Türk tarihinin en karanlık örgütlerinden biri olan FETÖ ile mücadele o kadar sulandı ki, inanın artık FETÖ hakkında birşey yazasım gelmiyor.
Ne hikmetse Pensilvanya’da resmi olan bakan, başkan, vekil, rektör, dekan, vs. yapılıyor!
Bu çelişkili durum karşısında ister istemez kendi kendime sorduğum gibi herkese de soruyorum:
“O zaman biz hayatımızı ortaya koyarak neyin mücadelesini veriyoruz?”
Öyle ya, bir yandan FETÖ’nün bir terör örgütü olduğunu bütün dünyaya ilan ediyoruz, sonra da devletin en kritik noktalarına geçmişinde FETÖ ile iltisakı çok açık olan insanları getirebiliyoruz!
Acaba bunu yapanlar geçmişi FETÖ ile keşismeyen insan mı bulamıyorlar?
**
Bu makaleyi yazdığım gün “Babalar günü” imiş! Kapitalist sistem, ürettiklerini satmak için durmadan analar günü, babalar günü, sevgililer günü, vb. günler icat edip, tüketim çılgınlığını teşvik ediyor. Kapitalist sistemin bunu yapması doğası gereğidir diyebiliriz.
Ya israfa, savurganlığa, tüketim çılgınlığına karşı olan Müslümanlar niye bu modaya uyuyor dersiniz?
Cevabını ben vereyim isterseniz:
“Bizi yaratan ve yarattıktan sonra başıboş bırakmayarak bize kullanma kılavuzu olarak gönderdiği Kur’an’ı hayatımızın merkezine koymadığımız için İslam dışı bütün sistemler hayatımızı yönlendiriyor.”
Bu aslında Müslüman için içinden bir an önce çıkması gereken bir gayya çukurudur.
**
Yine yaz geldi ve ne yazık ki kadınlar adeta çıplaklık yarışına girdi. Ar damarını çatlatacak kadar açık giyinen kadınlarımızı ve kızlarımızı gördükçe “Galiba ahir zaman” diyesimiz geliyor.
Kadınların dikkat çekmek için cinselliklerini sergilemeleri normal mi? Psikiyartlar bunun asla normal insan davranışı olmadığı söylüyorlar.
Prof. Nevzat Tarhan, “Cinselliğin sergilenmesi, kadının zaafıdır. Bunu frenlemesi ise kadının olgunluğunu ve bilgeliğinin göstergesidir.” diyerek meseleye dikkat çekmektedir.
Bugün ne yazık ki sokaklarımız yatak odasından da öteye geçmiştir ve bu Müslüman Türk toplumu için kaldırılacak bir yük değildir.
Durumun vehametini 1974’te kaleme aldığı “Destan” isimli şiirinde Necip Fazıl, şöyle tasvir eder:
“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırdılar geliyor karanlık kubbemizden,
Çekiyor tebeşirle yekûn hattını âfet;
Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!
Durum diye bir lâf var, buyrunuz size durum;
Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum!
Bir şey koptu içimden, şey, her şeyi tutan bir şey,
Benim adım Bay Necip, babamınki Fazıl Bey;
Utanırdı burnunu göstermekten sütninem,
Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem.
..
Mezarda kan terliyor babamın iskeleti;
Ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti?”
Sokakta adeta yatak odasında gezer gibi giyinen kadınları, bu gerçekler ışığında bir kez daha düşünmeye davet ediyorum.
**
Burdur'da Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi öğrencileri, mezuniyet töreninde "Necmettin-Aybüke olup, Erenler yetiştireceğiz. Bir ölür, bin diriliriz." yazılı pankart taşıyarak yürüdüler.
O güzel yürekli öğretmenlerimizi bütün samimiyetimle alkışlıyorum. Bir toplumda, namuslular namussuzlar kadar cesur olmazsa o toplumda huzurlu bir hayat yaşanmaz.
PKK denilen şeytani örgüt, kırk senedir içlerinde çocukların, öğretmenlerin, kadınların, askerlerin, polislerin, sivil insanların olduğu onbinlerce insanımızı katletti.
Bugün ne yazık ki yapılan bunca katliamlar hiç yaşanmamış gibi, üç-beş oy uğruna bu katil örgütle işbirliğine yeltenen vatan, millet, bayrak bilmez ama bunları istismar eden çok alçaklar, hainler var.
Bu gerçekler ışığında Burdur’daki öğretmen adaylarının bir pankart yaparak "Necmettin-Aybüke olup, Erenler yetiştireceğiz. Bir ölür, bin diriliriz!.." demeleri çok anlamlıdır ve namuslu insanların artık seslerini yüksekçe haykırmaları zamanının geldiğini ve hatta geçtiğini göstermektedir.
**
CHP’nin 24. Dönem Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, “Sezgin Tanrıkulu, TR 705 koduyla çalışan CIA ajanıdır.” şeklinde tarif etitği CHP milletvekili, hepimizin gururu, ülkemizin yüzünü güldüren, “İHA”lar ve “SİHA”larla düşmana korku salan Selçuk Bayraktar’ı iktidara gelmeleri halinde yargılayacakmış!
Bu ahlaksızlığa, bu densizliğe Türk milleti olarak cevabımızı mutlaka vermeliyiz. Aksi halde, bu türlere cesaret vermiş oluruz.
Böyle densizce düşünenlere de yüksek sesle; “Selçuk Bayraktar’ı anlamak için evvela bu vatana, bu bayrağa, bu millete, bu devlete, bu topraklara sevdalı olmalısınız. Bunu yapmadığınız müddetçe Selçuk Bayraktar’ı anlayamazsınız!.. Densizliği ve dinsizliği bırakın. Bu milletin her ferdi, bir Selçuk Bayraktar’dır ve sizin gibi hadsizlere haddini bidirmekten asla çekinmez!..” demeliyiz.
**
Son dönemlerde ülkemizde geçici sığınmacı statüsünde olan Suriyeliler üzerinden ucu dış isthbarat örgütlerinde olan bir dezenformasyon sergilenmek isteniyor.
Bunu üç-beş oy için yapanları gaflette sayarız ama başka ülkelerin istihbarat örgütleriyle işbirliği yapanlar, Türk milleti nezdinde haindir ve cezalarını er veya geç çekeceklerdir.
Bu vesile ile bugün gazeteleri okurken dikkatimi çeken bir hadiseyi sizinle paylaşmak istedim. “Suriyelileri ülkelerine geri göndereceğiz!." diye yaygara yapan ve bunun üzerinden oy devşirmeye çalıştığı çok açık olan İp genel başkanı Meral Akşener'in oğlu, bir dernek bünyesinde, "Suriyelilere Türkiye'de kendi işlerini kurma dersi” veriyormuş.
**
Öteden beri politikacıların söylemleri ile eylemlerinin birbirini tutmadığına artık milletimiz iyice alıştı. Hatta bu ikiyüzlülük, acayip biçimde kanıksandı. Politikacılar iktidar veya yerel seçim öncesinde verdikleri vaatleri ne hikmetse koltuğa oturunca ya unutuyorlar ya da tam tersini yapıyorlar.
Politikacılaın bu tür çelişkili hallerini anlatan kitap yapsak, herhalde ciltlerle ancak ifade edebiliriz.
Bu hususta parti ayrımı yapmadan binlerce örnek mevcuttur.
CHP’li bir politikacı olan Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun bir vaadini hatırlatarak meseleyi noktalayalım: “Seçim öncesinde elektirik ve suyu bedava yapalım.”
Bunu diyen Çerçioğlu, su parasını ödemeyen 16 bin kişiye karşı haciz işlemleri başlatmış!
**
İktidar her zaman yıpratıcıdır.
İktidarların yaptıkları iyilikler, millet tarafından sıradan vazifeleri olarak görülürken yaptıkları yanlışlar hanelerine büyük harflerle yazılır.
AK Parti, 20 küsür senedir iktidarda bulunuyor. Şüphesiz güzel hizmetler de yaptılar. Ancak özellikle Milli Eğitim, kültür, şehircilik ve Aile konularında sınıfta kaldıklarını kendileri de itiraf ediyorlar.
Son yıllarda sınıfta kaldıkları bir mesele de ekonomi oldu. AK Parti, serbest piyasa ekonomisini savunduğu için döviz dâhil birçok şeye müdahale etmemeyi esas almıştır.
Son zamanlarda yaşanan dövizdeki iniş çıkışlara çok zorda kalmadıkları müddetçe (daha çok çıkış demek daha doğru) müdahale etmemeleri, bu anlayıştan kaynaklanmaktadır.
Son yıllarda hemen her şeye gelen zamlara müdahale etmemelerinin sebebini de AK Partililer, serbest piyasa ekonomisine dayandırmaktadırlar. Ancak bazen öyle icraatlara imza atıyorlar ki, eminim bunu kendileri bile izah edemiyordur.
Bu hadiselerden biri de ülkede resmi enflasyon yüzde 73 olarak açıklanırken ve gerçekte bu enflasyon yüzde 300’leri aşmışken hükümet ev kiralarına müdahale ederek yüzde 25 ile sınır getirmesidir.
Bunu hangi mantıkla yaptığını inanın kimse izah edemiyor.
Bu, yasa ev sahipleri ile kiracıları arasındaki kavgaları teşvik ettiği gibi evini ucuz kiraya vermek istemeyen ev sahiplerini, kayıt dışı yollara itecektir.
Eminim Sayın Cumhurbaşkanı, bu yasayı veto eder de AK Partililer, nasıl bir mantıksızlık içine düştüklerinin farkına varırlar.
Ev kiralarına müdahale eden hükümet, ne hikmetse doktorların boykotuna, dolaylı iş yavaşmalarına el atmıyor.
Doktor, asker, polis greve gider mi?
Ya grevde iken birileri ölürse, sorumlusu başta hükümet olmak üzere doktorlar olmaz mı?
Madem kiralara müdahale ettin, buyur doktorlara da grev ve iş bırakma yasağı getir.
**
AK Parti iktidarını yıkmak için bir araya gelen “6’lı masa” mensupları, bunu başaramayacaklarını anlamış olacaklar ki olmadık saçmalıklara imza atmaya başladılar.
Bu saçmalıklardan bazılarını şöyle özetleyebiliriz:
-İktidar olmaları halinde mahkemelerce cezalandırılan teröristlerden Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ı salıverileceklermiş!..
-Kanun hükmündeki kararnamelerle (KHK) devletten atılan ve çoğu hapse giren FETÖ’cü teröristleri serbest bırakıp, hepsini yeniden devletteki vazifelerine geri göndereceklermiş!..
-HDPKK oylarını kaybetmemek için açık biçimde dinlendirmeseler de teröre karşı verilen mücadeleyi gevşeteceklermiş!..
Bunların hepsi bu millete, vatana, tarihimize, bayrağımıza ihanettir.
Üç-beş oy uğruna bunları iddia etmenin cezasını, bu milletin size sandıkta çok açık biçimde vereceğine inanıyorum.
**
Gezi olayları sırasında üç-beş ağaç kesileceğini iddia edenler, ülkeyi yakıp yıkmış ve milyarlarca lira zarara uğratmışlardı.
“Üç-beş ağaç” üzerinden yaygara yapan bazı soysuzlar, ne hikmetse İstanbul Büyükşehir Belediyesi ekiplerinin, Emirgan Korusu'ndaki 54 dişbudak ağacını testereyle kesmesi karşısında hiç seslerini çıkarmamışlardır.
Yine CHP’li İBB’nin Çırağan'daki asırlık çınarları tek tek kesmelerine karşı da sesleri kısılmıştır.
Bütün bunlar gösteriyor ki bu soysuzların esas maksadı ağaç değil, ağaç üzerinden ülkemize operasyon çekmektir.
İsterseniz bu soysuzlara bir şey hatırlatalım:
FETÖ denen şeytani yapı da dersaneleri vs. bahane ederek darbeye kalkıştı ama bu millet, darbecileri donlarıyla beraber açıkta bıraktı.
Siz de FETÖ’cüler gibi donlarınızla açıkta kalmak istemiyorsanız kıytırık gerekçelerle bu ülkeye ihanet etmeyi bırakın.