Bin -bir- ihtimal daha var!
Bin -bir- ihtimal daha var!
- 09-09-2020 10:09
- 665
- 09-09-2020 10:09
- 665
Almanya'dan sonra Kanada.
Almanya Sağlık Bakanı son açıklamasında şimdiki bilgilerle yaptırımların gereksiz ve abartılı olduğunu açıkladı.
Mart'tan bu yana, bas bas bağıran yüzlerce hekimden biri, tertemiz saydırarak hesap soruyor;
“... 'Arkasına' takıldıklarınız yerine, bizi dinlemenize mani olan neydi? Hangimizle görüştünüz süreçte? Sesimizi neden baskıladınız ayrıca?”
Açık açık dile getirdiklerini yazamıyorum.
“Ha bu, kendimi çok çok tutmuş halim…” diyor bir de. “Dr. Ulrich Kramer, 2 September 2020”
Son habere göre, Kanada da:
“KORONA YASAKLARI HUKUKA AYKIRI” dedi.
Ayrıca: “Yönetmelik, topluma KOVit düzenlemeleri empoze etmeye çalışan herkesi, suç komplosunun parçası olarak tanımlayacak!..”
Avustralya ve bizdeki büyükşehirler kaldı herhalde bir tek.
Avustralya'da da büyük şehirdeki önlemler sıkı. Küçük yerlerde her şey normal. Orada da memur ünlüler şovunun parçası büyük şehirlerden göç hareketi başlamış.
Avustralya çok büyük ve yerleşim bölgeleri arası uzak bir ülke. Bundan sebepleniyorlar masalları anlatırken. Ekranlarda istediği illüzyonu gösterdiği gibi insanların kolayca birlik olamamasından nemalanıyor.
Küreselcilerin deney tahtası.
Çanakkale Savaşı’nda karşımıza bunların çıkarılması da manidar.
Bu savaşı, kazanmak için icat etmediler.
Gençlerimizi tüketmeye yönelik bir girişimdi yalnızca ve bu sebeple İngiltere'nin 'suçluları sürgüne gönderdiği kolonisi' olarak da anılan saftirik Avustralyalılar ateşe sürüldü.
O sene, memlekette koca koca okullar mezun verememiş. Ergen yaştaki geleceğimiz telef edilmiş.
Kanımca Sarıkamış da bu girişimlerden biriydi.
Yalnız;
Kolayca bulunabilen bazı Avustralya kaynaklarına da bakılsaydı, olayın anlamsızlığına uyanan tarafların hikayeleri, okullarda ders olarak anlatılırdı.
Kimse bunları okutmaz tarih derslerinde.
Savaşların anlamsızlığını ifade eden gerçek tarih yerine, bambaşka algı yönetimleriyle okuturlar.
Birbirleriyle esasında hiç işi olmamış tarafların uyanış yaşadığı bu ‘savaş'ın derinlerine bakılırsa, birbirlerini kesinlikle öldürmek istemeyen insanların, akıl izan almaz trajedisini anlatır aslında.
Sair zamanlarda birbirlerinin insanlığını görüp sonra da komutla 'oyun' gibi, çukurlara girip birbirlerine ateş etmişler.
Akıl izan dışı.
Bu açıdan, Avustralya kaynaklarında da yazılanlar, anlatılanlar eşsizdir.
Dünya çapında yaşlılara takıklar.
İnsanlar, emekli primlerini öderken iyi.
Ne zaman ki iadeye sıra gelir, nesil döngülerinde bir 'facia' icat ederler.
NS Almanyası, ilk olarak bakıma muhtaç saf tüketici durumundaki vatandaşlarını gaz odalarına göndermiş. Kimse kim fark etmeden.
Ne hikmetse, güya Avrupa'da bu KOVit de yaşlıları aldı hep.
ABD'de ise en çok Afro-Amerikalıları, evsizleri...
Ekonomik krizlerin de hepsi uydurma.
Sermaye el, daha doğrusu yeni bir algı oluşturmak için isim değiştiriyor sadece.
Ohh!..
Emekli sandığının varlığını bankalara yatır. Sonra da kriz bahanesiyle bu bankaları batır. Şekil olarak yani. El değiştirmiyor bile, isim değiştiriyor belki de sadece.
“AD” kavmi…
Başka bir şey demiyorum...
Yıllar önce Almanya'da iş gezisindeyken TV'de bir açık oturum izledim.
“Lütfen çocuk yapın!.. Sizin emekliliğinizde size bakacak yoğunlukta genç neslimiz yok!”
İşte bu bizde gani; Şükürler olsun.
“Ne kadar büyük tehdit” 'di mi'?
Bizim de çocuklarımıza takık olmalarının en büyük sebebi.
Yıllar önce, AB reklamıyla bir dolu tavizler veriliyorken de bağırıyordum:
“Yapmayın! Dik durun. Genç nüfusları yok. Sakin ve bilinçli durursak kendileri gelecekler. Bu ayaklar da sırf oralara gelmemek için…"
Bizim ÇOCUKLARIMIZA GENÇLERİMİZE TAKIKLAR.
Asıl hedef bu.
Lütfen lütfen, siyasi görüşümüz, inançlarımız ne olursa olsun bir silkelenelim artık.
Yüzyıl döngülerinde, farklı kılıklarda tekerrür ettirmek istediklerini yerle bir edelim ve TARİH YAZALIM.
Bundan sonra TARİHİ DE BİZ YAZALIM.
Bu yalan tarihi kökünden yerle bir edelim.
Tarih ve mitler neden önemlidir?
Bilincimiz dışı varlığımız, inançlarımız doğrultusunda ağlar kurar, çalışır.
Geçmişe dair kitlesel olarak da; ne kimdir, nasıldır, neler olmuştur gibi inançlar sabit fikir ise, geleceği de bunun üzerine inşa edecektir besbelli.
Sizce Dil Tarih Kurumu'muz işini gerçekten de yapıyor mu?
Tarihimiz, Dünya sahnesinde en çok baskılanmış saptırılmış örnek.
Bilenimiz dahi yalan yanlış biliyor.
Basitçe ilginç bir şekilde baskılanıyor, anlatılmıyor, yanlış anlatılıyor...
Ve esas mesele şuymuş ki;
Millet, partici liderci biatçı zihniyetlerle birbirleriyle çekişirken; bunların hepsi de aynı kapta hoplayıp zıplıyormuş meğersem, değil mi?!
Sahneye bile çıkarmıyorlarmış yoksa.
Seçiyor sanıyormuşuz.
Çeşit-türlü isimde fırınlanan rejimlerin de yok birbirinden farkı.
Hal böyleyken.
Sen,
Senden sanıyorsun, senin için sanıyorsun, sana sanıyorsun...
İsimleri, tanımları farklı sadece.
Amaçları, hedefleri, hizmet ettikleri aynı.
Ad kavmi, soy monarşisi kılık-kılıf değiştiriyor sadece.
Halk, kah fanatiklikten kah ötekileştirdiğine korkudan kendiliğinden işbirliği de yapsın diye artık.
Derhal kendimize gelmeliyiz.
ÇOCUKLARIMIZ İÇİN.
GÜZELİM MEMLEKETİMİZ İÇİN.
Artık sahneye çıkarılanları seçmeyi de bırakmalıyız.
Bu tiyatroya oy verince, kurgulanmış sinsi senaryolara içşel onay da vermiş sayılıyoruz sanki.
Halbuki;
Asıl görevimiz ayık olmak.
Yok öyle: "Hile yaptı. Kandırıldım…”
Oyunun içinde zilzurna ayık uyanık olacaksın.
Arkadaşınla yakan top oynarken, meydanın içinde durup dakikalarca dün olanları düşünmüyorsun herhalde.
Başka hiçbir şey bilemesek de, bu anlamda bilip bilmemek o kadar da önemli olmasa da; Kendi varlığımızı bileceğiz.
Sorumluluğumuz, gücümüzü de...
Güç, farkındalık düşükken küçük bir çocuğun eline her hangi bir 'silah' vermeye benzetilebilir.
Halkın kendinden adaylar çıkarması şart artık. Konu kabak gibi ortada.
Hatırlarım!..
Çocukken bu siyasilerin herkeste olmayan özellikleri var gibi algılatırlardı. Bu çağda da tanrısallaştırmaya dönüştü bu.
Düşük titreşimde sorgulamaktan men de eder bu algı. “Düşük titreşim ne” dersek; “Çakma sebeplerle sürekli halde korku, öfke hali” gibi.
Korku, gerçek bir tehlike anında bedenin kendini koruma mekanizması.
Ön lob, geçici olarak devre dışı kalır.
Kişi düşünerek vakit kaybedemez, saçmalayamaz, sadece gereğini yapar.
Bu, anlık bir harekete geçirici sadece.
“Çakma korku” da; Kişi, şimdi burada, buna dair hiçbir veri, gösterge yokken sürekli halde bir korku titreşimindeyse de “ön lob” manipüle ediliyor ve devre dışı kalıyor.
Beden, gerçek bir tehditle, çakma bir tehdit arasındakini bilmez. Zihniyeti masalların tetiklediği duygulara bakar.
Niye yapsınlarmış mış?!
DÜŞÜNeme, AKLEDeme, korkudan robot gibi ortaya saldıkları duyguların güdümüyle, istedikleri gibi sürsünler diye olabilir mi acaba?
Hiç düşündüm mü?
Yetişkin nesil uyurgezer haldeyse, çocuklarına ekranlardan istedikleri masalları da anlatırlar. Sözde eğitimle, sahte bilim ve kitaplarıyla da...
ÖN LOBu aktif edelim ve biraz akledelim artık.
Basit aslında; Aklımızı kendimiz kullanacağız.
MV ADAYı olun, herkes olsun, herkes olmalı artık.
Dilerim, bir sonraki; Halkın içinden pırıl pırıl gençlerin kadınların MV adaylığında rekor kırdığı ve kendi içinden çıkardığı bağımsız adaylar seçtiği bir seçim ve yeni bir başlangıç olur.
Yönetici de değil;
GÖREVLİ
En fazla İDARE. Eskiden 'idare' kullanılırdı, yenilerde 'yönetim'. Koca bir algı yönetimi 'daha'.
“İdare” bir orkestra şefinin zarafetinde olur.
“Yönetim” ise hükmetmeyi içerir.
Bu da değil, zira TBMM duvarında da yazar;
Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir!
“Vekil” değil;
MİLLETvekili
“Meclis” değil;
Türkiye Büyük MİLLET Meclisi.
E peki bunların hakkını verecek “MİLLET” nerede?
Bu “MİLLET” nasıl ne halde acaba?
ESAS konu bu.
Neyse ne;
Bu defa…
BİR İHTİMAL DAHA VAR;
Hem İSTİKLAL Hem YAŞAM.
.
Sümeyya Demirel, dikGAZETE.com
Almanya'dan sonra Kanada.
Almanya Sağlık Bakanı son açıklamasında şimdiki bilgilerle yaptırımların gereksiz ve abartılı olduğunu açıkladı.
Mart'tan bu yana, bas bas bağıran yüzlerce hekimden biri, tertemiz saydırarak hesap soruyor;
“... 'Arkasına' takıldıklarınız yerine, bizi dinlemenize mani olan neydi? Hangimizle görüştünüz süreçte? Sesimizi neden baskıladınız ayrıca?”
Açık açık dile getirdiklerini yazamıyorum.
“Ha bu, kendimi çok çok tutmuş halim…” diyor bir de. “Dr. Ulrich Kramer, 2 September 2020”
Son habere göre, Kanada da:
“KORONA YASAKLARI HUKUKA AYKIRI” dedi.
Ayrıca: “Yönetmelik, topluma KOVit düzenlemeleri empoze etmeye çalışan herkesi, suç komplosunun parçası olarak tanımlayacak!..”
Avustralya ve bizdeki büyükşehirler kaldı herhalde bir tek.
Avustralya'da da büyük şehirdeki önlemler sıkı. Küçük yerlerde her şey normal. Orada da memur ünlüler şovunun parçası büyük şehirlerden göç hareketi başlamış.
Avustralya çok büyük ve yerleşim bölgeleri arası uzak bir ülke. Bundan sebepleniyorlar masalları anlatırken. Ekranlarda istediği illüzyonu gösterdiği gibi insanların kolayca birlik olamamasından nemalanıyor.
Küreselcilerin deney tahtası.
Çanakkale Savaşı’nda karşımıza bunların çıkarılması da manidar.
Bu savaşı, kazanmak için icat etmediler.
Gençlerimizi tüketmeye yönelik bir girişimdi yalnızca ve bu sebeple İngiltere'nin 'suçluları sürgüne gönderdiği kolonisi' olarak da anılan saftirik Avustralyalılar ateşe sürüldü.
O sene, memlekette koca koca okullar mezun verememiş. Ergen yaştaki geleceğimiz telef edilmiş.
Kanımca Sarıkamış da bu girişimlerden biriydi.
Yalnız;
Kolayca bulunabilen bazı Avustralya kaynaklarına da bakılsaydı, olayın anlamsızlığına uyanan tarafların hikayeleri, okullarda ders olarak anlatılırdı.
Kimse bunları okutmaz tarih derslerinde.
Savaşların anlamsızlığını ifade eden gerçek tarih yerine, bambaşka algı yönetimleriyle okuturlar.
Birbirleriyle esasında hiç işi olmamış tarafların uyanış yaşadığı bu ‘savaş'ın derinlerine bakılırsa, birbirlerini kesinlikle öldürmek istemeyen insanların, akıl izan almaz trajedisini anlatır aslında.
Sair zamanlarda birbirlerinin insanlığını görüp sonra da komutla 'oyun' gibi, çukurlara girip birbirlerine ateş etmişler.
Akıl izan dışı.
Bu açıdan, Avustralya kaynaklarında da yazılanlar, anlatılanlar eşsizdir.
Dünya çapında yaşlılara takıklar.
İnsanlar, emekli primlerini öderken iyi.
Ne zaman ki iadeye sıra gelir, nesil döngülerinde bir 'facia' icat ederler.
NS Almanyası, ilk olarak bakıma muhtaç saf tüketici durumundaki vatandaşlarını gaz odalarına göndermiş. Kimse kim fark etmeden.
Ne hikmetse, güya Avrupa'da bu KOVit de yaşlıları aldı hep.
ABD'de ise en çok Afro-Amerikalıları, evsizleri...
Ekonomik krizlerin de hepsi uydurma.
Sermaye el, daha doğrusu yeni bir algı oluşturmak için isim değiştiriyor sadece.
Ohh!..
Emekli sandığının varlığını bankalara yatır. Sonra da kriz bahanesiyle bu bankaları batır. Şekil olarak yani. El değiştirmiyor bile, isim değiştiriyor belki de sadece.
“AD” kavmi…
Başka bir şey demiyorum...
Yıllar önce Almanya'da iş gezisindeyken TV'de bir açık oturum izledim.
“Lütfen çocuk yapın!.. Sizin emekliliğinizde size bakacak yoğunlukta genç neslimiz yok!”
İşte bu bizde gani; Şükürler olsun.
“Ne kadar büyük tehdit” 'di mi'?
Bizim de çocuklarımıza takık olmalarının en büyük sebebi.
Yıllar önce, AB reklamıyla bir dolu tavizler veriliyorken de bağırıyordum:
“Yapmayın! Dik durun. Genç nüfusları yok. Sakin ve bilinçli durursak kendileri gelecekler. Bu ayaklar da sırf oralara gelmemek için…"
Bizim ÇOCUKLARIMIZA GENÇLERİMİZE TAKIKLAR.
Asıl hedef bu.
Lütfen lütfen, siyasi görüşümüz, inançlarımız ne olursa olsun bir silkelenelim artık.
Yüzyıl döngülerinde, farklı kılıklarda tekerrür ettirmek istediklerini yerle bir edelim ve TARİH YAZALIM.
Bundan sonra TARİHİ DE BİZ YAZALIM.
Bu yalan tarihi kökünden yerle bir edelim.
Tarih ve mitler neden önemlidir?
Bilincimiz dışı varlığımız, inançlarımız doğrultusunda ağlar kurar, çalışır.
Geçmişe dair kitlesel olarak da; ne kimdir, nasıldır, neler olmuştur gibi inançlar sabit fikir ise, geleceği de bunun üzerine inşa edecektir besbelli.
Sizce Dil Tarih Kurumu'muz işini gerçekten de yapıyor mu?
Tarihimiz, Dünya sahnesinde en çok baskılanmış saptırılmış örnek.
Bilenimiz dahi yalan yanlış biliyor.
Basitçe ilginç bir şekilde baskılanıyor, anlatılmıyor, yanlış anlatılıyor...
Ve esas mesele şuymuş ki;
Millet, partici liderci biatçı zihniyetlerle birbirleriyle çekişirken; bunların hepsi de aynı kapta hoplayıp zıplıyormuş meğersem, değil mi?!
Sahneye bile çıkarmıyorlarmış yoksa.
Seçiyor sanıyormuşuz.
Çeşit-türlü isimde fırınlanan rejimlerin de yok birbirinden farkı.
Hal böyleyken.
Sen,
Senden sanıyorsun, senin için sanıyorsun, sana sanıyorsun...
İsimleri, tanımları farklı sadece.
Amaçları, hedefleri, hizmet ettikleri aynı.
Ad kavmi, soy monarşisi kılık-kılıf değiştiriyor sadece.
Halk, kah fanatiklikten kah ötekileştirdiğine korkudan kendiliğinden işbirliği de yapsın diye artık.
Derhal kendimize gelmeliyiz.
ÇOCUKLARIMIZ İÇİN.
GÜZELİM MEMLEKETİMİZ İÇİN.
Artık sahneye çıkarılanları seçmeyi de bırakmalıyız.
Bu tiyatroya oy verince, kurgulanmış sinsi senaryolara içşel onay da vermiş sayılıyoruz sanki.
Halbuki;
Asıl görevimiz ayık olmak.
Yok öyle: "Hile yaptı. Kandırıldım…”
Oyunun içinde zilzurna ayık uyanık olacaksın.
Arkadaşınla yakan top oynarken, meydanın içinde durup dakikalarca dün olanları düşünmüyorsun herhalde.
Başka hiçbir şey bilemesek de, bu anlamda bilip bilmemek o kadar da önemli olmasa da; Kendi varlığımızı bileceğiz.
Sorumluluğumuz, gücümüzü de...
Güç, farkındalık düşükken küçük bir çocuğun eline her hangi bir 'silah' vermeye benzetilebilir.
Halkın kendinden adaylar çıkarması şart artık. Konu kabak gibi ortada.
Hatırlarım!..
Çocukken bu siyasilerin herkeste olmayan özellikleri var gibi algılatırlardı. Bu çağda da tanrısallaştırmaya dönüştü bu.
Düşük titreşimde sorgulamaktan men de eder bu algı. “Düşük titreşim ne” dersek; “Çakma sebeplerle sürekli halde korku, öfke hali” gibi.
Korku, gerçek bir tehlike anında bedenin kendini koruma mekanizması.
Ön lob, geçici olarak devre dışı kalır.
Kişi düşünerek vakit kaybedemez, saçmalayamaz, sadece gereğini yapar.
Bu, anlık bir harekete geçirici sadece.
“Çakma korku” da; Kişi, şimdi burada, buna dair hiçbir veri, gösterge yokken sürekli halde bir korku titreşimindeyse de “ön lob” manipüle ediliyor ve devre dışı kalıyor.
Beden, gerçek bir tehditle, çakma bir tehdit arasındakini bilmez. Zihniyeti masalların tetiklediği duygulara bakar.
Niye yapsınlarmış mış?!
DÜŞÜNeme, AKLEDeme, korkudan robot gibi ortaya saldıkları duyguların güdümüyle, istedikleri gibi sürsünler diye olabilir mi acaba?
Hiç düşündüm mü?
Yetişkin nesil uyurgezer haldeyse, çocuklarına ekranlardan istedikleri masalları da anlatırlar. Sözde eğitimle, sahte bilim ve kitaplarıyla da...
ÖN LOBu aktif edelim ve biraz akledelim artık.
Basit aslında; Aklımızı kendimiz kullanacağız.
MV ADAYı olun, herkes olsun, herkes olmalı artık.
Dilerim, bir sonraki; Halkın içinden pırıl pırıl gençlerin kadınların MV adaylığında rekor kırdığı ve kendi içinden çıkardığı bağımsız adaylar seçtiği bir seçim ve yeni bir başlangıç olur.
Yönetici de değil;
GÖREVLİ
En fazla İDARE. Eskiden 'idare' kullanılırdı, yenilerde 'yönetim'. Koca bir algı yönetimi 'daha'.
“İdare” bir orkestra şefinin zarafetinde olur.
“Yönetim” ise hükmetmeyi içerir.
Bu da değil, zira TBMM duvarında da yazar;
Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir!
“Vekil” değil;
MİLLETvekili
“Meclis” değil;
Türkiye Büyük MİLLET Meclisi.
E peki bunların hakkını verecek “MİLLET” nerede?
Bu “MİLLET” nasıl ne halde acaba?
ESAS konu bu.
Neyse ne;
Bu defa…
BİR İHTİMAL DAHA VAR;
Hem İSTİKLAL Hem YAŞAM.
.
Sümeyya Demirel, dikGAZETE.com