Kuzey Kafkasya’da fırtına yaklaşıyor mu?

Kuzey Kafkasya’da fırtına yaklaşıyor mu?

Kuzey Kafkasya’da fırtına yaklaşıyor mu?

Telegram’ kanallarına her gün kaçırılıp zorla sözleşme imzalatılarak Ukrayna’ya gönderilen Kafkasyalıların haberleri düşüyor. Sosyal medyaya yansımasa da çatışmalar, ‘drone’ saldırılarıyla sürmekte ve Tuapse Limanı’ndan Adiğey Cumhuriyeti’ne, Kafkasya da Ukrayna ateşine maruz kalıyor.  Meduza ve Mediazona’nın ortak veritabanına göre, doğrulanmış ‘92 bin’den fazla Rus askeri kaybının yüzde 18-22’si Kafkasya kökenli. Oysa Kuzey Kafkasya’nın nüfusu yine istatistiklere göre, bütün Rusya Federasyonu’nun sadece yüzde 4’üdür. Dağıstan’da da Çeçenistan gibi, ilan edilmemiş bir seferberlik sürüyor.

Haberlere göre, Pokrovsk cephesinde “Akhmat” ya da “Yug” tugaylarında savaşan Çeçen ve Dağıstanlı gençler, iki-üç haftalık acele eğitimle en tehlikeli bölgelere sürülüyor. Ailelere, hayatını kaybeden çocukları için “kan parası” vaat ediliyor. Aileler zorla askere alınmalara karşı topluca bir şey yapmaktan, baskıcı yönetimler nedeniyle sakınsa da, tek başlarına yaptıkları eylemler sırasında kendini yakanlar bile oldu. Geçen haftalarda Türkiye’de öldürülen ‘Utro Dağıstan’ Telegram kanalı yöneticisi Abakarov’un, çoğu zaman “uzaktan organize” ettiğine inanılan seferberlik protestoları ve Anti Siyonist hareketlerin Ukrayna tarafından kışkırtmalarla oluştuğunu söylemek, gerçeklerden kaçmaktan başka bir şey değil. Ama maalesef, Rusya kendi hatalarını yok sayarak var olmaya devam ediyor.

Çeçen ve Dağıstanlılar için durum böyleyken, Adiğe topraklarında da baskının oranı düşük değil. Kabardey-Balkarya’da 21 Mayıs 2025 Çerkes Soykırım Anma Günü yürüyüşünde, insanların tutuklanmasının ardından gelen mahkeme sürecinde, soykırım sürgün yürüyüşleri resmen yasaklandı. Elbette Ukrayna’nın Ocak 2025’te Çerkes soykırımını tanıması, Kremlin’i daha da sertleştirmiş olabilir. Bana kalırsa, Kremlin için sert politika sergilemenin bahanesi gerekmiyor. Yüzlerce yıllık baskı politikasının işe yarayacağını umuyor olması da çok üzücüdür.

Savaş ve ona bağlı yoksulluğun artışının daha çok Kuzey Kafkasya’ya mal edilmesi de sorunun bir başka yönüdür. Avrupa’yla askıya alınan ekonomik ilişkiler, el konulan banka hesapları ve mülkler derken, yönünü daha çok doğuya çeviren Rusya’nın Çin ile ticareti 260 milyar dolara çıksa da Kuzey Kafkasya Federal Bölgesi’nin bütçesi 2025’te reel olarak yüzde 28 azaltıldı, işsizlik oranı yüzde 22’yi aştı. Rusya, Kuzey Kafkasya’da yaşadığı korkunun yok olmasını 300 yıldır ölümün mutlaklığına bağlıyor. Ne kadar çok Çeçen ne kadar çok Çerkes ölürse, sorun o kadar azalacak. Fakat bu savaş ve gerilim politikalarının Kafkasya’ya ve tabii beraberinde hinterlandındaki Rusya’ya getirdiği yegâne şey, Selefilik ve ailesi katledilmiş binlerce çocuğun intikam ve özgürlük isteyen kalpleri oldu.

Rusya’nın bu ölüm üçlemesi şöyle: “Sen öldür, düşmanına öldürt ve birbirini öldürmelerini sağla”. İnguş- Oset, Çerkes- Karaçay derken Lezgi- Azeri gerilimi de Rusya’nın kışkırtmalarıyla artıyor gibi görünüyor. Elbette bunu Azerbaycan’a karşı bir baskı unsuru olarak ta kullanan Rusya, Dağıstan’da bütün bu sıkıntılara karşı oluşacak bir başkaldırı enerjisini yöneltecek bir odağı parlatarak rahat etmeyi umuyor.

Herkesin ortak kanısı, baskı altındaki Kuzey Kafkasya’nın bir yerden patlak vereceği yönünde. Doğrusu Avrupa bunu istiyor. Bu fırtınanın nasıl ve nereden geleceğine dair de birden çok ihtimal var: İç karışıklığı bir türlü sona ermeyen, mali durumu dibe vurmuş Gürcistan’ın ırkçı bir öfkeyle Abhazya ve Osetya’ya saldırması mı, Azerbaycan’da Lezgi ayaklanması, Dağıstan sınırında bir Lezgi-Azeri çatışması mı, yoksa yepyeni bir örgütün Kafkasya dağlarında ortaya çıkması mı… Belki Ukrayna’da bir araya gelen Kafkasya taburlarının tek çatı altında toplanıp Kafkasya’ya doğru yürümesidir… Nasıl gelişir bilmiyorum ama bıçak hem Rusya’nın hem Ukrayna’nın hem Avrupa’nın gırtlağına dayanmış durumda. Ve her ekonomik kriz beraberinde gerilim getirir.

Ukrayna’da birleşik bir Kafkas taburunun yanı sıra, son günlerde bir araya gelen Çeçen Taburları da vardı. Rusya’ya karşı savaşan ve meşruluğu tanınan İçkeria çatısı altında tek bir orduya dönüşen Çeçen taburları, Ekim ayı sonunda bir açık çağrı metni yayınladılar. Birkaç hafta öncesinde Çerkes bağımsızlık savunucuları da benzeri bir metni kaleme almış ve hemen hemen aynı şeyleri talep etmişti. “Her şeyden önce Rusya’nın muhalefeti olmadıkları, Rusya’nın işgali altındaki bin yıllık bağımsız toprakların asıl sahipleri oldukları tanınmalı ve bir müzakere yapılacaksa, bu kabulden sonra yapılmalıdır.” Özetle böyle söylendiğini aktarmam yanlış olmaz.

Baştan beri Avrupa’yı samimiyetsiz bulduğumu da defalarca yazdım. Elbette ekonomik ve sosyal zorluklarla mücadele ediyorlar fakat üçyüz yıl önce yaptıkları hatanın, ihmalin de, bugünkü durumun nedenlerinden biri olduğunu bilmeleri gerekir. Kuzey Kafkasya Komitelerinin çok daha açık, net ve güçlü bir biçimde desteklenmesi, uluslararası alanda Çerkes, Çeçen soykırımlarının ve soykırımdan doğan haklarının daha gür seslendirilmesi gerekmektedir. Sosyal medyada, basında, görsel ve işitsel medyada çok daha fazla yer almasının, bu soykırımların Avrupa ders kitaplarına girmesinin gerektiğine inanıyorum. Elbette Avrupa’yı samimiyetsiz bulmamın tek nedeni bu değil. Yıllardır süregelen iade problemleri de bunun bir nedenidir. Sürekli olarak Kafkasya halklarını Ukrayna saflarında Avrupa kültür ve medeniyetini savunmaya çağırır, hatta psikolojik baskı da oluştururken, nasıl olur da düşman dediğiniz Rusya’ya açık bir şekilde muhalif Kafkasyalıları işkence ve ölüm tehdidine rağmen iade edebilirsiniz? Şok edici bir iki yüzlülük. Onlarca Çeçenle beraber, Rusya karşıtı olarak sembolleşmiş ve suikaste uğramış Zelimhan Hangoshvili’nin ailesi bile ‘deport’ edildi.

İkiyüz yıllık Kuzey Kafkasya- Avrupa ilişkilerine baktığımda gördüğüm şeyler hiç umut verici değil. Destek sözleri, tutulmamış vaadler, demokrasi maskesi takmış Avrupalı Hristiyan kardeşliği… Sizce gerçekten özgür bir Çerkesya, özgür bir Çeçenya istiyorlar mı?

Bana, istedikleri tek şey, Rusya’nın ilgisinin Kafkasya’daki isyanlara kayması ve Ukrayna’dan çekilmesi gibi geliyor. İslam, Rusya Federasyonu’nun en büyük ikinci diniyken ve Müslümanların çoğu Rusya’ya bağlı cumhuriyetlerde yaşarken, Afganistan, Türkiye ve İran’ın yanı başında Müslüman devletler isteyeceklerini hiç sanmıyorum. Yönetim biçimi laik olsa bile.

Bununla beraber, Rusya eğer gerçekten Ukrayna’da zafer ve ülkesinde birlik ve huzur istiyorsa, Kuzey Kafkasyalılarla uzlaşmanın yollarını bulmalıdır diyorum bir kez daha. Dil ve inanç özgürlüğü, kültürel ve demokratik özerklik, temsil hakkı ve kalkınma hamleleri. 300 yıldır süren kan davasını bitirmenin de bir yolu var, masayı Avrupa’nın kurmasını beklemek Putin için teslim olmak demek, eğer farkındaysa…

.

Ülkü Menşure Solak, dikGAZETE.com

...