FETÖ ticari yapılanması ülkeler için bir tehdittir!

FETÖ ticari yapılanması ülkeler için bir tehdittir!

FETÖ ticari yapılanması ülkeler için bir tehdittir! FETÖ ticari yapılanması ülkeler için bir tehdittir!

FETÖ Ticari Yapılanması Ülkeler için bir Tehdittir.

FETÖ Sermayesinin Yapılanması ve Tarihi!..

Terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen, 1962-1963 yıllarında Erzurum Komünizmle Mücadele Derneğinin kurucuları arasında yer alması, sahneye çıkışının miladıdır. 1966 yılında İzmir Kestanepazarı’nda başlayan FETÖ hareketinin cemaatleşme sürecinin, kuruluş yıllarını 1970’lerin başı olarak almamız doğru olur.

1970 yılından 15 Temmuz 2016 yılına kadar bu faaliyetlerini güçlendirerek devam ettiren bu örgüt, o günden bu güne tüm iktidarlar ve darbeci yönetimler tarafından açık ya da örtülü desteklenmiştir.

Tüm siyasi çevreler ve askeri darbeciler tarafından desteklenmesinin arkasındaki muntazam gücün ABD olduğunu tahmin etmek güç olmaz. Ülkenin altına yerleştirilen dinamitin temellerinin o yıllardan itibaren atıldığını söylemek doğru olacaktır.

PDY (Paralel Devlet Yapılanması) / FETÖ Terör Örgütü, on yıllarca, ülke kaynaklarının örgüt elemanlarının üzerine aktarılmasını sağlamış ve bu kaynakların yurt dışına kaçırılmasına sebep olarak yıllarca ekonomik zaafiyete uğratılmasına neden olmuştur.

Sonuç olarak bu büyük terör örgütünün tüm finansman yükü, devletin ve gariban Anadolu Türk Halkı’nın sırtına yüklenmiştir. Yurt içi ve yurt dışında 160’a yakın ülkede faaliyet gösterecek kadar büyüyen bu örgütün finansal ağını ve ülkelere verdiği zararı çözmek, bugün yaşadığımız ekonomik çöküşün temellerinin nasıl atıldığı konusunda fikir verecektir.

Örgütün gelişimini ve bu muazzam finans hareketine sahip olma sürecini üç ana aşamada değerlendirmek mümkündür.

İlk aşama; 1970’li yılların başından 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar geçen sürede büyük bir gizlilik içerisinde örgütlenip kadrolaşma dönemi kuruluş, temellenme ve kadrolaşmaya başlama” aşamasıdır.

İkinci aşama; 12 Eylül 1980 askeri darbesinden 28 Şubat 1997 post-modern darbe sürecine kadar geçen “Toplum içerisinde ve devletin kılcal damarlarına kadar yayılma ve iktidarı ele geçirme” aşaması.

Üçüncü aşama ise hepimizin bildiği 15 Temmuz 2016 tarihine kadar olan “altın vuruş” yani kadrolaşmanın tamamlanması ve asıl niyet için harekete geçilmesi aşamasıdır.

15 Temmuz sonrası, toplumda ve devletin içerisinde zaafiyete uğramış olmasına rağmen mankurtlaşmış ve derin dehlizlerde faaliyetlerine devam eden örgüt üyeleri, geçen süre içerisinde hiçbir zaman etkinliğini tamamen kaybetmemiş, örgüt mensuplarını diri tutmaya çalışmıştır.

Örgüt, 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren, bir yandan yurt dışına açılım yapmak için okullar açarken öncelikle Rusya ve Orta Asya Türk devletleri olmak üzere, Balkanlar, Afrika Ülkeleri, Asya, Amerika gibi öte yandan, şirketleşmeler, holdingleşmeler vasıtası ile ekonomik kaynak sağlama yöntemleri geliştirmişlerdir.

Bank Asya’nın kuruluşu gibi bankacılık, eğitim, sağlık, bilişim, finans, taşımacılık, basın yayın gibi alanlarda faaliyetlere öncelik verilmiştir.

Anadolu insanının alınterinin ABD politikalarının alt yapısını kurmak için harcanması!..

12 Eylül 1980 askeri darbe sonrası iktidara Anavatan Partisi gelmesiyle çok kanallı TV yayıncılığı başlamıştır. Çok seslilik ve özgürlük adı altında toplumun değişim sürecini hızlandırmak adına ekranlarda her gün her saat magazin programları (Reality Shows) yayınlanıyor, Türk halkı, bir değişime zorlanıyordu.

Muhafazakâr Anadolu insanının önüne bir yandan yozlaşmış ahlaksızlaşmış bu programlar servis edilerek nefret uyandırılırken diğer yandan cemaatler, alternatif yaşam tarzı olarak millete empoze ediliyordu. Bu süreçte, çocuklarını okumaya gönderecek olan aileler, “maneviyata önem veren, dindar, ahlaklı insan” yetiştirdiği iddia edilen cemaat okulları ve yurtlarına gönderilmeye teşvik ediliyordu.

Ebeveynler bu okul ve yurtlara büyük paralar aktarıyor, İş insanları “Himmet” adı altında yardımlar yapıyor, kurban derileri toplanıyor, şirketleri vergi vermek yerine kurdukları vakıflar aracılığı ile devlete ödeyecekleri vergi borçlarını örgütün finansına ve okullarına aktarıyorlardı.

Türk Halkı, Hollywood senaryosunun asıl kurgulandığı karanlığa evlatlarını teslim ettiklerinden haberdar bile değillerdi.

Toplum ve devlet körleştirilerek, örgütün hem finans kaynağı hem insan kaynağı olarak kullandığı okul, yurt ve dershanelere sınırsız destekler sağlamaktaydı.

90’lı yıllarda hızla büyüyen örgüt, Anadolu sanayicisi içerisinde kadrolaşmaya faaliyetlerine hız vermiş, ticaret odaları, sanayi odaları, esnaf odaları ve OSB gibi yerlerde teşkilatlanmıştır.

Örgüte dahil ettiği iş insanlarından elde ettiği muazzam gelir ve yardımları, örgütün güvendiği şahıslar üzerine aktarıp, ticari faaliyetler ve şirketlere kaynak olarak aktarımı sağlanmıştır.

Örgüt mensuplarını, örgüte ait “Sürat Kargo” gibi işletmelerle çalışmaya, Bank Asya gibi bankalara yatırım yapmaya zorlamıştır. Birçok meslek odaları ve OSB yönetimlerini ele geçiren örgüt, baskı, zorbalık ve hukuksuzluk yaparak şirketleri birlikte hareket etmeye zorlanmışlardır.

Özellikle 2000’li yıllarda örgüte yakın olmayan şirketlere üç seçenek sunmuşlardır; “Ya bizimle olacaksın, Ya bize satacaksın, ya da bertaraf olacaksın”.

Vergi dairelerinde, bakanlıkların ve belediyelerin ruhsatlandırma dairelerinde, teftiş kurullarında, BDDK’da ve en önemlisi devlet kurumların satın alma birimlerinde yapılanmış olan örgüt, biat etmeyen veya boyun eğmeyen hiçbir şirkete yaşam hakkı tanımamıştır.

Vergi daireleri üzerinden baskı yapmış; olmadı haksız cezalar yazdırmış, belediyeler vasıtası ile çalışmaları zorlaştırılmış, ruhsatlandırma daireleri, ürün ve çalışma ruhsatlarını iptal etmiş, cezalar kesmiş, en önemlisi Sağlık Bakanlığı’nda olduğu gibi kurdukları İl Genel Sekreterlikleri vasıtası ile ihaleleri merkezileştirmiş, örgüt elemanlarına ya da Himmet aldıkları şirketlere yönlendirmiş, kazara ekonomik fiyat atarak ihale alan örgüt dışı şirketlerin ise aldıkları ihaleler saçma sapan bahanelerle iptal edilmiş, şirketler ihale yasaklısı haline getirilmiştir.

Hiçbir iş alamayan ve örgüte biat etmeyen yüzbinlerce şirket sahibi perişan edilmiş, aileleri parçalanmış, yaşam mücadelesi verir hale sokulmuştur.

Ülkelerin FETÖ sermayesine bakışı ve açtıkları alan!..

1990’lı yılları “şirketleşme ve yurt dışına açılma dönemi” olarak adlandırabiliriz.

1992 yılında Nahçıvan Türk Lisesi ile başlayan süreç Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Rusya, Ukrayna başta olmak üzere, 160’a yakın ülkede faaliyet göstermeye başlamışlardır.

“Türk Milletinin dini, manevi ve milli temsiliyetini yapıyoruz” görüntüsü altında bu okullarda CIA ajanlarınaöğretmen” adı altında lojistik üs sağlayan örgüt, İngilizce eğitim ve ülke şartlarına göre üst sınıfa hitap eden okul şartları sağlayan örgüt, ülkenin ileri gelen ve varlıklı ailelerinin çocuklarını bünyelerine katmayı amaçlamışlardır.

Soğuk Savaş sonrası, Batı tarafından Türkiye’nin uluslararası rolü yeniden tanımlanmış, jeokültürel bir rol verilmiştir. Graham Fuller’in 1993’te yazdığı “Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu” başlıklı kitap, “Ilımlı İslam Projesi” çerçevesinde Türkiye’ye, bağımsızlığını yeni kazanmış Orta Asya Müslüman Türk dünyasının ekonomik ve politik dönüşümünde rol model olma görevi planlamışlardı.

FETÖ, bu projenin maşasıydı.

FETÖ okulları vasıtası ile faaliyet gösterdikleri ülkelerde Amerikancı, liberalizmi benimseyen yönetim anlayışını kuracak kadrolar yetiştirilmekteydi.

Bugün FETÖ okullarından mezun olmuş bu kadrolar, bulundukları ülkelerin devlet yönetimlerinin içinde önemli makamlar işgal etmektedir.

Özellikle dışişleri bakanlıkları, elçilikler ve uluslararası kurumlarda konuşlanan örgüt elemanları, ülkelerin dış politikalarını neredeyse ABD güdümünde idare etmektedir.

Nitekim 1999 yılında ABD’ye göç etmiş olan Fetullah Gülen’in ülkeyi terk etmeden 2 yıl önce verdiği bir röportajdaki; “Dünyanın halihazırdaki durumuyla, şu çerçevesiyle, Amerika da şu andaki konum ve gücüyle bütün dünyayı kumanda edebilir. Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir ve hatta denilebilir ki, şöyle veya böyle Amerika ile dostça geçinmeden destek almak değil, dostça geçinmeden, Amerikalılar istemezlerse, kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar. Şimdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünya’nın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çalıştığımız sürece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz. Amerika hala bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır.’’ İfadeleri, durumu gözler önüne sermektedir.

Ayrıca 17-25 Aralık yargı darbesi teşebbüsü sonrası örgüt üyelerinin adalet karşısına çıkarılmaya başlaması sonrası Fetullah Gülen’in 17.11.2015 tarihinde sarf ettiği “Avrupa Birliği olmasa, NATO olmasa, bazı süper güçlerin birliği olmasa cemaatin faili meçhullerle zift kuyularına atılarak, öldürülerek örtbas edilip şeytani baskı uygulanacağı” şeklindeki sözleri, emperyalistlerin hizmetinde olduklarının açık işaretidir.

Yine örgütün Kenya ülke sorumlusu olan Ahmet Kara, Barack Obama’nın başkanlık yemin törenine davet edilmiştir.

Ahmet Kara, Fetullah Gülen’in talimatı ile Obama’nın Kenya’da yaşayan ailesiyle ilgilenerek, aile üyesi çocukların da FETÖ okullarında ücretsiz okutularak yetiştirilmesi sağlanmıştır.

Bu vesile ile kurulan derin ilişki sayesinde global ticari imtiyazın önünün açılması da kolaylaştırılmaya çalışılmıştır.

Bu yıllarda örgüt, ticari faaliyetlerini kurumsallaştırmak adına 2005’de Fetullah Gülen'in talimatıyla, Gülen’e bağlı iş adamlarını tek çatı altında bir araya getirmiş ve “Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu” (TUSKON)’u kurmuşlardır.

7 federasyon ve bunlara bağlı 211 üye dernek, 55.000 Üye iş adamı ve girişimci sayısı ile TUSKON dev bir yapıya dönüşmüştür.

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) iş dünyası yapılanması TUSKON’un Genel Başkanı Rızanur Meral'in 1 Mart 2014'te gerçekleşen TUSKON 5. Olağan Genel Kurul Toplantısında FETÖ/PDY propagandası yaparak, hükümeti alenen tehdit ettiği konuşma, çoğu katılımcı işadamının ayakta alkışlayarak destek vermeleri, örgütün iş dünyasında ne ölçüde teşkilatlandığının bir göstergesidir.

Türkiye, Orta Asya ülkelerinin bağımsızlıklarını ilk tanıyan ve büyükelçilik açan öncü ülke olmakla birlikte onların Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü gibi dünya milletler topluluğundaki yerlerini almalarında liderlik etmiştir.

Bunun dışında bölgenin ekonomik kalkınmasına yönelik yatırımlarda hibe ve krediler oluşturularak bölge ülkelerine destekler sağlanmıştır.

Gerek hibe ve gerekse kredi şeklinde devletçe desteklenen bu işlerle TUSCON’a bağlı firmalar, ön plana çıkarılarak Türk Devletlerine sokulmaya başlandı ve devletin imkanları ile desteklendiler.

Bu ülkelere yerleşen şirketler ve okullar, başta ABD olmak üzere, Almanya ve diğer bazı Avrupa ülkelerinden Soros Vakfı gibi görünüşte “demokrasi” amaçlı vakıfların görevlendirdiği misyonerler, Suudi Arabistan kaynaklı Vahhabi imamları ve Türkiye’den gönderdikleri örgüte mensup imamlar ortak çalışma ve işbirliğini geliştirerek bölgede emperyal çıkarlara hizmet etmişlerdir.

FETÖ, 1990’larda, Müslüman nüfusun yoğun olduğu Tataristan ve Dağıstan’ın yanı sıra, Başkurdistan, Hakasya, Karaçay-Çerkesya, Saha (Yakutistan) Cumhuriyetlerinde, Yekaterinburg ve St. Petersburg şehirleri ile başkent Moskova’da okullar açtı.

Rusya Federasyonundaki FETÖ yapılanması…

Türk Emniyetinin raporlarında da belirtildiği gibi Rusya, FETÖ’yü tespit eden ilk ülke oldu.

FETÖ yapılanması, 2000’li yılların başından itibaren Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB) tarafından takibe alındı.

2003’te Rusya’nın pek çok bölgesindeki FETÖ okulları, ulusal güvenliği tehdit ettiği gerekçesiyle mahkeme kararlarıyla tasfiye edilerek, Türkiye’den gelen FETÖ'cü öğretmenler de sınır dışı edildi.

FSB'nin çalışmaları sonrasında yargıya intikal eden FETÖ için, Rus savcılığı, o dönemde yaptığı açıklamada, “FETÖ ideolojisinin ruh sağlığını tahrip edici etkiye sahip olduğunu ve Rusya ulusal güvenliğini tehdit ettiğini vurguladı.

Tataristan Savcılığı da FETÖ'yü, Yehova Şahitleri, Meryem Ana (Bogorodichniy) Merkezi ve ABD ile AB’de terörist örgüt ilan edilen Aum Şinrikyo gibi totaliter tarikatlara benzetti.

Rusya Federasyonu Yüksek Mahkemesi, 2008'de aldığı kararla FETÖ ideolojisini Rusya'da yasakladı.

Rusya, 2010’da Moskova yakınlarında güvenlik güçleri tarafından FETÖ'cülerin evlerine yönelik yaptığı operasyonda el bombaları ve patlayıcı düzenekler bularak örgütün silahlı bir yapıya sahip olduğunu ortaya çıkardı.

Tüm bunlara rağmen 15 Temmuz sonrası kapatılan, MİRNAS düşünce kuruluşu, 2011 yılında kurulan Türk-Rus Kültür Merkezi yine 2011 yılında Moskova’da kurulan ve St. Petersburg’da da şubesi bulunan FETÖ'nün iş dünyasındaki yapılanması olan ve örgütü finanse ettiği vurgulanan “Rus-Türk İşadamları Derneği” (RUTİD) gibi kurumlar ile bölgedeki çalışmalarına devam etmişlerdir.

Bugün Rusya Federasyonu, tüm hassasiyeti ile FETÖ konusunda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yanındadır.

15 Temmuz sonrası Azerbaycan, Somali Federal Cumhuriyeti, Türkmenistan ve Ürdün'ün de aralarında bulunduğu bazı ülkeler, “Türk okulları” olarak bilinen bu eğitim kurumlarını kapatma taleplerine olumlu yanıt verirken, Kırgızistan, Endonezya, Njierya ve Kenya ise okulları kapatmayı reddetti. Hatta Kırgızistan bu konuda sert tepki göstererek Türkiye’yi içişlerine karışmakla itham etti.

Kırgızistan’da FETÖ Yapılanması…

Türk Devleti tarafından, Fetullahçı Terör Örgütünün Kırgızistan'daki faaliyet alanları, varlıkları, devlette kadrolaşma yöntemleri, FETÖ okullarının ülkenin çıkarlarına faydası olmadığı, Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişiminin Kırgızistan’a ders olması gerektiği anlatılmıştır.

Kırgızistan eski Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev’in iktidarı döneminde Türkiye'nin bu okullar ile ilgili uyarıları dikkate alınmayarak sahip çıkılmıştır.

FETÖ mensupları, Kırgızistan’ın bağımsızlığını kazanması sonrası 1991 yılında Sapat Uluslararası Eğitim Kurumları’nı (eski adı Sebat Uluslararası Eğitim Kurumları) kurmuştur.

Başlangıçta ücretsiz olan bu okullar, daha sonra yıllık onbirbin dolar gibi ülke şartlarının üzerinde fiyatla eğitim vermeye başlamış ve ülkedeki siyasetçi, milletvekili, memur ve üst düzey bürokratların çocuklarını eğitmeye başlamıştır.

Bu vesile ile okulları, ticari faaliyetler gerçekleştiren kurumlara dönüştürmüş yoksul ve nüfuz sahibi olmayan ailelerin çocuklarının sınavlarda elenmesi sağlanmıştır.

Okullarda büyük çoğunluğu Türk ve ABD vatandaşı öğretmenler çalışmaktadır.

Örgüt, “Yerelleşme” dedikleri bir yapılanma ile  Kırgız Polis Akademisi’ne her yıl öğrenci yerleştirerek Polis teşkilatına sızmış, kamu kurumlarından iş dünyasına, eğitimden sanata kadar her alanı hakimiyeti altına almıştır.

FETÖ yapılanmasının Orta Asya finans kaynaklarını yöneten Sebat okullarının Yönetim Kurulu Başkanı ve FETÖ’nün Kırgızistan Devlet kurumlarına sızmasını yöneten Orhan İnandı, Kırgızistan’da yaşıyordu. 2023 Haziran ayında MİT’in yaptığı bir operasyonla Türkiye’ye getirildi.

Orhan İnandı, Kırgızistandaki ticari faaliyetleri ile ilgili verdiği ifadede; Kırgızistan'da şu an Kırgız iş adamları ve esnaftan “himmet” adı altında yıllık 700 bin, Türk iş adamlarından ise 200 bin dolar para toplandığı, yine kurumlarında çalışan örgüt üyelerinin maaşlarından aylık 100 dolara kadar kesinti yapıldığını ve yıllık ortalama 250 bin dolar toplandığını ifade etmiştir.

Ülkede faaliyet gösteren iş dünyası ile ilgili şirket ve vakıflar ise, Diyalog Avrasya Platformu (DA), Kırgız Türk İş Adamları Derneği (KİTİAD), Jaş İşkeler Assasiyatsası - Genç İşadamları Derneği (JIA), Elim Barsıngbı Sosyal Yardım Fonu Vakfı, Adep Başat Sosyal Dini Vakıf ve Iyık Atacurt Vakfı'nın Kırgızistan'da FETÖ'ye ait vakıf ve dernek; Vefa İş Merkezi, NT Kitap ve Kırtasiye, Maral Radyosu, Dil Azık Yayınevi, ERA Eğitim Danışmanlık Şirketi ve Özgün İnşaat, Taahhüt ve Ticaret Şirketi'nin örgüte ait şirketler ve medya kuruluşları olduğu bilgisini verdi.

Türkmenistan’daki FETÖ yapılanması…

1992 yılında Başkent Eğitim Şirketi çatısı altında eğitim faaliyetlerine başlayan FETÖ’ye bağlı 14 okul ve bir üniversite bulunuyordu. FETÖ, üniversitenin adını, Uluslararası Türkmen-Türk Üniversitesi yerine Oğuz Han Mühendislik Teknolojileri Üniversitesi olarak değiştirerek faaliyetlerine devam etmektedir.

FETÖ’nün okulların yönetiminde ve eğitiminde kısıtlı da olsa özellikle mezunları üzerinden etkili olduğu biliniyor. 2011 yılında bu okulların faaliyetlerine son verdi.

Azerbaycan’daki FETÖ yapılanması...

Azerbaycan’da Çağ Eğitim Kurumları ile 1992 yılında başlayan faaliyetleri, 2013 yılında kapatılmış, 2014 yılında İstek Liseleri adı altında aynı binalarda tekrar faaliyete geçilmiş, 2018 yılında kapatılmış, 2018 yılında Hedef Lisesi adı ile tekrar faaliyetlerine başlayan okullar, halen devam etmektedir.

Özbekistan’daki FETÖ yapılanması…

FETÖ, Özbekistan’da 1999 yılında darbe girişimi ve Devlet Başkanı İslam Kerimov’a suikast girişimine bulaşmıştır.

2000 yılında FETÖ’nün SİLMAŞ adı altındaki 16 okul ve tüm eğitim merkezlerini kapatan Özbekistan, 2010 yılında FETÖ bağlantılı 57 iş adamını tutukladı ve ticari faaliyetlerini sonlandırdı.

Özbekistan, FETÖ’nün tüm faaliyetlerinin kesin olarak sonlandırıldığı tek ülke olmuştur.

Kazakistan’daki FETÖ yapılanması…

FETÖ’nün okullaşma faaliyetlerinin en yoğun olduğu ülke ise 1992’de 29 okul sayısına eriştiği bugün 36 okul ve 1 üniversite ile Kazakistan oldu. 

FETÖ, eğitim kurumlarını Kazak Türk Eğitim Vakfı (KATEV) çatısı altında açtı. Süleyman Demirel Üniversitesi de bu vakfın bünyesinde bulunmaktaydı.

2017 yılında devletleştirildi fakat FETÖ elemanlarının hala okullarda faaliyet göstermesi, bağlantının kesilmediğini göstermektedir.

Fettah Tamince’nin başkanlığını yürüttüğü Kazakistan-Türk İş Adamları Derneği (KATİAD) 1995 yılında kuruldu. Çoğunluğu FETÖ'ye yakın 300 civarında üyesi bulunan KATİAD, aynı zamanda FETÖ okullarından mezun olan öğrencilere de iş imkanı sunarak, okulların cazip hale gelmesini de sağlıyordu.

FETÖ, “imam” ve “ağabeyleri” aracılığıyla KATİAD üyelerinden himmet toplayarak, KATEV'e maddi destek sağlamaktadır.

Tacikistan’daki FETÖ yapılanması…

Tacikistan’da kurulan Şelale Eğitim Kurumları ve Tacik Türk Lisesi adı altında 10 okul mevcutken 2015 yılında Tacikistan okulları devletleştirmiştir.

Tacikistan Devlet Başkanı, Şelale Eğitim Kurumlarını 2015 yılında çıkardığı kararname ile devletleştirmiş ve bugün Tacikistan Milli Eğitim Bakanlığı tarafından eğitim faaliyetine devam eden okullar, Üstün Yetenekli Çocuklar Lisesi’ne çevrilmiştir. Kalan okulların faaliyetleri ise 2018 yılında sonlandırılmıştır.

Ülkede “Şelale” isimli şirket ve “Diyalog Grubu” adı altında işbirliği ve faaliyet gösteren şirketler, halen ticari faaliyetlerine devam etmektedir. Bu durumun son aylarda sonlandırılması gündemdedir.

Gürcistan’daki FETÖ yapılanması…

FETÖ yapılanmasının Gürcistan'da da Çağlar okulları ve Uluslararası Karadeniz Üniversitesi adlı bir üniversitesi bulunuyordu.

Şu an binlerce FETÖ mensubunun bu ülkede yaşadığı bilinmektedir.

Bugün Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin buna Kırgızistan gibi muhalefet eden ülkeler de dahil olmak üzere birçoğu, eğitim faaliyetlerini kapattı ve devletleştirdi. Ancak ekonomik faaliyetleri her ülke içerisinde belirli şirketler ile devam etmektedir.

Bu yıl özellikle ticari faaliyet yürüten şirketler ve dernekleri mercek altına alınmış, Tacikistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Kazakistan gibi ülkelerde birer birer yasaklanmaktadır.

FETÖ, 1990 yılında orta ölçekli şirketlerin birleşmesi ile kurduğu yapılanma, holdingleşmeye giderken bunu 2005 yılında 150 şirket ve 1200 işadamı ile başlayan TUSKON zaman içerisinde zirveye çıkarmış, dünya çapında 55.000 şirketin dahil olduğu bir finansal güce ulaştırmıştır.

TUSCON önce Türkiye’de Marmara, Ege, Karadeniz, Akdeniz, İç Anadolu ile Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde iş adamlarını bir araya getirerek MARİFED, ESİDEF, KASİF, ANSİFED, DASİDEF, GÜNSİAF gibi yapılar kurmuş ve bütünleşerek federasyonlar oluşturmuştur.

Örgütün dünyaya açılması ile birlikte okulların bulunduğu bölgelerde devlet yapılarının içerisine sızmalar ve devşirme devlet adamları yetiştirerek yürüttükleri lobi faaliyetleri sayesinde yurt dışında yatırım yapmaya başlayan FETÖ mensupları, uluslararası alanda da etkinliklerini artırdılar.

FETÖ’nün buradaki kuruluşları ve kurduğu lobi ağı vasıtası ile Türkiye’den yurt dışına yatırım yapmak isteyen iş adamları, FETÖ üzerinden bağlantılarını sağlamaya başladı.

Böylece Türkiye’den yurt dışına yatırım için giden iş adamları, FETÖ’nün burada kurduğu lobilerle bağlantı kuramadan yatırım yapamaz hale geldi.

Bu sayede FETÖ, birçok iş adamı ile yakın ilişki kurdu ve ciddi finansal destek sağladı.

TUSKON’a üye olan iş adamları, Devletin imkânları ile ülkelerde yapılanan FETÖ’nün uluslararası mensuplarının aracılığıyla daha kolay yatırım yapma imkânına kavuştu.

Öncelikle Orta Asya olmak üzere birçok bölgede FETÖ mensubu iş adamları, 2000’li yıllarda uluslararası işler alarak atılım yaptılar.

Özellikle bu yıllarda devletin de iş adamlarını yurt dışına yatırım yapmaya teşvik etmesi ve desteklemesi TUSKON’a üye şirketlere devletin bütün imkanlarının açılmasını sağladı.

Bu sayede TUSKON’un FETÖ’ye verdiği finansal destek, dev boyutlara ulaştı. Öyle ki başta da ifade ettiğimiz gibi TUSKON toplantısında FETÖ üyesi Başkan Rızanur Meral, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı büyük alkışlar eşliğinde tehdit edebilecek cesarete ulaştı.

FETÖ, yurt dışında adeta komisyoncu gibi çalışmaktadır.

160 ülkede örgütlenen FETÖ’nün, bu ülkelerde sadece eğitim hizmetleri ile değil, matbaa, prodüksiyon, inşaat, enerji, PR, aracılık, turizm-seyahat, medya ve medya tanıtım işleri ile de ilgilenildiği bilinmektedir.

Türkiye’de kendilerine yakın meslek örgütleri üzerinden Türk adamlarını Afrika, Orta Asya, Ortadoğu, Güney Amerika’ya taşırken, iş adamlarından, gittikleri ülkelerde aracılık hizmetleri karşılığında “himmet” adı altında komisyonlar alıyorlar.

Yurt dışında iş yapmak için cemaatten yardım alan iş adamlarından kesilen haraç miktarının 2013 yılında Irak, Azerbaycan, Kazakistan ve Almanya’nın başını çektiği 160 ülkede, yılda 1 milyar 281 milyon dolar düzeyinde olduğu bildirilmiştir.

Bu paraların ne iş yapılan ülke ne de Türkiye’de mali kaydının olmadığı, sadece Pensilvanya’nın haberinin olduğu ifade ediliyor.

Bu paralar, sadece ülkeye ayakbastı parası olup, ayrıca kâr üzerinden yüzde 10 - 13 arasında iş ortaklığı da yaparak müthiş bir gelir elde ediyorlar.

Azerbaycan 41 milyon dolar, Kazakistan’da 32 milyon dolar, Rusya 11 milyon dolar, bu paraların tamamı ülkemizden çıkarken, alınan “ortaklık” adı altındaki rüşvet ise iş yapılan ülkeden kayıtsız çıkmaktadır.

FETÖ’nün kendi meslek örgütleri ve kendi referansları dışında yurt dışına giden iş adamlarını yakın takibe aldığı ve Türkiye’deki bağlantıları aracılığı ile fişleyerek hem Türkiye’de hem bulundukları ülkede yapamaz hale getirdikleri ifade edilmektedir.

Görüldüğü gibi eğitim verdikleri ülkelerde elit ve üst gelir düzeyine sahip ailelerin milletvekili, memur, bürokrat ve adamlarının çocuklarını eğiten örgüt, buradan yetiştirdiği kadroları, batının desteğini de alarak bürokrasinin üst basamaklarına taşınmasını sağlayarak ciddi lobiler kurmuşlardır.

Bugün bu lobiler faaliyet gösterdikleri ülkelerin iş insanları, emniyet teşkilatı, akademik çevre ve özellikle dışişlerinde yoğunlaşmaktadır.

FETÖ, Türkiye’nin birçok ülkedeki elçiliklerinin içerisine örgüt üyelerini yerleştirildiği gibi, eğitim faaliyeti yürüttükleri ülkelerin Sanayi ve Ticaret Bakanlıkları ve yurt dışı ticari temsilciliklerinde örgüte yakın isimlerin taşınmasını sağlamaktadırlar.

Nasıl ki ülkemizdeki yapılanmaları örgüt mensubu olmayan iş adamları için tehdit oluşturuyorsa, faaliyet gösterdikleri ülkelerdeki örgütle hareket etmeyen ve örgüte dahil olmayan o ülke iş adamları için de aynı tehdidi oluşturmaktadır. 

Türkiye Devletinin yani Anadolu insanının ve faaliyet içerisinde bulundukları ülkelerdeki namuslu insanların alın terini ve kaynaklarını kullanarak, yurt içinde ve yurt dışında faaliyet gösteren bu terör örgütünün kurdukları şirketler ve vakıfların faaliyet gösterdikleri ülkelere tek kuruş katkıları yoktur.

Hatta bu terör örgütü, ülkenin kaynaklarını verginin olmadığı ülke ve ada bankacılıklarına transfer ederek ülke kaynaklarının dışarıya kaçırılmasına neden olmaktadırlar.

Sonuç olarak; tüm dünya için ciddi bir tehdit oluşturan bu örgüt yapılanması, ülkenin namuslu insanları için de büyük bir tehdittir.

Dünya ticaretinin önündeki bu terör ipoteği yok edilmedikçe, ülkelerin namuslu ve milli iş insanları, bağımsız olamayacaktır. Bu durum, aynı zamanda ülkelerin ikili ilişkileri üzerinde de bir ipotek oluşturmaktır. FETÖ terör örgütü ile topyekün mücadele tek şanstır.

.

Dr. Hikmet Çıra, dikGAZETE.com

-Avrasya Ticaret Organizasyonu Derneği (ATOD) Trade Avrasya Genel Başkanı-

  

 

FETÖ Ticari Yapılanması Ülkeler için bir Tehdittir.

FETÖ Sermayesinin Yapılanması ve Tarihi!..

Terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen, 1962-1963 yıllarında Erzurum Komünizmle Mücadele Derneğinin kurucuları arasında yer alması, sahneye çıkışının miladıdır. 1966 yılında İzmir Kestanepazarı’nda başlayan FETÖ hareketinin cemaatleşme sürecinin, kuruluş yıllarını 1970’lerin başı olarak almamız doğru olur.

1970 yılından 15 Temmuz 2016 yılına kadar bu faaliyetlerini güçlendirerek devam ettiren bu örgüt, o günden bu güne tüm iktidarlar ve darbeci yönetimler tarafından açık ya da örtülü desteklenmiştir.

Tüm siyasi çevreler ve askeri darbeciler tarafından desteklenmesinin arkasındaki muntazam gücün ABD olduğunu tahmin etmek güç olmaz. Ülkenin altına yerleştirilen dinamitin temellerinin o yıllardan itibaren atıldığını söylemek doğru olacaktır.

PDY (Paralel Devlet Yapılanması) / FETÖ Terör Örgütü, on yıllarca, ülke kaynaklarının örgüt elemanlarının üzerine aktarılmasını sağlamış ve bu kaynakların yurt dışına kaçırılmasına sebep olarak yıllarca ekonomik zaafiyete uğratılmasına neden olmuştur.

Sonuç olarak bu büyük terör örgütünün tüm finansman yükü, devletin ve gariban Anadolu Türk Halkı’nın sırtına yüklenmiştir. Yurt içi ve yurt dışında 160’a yakın ülkede faaliyet gösterecek kadar büyüyen bu örgütün finansal ağını ve ülkelere verdiği zararı çözmek, bugün yaşadığımız ekonomik çöküşün temellerinin nasıl atıldığı konusunda fikir verecektir.

Örgütün gelişimini ve bu muazzam finans hareketine sahip olma sürecini üç ana aşamada değerlendirmek mümkündür.

İlk aşama; 1970’li yılların başından 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar geçen sürede büyük bir gizlilik içerisinde örgütlenip kadrolaşma dönemi kuruluş, temellenme ve kadrolaşmaya başlama” aşamasıdır.

İkinci aşama; 12 Eylül 1980 askeri darbesinden 28 Şubat 1997 post-modern darbe sürecine kadar geçen “Toplum içerisinde ve devletin kılcal damarlarına kadar yayılma ve iktidarı ele geçirme” aşaması.

Üçüncü aşama ise hepimizin bildiği 15 Temmuz 2016 tarihine kadar olan “altın vuruş” yani kadrolaşmanın tamamlanması ve asıl niyet için harekete geçilmesi aşamasıdır.

15 Temmuz sonrası, toplumda ve devletin içerisinde zaafiyete uğramış olmasına rağmen mankurtlaşmış ve derin dehlizlerde faaliyetlerine devam eden örgüt üyeleri, geçen süre içerisinde hiçbir zaman etkinliğini tamamen kaybetmemiş, örgüt mensuplarını diri tutmaya çalışmıştır.

Örgüt, 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren, bir yandan yurt dışına açılım yapmak için okullar açarken öncelikle Rusya ve Orta Asya Türk devletleri olmak üzere, Balkanlar, Afrika Ülkeleri, Asya, Amerika gibi öte yandan, şirketleşmeler, holdingleşmeler vasıtası ile ekonomik kaynak sağlama yöntemleri geliştirmişlerdir.

Bank Asya’nın kuruluşu gibi bankacılık, eğitim, sağlık, bilişim, finans, taşımacılık, basın yayın gibi alanlarda faaliyetlere öncelik verilmiştir.

Anadolu insanının alınterinin ABD politikalarının alt yapısını kurmak için harcanması!..

12 Eylül 1980 askeri darbe sonrası iktidara Anavatan Partisi gelmesiyle çok kanallı TV yayıncılığı başlamıştır. Çok seslilik ve özgürlük adı altında toplumun değişim sürecini hızlandırmak adına ekranlarda her gün her saat magazin programları (Reality Shows) yayınlanıyor, Türk halkı, bir değişime zorlanıyordu.

Muhafazakâr Anadolu insanının önüne bir yandan yozlaşmış ahlaksızlaşmış bu programlar servis edilerek nefret uyandırılırken diğer yandan cemaatler, alternatif yaşam tarzı olarak millete empoze ediliyordu. Bu süreçte, çocuklarını okumaya gönderecek olan aileler, “maneviyata önem veren, dindar, ahlaklı insan” yetiştirdiği iddia edilen cemaat okulları ve yurtlarına gönderilmeye teşvik ediliyordu.

Ebeveynler bu okul ve yurtlara büyük paralar aktarıyor, İş insanları “Himmet” adı altında yardımlar yapıyor, kurban derileri toplanıyor, şirketleri vergi vermek yerine kurdukları vakıflar aracılığı ile devlete ödeyecekleri vergi borçlarını örgütün finansına ve okullarına aktarıyorlardı.

Türk Halkı, Hollywood senaryosunun asıl kurgulandığı karanlığa evlatlarını teslim ettiklerinden haberdar bile değillerdi.

Toplum ve devlet körleştirilerek, örgütün hem finans kaynağı hem insan kaynağı olarak kullandığı okul, yurt ve dershanelere sınırsız destekler sağlamaktaydı.

90’lı yıllarda hızla büyüyen örgüt, Anadolu sanayicisi içerisinde kadrolaşmaya faaliyetlerine hız vermiş, ticaret odaları, sanayi odaları, esnaf odaları ve OSB gibi yerlerde teşkilatlanmıştır.

Örgüte dahil ettiği iş insanlarından elde ettiği muazzam gelir ve yardımları, örgütün güvendiği şahıslar üzerine aktarıp, ticari faaliyetler ve şirketlere kaynak olarak aktarımı sağlanmıştır.

Örgüt mensuplarını, örgüte ait “Sürat Kargo” gibi işletmelerle çalışmaya, Bank Asya gibi bankalara yatırım yapmaya zorlamıştır. Birçok meslek odaları ve OSB yönetimlerini ele geçiren örgüt, baskı, zorbalık ve hukuksuzluk yaparak şirketleri birlikte hareket etmeye zorlanmışlardır.

Özellikle 2000’li yıllarda örgüte yakın olmayan şirketlere üç seçenek sunmuşlardır; “Ya bizimle olacaksın, Ya bize satacaksın, ya da bertaraf olacaksın”.

Vergi dairelerinde, bakanlıkların ve belediyelerin ruhsatlandırma dairelerinde, teftiş kurullarında, BDDK’da ve en önemlisi devlet kurumların satın alma birimlerinde yapılanmış olan örgüt, biat etmeyen veya boyun eğmeyen hiçbir şirkete yaşam hakkı tanımamıştır.

Vergi daireleri üzerinden baskı yapmış; olmadı haksız cezalar yazdırmış, belediyeler vasıtası ile çalışmaları zorlaştırılmış, ruhsatlandırma daireleri, ürün ve çalışma ruhsatlarını iptal etmiş, cezalar kesmiş, en önemlisi Sağlık Bakanlığı’nda olduğu gibi kurdukları İl Genel Sekreterlikleri vasıtası ile ihaleleri merkezileştirmiş, örgüt elemanlarına ya da Himmet aldıkları şirketlere yönlendirmiş, kazara ekonomik fiyat atarak ihale alan örgüt dışı şirketlerin ise aldıkları ihaleler saçma sapan bahanelerle iptal edilmiş, şirketler ihale yasaklısı haline getirilmiştir.

Hiçbir iş alamayan ve örgüte biat etmeyen yüzbinlerce şirket sahibi perişan edilmiş, aileleri parçalanmış, yaşam mücadelesi verir hale sokulmuştur.

Ülkelerin FETÖ sermayesine bakışı ve açtıkları alan!..

1990’lı yılları “şirketleşme ve yurt dışına açılma dönemi” olarak adlandırabiliriz.

1992 yılında Nahçıvan Türk Lisesi ile başlayan süreç Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Rusya, Ukrayna başta olmak üzere, 160’a yakın ülkede faaliyet göstermeye başlamışlardır.

“Türk Milletinin dini, manevi ve milli temsiliyetini yapıyoruz” görüntüsü altında bu okullarda CIA ajanlarınaöğretmen” adı altında lojistik üs sağlayan örgüt, İngilizce eğitim ve ülke şartlarına göre üst sınıfa hitap eden okul şartları sağlayan örgüt, ülkenin ileri gelen ve varlıklı ailelerinin çocuklarını bünyelerine katmayı amaçlamışlardır.

Soğuk Savaş sonrası, Batı tarafından Türkiye’nin uluslararası rolü yeniden tanımlanmış, jeokültürel bir rol verilmiştir. Graham Fuller’in 1993’te yazdığı “Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu” başlıklı kitap, “Ilımlı İslam Projesi” çerçevesinde Türkiye’ye, bağımsızlığını yeni kazanmış Orta Asya Müslüman Türk dünyasının ekonomik ve politik dönüşümünde rol model olma görevi planlamışlardı.

FETÖ, bu projenin maşasıydı.

FETÖ okulları vasıtası ile faaliyet gösterdikleri ülkelerde Amerikancı, liberalizmi benimseyen yönetim anlayışını kuracak kadrolar yetiştirilmekteydi.

Bugün FETÖ okullarından mezun olmuş bu kadrolar, bulundukları ülkelerin devlet yönetimlerinin içinde önemli makamlar işgal etmektedir.

Özellikle dışişleri bakanlıkları, elçilikler ve uluslararası kurumlarda konuşlanan örgüt elemanları, ülkelerin dış politikalarını neredeyse ABD güdümünde idare etmektedir.

Nitekim 1999 yılında ABD’ye göç etmiş olan Fetullah Gülen’in ülkeyi terk etmeden 2 yıl önce verdiği bir röportajdaki; “Dünyanın halihazırdaki durumuyla, şu çerçevesiyle, Amerika da şu andaki konum ve gücüyle bütün dünyayı kumanda edebilir. Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir ve hatta denilebilir ki, şöyle veya böyle Amerika ile dostça geçinmeden destek almak değil, dostça geçinmeden, Amerikalılar istemezlerse, kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar. Şimdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünya’nın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çalıştığımız sürece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz. Amerika hala bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır.’’ İfadeleri, durumu gözler önüne sermektedir.

Ayrıca 17-25 Aralık yargı darbesi teşebbüsü sonrası örgüt üyelerinin adalet karşısına çıkarılmaya başlaması sonrası Fetullah Gülen’in 17.11.2015 tarihinde sarf ettiği “Avrupa Birliği olmasa, NATO olmasa, bazı süper güçlerin birliği olmasa cemaatin faili meçhullerle zift kuyularına atılarak, öldürülerek örtbas edilip şeytani baskı uygulanacağı” şeklindeki sözleri, emperyalistlerin hizmetinde olduklarının açık işaretidir.

Yine örgütün Kenya ülke sorumlusu olan Ahmet Kara, Barack Obama’nın başkanlık yemin törenine davet edilmiştir.

Ahmet Kara, Fetullah Gülen’in talimatı ile Obama’nın Kenya’da yaşayan ailesiyle ilgilenerek, aile üyesi çocukların da FETÖ okullarında ücretsiz okutularak yetiştirilmesi sağlanmıştır.

Bu vesile ile kurulan derin ilişki sayesinde global ticari imtiyazın önünün açılması da kolaylaştırılmaya çalışılmıştır.

Bu yıllarda örgüt, ticari faaliyetlerini kurumsallaştırmak adına 2005’de Fetullah Gülen'in talimatıyla, Gülen’e bağlı iş adamlarını tek çatı altında bir araya getirmiş ve “Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu” (TUSKON)’u kurmuşlardır.

7 federasyon ve bunlara bağlı 211 üye dernek, 55.000 Üye iş adamı ve girişimci sayısı ile TUSKON dev bir yapıya dönüşmüştür.

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) iş dünyası yapılanması TUSKON’un Genel Başkanı Rızanur Meral'in 1 Mart 2014'te gerçekleşen TUSKON 5. Olağan Genel Kurul Toplantısında FETÖ/PDY propagandası yaparak, hükümeti alenen tehdit ettiği konuşma, çoğu katılımcı işadamının ayakta alkışlayarak destek vermeleri, örgütün iş dünyasında ne ölçüde teşkilatlandığının bir göstergesidir.

Türkiye, Orta Asya ülkelerinin bağımsızlıklarını ilk tanıyan ve büyükelçilik açan öncü ülke olmakla birlikte onların Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü gibi dünya milletler topluluğundaki yerlerini almalarında liderlik etmiştir.

Bunun dışında bölgenin ekonomik kalkınmasına yönelik yatırımlarda hibe ve krediler oluşturularak bölge ülkelerine destekler sağlanmıştır.

Gerek hibe ve gerekse kredi şeklinde devletçe desteklenen bu işlerle TUSCON’a bağlı firmalar, ön plana çıkarılarak Türk Devletlerine sokulmaya başlandı ve devletin imkanları ile desteklendiler.

Bu ülkelere yerleşen şirketler ve okullar, başta ABD olmak üzere, Almanya ve diğer bazı Avrupa ülkelerinden Soros Vakfı gibi görünüşte “demokrasi” amaçlı vakıfların görevlendirdiği misyonerler, Suudi Arabistan kaynaklı Vahhabi imamları ve Türkiye’den gönderdikleri örgüte mensup imamlar ortak çalışma ve işbirliğini geliştirerek bölgede emperyal çıkarlara hizmet etmişlerdir.

FETÖ, 1990’larda, Müslüman nüfusun yoğun olduğu Tataristan ve Dağıstan’ın yanı sıra, Başkurdistan, Hakasya, Karaçay-Çerkesya, Saha (Yakutistan) Cumhuriyetlerinde, Yekaterinburg ve St. Petersburg şehirleri ile başkent Moskova’da okullar açtı.

Rusya Federasyonundaki FETÖ yapılanması…

Türk Emniyetinin raporlarında da belirtildiği gibi Rusya, FETÖ’yü tespit eden ilk ülke oldu.

FETÖ yapılanması, 2000’li yılların başından itibaren Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB) tarafından takibe alındı.

2003’te Rusya’nın pek çok bölgesindeki FETÖ okulları, ulusal güvenliği tehdit ettiği gerekçesiyle mahkeme kararlarıyla tasfiye edilerek, Türkiye’den gelen FETÖ'cü öğretmenler de sınır dışı edildi.

FSB'nin çalışmaları sonrasında yargıya intikal eden FETÖ için, Rus savcılığı, o dönemde yaptığı açıklamada, “FETÖ ideolojisinin ruh sağlığını tahrip edici etkiye sahip olduğunu ve Rusya ulusal güvenliğini tehdit ettiğini vurguladı.

Tataristan Savcılığı da FETÖ'yü, Yehova Şahitleri, Meryem Ana (Bogorodichniy) Merkezi ve ABD ile AB’de terörist örgüt ilan edilen Aum Şinrikyo gibi totaliter tarikatlara benzetti.

Rusya Federasyonu Yüksek Mahkemesi, 2008'de aldığı kararla FETÖ ideolojisini Rusya'da yasakladı.

Rusya, 2010’da Moskova yakınlarında güvenlik güçleri tarafından FETÖ'cülerin evlerine yönelik yaptığı operasyonda el bombaları ve patlayıcı düzenekler bularak örgütün silahlı bir yapıya sahip olduğunu ortaya çıkardı.

Tüm bunlara rağmen 15 Temmuz sonrası kapatılan, MİRNAS düşünce kuruluşu, 2011 yılında kurulan Türk-Rus Kültür Merkezi yine 2011 yılında Moskova’da kurulan ve St. Petersburg’da da şubesi bulunan FETÖ'nün iş dünyasındaki yapılanması olan ve örgütü finanse ettiği vurgulanan “Rus-Türk İşadamları Derneği” (RUTİD) gibi kurumlar ile bölgedeki çalışmalarına devam etmişlerdir.

Bugün Rusya Federasyonu, tüm hassasiyeti ile FETÖ konusunda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yanındadır.

15 Temmuz sonrası Azerbaycan, Somali Federal Cumhuriyeti, Türkmenistan ve Ürdün'ün de aralarında bulunduğu bazı ülkeler, “Türk okulları” olarak bilinen bu eğitim kurumlarını kapatma taleplerine olumlu yanıt verirken, Kırgızistan, Endonezya, Njierya ve Kenya ise okulları kapatmayı reddetti. Hatta Kırgızistan bu konuda sert tepki göstererek Türkiye’yi içişlerine karışmakla itham etti.

Kırgızistan’da FETÖ Yapılanması…

Türk Devleti tarafından, Fetullahçı Terör Örgütünün Kırgızistan'daki faaliyet alanları, varlıkları, devlette kadrolaşma yöntemleri, FETÖ okullarının ülkenin çıkarlarına faydası olmadığı, Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişiminin Kırgızistan’a ders olması gerektiği anlatılmıştır.

Kırgızistan eski Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev’in iktidarı döneminde Türkiye'nin bu okullar ile ilgili uyarıları dikkate alınmayarak sahip çıkılmıştır.

FETÖ mensupları, Kırgızistan’ın bağımsızlığını kazanması sonrası 1991 yılında Sapat Uluslararası Eğitim Kurumları’nı (eski adı Sebat Uluslararası Eğitim Kurumları) kurmuştur.

Başlangıçta ücretsiz olan bu okullar, daha sonra yıllık onbirbin dolar gibi ülke şartlarının üzerinde fiyatla eğitim vermeye başlamış ve ülkedeki siyasetçi, milletvekili, memur ve üst düzey bürokratların çocuklarını eğitmeye başlamıştır.

Bu vesile ile okulları, ticari faaliyetler gerçekleştiren kurumlara dönüştürmüş yoksul ve nüfuz sahibi olmayan ailelerin çocuklarının sınavlarda elenmesi sağlanmıştır.

Okullarda büyük çoğunluğu Türk ve ABD vatandaşı öğretmenler çalışmaktadır.

Örgüt, “Yerelleşme” dedikleri bir yapılanma ile  Kırgız Polis Akademisi’ne her yıl öğrenci yerleştirerek Polis teşkilatına sızmış, kamu kurumlarından iş dünyasına, eğitimden sanata kadar her alanı hakimiyeti altına almıştır.

FETÖ yapılanmasının Orta Asya finans kaynaklarını yöneten Sebat okullarının Yönetim Kurulu Başkanı ve FETÖ’nün Kırgızistan Devlet kurumlarına sızmasını yöneten Orhan İnandı, Kırgızistan’da yaşıyordu. 2023 Haziran ayında MİT’in yaptığı bir operasyonla Türkiye’ye getirildi.

Orhan İnandı, Kırgızistandaki ticari faaliyetleri ile ilgili verdiği ifadede; Kırgızistan'da şu an Kırgız iş adamları ve esnaftan “himmet” adı altında yıllık 700 bin, Türk iş adamlarından ise 200 bin dolar para toplandığı, yine kurumlarında çalışan örgüt üyelerinin maaşlarından aylık 100 dolara kadar kesinti yapıldığını ve yıllık ortalama 250 bin dolar toplandığını ifade etmiştir.

Ülkede faaliyet gösteren iş dünyası ile ilgili şirket ve vakıflar ise, Diyalog Avrasya Platformu (DA), Kırgız Türk İş Adamları Derneği (KİTİAD), Jaş İşkeler Assasiyatsası - Genç İşadamları Derneği (JIA), Elim Barsıngbı Sosyal Yardım Fonu Vakfı, Adep Başat Sosyal Dini Vakıf ve Iyık Atacurt Vakfı'nın Kırgızistan'da FETÖ'ye ait vakıf ve dernek; Vefa İş Merkezi, NT Kitap ve Kırtasiye, Maral Radyosu, Dil Azık Yayınevi, ERA Eğitim Danışmanlık Şirketi ve Özgün İnşaat, Taahhüt ve Ticaret Şirketi'nin örgüte ait şirketler ve medya kuruluşları olduğu bilgisini verdi.

Türkmenistan’daki FETÖ yapılanması…

1992 yılında Başkent Eğitim Şirketi çatısı altında eğitim faaliyetlerine başlayan FETÖ’ye bağlı 14 okul ve bir üniversite bulunuyordu. FETÖ, üniversitenin adını, Uluslararası Türkmen-Türk Üniversitesi yerine Oğuz Han Mühendislik Teknolojileri Üniversitesi olarak değiştirerek faaliyetlerine devam etmektedir.

FETÖ’nün okulların yönetiminde ve eğitiminde kısıtlı da olsa özellikle mezunları üzerinden etkili olduğu biliniyor. 2011 yılında bu okulların faaliyetlerine son verdi.

Azerbaycan’daki FETÖ yapılanması...

Azerbaycan’da Çağ Eğitim Kurumları ile 1992 yılında başlayan faaliyetleri, 2013 yılında kapatılmış, 2014 yılında İstek Liseleri adı altında aynı binalarda tekrar faaliyete geçilmiş, 2018 yılında kapatılmış, 2018 yılında Hedef Lisesi adı ile tekrar faaliyetlerine başlayan okullar, halen devam etmektedir.

Özbekistan’daki FETÖ yapılanması…

FETÖ, Özbekistan’da 1999 yılında darbe girişimi ve Devlet Başkanı İslam Kerimov’a suikast girişimine bulaşmıştır.

2000 yılında FETÖ’nün SİLMAŞ adı altındaki 16 okul ve tüm eğitim merkezlerini kapatan Özbekistan, 2010 yılında FETÖ bağlantılı 57 iş adamını tutukladı ve ticari faaliyetlerini sonlandırdı.

Özbekistan, FETÖ’nün tüm faaliyetlerinin kesin olarak sonlandırıldığı tek ülke olmuştur.

Kazakistan’daki FETÖ yapılanması…

FETÖ’nün okullaşma faaliyetlerinin en yoğun olduğu ülke ise 1992’de 29 okul sayısına eriştiği bugün 36 okul ve 1 üniversite ile Kazakistan oldu. 

FETÖ, eğitim kurumlarını Kazak Türk Eğitim Vakfı (KATEV) çatısı altında açtı. Süleyman Demirel Üniversitesi de bu vakfın bünyesinde bulunmaktaydı.

2017 yılında devletleştirildi fakat FETÖ elemanlarının hala okullarda faaliyet göstermesi, bağlantının kesilmediğini göstermektedir.

Fettah Tamince’nin başkanlığını yürüttüğü Kazakistan-Türk İş Adamları Derneği (KATİAD) 1995 yılında kuruldu. Çoğunluğu FETÖ'ye yakın 300 civarında üyesi bulunan KATİAD, aynı zamanda FETÖ okullarından mezun olan öğrencilere de iş imkanı sunarak, okulların cazip hale gelmesini de sağlıyordu.

FETÖ, “imam” ve “ağabeyleri” aracılığıyla KATİAD üyelerinden himmet toplayarak, KATEV'e maddi destek sağlamaktadır.

Tacikistan’daki FETÖ yapılanması…

Tacikistan’da kurulan Şelale Eğitim Kurumları ve Tacik Türk Lisesi adı altında 10 okul mevcutken 2015 yılında Tacikistan okulları devletleştirmiştir.

Tacikistan Devlet Başkanı, Şelale Eğitim Kurumlarını 2015 yılında çıkardığı kararname ile devletleştirmiş ve bugün Tacikistan Milli Eğitim Bakanlığı tarafından eğitim faaliyetine devam eden okullar, Üstün Yetenekli Çocuklar Lisesi’ne çevrilmiştir. Kalan okulların faaliyetleri ise 2018 yılında sonlandırılmıştır.

Ülkede “Şelale” isimli şirket ve “Diyalog Grubu” adı altında işbirliği ve faaliyet gösteren şirketler, halen ticari faaliyetlerine devam etmektedir. Bu durumun son aylarda sonlandırılması gündemdedir.

Gürcistan’daki FETÖ yapılanması…

FETÖ yapılanmasının Gürcistan'da da Çağlar okulları ve Uluslararası Karadeniz Üniversitesi adlı bir üniversitesi bulunuyordu.

Şu an binlerce FETÖ mensubunun bu ülkede yaşadığı bilinmektedir.

Bugün Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin buna Kırgızistan gibi muhalefet eden ülkeler de dahil olmak üzere birçoğu, eğitim faaliyetlerini kapattı ve devletleştirdi. Ancak ekonomik faaliyetleri her ülke içerisinde belirli şirketler ile devam etmektedir.

Bu yıl özellikle ticari faaliyet yürüten şirketler ve dernekleri mercek altına alınmış, Tacikistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Kazakistan gibi ülkelerde birer birer yasaklanmaktadır.

FETÖ, 1990 yılında orta ölçekli şirketlerin birleşmesi ile kurduğu yapılanma, holdingleşmeye giderken bunu 2005 yılında 150 şirket ve 1200 işadamı ile başlayan TUSKON zaman içerisinde zirveye çıkarmış, dünya çapında 55.000 şirketin dahil olduğu bir finansal güce ulaştırmıştır.

TUSCON önce Türkiye’de Marmara, Ege, Karadeniz, Akdeniz, İç Anadolu ile Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde iş adamlarını bir araya getirerek MARİFED, ESİDEF, KASİF, ANSİFED, DASİDEF, GÜNSİAF gibi yapılar kurmuş ve bütünleşerek federasyonlar oluşturmuştur.

Örgütün dünyaya açılması ile birlikte okulların bulunduğu bölgelerde devlet yapılarının içerisine sızmalar ve devşirme devlet adamları yetiştirerek yürüttükleri lobi faaliyetleri sayesinde yurt dışında yatırım yapmaya başlayan FETÖ mensupları, uluslararası alanda da etkinliklerini artırdılar.

FETÖ’nün buradaki kuruluşları ve kurduğu lobi ağı vasıtası ile Türkiye’den yurt dışına yatırım yapmak isteyen iş adamları, FETÖ üzerinden bağlantılarını sağlamaya başladı.

Böylece Türkiye’den yurt dışına yatırım için giden iş adamları, FETÖ’nün burada kurduğu lobilerle bağlantı kuramadan yatırım yapamaz hale geldi.

Bu sayede FETÖ, birçok iş adamı ile yakın ilişki kurdu ve ciddi finansal destek sağladı.

TUSKON’a üye olan iş adamları, Devletin imkânları ile ülkelerde yapılanan FETÖ’nün uluslararası mensuplarının aracılığıyla daha kolay yatırım yapma imkânına kavuştu.

Öncelikle Orta Asya olmak üzere birçok bölgede FETÖ mensubu iş adamları, 2000’li yıllarda uluslararası işler alarak atılım yaptılar.

Özellikle bu yıllarda devletin de iş adamlarını yurt dışına yatırım yapmaya teşvik etmesi ve desteklemesi TUSKON’a üye şirketlere devletin bütün imkanlarının açılmasını sağladı.

Bu sayede TUSKON’un FETÖ’ye verdiği finansal destek, dev boyutlara ulaştı. Öyle ki başta da ifade ettiğimiz gibi TUSKON toplantısında FETÖ üyesi Başkan Rızanur Meral, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı büyük alkışlar eşliğinde tehdit edebilecek cesarete ulaştı.

FETÖ, yurt dışında adeta komisyoncu gibi çalışmaktadır.

160 ülkede örgütlenen FETÖ’nün, bu ülkelerde sadece eğitim hizmetleri ile değil, matbaa, prodüksiyon, inşaat, enerji, PR, aracılık, turizm-seyahat, medya ve medya tanıtım işleri ile de ilgilenildiği bilinmektedir.

Türkiye’de kendilerine yakın meslek örgütleri üzerinden Türk adamlarını Afrika, Orta Asya, Ortadoğu, Güney Amerika’ya taşırken, iş adamlarından, gittikleri ülkelerde aracılık hizmetleri karşılığında “himmet” adı altında komisyonlar alıyorlar.

Yurt dışında iş yapmak için cemaatten yardım alan iş adamlarından kesilen haraç miktarının 2013 yılında Irak, Azerbaycan, Kazakistan ve Almanya’nın başını çektiği 160 ülkede, yılda 1 milyar 281 milyon dolar düzeyinde olduğu bildirilmiştir.

Bu paraların ne iş yapılan ülke ne de Türkiye’de mali kaydının olmadığı, sadece Pensilvanya’nın haberinin olduğu ifade ediliyor.

Bu paralar, sadece ülkeye ayakbastı parası olup, ayrıca kâr üzerinden yüzde 10 - 13 arasında iş ortaklığı da yaparak müthiş bir gelir elde ediyorlar.

Azerbaycan 41 milyon dolar, Kazakistan’da 32 milyon dolar, Rusya 11 milyon dolar, bu paraların tamamı ülkemizden çıkarken, alınan “ortaklık” adı altındaki rüşvet ise iş yapılan ülkeden kayıtsız çıkmaktadır.

FETÖ’nün kendi meslek örgütleri ve kendi referansları dışında yurt dışına giden iş adamlarını yakın takibe aldığı ve Türkiye’deki bağlantıları aracılığı ile fişleyerek hem Türkiye’de hem bulundukları ülkede yapamaz hale getirdikleri ifade edilmektedir.

Görüldüğü gibi eğitim verdikleri ülkelerde elit ve üst gelir düzeyine sahip ailelerin milletvekili, memur, bürokrat ve adamlarının çocuklarını eğiten örgüt, buradan yetiştirdiği kadroları, batının desteğini de alarak bürokrasinin üst basamaklarına taşınmasını sağlayarak ciddi lobiler kurmuşlardır.

Bugün bu lobiler faaliyet gösterdikleri ülkelerin iş insanları, emniyet teşkilatı, akademik çevre ve özellikle dışişlerinde yoğunlaşmaktadır.

FETÖ, Türkiye’nin birçok ülkedeki elçiliklerinin içerisine örgüt üyelerini yerleştirildiği gibi, eğitim faaliyeti yürüttükleri ülkelerin Sanayi ve Ticaret Bakanlıkları ve yurt dışı ticari temsilciliklerinde örgüte yakın isimlerin taşınmasını sağlamaktadırlar.

Nasıl ki ülkemizdeki yapılanmaları örgüt mensubu olmayan iş adamları için tehdit oluşturuyorsa, faaliyet gösterdikleri ülkelerdeki örgütle hareket etmeyen ve örgüte dahil olmayan o ülke iş adamları için de aynı tehdidi oluşturmaktadır. 

Türkiye Devletinin yani Anadolu insanının ve faaliyet içerisinde bulundukları ülkelerdeki namuslu insanların alın terini ve kaynaklarını kullanarak, yurt içinde ve yurt dışında faaliyet gösteren bu terör örgütünün kurdukları şirketler ve vakıfların faaliyet gösterdikleri ülkelere tek kuruş katkıları yoktur.

Hatta bu terör örgütü, ülkenin kaynaklarını verginin olmadığı ülke ve ada bankacılıklarına transfer ederek ülke kaynaklarının dışarıya kaçırılmasına neden olmaktadırlar.

Sonuç olarak; tüm dünya için ciddi bir tehdit oluşturan bu örgüt yapılanması, ülkenin namuslu insanları için de büyük bir tehdittir.

Dünya ticaretinin önündeki bu terör ipoteği yok edilmedikçe, ülkelerin namuslu ve milli iş insanları, bağımsız olamayacaktır. Bu durum, aynı zamanda ülkelerin ikili ilişkileri üzerinde de bir ipotek oluşturmaktır. FETÖ terör örgütü ile topyekün mücadele tek şanstır.

.

Dr. Hikmet Çıra, dikGAZETE.com

-Avrasya Ticaret Organizasyonu Derneği (ATOD) Trade Avrasya Genel Başkanı-