<div><strong>Har.1</strong>: HGM. 1944-47, ö. 1/200 bin. Pafta: Dinar-Akşehir. Efe-köy, Şuhut, Uzunpınar, Türbe Da., <strong>Çoru</strong>, <strong>Görege </strong>T., <strong>Geneli</strong>.</div> <h3><span><strong>Şuhut, Köreke, Ainos, Sybrize ve Isparta Gezisi</strong></span></h3> <h4><span><strong>Öz</strong></span></h4> <div>Bu makalenin amacı, <strong>Afyon</strong>-<strong>Şuhut</strong>, <strong>Şuhut</strong>-<strong>Uzunpınar</strong> ile <strong>Geneli</strong> köyleri arasındaki <strong>Köreke</strong> <strong>Dağı</strong>, göl sularının çekilmesiyle ortaya çıkan <strong>Barla</strong> önündeki <strong>Ainos</strong> öreni ve <strong>Miryokefalon</strong> harbinin yapıldığı <strong>Gelendost</strong>-<strong>Yenice</strong> köyünü ziyaret ile “<strong>Isparta’nın dünü, bugünü, yarını-III</strong>” adlı <strong>Sempozyumda</strong> yapacağım “<strong>Miryokefalon harbinin yeri savaşlarıyla</strong>” ilgili <strong>Isparta’da</strong> yaptığım sunum hakkındadır. Bu gezi sayesinde haritadan elden ettiğim bazı bilgilerimi de araziyle yüzleştirme fırsatı buldum.</div> <div><strong>Açar Kelimeler</strong>: Şuhut, Köreke Dağı, Ainos, Barla, Tzybritze, Sybrize Geçidi, Yenice Derbendi, Firigos Boğazı, Isparta</div> <h4><span><strong>Giriş</strong></span></h4> <div>Isparta Seyahat ile <strong>Afyonkarahisar’a</strong> gitmek için <strong>29</strong> <strong>Ekim</strong> <strong>Çarşamba</strong> günü sabahı Saat <strong>07</strong>.<strong>30</strong> yerine, şoförün uyuyakalması üzerine Saat 08.10’da <strong>Ankara</strong> AŞTİ’den yola çıktık. Saat 11.30 sularında <strong>Afyon’a</strong> geldiğimde, önceki Müze Md. değerli dostum <strong>Mevlüt</strong> <strong>Üyümez</strong> ile İlâhiyatçı <strong>Fevzi</strong> <strong>Kaya</strong> ve <strong>Abdullah</strong> <strong>Büyükşahin</strong> bizi karşıladılar. Oradan Devrâne Parkı’na geçtik. Aslında Kocatepe Üniversitesini ve tarihçi arkadaşları ziyaret edecektik, ama <strong>Cumhuriyet</strong> <strong>Bayramı</strong> olduğu için her yer tatildi. Orada biraz sohbet ettik ve <strong>Prof. Selim Kaya</strong> ile telefondan görüntülü konuştuk. Oradan Şuhut’a hareket ettik. Kudüs yolunda adları verilen Finiş [Kilikya hududu] denilen yer Şuhut’tu ve Şuhut’tan X mil [15 km] önceki Ceratae, Halımoru yanına yerleşiyordu. Şuhut’tan VI mil [9 km] uzaktaki Dadastana, Anayurt [Alayunt], VI mil [9 km] uzaktaki “Dağdan aşmak”, İcikli ayrımı; XI mil Milia ise Oynigan idi. Aslında Kilikya hududu, Şuhut’a 50 mil [74 km] uzak ve Kemer Boğazı’ndaki ırmak olup, itinerer hatalı olmalıydı (Ramsay, 1960: 264).</div> <h4><span><strong>Şuhut</strong></span></h4> <div><strong>Şuhut</strong> ziyaretimizin sebebi, <strong>Battâl</strong> <strong>Gâzî’nin</strong> türbesinin Geneli köyünün eski yerleşim yeri olan höyük üzerindeki <strong>Hüseyin</strong> <strong>Dede</strong> olduğuna dair yapacağımız Panel hazırlığıdır. Zira Şuhutlu bazı zatların, Şuhut-Uzunpınar köyü, Dede tepede taşla çevrili yerin <strong>Battâl</strong> <strong>Gâzî</strong> olabileceğine dair şüpheleri var. Onun için Uzunpınar köyü ve çevresinde incelemelerde bulunacağım. <strong>1138</strong> rakımlı Şuhut, bir şehir havasına girmiş. Belediye’nin 60 yataklı bir oteli ve yemek yiyeceğiniz güzel lokantaları var. Şahane bir kelle-paça 90 TL. Şuhut, <strong>Büyük</strong> <strong>Taarruzun</strong> başladığı kentimiz. Son zamanlarda coğrafî işaretli <strong>keşkeğiyle </strong>ünlendi. Şuhut Keşkek Evi’nin ziyaretçisi bol. Şuhut’a 29 km mesafedeki <strong>Battâl</strong> <strong>Gâzî’nin</strong> türbesi ve <strong>Ertuğrul</strong> <strong>Gâzî’yi</strong> takdir eden <strong>Selçuklu</strong> <strong>Sultanı</strong> <strong>Alâeddin’in</strong> <strong>Siyavuş’un</strong> büyük mezarı ile <strong>Büyük</strong> <strong>Taarruz</strong>, hep birlikte düşünülünce Şuhut’un turistlerin uğrak yeri olmaması için hiçbir sebep yok. Bölgenin canlı hayvan borsası Şuhut’ta kurulur. 32 km’lik Şuhut-Başören-Sandıklı yolu, ilk I. Ordu kumandanı <strong>Ali İhsan Sabis Paşa</strong> ile anılıyor. Şuhut, önce haftada bir, şimdi iki kez çıkan 28 yıllık Anayurt adlı kaliteli bir yerel gazeteye sahip.</div> <div><strong></strong></div> <div><strong>Har.1</strong>: HGM. 1944-47, ö. 1/200 bin. Pafta: Dinar-Akşehir. Efe-köy, Şuhut, Uzunpınar, Türbe Da., <strong>Çoru</strong>, <strong>Görege </strong>T., <strong>Geneli</strong>.</div> <h4><span><strong>Uzunpınar köyü</strong></span></h4> <div><strong>Ankara</strong> İlâhiyat mezunu Şuhut BB <strong>Muhittin</strong> <strong>Özaşkın’ın</strong> ikramı öğle öğününü Şuhut Keşkek Evi’nde ifa ettikten sonra belediyenin arazili bir pikabıyla <strong>Ramazan</strong> <strong>Koç</strong> ve <strong>Ömer</strong> <strong>Can</strong> <strong>Kır</strong>, beni 22,5 km uzaktaki Uzunpınar köyüne getirdiler. Dostum E. Öğr. <strong>Ahmet</strong> <strong>Yıldırım</strong>, bir yakınının cenazesi için Karaadilli köyüne gittiği için bize, köy halkından <strong>Niyazi</strong> <strong>Sarıçiçek</strong> rehberlik etti. İlk önce kale denilen yere çıktık. Burada eski bir yerleşim kalıntıları, bir lahit mezar çukuru ve su kaynağı vardı. Bu dağa <strong>Türbe</strong> <strong>Dağı</strong> denilmesi kanaatimce bu lahit mezar içindi. Mezardan bir kadın saçı çıktığı rivayet ediliyor. Yine kanaatimce lahit, uzun saçlı bir erkeğe ait olmalıdır [<strong>bk.</strong> Har.1, R.1-5].</div> <div><strong>Yalangı</strong>: Kaleden inerken bir bitki için sığırkuyruğu dedim. Niyazi Bey, buna “<strong>yalangı</strong>” denir; sığırkuyruğu biraz farklıdır dedi. Ertesi gün <strong>Ahmet</strong> <strong>Yıldırım’a</strong> sordum: Yalangı ile sığırkuyruğu aynıdır dedi. Yalvaç ile Hisarardı köyü arasındaki boğaz için <strong>Yılanga Boğazı</strong> diyorlar. Yalvaçlı <strong>Hilal</strong> <strong>Selek</strong> abiye sordum: “burada çok yılan bulunduğu için bu adı almış demişti” ki, bunun doğru olmadığı anlaşılıyor. Burada çok <strong>yalangı</strong> olduğu için bu adı almış olmalı. <strong>Yalangı</strong> adı, Yalvaç’ta “<strong>Yılanga</strong>” şeklinde değişikliğe uğramış olmalıdır.</div> <div><strong>Dede T</strong>: 1304 rakımlı Dede tepede 11-12 m boy, 2-2,5 m en, 0.60-0.70 m yükseklikte avcıların küme yaptıkları gibi taşlarla lalettayin örülmüş bir yer var. Buranın <strong>Battâl</strong> <strong>Gâzî</strong> türbesi olabileceği söylenmişti ki, buranın bir mezar olmasının imkân ve ihtimali yok. Köylüler, burada yağmur duasına çıkar ve “aş dökerlermiş”. Buna benzer, buraya 200-300 m mesafede iki küme daha varmış. <strong>Ahmet</strong> <strong>Yıldırım</strong> da, bunun mezar olmadığını söyledi. Burası <strong>Türklerin</strong> yüksek yerleri kutsama adetleriyle ilgili olmalıdır. Bu tepenin 30-40 m etrafında hendek benzeri bir yapı var ki, bunun için <strong>Ahmet</strong> <strong>Yıldırım</strong>, Kurtuluş harbinden kalma siperler dedi [<strong>bk.</strong> R.6, 7d-8d; “d”- dron resmi]. R9d [dron], bizim çıkamadığımız Uzunpınar ile Geneli arasındaki Köreke Dağının üzerini göstermektedir. <strong>Har.1</strong>’de görülen yaklaşık 1460 rakımlı Görege tepenin doğru adı Köreke, yâni “<strong>büyük</strong> <strong>mezar</strong>” tepesi olmalıdır. Kör = mezar, eke = büyük demektir. Harita, eski yazıdan yeni yazıya geçerken yanlış okunmuştur. Büyük mezar, dağın doğu eteğindeki 37 gün tahtta kalan <strong>Selçuklu</strong> <strong>Sultanı</strong> <strong>Alâeddin</strong> <strong>Siyavuş’a</strong> ait 4.00x11.30 m ebadındaki mezar olmalıdır. Oradan ünlü <strong>İnce</strong> <strong>Memed’in</strong> köyü, Göcen üzerinden Geneli köyüne geçtik ve <strong>Battâl</strong> <strong>Gâzî</strong> ile <strong>Alâeddin</strong> <strong>Siyavuş’u</strong> ziyaretle, bu kez Çoru köyü üzeri, akşam ezanı okunurken Uzunpınar’a geldik. <strong>Ahmet</strong> <strong>Bey</strong> ile yarın 09.30’da buluşmaya karar verdik.</div> <div><strong>740 </strong>yılında 13200 arkadaşıyla birlikte harp alanında şehit olan <strong>Battâl</strong> <strong>Gâzî</strong>, Geneli köyünün eski yerleşim yeri olan höyük üzerinde, yardımcısı <strong>Malik bin Şebib</strong> ise Anayurt köyünde yatmaktadırlar. Bir Emevî komutanı olan ve bölgede 30 yıl gazâ eden <strong>el-Battâl</strong>, <strong>Türklerin</strong> gönlünde taht kurmuştur. <strong>Battâl</strong> <strong>Gâzî</strong>, Hatay-Antakya’ya İran içlerinden geldiğine göre büyük ihtimal <strong>Türk</strong>’tür. Eski Hoyran ve Eğirdir gölleri arasındaki büyük ve derin ırmağın adı, <strong>el-Battâl</strong>; ırmağın içinden geçtiği ve <strong>Hüseyin</strong> <strong>b. Müslim el-Antakî</strong>’ye nispet edilen ovanın adı, Hüseyin ovasıdır (el-Belâzurî). Bu kayda göre <strong>Battâl</strong> <strong>Gâzî’nin</strong> babasının adı <strong>Müslim</strong> olup, <strong>Hüseyin</strong> veya <strong>Ebû’l-Hüseyin</strong> onun künyesidir. Kemer Boğazı’ndaki Miryokefalon kalesinin adı şark kaynaklarında Meltinis [Malatyalı] kalesi geçmektedir. <strong>Battâl</strong> <strong>Gâzî</strong>, <strong>Malik b. Şebib</strong> ve <strong>Alâeddin</strong> <strong>Siyavuş’un</strong> mezarları ihya edilmeli ve levhalar konularak halkımız bilgilendirilmelidir.</div> <h4><span><strong>Ainos</strong></span></h4> <div><strong>30</strong> <strong>Ekim</strong> <strong>Perşembe</strong> Saat 08.00’de Şuhut’u biraz dolaştım. Söylemesi ayıp Ege lokantasında 170 liraya bir işkembe ile bir kelle paça çorbası içtim. Zira o gün arazide çok işim vardı. <strong>Ahmet</strong> <strong>Yıldırım</strong>, Barla-Boyalı yakınlarında yüzlerce küp mezar gördüğünü söylüyordu ki, <strong>Doç. Muzaffer Ürekli</strong> bu yeri bulamamıştı. Yanımızda dron olduğu hâlde <strong>Ramazan</strong> <strong>Koç</strong> ve <strong>Ömer</strong> <strong>Can</strong> <strong>Kır</strong> ile birlikte Şuhut’tan hareket ettik; küp mezarları göstermesi için <strong>Ahmet</strong> <strong>Beyi</strong> de Uzunpınar’dan aldık ve Boyalı’ya doğru hareket ettik. Yolda eski günleri hatırladım: <strong>08</strong> <strong>Ağustos</strong> <strong>1968’de</strong> Barla-Karacaören yolunda Şantiye Şefi yardımcısı olarak işe başlamış; <strong>1969’da</strong> da <strong>Demirel</strong>, uzun bir konvoy hâlinde bu yoldan <strong>İslâmköy’e</strong> gelmişti. Kalkan tozdan bir kaza olmaması için yolu arazözlerle sulamıştık. Tam <strong>57</strong> yıl geçmiş.</div> <div><strong>Barla’ya</strong> yaklaştık; <strong>Ahmet</strong> <strong>Bey</strong> hep, burası değil, burası değil diyordu. Nihayet <strong>Recep</strong> <strong>Güllü’nün</strong> plajını 200 m geçtik; buradan içeri girelim dedi. Barla-Kepenekli mevkii; bunun önü “kayığın altının minareye değmemesi için, kayıkçıların dikkat ettiği Aynalı Çarşı” idi. Barla’da böyle bir rivâyet-i meşhur vardır. 80 yıl önce pipi/pepe Mustafa’sı, -“Abdullah, Aynalı Çarşı, minareye dikkat et” der. Bu yer, 1530 tarihli arşiv belgelerinde Afşar kazasına tâbi Limen-kome idi. Bazen Melen-gömü olarak da yazılmıştır. Limenopolis ve <strong>Ainos</strong> denilen iki göl arasındaki nehrin ağzındaki kent burasıydı. Aino veya Aina, ayna yapılmıştı. <strong>Ainos</strong>, <strong>29</strong> <strong>Nisan</strong> <strong>1091</strong> tarihinde vukûbulan Lebounion harbi ve <strong>Ertuğrul</strong> <strong>Gâzî</strong> ile anılmıştır. On kadar küp mezar gördük. <strong>Ahmet</strong> <strong>Bey</strong> bu sayıdan mahcup oldu. İnsan böyle yanılan bir varlıktır. Ben de çocukluğumda kuzu güderken korkudan her gördüğüm cismi insan sanmış; olmayan sesler duymuştum. İki parça olmuş bir kafatası gördük. 80-100 m yüksekten çekilen resimler çok şey anlatıyor. Hâlbuki yakından çekilen resimlerde taş yığınlarından başka bir şey görülmüyor [<strong>bk.</strong> R.10-14].</div> <h4><span><strong>Sybrize Geçidi veya Yenice Derbendi</strong></span></h4> <div><strong>Ainos</strong> kentini bulmanın sevinciyle geri döndük ve gençler beni, Genceli Akaryakıt istasyonuna bırakıp <strong>Şuhut’a</strong> devam ettiler. Bense zaman kazanmak için Gelendost’tan gelecek coğrafya öğretmeni <strong>İbrahim</strong> <strong>Akçay</strong> ile droncu <strong>Ümit</strong> <strong>Şimşek’in</strong> Genceli’ye kadar gelmemeleri ve zaman kazanmak için Yalvaç yönüne giden araçlara yarım saat el kaldırdım, hepsi de önümden vız, vız geçtiler. Zira <strong>İbrahim</strong> ve <strong>Ümit</strong> <strong>Beylere</strong> Miryokefalon harbinin vukûbulduğu yerler olan Sybrize Geçidi ve Yenice Derbendi’ni gösterip, Isparta’ya geçeceğim. Nihayet Karacaörenli biri durdu ve beni Aşağıkaşıkara kavşağına bıraktı. O anda da <strong>İbrahim</strong> ve <strong>Ümit</strong> <strong>Beyler</strong> geldiler. Yukarıtırtar, Tokmacık, Çaltı, Köke ve Afşar yoluyla kestirmeden Yenice köyüne geldik. Ben Anayol boyunca cereyan eden <strong>Miryokefalon</strong> harbini anlatırken, <strong>Ümit</strong> <strong>Bey</strong> de videoya aldı. <strong>Ümit</strong> <strong>Bey</strong>, Dronla çektiği harp yeri resimlerini konuşmalarımla uyumlaştıracak. İşimiz bittiğinde Isparta minibüsünün kalkmasına yarım saat kalmıştı ki, durmadan Gelendost’a geçtik.</div> <h4><span><strong>Isparta</strong></span></h4> <div><strong>Gelendost’tan</strong> Saat 17.00 minibüsü ile <strong>Isparta’ya</strong> hareket ettik. Araba, Gelendost’ta öğretmenlik yapan, ama Isparta’da oturan bay, bayan öğretmenlerle doluydu. Her gün 1,5 saat gidiş, 1,5 saat geliş, toplam üç saat yolda geçiyordu. Biz okurken öğretmenlerimiz değil bir ilçe merkezi, köyde kalırlardı. Önce lojmanda kalırlardı. Lojman yetmeyince, yani öğretmen sayısı artınca köydeki evlerde kaldılar. Şimdi her şey değişti. Kardeşim <strong>Memiş</strong>, beni Karayolları Şubesi önünden aldı. Eve geldiğimizde saat 19.00 sularıydı.</div> <div>Cuma günü Saat 09.00-10.15 arasındaki <strong>Doç. Abdullah</strong> <strong>Bakır’ın</strong> başkanlık ettiği oturuma uç ucuna yetiştim. Koca salon bomboş sayılırdı. Yaklaşık <strong>50</strong> kişi davet etmiştim, ama sadece başta Tingader Gn. Bşk. <strong>M. Ali Çelik</strong>, Isparta 32 Haber kanalı, <strong>Doç. Muzaffer Ürekli</strong> ve Jandarma komutanı <strong>Veysel</strong> <strong>Yoylu</strong> olmak üzere Dinarlı <strong>Mustafa</strong> <strong>Sağbaş</strong>, yakınım <strong>Ömer</strong> <strong>Gürdal</strong>, kardeşlerim <strong>Memiş</strong> ve <strong>Azime</strong> ile yeğenlerim <strong>Dr. Umay Topraklı</strong> ve <strong>Ahmet</strong> <strong>Çolak</strong> gelmişlerdi. Bunlardan başka salonda sunum sahipleri ve iki görevli üniversiteli haricinde kimse yoktu. <strong>Abdullah</strong> <strong>Bey</strong> ve II. sunumdan sonra III. sunum bana aitti. Ben başlarken <strong>Prof. Refik Turan</strong>, ISVAK Bşk. Yrd. <strong>Erdal</strong> <strong>Saraçoğlu</strong> ve <strong>Prof. Behset Karaca</strong> salonu şereflendirdiler. Sonra da, <strong>1920’li</strong> yıllar, Yalvaç kazı heyetinin izlenimleri hakkında Yalvaçlı <strong>İsmail</strong> <strong>Güneş</strong> sunum yaptı. Davetimize icabet eden herkes ile Isparta 32 Haber’e teşekkür ediyorum.</div> <div>Salondan sonra doğruca kardeşim <strong>Azime’ye</strong> gittik ve biraz dinlendikten sonra yeğenlerim İnş. Müh. <strong>Gökhan</strong> <strong>Topraklı</strong> ile Dr. <strong>Umay</strong> <strong>Topraklı</strong>, beni, Isparta şehirlerarası otobüs hareket noktasından uğurladılar. <strong>Ankara’da</strong> eve geldiğimde Saat 19.30 sularıydı. [<strong>bk.</strong> video]. (*)</div> <h4><span><strong>Sonuç</strong></span></h4> <div>Üç günlük hızlı bir çalışma sonunda, <strong>Eğirdir</strong> <strong>Gölü’nün</strong> çekilmesi ve <strong>Kemer</strong> <strong>Boğazı’ndaki</strong> tarihî köprü enkazına ulaşamamanın üzüntüsü ile tarihî <strong>Ainos</strong> kenti kalıntılarını bulmanın sevincini yaşadım. Gölde hemen hemen her gün yeni şeyler ortaya çıkarken, gölün sahibi <strong>DSİ</strong> ile <strong>SDÜ’den</strong> maalesef hâlâ bir araştırma başlatılmamıştır.</div> <div>.</div> <div><strong>Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com</strong></div> <div>(*)</div> <div>https://youtu.be/533RTZrVbB0?si=frBxrRi1LAtK-l3Z</div> <div></div> <div><strong>R.1</strong>: Şuhut Keşkek Evi: R. Koç, A. Büyükşahin, M. Üyümez, BB M. Özaşkın, R. Topraklı ve F. Kaya.</div> <div><strong></strong></div> <div><strong>R.2</strong>: Uzunpınar. [?], N. Sarıçiçek, RT. R. Koç ve [?].</div> <div><strong></strong></div> <div><strong>R.3</strong>: Uzunpınar Kale Öreni. RT</div> <div><strong></strong></div> <div><strong>R.4</strong>: Uzunpınar Türbe Dağına ad veren lahit çukuru. N. Sarıçiçek, R. Koç, RT.</div> <div><strong></strong></div> <div><strong>R.5</strong>: Uzunpınar-Kale.</div> <div><strong></strong></div> <div><strong>R.6</strong>: Uzunpınar. 304 rakımlı Dede Tepedeki yatır denilen yer.</div> <div><strong></strong></div> <div><strong>R.7d</strong>: Uzunpınar, Dede Tepe. Dron resmi. N. Sarıçiçek, RT, Ömer Can Kır.</div> <div><strong></strong></div> <div><strong>R.8d</strong>: Dede Tepe, yatır ve Kurtuluş harbinde kazılan siperler. Bizlerin gölgeleri görülüyor.</div> <div><strong></strong></div> <div><strong>R.9d</strong>: Köreke Dağı’nın dron ile çekilen resmi.</div> <div><strong></strong></div> <div><strong>R.10d:</strong> Barla-Kepenekli, Ainos [Aynalı Çarşı].</div> <div><strong></strong></div> <div><strong>R.11d:</strong> Barla-Kepenekli: Ainos. [dron resmi].</div> <div><strong></strong></div> <div><strong>R.12d</strong>: Barla-Kepenekli Mvk. Ainos. Kazılmış küp mezarlar.</div> <div><strong></strong></div> <div><strong>R.13d:</strong> Küp mezardan çıkan kafatası kemiği.</div> <div><strong></strong></div> <div><strong>R.14d:</strong> Barla-Kepenekli. Ainos. 100 m yüksekten çekilen Dron resminde yıkıntılarının izleri görülmektedir.</div> <div></div> <div></div>