Kadının adı var da…
Kadının adı var da…
- 09-03-2021 09:47
- 861
- 09-03-2021 09:47
- 861
“8 Mart Dünya Kadınlar Günü”nü tüm dünyada ve ülkemizde kutladık şükür!..
Sanal ortamlarda “Kadınlar günü kutlu olsun” mesajları havalarda uçuştu…
Dünyanın farklı köşelerinde, 8 Mart günlerindeki bazı tarihi olayları, mesela bir fabrikada haklarını ararken yangında mahsur kalıp, feci şekilde ölen kadınları anmak için ya da başka yerlerdeki değişik olaylarla tarihe bir çentik atılarak eklenmiş bir günü, birileri kutladı diye değil, senenin bir gününün bütün gözlere sokulup, 364 gün hatırlanmayan seneden bir güne bu kadar takılıp kalmanın ne anlamı var!
“Kadın erkek eşittir” diye beylik feminizm kokan cümleler kurmaya hiç gerek yok!
Öyle bir “eşitlik” de yok!..
Kadınla erkek, insan olarak eşit ancak birbirlerinden farklıdır; feminist anlayışla bahsedildiği gibi “kadın erkek eşitliği” diye bir eşitlik yok.
Kadın, fiziki olarak belki narin yaratılmış bir varlık olabilir ama bu onun zayıf olduğu anlamına da gelmiyor..
Doğum yapabilme gücü verilmiş bir insanın, başka bir güce de ihtiyacı yok!.
Katlanılan her şey bir yana, sadece çekilen o doğum sancısı, “57 birim” acıya bedeldir…
Normalde insan bedeninin acı eşiği “45 birim” iken, doğum sırasında “57 birim” acı çeken bir insanın (bu da aynı anda 20 kemiğinin kırılmasına bedel bir sancıdır) güçsüzlüğünden bahsedilebilir mi!..
Kadın, gücünü kullanmaya daha çocukken başlar; hayatı boyunca da sürer iş hayatı; evde önce annesinin yardımcı çalışanıdır…
Evlenir, doğum yapar, çamaşır - bulaşık, yemek, eğer köyde ise bağ - bahçe, tarlaya koşar; şehirlerde yaşayana karşı “çarpı 5”tir yükü…
Şehirde olup, bir işte çalışmıyor görünen için zaten yorucu ve bitmek bilmeyen ev işlerinin arkası hiç gelmez; her gün tekrarı olan bitip tükenmeyen işler.
Çalışma hayatında olup, evine gelen kadına bir de ev işleri yüklenir. İş ortamında zaten “mobing”le karşılaşmadıysa şanslı sayılır.
Evlendiğinde kocasından “mobing” görmüyorsa şanslı.. Bekarsa evde baba, abi, amca, dayı, komşudan “mobing” görmediyse şanslı..
Aile içi şiddet, psikolojik şiddet, tacize maruz kalmadıysa şanslı, eğitimini bir şekilde tamamlayıp veya tamamlamasa bile ayakları üzerinde durabiliyorsa “şanslı” olarak görünür.
Kadın olmak zor!..
Biraz “açık” gezsen “tahrik unsuru”sun “kapalı” olsan “yobaz, örümcek kafalı” olur birilerinin gözünde…
Sevse “hafif kadın”, birileriyle konuşsa “aranıyor”, konuşmasa yine “kötü- kibirli” vs. her halükârda bir şekilde damga vurulmasına müsaittir kadın milleti…
“Kadınlar sizlere Allah’ın emanetidir, emanete sahip çıkıp korumak üzerinize farzdır” diyen bir Peygamberin ümmeti iken, kadına şiddet, taciz ve katletme olaylarındaki artışın sebepleri nedir!..
Eğitim - kültür seviyesinin yükselmesi ile bu tür durumlarda ileri gidilmesi gerekirken neden sanki ilkçağ zihniyeti ile hareket ediliyormuş bir durum sergilenir!..
Üst beynini yönetemeyen aciz, şiddet yanlısı, kıskançlık içinde kıvranan, olumsuz davranışlar sergileyip, yıllarca beraber olduğu, aynı yastığa baş koyduğu, daha olmadı o kadından baba olan bir erkek, nasıl olur da bu nevrotik davranışların tesiri altında kalır; gerçekten anlaşılmaz ve enteresan bir durum..
Bütün erkeklerin aynı türün örnekleri olarak görülmesi mümkün olmadığı gibi benzer durumların kadınlar için de söz konusu olabileceğini göz ardı etmeden şunu söylemek en doğrusu; “İnsan, insana muhtaç.”
Hz. Ali (r.a) “Beni kimseye muhtaç eyleme!..” diye dua eden birine rastladığında, “İnsan insana muhtaçtır. Beni kimseye yük eyleme diye dua et!..” diye buyurmuş.
Yalnız kaldığında dayanma gücü de kalmayan insanın, beraber olduğunda birbirlerine karşı hor ve anlaşılmaz bir yıkıcılıkla davranışlar sergilemesi, insanların birbirini üzüp, yıpratmasının yanında, yaratana karşı da işlenen bir suç değil mi!
Gittikçe çoğaldığı görülen, öyle olmasa, bir kaç tane olsa bile göze batan aşırılıklar karşısında gerçekten nutku tutuluyor insanın.
“Neden… Neden!..” diye…
Toplum olarak çok fazla mı dejenere olduk, yoksa maddi manevi doyumsuzluklar, sosyopatlık, şizofreni, psikopatlık gibi hastalıklar çok mu fazla!..
Kadının da erkeğin de insan olarak adı varken, Allah (cc) “Mü’min kullarıma söyle (kâfirlere) sözün en güzelini söylesinler…” (isra-53) diye buyururken, birbiri ile her gün yüz yüze bakanların, düşmanca tavırlarla birbirini çöpe atmasının sebepleri nedir.
İlerleyen bir toplumda, Allah’ın (cc) açık emirleri ve sevgili Peygamberimizin güzel sözleri insanın aklına neden gelmez.
Kadın olmak ne kadar zorsa, insan olmak, insan kalmak da bu devirde herhalde bir o kadar zor!
.
Mine Tuna, dikGAZETE.com
“8 Mart Dünya Kadınlar Günü”nü tüm dünyada ve ülkemizde kutladık şükür!..
Sanal ortamlarda “Kadınlar günü kutlu olsun” mesajları havalarda uçuştu…
Dünyanın farklı köşelerinde, 8 Mart günlerindeki bazı tarihi olayları, mesela bir fabrikada haklarını ararken yangında mahsur kalıp, feci şekilde ölen kadınları anmak için ya da başka yerlerdeki değişik olaylarla tarihe bir çentik atılarak eklenmiş bir günü, birileri kutladı diye değil, senenin bir gününün bütün gözlere sokulup, 364 gün hatırlanmayan seneden bir güne bu kadar takılıp kalmanın ne anlamı var!
“Kadın erkek eşittir” diye beylik feminizm kokan cümleler kurmaya hiç gerek yok!
Öyle bir “eşitlik” de yok!..
Kadınla erkek, insan olarak eşit ancak birbirlerinden farklıdır; feminist anlayışla bahsedildiği gibi “kadın erkek eşitliği” diye bir eşitlik yok.
Kadın, fiziki olarak belki narin yaratılmış bir varlık olabilir ama bu onun zayıf olduğu anlamına da gelmiyor..
Doğum yapabilme gücü verilmiş bir insanın, başka bir güce de ihtiyacı yok!.
Katlanılan her şey bir yana, sadece çekilen o doğum sancısı, “57 birim” acıya bedeldir…
Normalde insan bedeninin acı eşiği “45 birim” iken, doğum sırasında “57 birim” acı çeken bir insanın (bu da aynı anda 20 kemiğinin kırılmasına bedel bir sancıdır) güçsüzlüğünden bahsedilebilir mi!..
Kadın, gücünü kullanmaya daha çocukken başlar; hayatı boyunca da sürer iş hayatı; evde önce annesinin yardımcı çalışanıdır…
Evlenir, doğum yapar, çamaşır - bulaşık, yemek, eğer köyde ise bağ - bahçe, tarlaya koşar; şehirlerde yaşayana karşı “çarpı 5”tir yükü…
Şehirde olup, bir işte çalışmıyor görünen için zaten yorucu ve bitmek bilmeyen ev işlerinin arkası hiç gelmez; her gün tekrarı olan bitip tükenmeyen işler.
Çalışma hayatında olup, evine gelen kadına bir de ev işleri yüklenir. İş ortamında zaten “mobing”le karşılaşmadıysa şanslı sayılır.
Evlendiğinde kocasından “mobing” görmüyorsa şanslı.. Bekarsa evde baba, abi, amca, dayı, komşudan “mobing” görmediyse şanslı..
Aile içi şiddet, psikolojik şiddet, tacize maruz kalmadıysa şanslı, eğitimini bir şekilde tamamlayıp veya tamamlamasa bile ayakları üzerinde durabiliyorsa “şanslı” olarak görünür.
Kadın olmak zor!..
Biraz “açık” gezsen “tahrik unsuru”sun “kapalı” olsan “yobaz, örümcek kafalı” olur birilerinin gözünde…
Sevse “hafif kadın”, birileriyle konuşsa “aranıyor”, konuşmasa yine “kötü- kibirli” vs. her halükârda bir şekilde damga vurulmasına müsaittir kadın milleti…
“Kadınlar sizlere Allah’ın emanetidir, emanete sahip çıkıp korumak üzerinize farzdır” diyen bir Peygamberin ümmeti iken, kadına şiddet, taciz ve katletme olaylarındaki artışın sebepleri nedir!..
Eğitim - kültür seviyesinin yükselmesi ile bu tür durumlarda ileri gidilmesi gerekirken neden sanki ilkçağ zihniyeti ile hareket ediliyormuş bir durum sergilenir!..
Üst beynini yönetemeyen aciz, şiddet yanlısı, kıskançlık içinde kıvranan, olumsuz davranışlar sergileyip, yıllarca beraber olduğu, aynı yastığa baş koyduğu, daha olmadı o kadından baba olan bir erkek, nasıl olur da bu nevrotik davranışların tesiri altında kalır; gerçekten anlaşılmaz ve enteresan bir durum..
Bütün erkeklerin aynı türün örnekleri olarak görülmesi mümkün olmadığı gibi benzer durumların kadınlar için de söz konusu olabileceğini göz ardı etmeden şunu söylemek en doğrusu; “İnsan, insana muhtaç.”
Hz. Ali (r.a) “Beni kimseye muhtaç eyleme!..” diye dua eden birine rastladığında, “İnsan insana muhtaçtır. Beni kimseye yük eyleme diye dua et!..” diye buyurmuş.
Yalnız kaldığında dayanma gücü de kalmayan insanın, beraber olduğunda birbirlerine karşı hor ve anlaşılmaz bir yıkıcılıkla davranışlar sergilemesi, insanların birbirini üzüp, yıpratmasının yanında, yaratana karşı da işlenen bir suç değil mi!
Gittikçe çoğaldığı görülen, öyle olmasa, bir kaç tane olsa bile göze batan aşırılıklar karşısında gerçekten nutku tutuluyor insanın.
“Neden… Neden!..” diye…
Toplum olarak çok fazla mı dejenere olduk, yoksa maddi manevi doyumsuzluklar, sosyopatlık, şizofreni, psikopatlık gibi hastalıklar çok mu fazla!..
Kadının da erkeğin de insan olarak adı varken, Allah (cc) “Mü’min kullarıma söyle (kâfirlere) sözün en güzelini söylesinler…” (isra-53) diye buyururken, birbiri ile her gün yüz yüze bakanların, düşmanca tavırlarla birbirini çöpe atmasının sebepleri nedir.
İlerleyen bir toplumda, Allah’ın (cc) açık emirleri ve sevgili Peygamberimizin güzel sözleri insanın aklına neden gelmez.
Kadın olmak ne kadar zorsa, insan olmak, insan kalmak da bu devirde herhalde bir o kadar zor!
.
Mine Tuna, dikGAZETE.com