Aşkın ‘nedir'lik haline yolculuk / A journey to the quiddity of love

Aşkın ‘nedir'lik haline yolculuk / A journey to the quiddity of love

Aşkın ‘nedir'lik haline yolculuk / A journey to the quiddity of love Aşkın ‘nedir'lik haline yolculuk / A journey to the quiddity of love

Aşkın Nedir'lik Haline Yolculuk / A Journey to the Quiddity of Love

Onunla her karşılaşmamız, bilinç yokuşunda hızlı bir yükselişti. Hayata yukarıdan bakmak kadar ürpertici bir güzellik yoktur. Özellikle iyi bir pilota ve rehbere sahipseniz.

Aklımdaki her şeyi portmantoya asıp hızlıca çıktım evden. Böyleyken daha çok beslenebiliyordum enerjisinden.

Zırhını kuşanmış, sahanlıkta bekliyordu. Mars'ın en çekici şövalyesiydi. Gözlerinden ateşler saçardı. Öfkelendiği zaman, al al olurdu tüm gezegen. Demir oksit diyorlar ya bir halt bilmiyorlar. Gerçeklik özneldir. Hakikat nesnel.

Kızıl bir gecede her zamanki gibi masum değil de; kılıcını kuşanmış bir demir leydi olarak çıktım karşısına. Kıvılcımlar saçan gözlerinde bu kez şaşkınlık vardı. Halbuki niyetim şaka yapmaktı.

Şaşkınlığını görünce, gözlerine inansın istedim ve kılıcımı çektim.

Aşk, iki adım ötedeydi.

Aşk gölgemizdeydi.

Kılıcını çekerek selamladı beni. Hiç bu kadar iyi savaşacağımı bilmezdim. Cesaretimden ötürü kutluyor ve artırıyordu şiddeti. “Salak kadın” dedim asıl şimdi yandın.

Tarifi imkânsız bir duygunun üstünde savaş veriyorduk. Kimileri bunun ne ölümcül olduğunu bilmez.

Aşkın yönü ay ışığına göre değişiyordu. Gölgesinde mevsimler boyu oturabilirdik aslında. Üstünde, kıyısında ve güdümünde çarpışıyorduk.

Rekabet tatlı gelmişti gelmesine fakat o an orada neyin mücadelesini verdik bugün bile bilmiyorum.

16. yüzyılda roket yolculukları sarsıntılı ve yorucu geçerdi. Pek kendimde değildim belki de. Mars, tansiyonumu yükseltiyordu. Garip olan istikamet belli olduğu halde savaşa hayır dememesiydi.

Kimileri akıl kârı bulmuyordu görüşmemizi; kimin akıllılık yasalarına göre?

Çok bilmiş ve çok konuşan insanlar o zamanlar da vardı. Boş konuşmalarının üstüne beste yapıp, eğleniyorduk keyif zamanlarımızda.

Aşkın birinci fazı böyle tamamlanmıştı.

Gezegenin şanına yaraşır bir mücadele ile. Bir tanı ve teşhis koyduk kendimize. Çünkü bu bir nevi dönüşümdü.

Ne” olduğunu biliyorduk aşkın; daha ilk karşılaşmamızda izini bırakmıştı zihnimize.

What is love?” sorusuna beş duyuyla cevap verebiliyorduk. Başkalarının negatif enerjisini dönüştürmeyi de başarmıştık. Enerji yönetiminden anlardı. Kendine has bir yaratma şekli bile vardı. Yaratır, sorunu çözer; fakat yaşatmayı bilmezdi. Bilseydi kendisine iman edenler bile çıkardı eminim.

Velhasıl, aşkınne'lik halini bildikten sonra, şimdi sıra aşkınNedir”lik halindeydi.

Hamse-i batınla öze yolculuk olacaktı bir sonraki aşama. Adım adım gidilecekti yöne. Roket teknolojisi bugün bile oralara varamıyor.

Saygıyla selamladık birbirimizi. Artık birlikte yola çıkılacaktı. Geçmişe varış, geleceğe dönüş, anlar arası bir varoluş.

Ay, dolunaydı.
.

Nickola Berrygele, dikGAZETE.com

Aşkın Nedir'lik Haline Yolculuk / A Journey to the Quiddity of Love

Onunla her karşılaşmamız, bilinç yokuşunda hızlı bir yükselişti. Hayata yukarıdan bakmak kadar ürpertici bir güzellik yoktur. Özellikle iyi bir pilota ve rehbere sahipseniz.

Aklımdaki her şeyi portmantoya asıp hızlıca çıktım evden. Böyleyken daha çok beslenebiliyordum enerjisinden.

Zırhını kuşanmış, sahanlıkta bekliyordu. Mars'ın en çekici şövalyesiydi. Gözlerinden ateşler saçardı. Öfkelendiği zaman, al al olurdu tüm gezegen. Demir oksit diyorlar ya bir halt bilmiyorlar. Gerçeklik özneldir. Hakikat nesnel.

Kızıl bir gecede her zamanki gibi masum değil de; kılıcını kuşanmış bir demir leydi olarak çıktım karşısına. Kıvılcımlar saçan gözlerinde bu kez şaşkınlık vardı. Halbuki niyetim şaka yapmaktı.

Şaşkınlığını görünce, gözlerine inansın istedim ve kılıcımı çektim.

Aşk, iki adım ötedeydi.

Aşk gölgemizdeydi.

Kılıcını çekerek selamladı beni. Hiç bu kadar iyi savaşacağımı bilmezdim. Cesaretimden ötürü kutluyor ve artırıyordu şiddeti. “Salak kadın” dedim asıl şimdi yandın.

Tarifi imkânsız bir duygunun üstünde savaş veriyorduk. Kimileri bunun ne ölümcül olduğunu bilmez.

Aşkın yönü ay ışığına göre değişiyordu. Gölgesinde mevsimler boyu oturabilirdik aslında. Üstünde, kıyısında ve güdümünde çarpışıyorduk.

Rekabet tatlı gelmişti gelmesine fakat o an orada neyin mücadelesini verdik bugün bile bilmiyorum.

16. yüzyılda roket yolculukları sarsıntılı ve yorucu geçerdi. Pek kendimde değildim belki de. Mars, tansiyonumu yükseltiyordu. Garip olan istikamet belli olduğu halde savaşa hayır dememesiydi.

Kimileri akıl kârı bulmuyordu görüşmemizi; kimin akıllılık yasalarına göre?

Çok bilmiş ve çok konuşan insanlar o zamanlar da vardı. Boş konuşmalarının üstüne beste yapıp, eğleniyorduk keyif zamanlarımızda.

Aşkın birinci fazı böyle tamamlanmıştı.

Gezegenin şanına yaraşır bir mücadele ile. Bir tanı ve teşhis koyduk kendimize. Çünkü bu bir nevi dönüşümdü.

Ne” olduğunu biliyorduk aşkın; daha ilk karşılaşmamızda izini bırakmıştı zihnimize.

What is love?” sorusuna beş duyuyla cevap verebiliyorduk. Başkalarının negatif enerjisini dönüştürmeyi de başarmıştık. Enerji yönetiminden anlardı. Kendine has bir yaratma şekli bile vardı. Yaratır, sorunu çözer; fakat yaşatmayı bilmezdi. Bilseydi kendisine iman edenler bile çıkardı eminim.

Velhasıl, aşkınne'lik halini bildikten sonra, şimdi sıra aşkınNedir”lik halindeydi.

Hamse-i batınla öze yolculuk olacaktı bir sonraki aşama. Adım adım gidilecekti yöne. Roket teknolojisi bugün bile oralara varamıyor.

Saygıyla selamladık birbirimizi. Artık birlikte yola çıkılacaktı. Geçmişe varış, geleceğe dönüş, anlar arası bir varoluş.

Ay, dolunaydı.
.

Nickola Berrygele, dikGAZETE.com