ANADOLU’nun MANEVİ KORUYUCULARI, İSTANBUL’un GİZEMLİ FREKANS KONTROLÜ KEDİLER
Kedi, canlılar içinde frekansı ve şifacılığıyla ün salmış, gizemleri henüz tam olarak çözülememiş ve çözülmesi de zor olan, yaratıcının mucize varlıklarındandır.
Türkiye’de bu kadar çok kedi olmasının ardındaki tarihi sebep;
İstanbul sokaklarında dolaşırken bir banka yayılmış, uyuyan bir kedi ya da bir sahafın tezgahında kitapların arasında gezinirken bir tüylü dost görmek kimseyi şaşırtmıyor. Peki bu gizemli dostların böylesine doğal ve kabul edilmiş bir parçamız olmasının arkasında nasıl bir tarih yatıyor?
Öyle çok yakın bir tarihleri yok kendilerinin, epeydir bizlerle yaşıyorlar!
Gelin bakalım...
Kedilerin İstanbul’daki varlığı Antik Mısır’dan Mezopotamya’ya kadar uzanan bu yolculuk, kedileri İstanbul’un kalbine yerleştirmiş.
Osmanlı İmparatorluğu’nda hayvanlara gösterilen ilgi, tarih sayfalarına kazınmış durumda. Sokak hayvanları için aşevlerinde yemek dağıtılır, kasaplarla anlaşmalar yapılır ve hatta kedilere özel hastaneler bile kurulurdu.
Ayrıca kedilerin beslenmesi ve bakımı için “mancacılar” adı verilen özel görevliler bile vardı. Mancacılar, kendilerine verilen paralarla kedi ve köpekleri beslerdi.
Birçok Osmanlı vatandaşı, vefat etmeden önce miraslarının bir kısmını kedilerin beslenmesi için bırakırdı. Haftanın belirli günlerinde belirli sayıda kedinin doyurulması, hayır duaları arasında yer alırdı.
Tarım topluluklarında fare ve haşere popülasyonunu kontrol altında tutan kediler, zamanla şehir hayatına uyum sağlamış ve Osmanlı döneminde toplumsal yapının bir parçası haline gelmiş, Cumhuriyet döneminde evcilleştirme ile daha da yaygın kedi nüfusu olmuş ve sevgi, şefkat, merhamet ile bakılan, bakana da enerjisi ile frekans düzenleyen kedilerimiz, yaşantımızın önemli bir parçasıdır.