İçimizdeki karanlık sesler: Allah Bir, ben tek?

İçimizdeki karanlık sesler: Allah Bir, ben tek?

İçimizdeki karanlık sesler: Allah Bir, ben tek? İçimizdeki karanlık sesler: Allah Bir, ben tek?

İçimizdeki Karanlık Sesler: Allah Bir, Ben Tek?

Ben harikayım” diye düşünmek ister insan. İçten içe hep arzuladığı birinci olmak, yenilmez olmak, herkesten üstün olmaktır.

Buna hayır diyecek insan yok denecek kadar azdır.

Yaradılış gereği her insanda aleni olan bu zaaf, düşman için büyük bir kozdur.

Oysa insan, zaaflarını gizlemelidir.

Zafiyet gösterdiğiniz noktayı ele verirseniz, tam da o noktadan kemirilip, nakavt edilirsiniz.

İnsan, içindeki bu sivrilme ve ilahlaşma isteğiyle baş başa bırakılamazdı.

Bunun kontrol edilmesi gerekirdi.

Düşünen toplum, insanın bu zafiyetini fark ettikten sonra direnmek istedi, fakat zaaf öyle güçlüydü ki kurdukları birlikler tek tek çözülerek, dağıldı.

Çünkü birlikten ayrılan birey, kendini hep diğerlerinden üstün görerek bu kararı almıştı.

Bir başkasının otoritesi altında haksızlığa uğradığını hissetmiş, huzursuz olup gitmişti.

Bu döngü, zamanla “küçük tanrılar” yarattı.

Kendini herkesten üstün gören, hiç bir otorite altına girmeyen, hiç bir şeyle yetinmeyen, nihayetinde kıran, döken, dağıtan, bozguncu bir yapıya büründü birey.

Medyanın da bu işe tam destek vermesiyle kendini ilahlaştıran yeni bir insan modeli ortaya çıktı.

Oysa insan 'bir'ken, bir aradayken, birlikte düşünüp istişare ederken çok daha güçlü değil miydi?

Güçlü ya da güçsüz her insanı tanrılaştırıp yalnızlaştırmak, toplulukları dağıtmak ve insanın gücünü kırmak büyük plan olabilir mi?

Yalnızlık çoğu zaman huzur verir çünkü hesap vereceğiniz, sizi yargılayacak kimse yoktur.

Hiçbir şeyi olması gerektiği gibi yapmak zorunda değilsinizdir.

Keyfinize göre yaşarsınız.

Peki insana, kendisiyle baş başa kaldığında ona arkadaşlık eden bu güzel duygu, özgürlük hissi midir?

Yoksa, ona “kim tutar seni, muhteşemsin” ya da “bir kereden bir şey olmaz, yap gitsin” diye fısıldayan bir takım karanlık sesler mi?

İnsan yaradılışı, kendi sesiyle baş başa kaldığında kötülüğe meyillidir.

En zalim kararlarını insan kendisiyle baş başayken alır.

Kötülük yapmaya niyet etmiş kişi, kendisiyle baş başayken, diğer insanların seslerini susturduğunda, çok; çok daha kötü olabilir.

Yalnızlık değil birlikte olmak, hep beraber hareket etmek lazım ama bu toplumla mı?

Olmak ya da olmamak...

Shakespearean bir dille, işte tüm mesele bu; en azından asgari müşterekte birlik olmak...

Bırakın tanrıcılık oynamayı; bu dünyanın ipleri bizim elimizde değil.

.

Nickola Berrygele, dikGAZETE.com

İçimizdeki Karanlık Sesler: Allah Bir, Ben Tek?

Ben harikayım” diye düşünmek ister insan. İçten içe hep arzuladığı birinci olmak, yenilmez olmak, herkesten üstün olmaktır.

Buna hayır diyecek insan yok denecek kadar azdır.

Yaradılış gereği her insanda aleni olan bu zaaf, düşman için büyük bir kozdur.

Oysa insan, zaaflarını gizlemelidir.

Zafiyet gösterdiğiniz noktayı ele verirseniz, tam da o noktadan kemirilip, nakavt edilirsiniz.

İnsan, içindeki bu sivrilme ve ilahlaşma isteğiyle baş başa bırakılamazdı.

Bunun kontrol edilmesi gerekirdi.

Düşünen toplum, insanın bu zafiyetini fark ettikten sonra direnmek istedi, fakat zaaf öyle güçlüydü ki kurdukları birlikler tek tek çözülerek, dağıldı.

Çünkü birlikten ayrılan birey, kendini hep diğerlerinden üstün görerek bu kararı almıştı.

Bir başkasının otoritesi altında haksızlığa uğradığını hissetmiş, huzursuz olup gitmişti.

Bu döngü, zamanla “küçük tanrılar” yarattı.

Kendini herkesten üstün gören, hiç bir otorite altına girmeyen, hiç bir şeyle yetinmeyen, nihayetinde kıran, döken, dağıtan, bozguncu bir yapıya büründü birey.

Medyanın da bu işe tam destek vermesiyle kendini ilahlaştıran yeni bir insan modeli ortaya çıktı.

Oysa insan 'bir'ken, bir aradayken, birlikte düşünüp istişare ederken çok daha güçlü değil miydi?

Güçlü ya da güçsüz her insanı tanrılaştırıp yalnızlaştırmak, toplulukları dağıtmak ve insanın gücünü kırmak büyük plan olabilir mi?

Yalnızlık çoğu zaman huzur verir çünkü hesap vereceğiniz, sizi yargılayacak kimse yoktur.

Hiçbir şeyi olması gerektiği gibi yapmak zorunda değilsinizdir.

Keyfinize göre yaşarsınız.

Peki insana, kendisiyle baş başa kaldığında ona arkadaşlık eden bu güzel duygu, özgürlük hissi midir?

Yoksa, ona “kim tutar seni, muhteşemsin” ya da “bir kereden bir şey olmaz, yap gitsin” diye fısıldayan bir takım karanlık sesler mi?

İnsan yaradılışı, kendi sesiyle baş başa kaldığında kötülüğe meyillidir.

En zalim kararlarını insan kendisiyle baş başayken alır.

Kötülük yapmaya niyet etmiş kişi, kendisiyle baş başayken, diğer insanların seslerini susturduğunda, çok; çok daha kötü olabilir.

Yalnızlık değil birlikte olmak, hep beraber hareket etmek lazım ama bu toplumla mı?

Olmak ya da olmamak...

Shakespearean bir dille, işte tüm mesele bu; en azından asgari müşterekte birlik olmak...

Bırakın tanrıcılık oynamayı; bu dünyanın ipleri bizim elimizde değil.

.

Nickola Berrygele, dikGAZETE.com