MOSKOVA
Rusya'yı anlamak için topraklarında yaşanan savaşlara göz atmakta fayda var.
Bunlardan biri 2. Dünya Savaşı'nın dönüm noktası sayılan Stalingrad Çatışması…
Naziler, Volga nehri kıyısı kenti ele geçirmek için tüm güçlerini seferber etse de sayıca az olan Sovyet birlikleri her ev, her mahalle için savaşıyor, kenti teslim etmiyordu.
Bu çatışmaların birinde bir evde mevzilenen Sovyet askerlerine, küçük yaştaki bir erkek çocuğu yardım ediyordu.
Çocuk, sürünerek Sovyet askerlerine gerekli malzemeleri taşıyordu. Bir asker, bu öksüz çocuğa silah atışını da öğretti.
Aradan haftalar geçti…
Başka bir Sovyet birliği, taarruza geçerek o binaya girdi.
Karşılaştıkları manzara karşısında gözyaşlarına hakim olamadılar. Çocuk, diğer Sovyet askerleri ile birlikte, kahramanca hayatını kaybetmişti ama elindeki silahını ise bırakmamıştı.
Gözleri açık şekilde ölen kahraman çocuğun yüzü ise anlam doluydu..
Sovyetler'in tarihinde bu tür olay ve isimsiz kahramanların sayısı çok.
Ülke, Nazileri yerle bir etti.
Bilim, kültür, teknoloji alanlarında başarılara imza attı.
Uzaya ilk çıkan da bir Sovyet insanı oldu.
Askeri açıdan dünyanın en güçlü devleti olan Sovyetler Birliği, ABD başta olmak üzere Batı'nın korkulu rüyasıydı.
Ama…
Ama günün birinde, yani 1985 yılında ülkenin başına Mihail Gorbaçov adında birisi getirildi. Gorbaçov, tarım alanında particilik yapmış bir bürokrat idi. İdeoloji, askeri, sanayi gibi konulardan anlamayan biriydi.
Bir saniye...
Bazen Türkiye'de bazı dostlar ve medya organlarında Gorbaçov'dan "kahraman", "demokrasi lideri”, "Soğuk Savaşı bitiren kahraman" falan diye bahseder. Kusura bakmayın; ben Sovyet kuşağı olarak o yılları yaşadım.
Batı'da yazılananlardan farklı olarak bunları yaşadık, gördük. Savaşlar, kıtlıklar, ağlayan aileler, gözü yaşlı anneler, insanların kendi evlerini terketmeleri, tüm bunlar Gorbaçov politikalarının eserleriydi.
Gorbaçov’un en büyük özelliği, tilki gibi tatlı konuşmaları, sahte güler yüzlülüğü sayesinde insanları etkileyebiliyor olması idi.
Gorbaçov, iradesi zayıf bir insan idi. “Vatan” duygularından uzak biri idi. Yukarıda örnek verdiğim Stalingrad Çatışması'ndaki kahramanlık öyküsü dahil, çok sayıda kahramanlıklar, akıtılan kanlar ve başarılar sayesinde kurulan ve güçlenen vatanının yıkılmasını sessizce izledi.
Gorbaçov, ülkede reformlar yapılması gerektiğine inanıyordu. Batı da ona bu yolda büyük destek verdi.
Batı'nın amacı ise Sovyetler'i yıkmak ve doğal zenginliklerini ele geçirmekti.
Gorbaçov ise bunları anlamıyordu, çünkü ideolojiden yoksun biriydi. Ülkesini yıkmaya çalışan güçlere engel olmadı. O güçler ise ülkeyi yıktı.
Hatırlıyorum, geçen yıl emekli dış istihbarat albayı Andrey Bezrukov, Sovyetler’in dağılmasını "ihanet" olarak nitelendirmişti.
Bezrukov ve eşi Yelena Vavilova, 2010 yılında ABD'de yakalanan ve ardından takas yoluyla Rusya'ya iade edilen 10 Rus ajanı arasında yer alıyordu.
Rus devlet televizyonu Rossiya-1 kanalının sorularını yanıtlayan Bezrukov ve Vavilova, Amerika'da gizli görevdeyken 1991 yılında SSCB'nin dağıldığını duyduklarında ağladıklarını anlatmıştı.
Bezrukov, "Bizim için çok ağır oldu. Kremlin'deki Sovyet bayrağı indirilince ağladık. Olayları anlamakta güçlük çekiyorduk. İnsanların ne yaptıklarını bildiklerini umuyorduk ama sonradan bilmedikleri anlaşıldı... Sovyetler’in yıkılmasını ihanet olarak görüyoruz. Profesyonel olarak bunu başka türlü nitelendiremiyoruz. O dönem, iktidarda olanlar şahsi çıkarlarını, kendilerine emanet edilen ülkenin çıkarlarından üstün tuttular" diyerek dönemin Sovyet yöneticilerini suçlamıştı.
Sovyetler'in ardından 90'lı yıllarda Rusya'nın düştüğü durumu anlatmaya gerek yok. Gorbaçov ise bir vakıf kurdu. Ve Batılı reklam filmlerinde oynayarak para kazanıyordu.
Gorbaçov "demokrasi kahramanı” değildi.
Gorbaçov'un dünya barışına da hiçbir katkısı olmadı. Tam tersi, yıktığı eski Sovyet coğrafyasında bugün halen savaşlar, gerginlikler devam ediyor, masum insanlar ölüyor...
Gorbaçov sadece “reklamların kahramanı” oldu.