“…
Dediler: Kavminin bir adı var mı?
Adı bir değil çok, bu da bir âr mı?..
Türkiye devletim, Türklük Milletim;
Cinsinin çokluğu Türk’e zarar mı?”
Z. Gökalp
Büyük Türk Milleti, Avrupa’nın batısından, Amerika kıtasına, Kuzey Kutbu’ndan Uzakdoğu, Hindistan ve Afrika içlerine kadar yayılmıştır. Bu topraklarda akrabaları, kimliğini kaybeden soydaşları, dindaşları vardır. Dağılıp yayıldığı coğrafyalarda başka kültürlerle, farklı dinlerle de temâsı olmuştur.
Türk Milleti, tarihte büyük dünya devletleri de kurduğu için yönettiği halklarla karışmıştır.
Türkler, Dünya Tarihi’ne baktığımızda karakterindeki muháriplik ile yaşadığı geniş coğrafyalarda etkinliğini sürdürmesine rağmen, maalesef tarih içinde en çok asimilasyona uğrayan millettir.
Çin’e tarihin birçok devrinde gidip kaybolanlardan başlayın, Rusların işkence ve baskıları sonucu Ruslaşanlar ki Rusya’da atasözü dahi var; “Hangi Rus’un geçmişini araştırsan altından Tatar (Türk) çıkar.” diye, düşünün Avrupa’ya Atilla ile gidenler sadece Macarlar, Finler ve Estonlar mı sizce?
Başka devirlerde gidenleri de düşünün.
Bugün farklı dinlere mensup Türk Halkları’nı öğrenmeye devam ediyoruz.
Malum Rusların işgal ettiği Ukrayna'nın Mariupol şehrinde Ortadoks Urum Türkleri olduğunu da öğrendik.
Genel Türk Tarihi’ne baktığımızda Anadolu’yu mihenk kabul edersek doğuda Hristiyan olan Türk Halkları’nın çoğu bunların büyük kısmı Kıpçak Boyları Ermeni Kilisesi’ne bağlı yaşamışlar.
Van Akdamar Adası’ndaki kilise, Ermeni Kilisesi olmayıp Kıpçak Türkleri’nin yaptığı kilisedir.
Maalesef biz de onlara Ermeni demişiz. Bugün özellikle İran’da yaşayan Ermenilerin çoğunun anadili Türkçe’dir. Batı’daki Hıristiyan Türkleri de Rum deyip dışlamışız.
Bunun sonucu mübádelede Hıristiyan Karaman Türkleri de Yunanistan’a gönderildi. Oysa bu Türk Halkları, ilk mecliste kurucu ve Millî Kuvvetlerden yana olmuşlardı.
Büyük Türk Devletleri’nden biri de Hazar İmparatorluğu’dur. Museviliği dini inanç olarak kabul etmişlerdir.
Bugün en büyük Yahudi topluluklarının çoğunluğu İbrani ırkından değil, Türk Soylulardır. Aşkenaz Musevileri, bu yönü ile incelenmelidir.
Şunu bilelim ki İsrail kurulmadan önceki en büyük Musevi Devleti Hazar İmparatorluğu’dur. Hatta bu imparatorluk Hz. Süleyman’ın Yahudi Devleti’nden daha büyük bir coğrafyada ve daha uzun yaşamıştır.
Osmanlı, Bábür, Safaví ve Selçuklu gibi büyük Müslüman Türk Devletleri’nde soy birliği gerektiği gibi gözetilmemiştir.
Özellikle Osmanlı, Müslüman olmayan Türklere belki Sekel Türkleri ve Gagavuzlar istisna olabilir gayrimüslim diğer halklar gibi davranmıştır.
Düşünün Bulgarların Slavlaşması, Osmanlı hükümranlığında dahi hız kesmeden devam etmiştir.
Bugün emperyalizm, psikolojik harp/harekât yöntemleri ile dünyayı ve milli devletleri kendi çıkarlarına uygun olarak tasarlamaya, bozmaya, devam etmektedir.
Topraklarımızda kurdurduğu kukla devletlerle ki, Yunanistan, Ermenistan, Sırbistan, İran, Irak, Arabistan vb. coğrafyamızın demografisini değiştirmeye çalışmaktadır.
Mevcut yapılarımızı sulandırmaktadır. Özellikle İran, Afganistan ve Tacikistan’da Türk Halkları çok hızlı bir şekilde millî benliklerinden kopmaktadırlar.
Türkiye ne kandaş ve soydaşlarından vaz geçebilir ne de dindaşlarından.
Türkiye, Türk Devlet ve topluluklarına da Ümmet Coğrafyası’na da yön vermek zorundadır.
Bu coğrafyalar birbirinin alternatifi değildir. Birbirinin destek ve tamamlayıcısıdır. Filistin, Uygur’un alternatifi ya da rakibi değildir. Uygur, Müslümandır ve Türk’tür. Filistin de Müslümandır ve ecdâd toprağıdır.
Osmanlı Coğrafyası neresidir?
Bilen yok!..
Neden mi?
Malezya, Endonezya dâhil gemiler, ek olarak Çin’e dahi subaylar ve mühendisler gönderen büyük bir dünya devleti Osmanlı.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Anadolu’nun yiğit insanları bu kutlu ve büyük mirası yüklenmelidir.
Özetle; Osmanlı’nın en geniş coğrafyası ile bağımsız Türk Devletleri’nin topraklarını haritada birleştirin. Bu coğrafya Türkiye’nin ETKİ ALANI’dır. Dünyanın neresinde bir adam “BEN MÜSLÜMANIM.” ya da “BEN TÜRKÜM.” diyorsa orası da Türkiye’mizin İLGİ ALANI’dır.
Gelelim yabancılaşmaya…
Türk Milleti muhariptir.
Eğip, büküp şiirler söyleyemez, şarkılar bilmez. İlk karşılaştığı Fars’ın kelimenin sonunu uzatan konuşmasına, şiir söylemesine heves etti okumuşları. İslâm olununca da Arap âdetlerinin bir kısmını ‘din’ zannettiler.
Rahmetli M. YAZICIOĞLU diyor ki; “Batı Kültürünü medeniyet sanmakla, Arap Kültürünü İslamiyet sanmak aynı hatadır!”
Bu meyanda Fars etkisi de çok fazladır. S. Ahmet ARVASİ diyor ki; “Vatanımız ve milletimiz dört bir yandan ayrı renk ve biçimde gelişen kültür emperyalizmine maruz kalmaktadır. Kapitalist ve komünist oyunlara ilaveten Arap ve Fars Kültürü’nün ülkemizdeki tahribatı çok büyük olmaktadır.”
Emperyalizm, çevremizde kurdurdukları kukla ülkeleri, tıpkı Vekâlet Savaşları’nda olduğu gibi bize karşı kullanmaktadır.
Yunanistan, D. Karadeniz’de hak iddia etmek için 1939 yılında Horon Enstitüsü kurduruyor.
Bunun anlamı ne?
İstanbul’un yarısı kadar nüfusu olan Yunanistan’ın Megola İdea’sı var. Maddelerinden biri Bizans’ın ihyası ve İstanbul’un başkent yapılması…
Biz ırkçı değiliz.
Çevremizde bize düşman edilen en az 500 yıllık tebámız Rumlar, Ermeniler, Bulgarlar, Sırplar, Süryaniler, Araplar, Farslar, hatta Ruslarla kültür, dil, terbiye vd. konularda elbette etkileşim olmuştur. Ama Farslar, Araplar ve Slavlar gibi yönettiğiniz halklar tarafından aslî unsur Türk Milleti’nin asimilasyonu anlaşılır bir şey değildir. Bugün Turan, Türk Halkları olan Kürtler, Tâcikler, Hazaralar, Afganistan Özbeklerinin bir kısmının, kısmen Kaşgay Türkleri’nin dilini kaybedip Farsça konuşması, belki de sonraki yıllarda Farslaşma riski ne ile açıklanabilir?
Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika’daki Türkler nerede şimdi?
Bugün Sudan, Somali, Nijerya’dan dahi Türk olduğunu iddia eden insanlar geliyor. Filistin ve Yemen aynı şekilde. Kim bu insanlar?
Türkiye, bu insanlarla ilgili ne planlıyor?
Mültecilerle yatıp, mültecilerle kalkıyoruz!..
Muhalefet, bu insanları istismar ederek oy devşirmeyi başardı. İktidar, Ensar-Muhacir güzellemesinden öteye gitmiyor.
Oysa mülteciler ve yerleştirilmeleri, istihdamları, geri gönderilmeleri kesinlikle stratejik kararlar gerektirir.
Milli Güvenlik kaygısı ve ülke geleceğinin tasarlanmasına dönük olarak hareket edilmelidir.
Bugün emperyalizm, nüfus ve demografik yapılarla oynayarak geleceğe dönük kalıcı programlar yapmaktadır.
İran’da Türk Halkları, son rejim sürecinde hiç baskı altında kalmamıştır. Şii-Sünni ayrımcılığına bakın. Bölücü ve sinsi Selefiliğin de Siyâsî Şiî Fars politikalarının da arkasında İngiltere ve ABD vardır.
Türk Devleti ve İslâm düşmanların, iş birlikçilerinin ortak tavırlarına baktığınızda;
“Türk Devleti’ni yıkmak ve Türk Milleti’ni parçalamak isteyen bölücüler yalnız Türklüğe değil, İslam'a da ihanet etmektedirler.” “İslam Dünyası’nı esir almak isteyen şer kuvvetlerin ilk hedefi Türk Devleti ve Türk Milleti olmuştur.” “Kesin olarak iman etmişimdir ki, Müslüman Türk Milleti ve onun devleti güçlüyse, İslam Dünyası da güçlüdür.” diyor S. A. ARVASİ.
Türk Milleti’nin estetik ve medeniyet kökleri serttir.
Muháriptir. Bu Millî bir haslettir.
Kul hakkı ve zulümden kaçındıktan sonra insan, toplum ve ülke ilişkilerinde mizâcın sert ve net olması eksiklik değil, erdemdir.
Sert ve net duruşun ilk şartı güçlü olmaktır. Dolayısı ile Türk Milleti’nin motivasyonunun temelinde duruşunun devamlılığı yatmaktadır.
Çevre ve alt kültürlere karşı hoşgörülü olmakta hiçbir beis yoktur. Ancak Millî günlerde, kutlamalarda bunu yapmak, meselâ Rumca müzik çalmak hoşgörü değildir. Düşünün Yunanistan’a Hıristiyan Karaman Türkleri’ni sürdük. Onlar orada kamusal bir kutlamada Türkçe çalıp söyleyebiliyorlar mı?
Biz bölgemizde düşmanlık istemiyoruz. Ancak “Çözüm Süreci”nde olduğu gibi, Devletin sulandırılması, Millî terbiyenin tahrip edilmesini de istemiyoruz.
Düşünün “Ne mutlu Türküm diyene!” cümlesine düşman olanlar bilin ki yarın Allah’a hesap vereceklerdir.
Boşnaklar camilerde Türklüğün Şartları’nı öğretirler.
Neler peki Türklüğün şartları?
1. Kelime-i şehâdet.
2. Namaz.
3. Oruç.
4. Zekât.
5. Hac…
Ne oldu şimdi?
İslâm’ın şartları..
Dikkat edin daha Türk olamadık.
6. Cihâd etmek…
Bu altı madde “Türklüğün Şartları” Bosna’da…
Askerlere yürüyüş ve koşulda “HER TÜRK ASKER DOĞAR.” diye bağırtırdık.
Bunu bile yasakladık.
Neden peki?
Oysa Asker’in manasını bize Mekteb-i Şâháne Harbiye’de nasıl öğretmişlerdi? Biliyor musunuz?
Kelimenin Elif-bá ile yazılışı ESKR'dir. “Asker” Harflerinin Anlamına bakınız.
1. Kelimenin ilk harfi "E": Ulviyet-i ruhiye: Askerin yüksek bir ruh yapısına mâlik olduğunu ifade eder. Bu ulvî ve yüce ruhu kazandıran kaynak, kendini aynı gayeye adamış, kalpleri heyecanla çarpan kişilerin toplandığı ASKER OCAĞI’dır. Bu ocakta bütün ruhlar temizlenir, geliştirilir, yükseltilir ve yüceltilir. Ecdâdımız ne diyor? “PEYGAMBER OCAĞI”. Askerine Türk Milleti ne diyor? Mehmetçik… Yani Küçük Muhammed SAV. bu ocakta asker; şan, şeref, namus, haysiyet, vatan, millet ve hürriyet gibi yüksek duygularla yoğrularak bütünleştirilir. Bu yolda hayatı ve ölümü bile hiçe sayan bu ruh yüksekliği, bütün insanlarla ilgili iyi niteliklerin koruyucusu olarak örnek insanı meydana getirir.
2. "S" harfinin ifade ettiği anlam ise; Selamet-i fikriye’dir. Doğru ve salim bir fikre sahib olmaktır. Bir asker için doğruluk ve mertlik esastır.
3. Asker kelimesindeki "K" harfi ise, Kerâmet-i tábiye’dir. Muharebe sahasında taktik buluculuk ve seziş, hızlı çözüm bulma, birliği doğru kararlarla yönetebilme kabiliyet ve kerâmeti gösterme demektir. Bu askerî bilgi ile mücehhez olmayı da gerektirir. İlmi esaslara dayanan, buluculuğu ve insiyatifi esas alan askerlik sanatı en açık ifadesini tabiye (taktik ve strateji) kaidelerini en iyi şekilde bilmek ve uygulamakla kendisini gösterir. Önceden görüş maharetine tabiye (taktik) kabiliyeti ile ulaşmış olur.
4. Asker kelimesinin son harfi olan "R" harfi, Riyazát-ı bedeniyye (vücut dayanıklılığı) demektir. Asker, rûhi gelişmesi ile vücutça da gelişmek mecburiyetindedir. Askerin vücut yapısı, her türlü tabiat şartlarına, yokluk ve zorluklara alışmış olmalıdır.
Asker kelimesinde dile getirilmiş olan üstün hasletler, dünyaya nam salmış Türk askerinin damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Düşünün şimdi; “HER TÜRK ASKER DOĞAR” ne kadar değerli bir emir, işâret fişeği Milletimiz için.
Aziz Milletim!..
Merhum Alpaslan TÜRKEŞ, “Milletler yabancı kuvvetlerin orduları ve diğer maddi güçleri tarafından yok edilmeden önce, manevi ve fikir güçleri tarafından esaret atına alınırlar. Böyle bir toplumun esir ve yok olması kesin hale gelir.” diyor.
Kendi tarihimizi iyi öğrenmeli ve dersler çıkartmalıyız.
Unutmayalım ki; “Kendi tarihlerine direnenler, başkalarının tarihlerini dilenirler.”
Uyan Ey Türk Milleti!..
Her türlü aşağılık duygusundan kurtulmalıyız.
Kutlu Atalarımız kendi değerler sistemimiz ile Büyük Devletler kurdular.
Esaslar ve temellerimizden uzaklaştıkça her anlamda kaybetmeye devam ediyoruz.
Bizim sözlerimiz güzeldir.
Bizim türkülerimiz güzeldir.
Bizim şiir, şâir ve ozanlarımız güzeldir.
“GÖNÜL” kelimesi sâdece bizde var.
Bizim horonlarımız, halayımız, zeybeğimiz, sazımız güzeldir.
Bizim terbiyemiz, örfümüz, töremiz ve dinimizi anlama ve yaşama biçimimiz güzeldir.
Bizim tarihimiz fedakârlık, muháriplik, imân ve adâlet üzeredir.
Şimdi birlik zamanıdır, omuz omuza, tek yürek, çok çalışarak yürüme zamanıdır.