Karşılıklı aşkın ideal bir durum olamaması sorunu

Karşılıklı aşkın ideal bir durum olamaması sorunu

Karşılıklı aşkın ideal bir durum olamaması sorunu Karşılıklı aşkın ideal bir durum olamaması sorunu

Karşılıklı Aşkın İdeal Bir Durum Olamaması Sorunu

Aşkın karşılıklı olması gerektiğini hep ideal bir durum olarak algıladınız. Ama ideal aşk, karşılıklı olamaz.

Nasıl mı?

Dil, hayatı algılayış ve kavrayışımızın temelini oluşturur.

Duygular (varlık) kavramların sözcüklerle dile getirilmesine yani iletişime bağlı olarak gelişir. Bir duyguyu anlatan kelimenin, dışarıdaki varlık karşılığı (duygu) ile dildeki kavram karşılığının sınırları farklı olabilir. Aynı duygunun gerçek karşılığı, her zaman öznel olacağı için tam olarak karşı tarafa aktarılması neredeyse mümkün değildir.

Özellikle günümüzde duygu ve düşüncelerin sanal ortamda, sözcük kombinasyonlarıyla daha doğrusu bir takım çizgilerle (harf kombinasyonları) ifade edildiğini düşünürsek, iletişim şeklinin ya yanlış anlaşılmalara ya da duygu yozlaşmasına sebep olduğunu net bir şekilde görürüz.

Tam olarak aktarılamayan duygular ve düşünceler başkaları tarafından anlaşılamayacağı ve pekiştirilemeyeceği için zamanla yok olur.

Aynı Dili Konuşanların Farklılaşması

Aynı dili konuşsa bile farklı kültürlerde yetişmiş bireyler, bambaşka algılara sahiptir ve böylelikle sayısız duygu ve karakter kombinasyonları oluşur. Sözcük ve kavram eşleşmesi sizinki kadar geniş olmayan bir kültüre mensup bir bireyin, sizi tam olarak anlaması olası değildir.

Örneğin; ilkel bir kabilede yaşayan bir bireyi düşünelim. Sizin hayatınızda var olan birçok kavram, onunkinde olmadığı ya da henüz tanımlanmadığı için birbirinizi tam olarak anlamanız mümkün değildir. Dolayısıyla sizi anlamadığı için sinirlendiğiniz eski sevgilinizi şimdi affedebilirsiniz.

Kültür, anadilin oluşturduğu temel üzerinde nasıl bir bina inşa edileceğini belirler.

Birey ne kadar çeşitli kültürlenme yaşarsa yaşasın ilk öğrendiği ve anlamlandırdığı kavramlar, anadiline bağlı olduğu için kişide kavramlara dair bir tür ön yargı oluşmuştur. Kişi, ana dilinin betimlediği algının dışına ya çıkamaz ya da sınırlı ölçülerde çıkabilir. Ana dili İtalyanca olan biri, İtalyancanın sözcük dağarcığı, kavram ağı ve esnekliğince hayatı algılayacak ve anlamlandıracaktır. Ana dili Türkçe olan biri ise kavramlara Türkçenin izin verdiği oranda anlam verecek ve duyguları Türkçenin el verdiği ölçü ve şekilde gelişecektir.

Teorim; anadili ne olursa olsun hiç kimsenin “aynı dilikonuşamayacağı, dolayısıyla aynı duyguyu yaşayamayacağı.

Aşkta da aynılıktan ziyade karşılıklı aşkın ideal olarak belirlenmiş olması ilginçtir.

Karşılıklı Aşkın İdeal Olamaması Sorunu

Dilin ve kültürün insanları farklılaştırması sonucu biri size aşktan bahsettiğinde sizin algınızda mana bulan aşk kavramına denk gelme ihtimali yoktur. Yakın olma ihtimali ise bu iki kişinin yaşantısının, kültürünün ve dilinin yakın olması oranınca artacaktır.

Burada farklılaşmaya girmişken aynılık ve karşılık kavramlarını da açmak gerekir.

Karşı olmak bir ayna yansıması gibi değerlendirebilir ya da anahtar & kilit gibi birbirinden farklı iki kavram birbirine karşılık oluşturabilir. Yalnız burada dikkat; karşılık kavramını zıtlıkla karıştırmamak gerekir. Aksi halde zıttı ile var olma yani dualite açısından, aşkın karşılığı olması gerekliliğinin dayatılmış bir düşünce olduğu ortaya çıkar.

Anahtar ve kilidin eşleşmesi ise başlı başına özgün bir keşiftir; dayatılamaz, öğretilemez.

Birey, kendini tamamlayan parçayı bulduğunda yani sözde “aşk karşılıklı” olduğunda, bir bütünlenme durumu oluşur ve bu aldatıcı bütünleşme hissiyatı aşka atfedilir. 

Oysa, duygusal bir durumun karşılık bulması, bireylerin farklı algılama durumunu değiştirmez.

Bütünlük ve beraberlik sağlansa bile birbirini tam olarak anlamayan, sürekli algıda ve manada yanılsama yaşayan çiftler olurlar.  Bunun olmaması için aşkta karşılıktan ziyade aynılık aranmalıdır. 

Aynı duyguları yaşamak da dil ve kültür engeline takılacağı için, ideal olanın ancak benzerlikli aşk olabileceği durumu ortaya çıkar.

Aşk ölmez; immortaldır.

Karşılıklı aşk üstüne kurulan beraberlikler /evlilikler yüzünden “evlilik aşkı öldürür”, “aşk zamanla biter” gibi teoriler atılmıştır ortaya. Evlilik, aşkı öldürmez ya da aşk tükenmez. Çünkü aşk zaten ölümlü bir kavram değildir; ‘immortal’dır, ‘omnipresent’tır 

Burada “Tanrı’nın insana özgü sıfatlarla kavranmaya çalışılması” gibi acizane bir tanım yapılmıştır.

Aşk, aşka özgüdür.

Mahiyeti bilinmeyendir.

Bireyin özgün keşfidir aşk.

Evlilikte ve uzun süreli beraberliklerde kültürleri benzerleşen insanlar, aralarındaki dil temelli anlaşmazlıkları görmeye başlarlar ve ne büyük bir yanılsamayla bir araya geldiklerinin farkına varırlar. Kültür ortaklığı, anlaşabilme olasılığının yüzde 20’si ise, aynı dili konuşma yüzde 80’idir.

Sonuç olarak aşk ve karşılıklı aşk (bütünlenme durumu) bambaşka şeylerdir. Aşk, kendi başına var olan bir kavramken, karşılıklı ‘aşk’ diye tanımlanan bütünlenme isteği, fizyolojik ve duygusal ihtiyaçtır. Asıl olan aşkla ilgisi yoktur. İlginç olansa kişi, kendi içinde ne kadar bütüne yakınsa yani olgunsa, bütünlenme ihtiyacı o kadar azdır. Eminim yüzlerce örneğine de şahitsiniz.

Asıl olan aşk ise tanrısal, yüce ve müthiş bir varlıktır. Yaşam enerjisinin kaynağıdır. Adını gereksiz yere kullanmak bile yasaklanmalıdır.

.

Nickola Berrygele, dikGAZETE.com

Karşılıklı Aşkın İdeal Bir Durum Olamaması Sorunu

Aşkın karşılıklı olması gerektiğini hep ideal bir durum olarak algıladınız. Ama ideal aşk, karşılıklı olamaz.

Nasıl mı?

Dil, hayatı algılayış ve kavrayışımızın temelini oluşturur.

Duygular (varlık) kavramların sözcüklerle dile getirilmesine yani iletişime bağlı olarak gelişir. Bir duyguyu anlatan kelimenin, dışarıdaki varlık karşılığı (duygu) ile dildeki kavram karşılığının sınırları farklı olabilir. Aynı duygunun gerçek karşılığı, her zaman öznel olacağı için tam olarak karşı tarafa aktarılması neredeyse mümkün değildir.

Özellikle günümüzde duygu ve düşüncelerin sanal ortamda, sözcük kombinasyonlarıyla daha doğrusu bir takım çizgilerle (harf kombinasyonları) ifade edildiğini düşünürsek, iletişim şeklinin ya yanlış anlaşılmalara ya da duygu yozlaşmasına sebep olduğunu net bir şekilde görürüz.

Tam olarak aktarılamayan duygular ve düşünceler başkaları tarafından anlaşılamayacağı ve pekiştirilemeyeceği için zamanla yok olur.

Aynı Dili Konuşanların Farklılaşması

Aynı dili konuşsa bile farklı kültürlerde yetişmiş bireyler, bambaşka algılara sahiptir ve böylelikle sayısız duygu ve karakter kombinasyonları oluşur. Sözcük ve kavram eşleşmesi sizinki kadar geniş olmayan bir kültüre mensup bir bireyin, sizi tam olarak anlaması olası değildir.

Örneğin; ilkel bir kabilede yaşayan bir bireyi düşünelim. Sizin hayatınızda var olan birçok kavram, onunkinde olmadığı ya da henüz tanımlanmadığı için birbirinizi tam olarak anlamanız mümkün değildir. Dolayısıyla sizi anlamadığı için sinirlendiğiniz eski sevgilinizi şimdi affedebilirsiniz.

Kültür, anadilin oluşturduğu temel üzerinde nasıl bir bina inşa edileceğini belirler.

Birey ne kadar çeşitli kültürlenme yaşarsa yaşasın ilk öğrendiği ve anlamlandırdığı kavramlar, anadiline bağlı olduğu için kişide kavramlara dair bir tür ön yargı oluşmuştur. Kişi, ana dilinin betimlediği algının dışına ya çıkamaz ya da sınırlı ölçülerde çıkabilir. Ana dili İtalyanca olan biri, İtalyancanın sözcük dağarcığı, kavram ağı ve esnekliğince hayatı algılayacak ve anlamlandıracaktır. Ana dili Türkçe olan biri ise kavramlara Türkçenin izin verdiği oranda anlam verecek ve duyguları Türkçenin el verdiği ölçü ve şekilde gelişecektir.

Teorim; anadili ne olursa olsun hiç kimsenin “aynı dilikonuşamayacağı, dolayısıyla aynı duyguyu yaşayamayacağı.

Aşkta da aynılıktan ziyade karşılıklı aşkın ideal olarak belirlenmiş olması ilginçtir.

Karşılıklı Aşkın İdeal Olamaması Sorunu

Dilin ve kültürün insanları farklılaştırması sonucu biri size aşktan bahsettiğinde sizin algınızda mana bulan aşk kavramına denk gelme ihtimali yoktur. Yakın olma ihtimali ise bu iki kişinin yaşantısının, kültürünün ve dilinin yakın olması oranınca artacaktır.

Burada farklılaşmaya girmişken aynılık ve karşılık kavramlarını da açmak gerekir.

Karşı olmak bir ayna yansıması gibi değerlendirebilir ya da anahtar & kilit gibi birbirinden farklı iki kavram birbirine karşılık oluşturabilir. Yalnız burada dikkat; karşılık kavramını zıtlıkla karıştırmamak gerekir. Aksi halde zıttı ile var olma yani dualite açısından, aşkın karşılığı olması gerekliliğinin dayatılmış bir düşünce olduğu ortaya çıkar.

Anahtar ve kilidin eşleşmesi ise başlı başına özgün bir keşiftir; dayatılamaz, öğretilemez.

Birey, kendini tamamlayan parçayı bulduğunda yani sözde “aşk karşılıklı” olduğunda, bir bütünlenme durumu oluşur ve bu aldatıcı bütünleşme hissiyatı aşka atfedilir. 

Oysa, duygusal bir durumun karşılık bulması, bireylerin farklı algılama durumunu değiştirmez.

Bütünlük ve beraberlik sağlansa bile birbirini tam olarak anlamayan, sürekli algıda ve manada yanılsama yaşayan çiftler olurlar.  Bunun olmaması için aşkta karşılıktan ziyade aynılık aranmalıdır. 

Aynı duyguları yaşamak da dil ve kültür engeline takılacağı için, ideal olanın ancak benzerlikli aşk olabileceği durumu ortaya çıkar.

Aşk ölmez; immortaldır.

Karşılıklı aşk üstüne kurulan beraberlikler /evlilikler yüzünden “evlilik aşkı öldürür”, “aşk zamanla biter” gibi teoriler atılmıştır ortaya. Evlilik, aşkı öldürmez ya da aşk tükenmez. Çünkü aşk zaten ölümlü bir kavram değildir; ‘immortal’dır, ‘omnipresent’tır 

Burada “Tanrı’nın insana özgü sıfatlarla kavranmaya çalışılması” gibi acizane bir tanım yapılmıştır.

Aşk, aşka özgüdür.

Mahiyeti bilinmeyendir.

Bireyin özgün keşfidir aşk.

Evlilikte ve uzun süreli beraberliklerde kültürleri benzerleşen insanlar, aralarındaki dil temelli anlaşmazlıkları görmeye başlarlar ve ne büyük bir yanılsamayla bir araya geldiklerinin farkına varırlar. Kültür ortaklığı, anlaşabilme olasılığının yüzde 20’si ise, aynı dili konuşma yüzde 80’idir.

Sonuç olarak aşk ve karşılıklı aşk (bütünlenme durumu) bambaşka şeylerdir. Aşk, kendi başına var olan bir kavramken, karşılıklı ‘aşk’ diye tanımlanan bütünlenme isteği, fizyolojik ve duygusal ihtiyaçtır. Asıl olan aşkla ilgisi yoktur. İlginç olansa kişi, kendi içinde ne kadar bütüne yakınsa yani olgunsa, bütünlenme ihtiyacı o kadar azdır. Eminim yüzlerce örneğine de şahitsiniz.

Asıl olan aşk ise tanrısal, yüce ve müthiş bir varlıktır. Yaşam enerjisinin kaynağıdır. Adını gereksiz yere kullanmak bile yasaklanmalıdır.

.

Nickola Berrygele, dikGAZETE.com