Boğa Kültü ve Sembolizmi

Boğa Kültü ve Sembolizmi

Kadim çağlardan günümüze insan kendisinden üstün güçlerin varlığına inanmıştır. 

İlkel insan, çevresinde olan biten her şeyin tanrısal varlıkların istekleri ve kontrollerinde gerçekleştiğine inanmış ve bu tanrısal varlıkların yeryüzünde sembollerle kendilerini gösterdiklerini düşünmüştür. 

Bu nedenle birtakım nesnelere, hayvanlara ya da bitkilere özel anlamlar yüklemiş hatta tapınmışlardır. 

Boğa, bu inanışın en önemli sembollerinden biri olmuştur.

Paleolitik dönemden itibaren boğa figürlerine rastlansa da insanoğlunun tarım hayatına geçmesiyle birlikte, insan hayatında çok daha önemli bir yer tutmaya başlamıştır. M.Ö. 4500’lerde evcilleştirilen boğa, özellikle Anadolu ve Mezopotamya’da olmak üzere tüm kültürlerde gücün, üremenin, yeniden doğuşun ve yeniden canlanmanın sembolü olmuş, bu niteliklerinden dolayı tanrısal anlamlar yüklenmiştir

Anadolu, Mezopotamya, Mısır Medeniyetleri ve Türk Topluluklarında Boğa Sembolizmi

Anadolu,ışıkların, yüksek makamların ve boğaların ülkesi” olarak anılır. 

Sümerler’de boğa, bereket ve güçlülük simgesidir. 

En önemli tanrısal hayvanlardan biri olan boğaya ilk olarak Sümer inançlarında rastlamakla birlikte, boğaya kutsallık atfedilmesi, hemen hemen bütün kadim inançlarda görülür. Bütün mitolojilerde boğa, dölleme ve kuvvet olarak erkek gücünü simgeler.

Toros Dağları’nın baştanbaşa uzandığı Hatay, Antakya ve Suriye, boğanın sembolize ettiği yeniden doğuş olgusuna inanılan ve yeniden doğuş vakaların en çok görüldüğü bölgedir. 

Toros Dağları’nın ismi “Tür” kelimesinden gelir. 

Tür” kelimesi, Sami kökenli bir dil olan Aramice’den gelir; hem dağ hem de boğa anlamında kullanılmıştır. 

Toros” kelimesi daha sonra Latince ve diğer dillere boğa anlamındaki “taurus” olarak geçmiştir. 

Toros Dağları’na ayrıca Binboğa Dağları da denilmektedir. Boğa’nın yüksek makamlarla olan ilişkisi buradan gelmiştir.

Boğa’ya atfedilen bu özellikle bağlatılı olarak, dağlara çeşitli inançlarda kutsiyet yüklendiğini görebiliriz. 

Tur Dağı, Hira Dağı, Olimpos Dağı, Nemrut Dağı, Cudi Dağı gibi pek çok dağ, bu duruma örnek teşkil etmektedir.

Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri olan Çatalhöyük’te boğa kültünün ilk izlerine rastlamak mümkündür. Burada yapılan çalışmalarda, duvarlarda boğa freskleri ve boğa başları bulunmuştur.

Bu yapıların güneyde Toros Dağları’nı görecek şekilde yapılmış olmaları da ilginçtir. 

Özellikle tapınaklarda bulunan boğa fresklerinin, boğanın tanrısal bir figür olduğu yönünde ipuçları olarak görülerek erkek üreme gücünün tezahürü olarak tapıldığı anlaşılmaktadır.

Babil ve Asur medeniyetlerinde de boğa figürüne rastlanmaktadır.

Babil ve Asur inançlarına göre “iklim tanrısı Adad” hem can veren hem can alan ikili bir özelliğe sahipti. 

Sevdikleri için yağmurlar yağdırır, toprağın yiyecek, şarap ve tahıl vermesini sağlar, bu nedenle de ona ‘bereket tanrısı’ denirdi. 

Düşmanlarına karşı öfkesinin belirtileri olan fırtına ve kasırgalarla karanlık, yoksulluk ve ölüm getirirdi.

Boğa onun kutsal hayvanıydı.

Boğa, Anadolu’nun ilk büyük medeniyetlerinden biri olan Hititler’de de önemli bir figürdür. 

Hitit inanç sisteminin temelini farklı etnik kökenlere ait öğeler oluşturur. Hem dini inancında, hem de mitolojisinde bir kültür mozaiği hakimdir. 

Hititler tanıştıkları yeni kültürlerden kendilerine uygun gördükleri pek çok unsuru kabul etmişlerdir. 

Boğa da bu unsurlardan biri olmuştur. 

Boğa, fırtına tanrısı Teşup’un kutsal hayvanıdır. Teşup, sık sık boğaya binerken ya da dizginlerini elinde tutarken görülür. 

Teşup ile boğanın arasındaki bağlantı, boğanın sahip olduğu güç, yüksek sesi ve verimliliği ile ilişkilendirilir. Aynı zamanda Gök/Fırtına tanrısı eril, yer/toprak tanrısı dişildir. 

Bu düşünce, sembolik olarak tarıma uygulandığında, sürülen tarlanın yani toprağın dişil, onu süren boğanın eril formda olduğu kabul edilerek zaman içinde boğayı, fırtına tanrısının sembolü haline getirdiği düşünülür.

Eski Mısırlılar iyi bir hasat elde etmeye çok önem verirlerdi.

Özellikle tarımda kullanılan hayvanlar, bu nedenle Mısırlılar için çok önemliydi. 

Boğalar, devletin bütün şehirlerinde geniş çapta saygı gördü, onları çeşitli tanrılara bağladılar ve onları çeşitli mitlerle ilişkilendirdiler. 

Eski Mısır’da boynuzları arasında bir güneş ve bir ay diski taşıyan Apis (Boğaların Tanrısı), verimlilik, ölüm ve yeniden doğum tanrısı olarak kabul edilmiş ve tanrıça İsis’i temsil etmiştir. 

Kutsal Apis boğasının, ay ışığından hamile kalan bir inekten doğduğu kabul edilmektedir. 

Eski Mısır’da ayrıca boğanın geleceği gösterme yetisine de inanılır ve onun bazı hareketlerinden anlam çıkarılırdı.

Neolitik yerleşmelerden biri olan Göbekli Tepe’de, herhangi bir yerleşme izine rastlanılmamasına rağmen, boğa başı tasvirlerine rastlanılmış olması buranın kutsal bir mekan olarak kabul edilmesine katkı sağlamıştır.

Eski Yunan ve Roma dönemlerinde de boğa önemini korumuştur. 

Tanrılara sunulan en önemli hediyelerden biri olmasının yanı sıra boğa, Zeus’un da önemli sembollerinden biridir. 

Zeus, Avrupa kıtasına ismini vermiş, göz alıcı bakışı ile dillere destan olan Fenikeli bir kız olan Europa’yı baştan çıkarmak için güzel, beyaz bir boğa kılığına girer.

Pers istilasıyla beraber Anadolu’da da yaygınlaşan Mitraizm inancında da boğanın önemli bir yeri vardır.

Mitra yaratılış efsanesine göre, güneş tanrısı Sol, Mitra’dan bir boğa kurban etmesini ister. 

Mitra, beyaz bir boğayı kalbinden hançerler. 

Boğa tam öleceği sırada aya, Mitra’nın pelerini de ışık saçan yıldızlarla dolu gökyüzüne dönüşür. 

Boğanın iliğinden buğday ve kanından üzüm taneleri saçılır, yumurtalığından akan döl ile hayvanlar alemi oluşur. 

Bu mit, Mitraizm’in başlıca töreni olan “taurobolium” olarak kayda geçmiştir. 

Ritüel olarak bir boğanın kurban edildiği bu törende, Mitra’nın ilk eylemi yinelenir ve anısı kutlanırdı. 

Adaylar, boğa kanıyla vaftiz edilerek, boğanın yaşam veren özelliklerini kendilerine aktarırlardı.

Kur’an-ı Kerim’de Bakara (sığır) Suresi de yeniden doğuşu anlatır.

Tefsir kaynaklarına göre, İsrailoğulları’ndan bir kişi, malını elde etmek için amcasını öldürmüş, sonra da cesedi bir başkasının evinin önüne bırakmıştı.

Bununla da yetinmeyerek, “amcamı öldürdüler”, diye ortaya çıkmış ve taraflar çatışma noktasına gelmişlerdi.

İçlerinden biri, “Ne diye birbirimizi öldüreceğiz? İşte Allah’ın peygamberi, ona başvuralım”, der ve durumu, Hz. Musa’ya aktarırlar. 

Katil bulunamayınca Allah, onlara bir sığır keserek, sığırın bir parçası ile ölüye vurmalarını emreder. 

Onlar, kesilecek sığırın niteliklerini sormaya başlarlar. 

Nihayet nitelikleri belirtilen sığırı bulup keserler ve parçasıyla öldürülen şahsa vururlar. 

Ölü, dirilip, katili haber verir. 

Zerdüşt inancında da Hürmüz, önce ruhlar âlemini, ardından yeryüzü, bitkiler, ilk öküz ve ilk insan Gayomart’ı yaratır ve bu ilk öküzden hayvanlar türer.

Gılgamış Destanı’nda da “Gök Boğası”ndan bahsedilmektedir. 

Boğanın boynuzları ile Ay arasında ilişki kuran Kazak araştırmacı Olcas Süleyman;Boğa boynuzlarının yarım ay figürünü andırması, Ay’a tapanların (Tanrısal ışığın tecessümü olması itibariyle) boğaya bakışlarını belirledi. Boğa, İlah ve insanlığın ilk atası olarak algılandı. Daha sonra İnek-Ana aynı mevkiye getirildi…” demektedir. 

Oğuz//öz/öküz” inanışı, bilinen en eski inanıştır ve sonraki tüm inanışlara zemin olmuştur. 

Kadim Türk kültüründe Oğuz, öğüz, öküz, öz anlamlarını ifade eden bir ünvandır. 

Yeniden doğuş, dönüşüm ve erilliği ifade eder. 

Oğuz Kağan da öküz boynuzlu başlıkları ile ünlüdür. 

Bu arada, güneş yılına göre hesaplanan “On İki Hayvanlı Türk Takvimi”ndeki aylardan birinin adının da ‘ud’ (od) yani öküz olduğunu belirtmeliyiz.

Yakut Şamanizmi’nde de boğa figürüne rastlanır. 

Boğa, Abakanlılar’ın “Topçan” isimli şamanlarının menkıbesinde geçer. 

Topçan bir gün ayin yaparken, karşıdaki bir dağda iki boğanın kavga ettiğini görür. 

Gök renkli olan boğa, siyah renkli olanı hırpalamaktadır.

Topçan, siyah boğaya acır ve gök renkli boğayı bir okla yaralar.

Yaralanan boğa, hemen bir kurt suretine bürünerek kaçar.

Aslında yenik durumdaki siyah renkli boğa, Uranhaların şamanıdır ve Topçan, böylelikle onu kurtarmış olur.

Ksenefontov’un Yakutlar’la ilgili araştırmalarından, Yakutlar’ın Şaman cenazesini kaldırma törenlerinde de “sığır” motifini görürüz. 

Ölen şaman, toprağa gömülmez; ceset açık havada “aragas” adında bir yapının içinde saklanır. 

Bir müddet sonra ceset çürür ve kemikler kalır ve o zaman “kemik yükseltme” adında bir ayin yapılır. 

O ayinde alaca renkli bir sığır kurban edilir. 

Yine Yakutlar’da, Şamanların boğa şekline dönüşerek kötü ruhlarla savaştığını biliyoruz.

Osmanlı Dönemi’ne kadar tanrısal varlığın simgesi ve tanrısal varlıkların korumasını sağlamak için kullanılan boğa, sığır ve koçbaşı boynuzlarının anlamı, Osmanlı Dönemi itibariyle değişime uğramıştır. 

Bu dönemde, bu sembol, yasadışı ilişkilerin yaşandığına inanılan evlerin kapı üstlerine asılarak yasadışı ilişki yaşayanlar ifşa edilmiştir. 

Aynı zamanda asıldığı evde “boynuzlanmış” birisinin yaşadığını belirtmek için de kullanılmıştır. 

Osmanlı döneminde belli bir süre anlam sapması yaşayan bu sembol, daha sonraları yeniden gerçek anlamına kavuşmuş, asıldığı evi kötülüklerden ve nazardan koruduğuna inanılmaya devam etmiştir.

Anadolu’nun Kadim Misyonu

Görülüyor ki Mezopotamya ve Anadolu medeniyetlerinde ve Türk topluluklarında boğa sembolizmiyle ilgili gelenek, görenek, adetler, kullanılan semboller, kabartmalar, kayalara çizilen resimler ve kullanılan kelimeler benzerlik taşımaktadır.

Bunların tek kaynaktan yayılmış olma ihtimali güçlüdür.

Medeniyetin beşiği, yükseltilerin ve boğaların ülkesi” olarak anılan Anadolu’da, hinterlandında ve Anadolu halkının kadim inançlarında “yeniden doğuş, dönüşüm ve güç” anlamlarındaki boğa kültünün başat olması, bu topraklarda bir uyanış ya da yeniden doğuşun yaşanacağının göstergesi olabilir mi?

Ne dersiniz? 

.

Nickola Berrygele, dikGAZETE.com

Kadim çağlardan günümüze insan kendisinden üstün güçlerin varlığına inanmıştır. 

İlkel insan, çevresinde olan biten her şeyin tanrısal varlıkların istekleri ve kontrollerinde gerçekleştiğine inanmış ve bu tanrısal varlıkların yeryüzünde sembollerle kendilerini gösterdiklerini düşünmüştür. 

Bu nedenle birtakım nesnelere, hayvanlara ya da bitkilere özel anlamlar yüklemiş hatta tapınmışlardır. 

Boğa, bu inanışın en önemli sembollerinden biri olmuştur.

Paleolitik dönemden itibaren boğa figürlerine rastlansa da insanoğlunun tarım hayatına geçmesiyle birlikte, insan hayatında çok daha önemli bir yer tutmaya başlamıştır. M.Ö. 4500’lerde evcilleştirilen boğa, özellikle Anadolu ve Mezopotamya’da olmak üzere tüm kültürlerde gücün, üremenin, yeniden doğuşun ve yeniden canlanmanın sembolü olmuş, bu niteliklerinden dolayı tanrısal anlamlar yüklenmiştir

Anadolu, Mezopotamya, Mısır Medeniyetleri ve Türk Topluluklarında Boğa Sembolizmi

Anadolu,ışıkların, yüksek makamların ve boğaların ülkesi” olarak anılır. 

Sümerler’de boğa, bereket ve güçlülük simgesidir. 

En önemli tanrısal hayvanlardan biri olan boğaya ilk olarak Sümer inançlarında rastlamakla birlikte, boğaya kutsallık atfedilmesi, hemen hemen bütün kadim inançlarda görülür. Bütün mitolojilerde boğa, dölleme ve kuvvet olarak erkek gücünü simgeler.

Toros Dağları’nın baştanbaşa uzandığı Hatay, Antakya ve Suriye, boğanın sembolize ettiği yeniden doğuş olgusuna inanılan ve yeniden doğuş vakaların en çok görüldüğü bölgedir. 

Toros Dağları’nın ismi “Tür” kelimesinden gelir. 

Tür” kelimesi, Sami kökenli bir dil olan Aramice’den gelir; hem dağ hem de boğa anlamında kullanılmıştır. 

Toros” kelimesi daha sonra Latince ve diğer dillere boğa anlamındaki “taurus” olarak geçmiştir. 

Toros Dağları’na ayrıca Binboğa Dağları da denilmektedir. Boğa’nın yüksek makamlarla olan ilişkisi buradan gelmiştir.

Boğa’ya atfedilen bu özellikle bağlatılı olarak, dağlara çeşitli inançlarda kutsiyet yüklendiğini görebiliriz. 

Tur Dağı, Hira Dağı, Olimpos Dağı, Nemrut Dağı, Cudi Dağı gibi pek çok dağ, bu duruma örnek teşkil etmektedir.

Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri olan Çatalhöyük’te boğa kültünün ilk izlerine rastlamak mümkündür. Burada yapılan çalışmalarda, duvarlarda boğa freskleri ve boğa başları bulunmuştur.

Bu yapıların güneyde Toros Dağları’nı görecek şekilde yapılmış olmaları da ilginçtir. 

Özellikle tapınaklarda bulunan boğa fresklerinin, boğanın tanrısal bir figür olduğu yönünde ipuçları olarak görülerek erkek üreme gücünün tezahürü olarak tapıldığı anlaşılmaktadır.

Babil ve Asur medeniyetlerinde de boğa figürüne rastlanmaktadır.

Babil ve Asur inançlarına göre “iklim tanrısı Adad” hem can veren hem can alan ikili bir özelliğe sahipti. 

Sevdikleri için yağmurlar yağdırır, toprağın yiyecek, şarap ve tahıl vermesini sağlar, bu nedenle de ona ‘bereket tanrısı’ denirdi. 

Düşmanlarına karşı öfkesinin belirtileri olan fırtına ve kasırgalarla karanlık, yoksulluk ve ölüm getirirdi.

Boğa onun kutsal hayvanıydı.

Boğa, Anadolu’nun ilk büyük medeniyetlerinden biri olan Hititler’de de önemli bir figürdür. 

Hitit inanç sisteminin temelini farklı etnik kökenlere ait öğeler oluşturur. Hem dini inancında, hem de mitolojisinde bir kültür mozaiği hakimdir. 

Hititler tanıştıkları yeni kültürlerden kendilerine uygun gördükleri pek çok unsuru kabul etmişlerdir. 

Boğa da bu unsurlardan biri olmuştur. 

Boğa, fırtına tanrısı Teşup’un kutsal hayvanıdır. Teşup, sık sık boğaya binerken ya da dizginlerini elinde tutarken görülür. 

Teşup ile boğanın arasındaki bağlantı, boğanın sahip olduğu güç, yüksek sesi ve verimliliği ile ilişkilendirilir. Aynı zamanda Gök/Fırtına tanrısı eril, yer/toprak tanrısı dişildir. 

Bu düşünce, sembolik olarak tarıma uygulandığında, sürülen tarlanın yani toprağın dişil, onu süren boğanın eril formda olduğu kabul edilerek zaman içinde boğayı, fırtına tanrısının sembolü haline getirdiği düşünülür.

Eski Mısırlılar iyi bir hasat elde etmeye çok önem verirlerdi.

Özellikle tarımda kullanılan hayvanlar, bu nedenle Mısırlılar için çok önemliydi. 

Boğalar, devletin bütün şehirlerinde geniş çapta saygı gördü, onları çeşitli tanrılara bağladılar ve onları çeşitli mitlerle ilişkilendirdiler. 

Eski Mısır’da boynuzları arasında bir güneş ve bir ay diski taşıyan Apis (Boğaların Tanrısı), verimlilik, ölüm ve yeniden doğum tanrısı olarak kabul edilmiş ve tanrıça İsis’i temsil etmiştir. 

Kutsal Apis boğasının, ay ışığından hamile kalan bir inekten doğduğu kabul edilmektedir. 

Eski Mısır’da ayrıca boğanın geleceği gösterme yetisine de inanılır ve onun bazı hareketlerinden anlam çıkarılırdı.

Neolitik yerleşmelerden biri olan Göbekli Tepe’de, herhangi bir yerleşme izine rastlanılmamasına rağmen, boğa başı tasvirlerine rastlanılmış olması buranın kutsal bir mekan olarak kabul edilmesine katkı sağlamıştır.

Eski Yunan ve Roma dönemlerinde de boğa önemini korumuştur. 

Tanrılara sunulan en önemli hediyelerden biri olmasının yanı sıra boğa, Zeus’un da önemli sembollerinden biridir. 

Zeus, Avrupa kıtasına ismini vermiş, göz alıcı bakışı ile dillere destan olan Fenikeli bir kız olan Europa’yı baştan çıkarmak için güzel, beyaz bir boğa kılığına girer.

Pers istilasıyla beraber Anadolu’da da yaygınlaşan Mitraizm inancında da boğanın önemli bir yeri vardır.

Mitra yaratılış efsanesine göre, güneş tanrısı Sol, Mitra’dan bir boğa kurban etmesini ister. 

Mitra, beyaz bir boğayı kalbinden hançerler. 

Boğa tam öleceği sırada aya, Mitra’nın pelerini de ışık saçan yıldızlarla dolu gökyüzüne dönüşür. 

Boğanın iliğinden buğday ve kanından üzüm taneleri saçılır, yumurtalığından akan döl ile hayvanlar alemi oluşur. 

Bu mit, Mitraizm’in başlıca töreni olan “taurobolium” olarak kayda geçmiştir. 

Ritüel olarak bir boğanın kurban edildiği bu törende, Mitra’nın ilk eylemi yinelenir ve anısı kutlanırdı. 

Adaylar, boğa kanıyla vaftiz edilerek, boğanın yaşam veren özelliklerini kendilerine aktarırlardı.

Kur’an-ı Kerim’de Bakara (sığır) Suresi de yeniden doğuşu anlatır.

Tefsir kaynaklarına göre, İsrailoğulları’ndan bir kişi, malını elde etmek için amcasını öldürmüş, sonra da cesedi bir başkasının evinin önüne bırakmıştı.

Bununla da yetinmeyerek, “amcamı öldürdüler”, diye ortaya çıkmış ve taraflar çatışma noktasına gelmişlerdi.

İçlerinden biri, “Ne diye birbirimizi öldüreceğiz? İşte Allah’ın peygamberi, ona başvuralım”, der ve durumu, Hz. Musa’ya aktarırlar. 

Katil bulunamayınca Allah, onlara bir sığır keserek, sığırın bir parçası ile ölüye vurmalarını emreder. 

Onlar, kesilecek sığırın niteliklerini sormaya başlarlar. 

Nihayet nitelikleri belirtilen sığırı bulup keserler ve parçasıyla öldürülen şahsa vururlar. 

Ölü, dirilip, katili haber verir. 

Zerdüşt inancında da Hürmüz, önce ruhlar âlemini, ardından yeryüzü, bitkiler, ilk öküz ve ilk insan Gayomart’ı yaratır ve bu ilk öküzden hayvanlar türer.

Gılgamış Destanı’nda da “Gök Boğası”ndan bahsedilmektedir. 

Boğanın boynuzları ile Ay arasında ilişki kuran Kazak araştırmacı Olcas Süleyman;Boğa boynuzlarının yarım ay figürünü andırması, Ay’a tapanların (Tanrısal ışığın tecessümü olması itibariyle) boğaya bakışlarını belirledi. Boğa, İlah ve insanlığın ilk atası olarak algılandı. Daha sonra İnek-Ana aynı mevkiye getirildi…” demektedir. 

Oğuz//öz/öküz” inanışı, bilinen en eski inanıştır ve sonraki tüm inanışlara zemin olmuştur. 

Kadim Türk kültüründe Oğuz, öğüz, öküz, öz anlamlarını ifade eden bir ünvandır. 

Yeniden doğuş, dönüşüm ve erilliği ifade eder. 

Oğuz Kağan da öküz boynuzlu başlıkları ile ünlüdür. 

Bu arada, güneş yılına göre hesaplanan “On İki Hayvanlı Türk Takvimi”ndeki aylardan birinin adının da ‘ud’ (od) yani öküz olduğunu belirtmeliyiz.

Yakut Şamanizmi’nde de boğa figürüne rastlanır. 

Boğa, Abakanlılar’ın “Topçan” isimli şamanlarının menkıbesinde geçer. 

Topçan bir gün ayin yaparken, karşıdaki bir dağda iki boğanın kavga ettiğini görür. 

Gök renkli olan boğa, siyah renkli olanı hırpalamaktadır.

Topçan, siyah boğaya acır ve gök renkli boğayı bir okla yaralar.

Yaralanan boğa, hemen bir kurt suretine bürünerek kaçar.

Aslında yenik durumdaki siyah renkli boğa, Uranhaların şamanıdır ve Topçan, böylelikle onu kurtarmış olur.

Ksenefontov’un Yakutlar’la ilgili araştırmalarından, Yakutlar’ın Şaman cenazesini kaldırma törenlerinde de “sığır” motifini görürüz. 

Ölen şaman, toprağa gömülmez; ceset açık havada “aragas” adında bir yapının içinde saklanır. 

Bir müddet sonra ceset çürür ve kemikler kalır ve o zaman “kemik yükseltme” adında bir ayin yapılır. 

O ayinde alaca renkli bir sığır kurban edilir. 

Yine Yakutlar’da, Şamanların boğa şekline dönüşerek kötü ruhlarla savaştığını biliyoruz.

Osmanlı Dönemi’ne kadar tanrısal varlığın simgesi ve tanrısal varlıkların korumasını sağlamak için kullanılan boğa, sığır ve koçbaşı boynuzlarının anlamı, Osmanlı Dönemi itibariyle değişime uğramıştır. 

Bu dönemde, bu sembol, yasadışı ilişkilerin yaşandığına inanılan evlerin kapı üstlerine asılarak yasadışı ilişki yaşayanlar ifşa edilmiştir. 

Aynı zamanda asıldığı evde “boynuzlanmış” birisinin yaşadığını belirtmek için de kullanılmıştır. 

Osmanlı döneminde belli bir süre anlam sapması yaşayan bu sembol, daha sonraları yeniden gerçek anlamına kavuşmuş, asıldığı evi kötülüklerden ve nazardan koruduğuna inanılmaya devam etmiştir.

Anadolu’nun Kadim Misyonu

Görülüyor ki Mezopotamya ve Anadolu medeniyetlerinde ve Türk topluluklarında boğa sembolizmiyle ilgili gelenek, görenek, adetler, kullanılan semboller, kabartmalar, kayalara çizilen resimler ve kullanılan kelimeler benzerlik taşımaktadır.

Bunların tek kaynaktan yayılmış olma ihtimali güçlüdür.

Medeniyetin beşiği, yükseltilerin ve boğaların ülkesi” olarak anılan Anadolu’da, hinterlandında ve Anadolu halkının kadim inançlarında “yeniden doğuş, dönüşüm ve güç” anlamlarındaki boğa kültünün başat olması, bu topraklarda bir uyanış ya da yeniden doğuşun yaşanacağının göstergesi olabilir mi?

Ne dersiniz? 

.

Nickola Berrygele, dikGAZETE.com