçek katılımcı demokrasi kurulmalı. Halk sadece seçimde değil, karar süreçlerinde de söz sahibi olmalı. Yerel yönetimler, sivil toplum, gençler ve kadınlar aktif katılımcı olmalı. Cumhuriyet halkla birlikte yaşarsa kalıcı olur.”

EĞİTİMDE NİTELİK KAYBI…

Geçmişteki hata: “Ezberci, sınav odaklı sistem düşünmeyi öldürdü. Laik eğitim ile din eğitimi arasında çatışma meydana getirildi.”

Bugün ne yapılmalı?: “Eğitim ideolojik değil, akıl + ahlak + üretim temelli olmalı. Bilimsel düşünceyle manevî değerler dengeli biçimde öğretilmeli. Üniversiteler siyasetten bağımsız, özgür düşünce merkezleri olmalı. Bir ülkenin geleceği, okullarında başlar.”

EKONOMİK POLİTİKALAR…

Geçmişteki hata: “Her iktidar kendi modelini denedi: planlı, sonra liberal, sonra karma... Üretimden çok tüketim teşvik edildi.

Bugün ne yapılmalı?: “Uzun vadeli, devlet üstü ekonomi vizyonu oluşturulmalı. Tarım, teknoloji ve sanayi birlikte planlanmalı. Gençlerin beyin gücü yurt dışına değil, ülke kalkınmasına yönlendirilmeli. Yolsuzluk ve israfla mücadele gerçekten yapılmalı. Ekonomik bağımsızlık olmadan Cumhuriyetin bağımsızlığı eksik kalır.”

KUTUPLAŞMA VE ÖTEKİLEŞTİRME…

Geçmişteki hata: “Bizden olanlar / olmayanlar ayrımı hem Cumhuriyetin başında hem son dönemlerinde sıkça yapıldı. Bu, toplumsal birliği zayıflattı.”

Bugün ne yapılmalı: “Cumhuriyet, kimseyi dışlamadan, herkesin ortak çatısı haline getirilmeli. Din, dil, mezhep, etnik köken, ideoloji farkı olmadan eşit vatandaşlık sağlanmalı. Atatürkçü veya dindar olmak birer etiket değil, birlik içinde çeşitlilik anlamına gelmeli. Cumhuriyetin gücü, farklılıkların birlikte yaşamasındadır.”

YARGININ SİYASALLAŞMASI…

Geçmişteki hata: “Adalet çoğu kez iktidarlara göre değişti. Bu durum halkın devlete güvenini sarstı. Adalete olan güven sarsıldığı için mafyacılık arttı.”

Bugün ne yapılmalı: “Yargı tamamen bağımsız olmalı, siyasi etkiden korunmalı. Hak, hukuk, liyakat temel ilkeler olmalı. Kanun önünde herkes ister güçlü ister sıradan vatandaş olsun eşit olmalıdır. Adaletin olmadığı yerde Cumhuriyet yalnızca bir tabeladır.”

GENÇLİK VE KADIN…

Geçmişteki hata: “Kadınların, gençlerin, özellikle kırsaldaki vatandaşların sesi yeterince duyulmadı. Yönetimde kadın ve gençlere yeterli alan açılmadı.”

Bugün ne yapılmalı: “Kadınlar yalnızca sembolik figür değil, her düzeyde karar verici olmalı. Gençlere sabret değil, söz hakkı verilmeli. Her köyde, her şehirde gençlerin üretken olabileceği ekonomik ve kültürel alanlar kurulmalı. Çünkü Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak gençlerle yükselecektir.”

YOL HARİTAMIZ…

Cumhuriyet sadece bir geçmiş değil, geleceğin de garantisi olur. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı için yol haritasını şöyle özetleyebiliriz:

Milletle iç içe,

Bilimle desteklenen,

Adaletli, özgür ve üretken bir Türkiye,

Farklılıklarını zenginlik olarak gören bir toplum,

Akıl ve vicdan temelli vizyonunu güncelleyen bir nesil…”

Cumhuriyet; geçmişin değil, geleceğin adıdır. O geleceği yaşatmak için; bilgiyle, vicdanla, cesaretle ve birlikle yürümek gerekir. Cumhuriyetin gelecek vizyonunu şöyle özetleyebiliriz:

1. Cumhuriyet, kimseyi dışlamayan ortak evimiz olmalıdır. Ne dindarı ötekidir ne seküleri yabancı. Bu vatan hepimizin ortak paydasıdır.

2. Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olmalıdır. Ancak bu sadece sandıkta değil, hayatın her alanında geçerli kılınmalıdır. Halk yönetime katılmazsa Cumhuriyet eksik kalır. Katılım bir hak değil, sorumluluktur.

3. Eğitim, Cumhuriyetin kalbidir. Okullar ezber değil, akıl, vicdan ve üretim yerleri olmalıdır. Bilimi öğrenmeyen toplum, inancını da koruyamaz.

4. Devletin temeli adalettir. Adalet hiçbir grubun, partinin ya da gücün elinde oyuncak olmamalıdır. Adaletin bittiği yerde devlet çöker.

5. Kadınlar özgür değilse, Cumhuriyet tamamlanmamıştır. Kadın ne kadar güçlü olursa, millet o kadar yükselir.

6. Gençler sadece geleceğimiz değil, bugünümüzdür. Onlara “sus” değil, “konuş” demeliyiz.

7. Ekonomi, bağımsızlığın ikinci ismidir. Üretmeyen toplum özgür olamaz. Sanayi, teknoloji, tarım ve ahlak bir arada yücelmelidir.

8. Laiklik, inançsızlık olarak uygulanmamalı, inancın güvencesi olmalıdır. Devlet kimsenin diniyle uğraşmamalı, ama herkesin inancını korumalıdır.

9. Cumhuriyetin kurucu ilkelerini ve liderini putlaştırmak değil, anlamak gerekir. Cumhuriyet, her çağda yeniden düşünmeyi emreder.

10. Cumhuriyet bir miras değil, emanettir. O emaneti taşımak, yalnızca korumakla değil, yeniden üretmekle mümkündür.

Yukarıdan beri izah etmeye çalıştığımız meseleler ışığında makalemizin başlığındaki “Padişahlık mı, Cumhuriyet mi?” sorusunun cevabını okuyucularımızın vicdanlarına havale ediyorum. Eminim ki düşünen, araştıran, sorgulayan, aklını kullanan Türk milleti, doğruyu bulur.

.

Selim Çoraklı, dikGAZETE.com

...