Kulluğumuz ortak payda; Kadın - Erkek eşit değil farklıdır

Kulluğumuz ortak payda; Kadın - Erkek eşit değil farklıdır

Kulluğumuz ortak payda; Kadın - Erkek eşit değil farklıdır Kulluğumuz ortak payda; Kadın - Erkek eşit değil farklıdır

Dün ünlü bir markanın “kadınlar günü reklamı”nı izledim.

Çağdaşlığın temelinde eşitlik yatar” diyordu. 

Aklımda; “Çağdaşlık bir değer midir? Yaşanılan çağda paydaş olmaksa eğer, yaşanılan çağ iyi midir? İyi olduğuna emin olmadığımız bir çağı neden eşitlikle onurlandıralım? En önemlisi son zamanlarda çeşitlilikleri bu kadar yüceltmişken eşitlik hala bir değer midir? Kadın erkeğe eşit midir?” gibi pek çok soru belirdi.

Hedefim, markanın sığ aklını topa tutmak değil. 

Kalıplaşmış kavramların düşünülmesi ve geliştirilmesi, ezberden nutuk atmaların, anlamadan baş sallamaların, düşünmeden alkış tutmaların bitmesi.

Kadınlar Günü”nde ailesi, öğrencileri, akrabaları ve bilumum çevresi tarafından fevkalade kutlanmış bir kadın olarak, günün anlam ve önemini, kadının çağdaş toplumdaki yerini ve bence olması gerekeni yüksek müsaadenizle irdelemek isterim. 

Müsaade buyurmazsanız, yazının geri kalanı pek sizlik değil; zira “köprüden önce son çıkış”tır, dikkat!

Kadın olmak müthiş bir şey. Fakat hiç erkek olmadığım için karşılaştıramıyorum. Şunu belirteyim ki cinsiyetimden yana memnunum. 

Sanırım bu memnuniyet, hayatın kendisinden gelen coşkuyla alakalı. Yani kadın olmamın bununla bir ilgisi yok.

Madem bugün kutsandım; her bir kutlayana ayrı ayrı teşekkür ederim fakat; belirtmek isterim ki seçmedim! 

Takdir-i İlahi beni kadın olarak yarattı. Hem fiziksel hem ruhsal olarak erkeklerden farklı donanımlarla bezendim ve dünya coğrafyasında kadın olarak zuhur ettim.

İçine doğduğum zaman, belli toplumsal faaliyetlerin görev dağılımının kadın ve erkek olarak ayrıştırıldığı fakat kesişim kümesinin gitgide büyüdüğü zamanlardı.

Okudum; meslek edindim; çağdaşlarım da tıpkı böyle yapıyordu. Para kazanmaya, mesleki bir kimlik kazanmaya ve kendi hayatımı kurmaya başladım.

İş dünyasında kurumsal rekabet, mobbing ve kadın göz yaşlarına şahit oldum (Bu arada hiç bir erkek iş arkadaşımı patronuyla ya da iş arkadaşıyla kavga ettiği için ağlarken görmedim). Acaba kadınlara özellikle kötü mü davranılıyordu? 

Hayır öyle değildi!..

Kadınlar, duygusal beyinleri ile farklı hassasiyetlere ve perspektife sahip olduğu için iş dünyasındaki dalgalanmalardan daha kolay etkileniyordu. Fakat yine de çağdaş dünya (ne ise o) kadını, iş sahasına yönlendiriyordu. 

Hem fiziksel hem ruhsal olarak yorulmamıza rağmen, “bir erkeğe muhtaç olmamak” adına, kadın olarak kendi ayakları üzerinde durmak “çağdaş bir değer”di(!).

Kendi ayaklarım üstünde durmuyor muyum zaten?

Kendi ayaklarımız üstünde zaten durabiliyorduk; fıtrat bizi eksik ya da aşağı yaratmamıştı. Ama “kendi ayakları üstünde durmak” diye bir kavram uydurulmuştu ve bu kavram, erkekleri koltuk değneği gibi gösterip, kadınları ise yaratılıştan sakat bırakıyordu.

Modern ve çağdaş toplum üzerine…

Şimdi biraz da “çağdaşlık ve modernlik”ten bahsetmek isterim.

Bu arada ne tuhaftır “çağdaş” kelimesinin isim olması gerekirken sıfat olmuş olması!

Gelen anlamla olan anlam arasında dağlar kadar fark var. 

Bana kalırsa “çağdaş olmak” gayet boş bir şey. Çünkü ‘çağdaş’ kelimesinin altını dolduracak sağlam bir değer yok!

Çağdaş olmak; iyi ihtimalle modern olmaksa eğer; modern olmak da incelediğimizde çağdaş olmak kadar boş bir kavram.

Modernizm kavramı, “mode” kelimesinden geliyor. 

Mode” Fransızca, İngilizce ve çeşitli Avrupa dillerinde “değiştirilip şekil verilmiş” yani “kurgulanmış” demek. 

Çağdaşlık yani ‘moda’nın batıdan kurgulandığını düşünürsek,  İtalyan ve Fransızlarınüstün ırk” olduğuna biat etmiş ya da yumuşak bir inişle, akil insanlar olduğuna kanaat getirmiş olmamız gerekiyor. 

İşin aslına bakarsak çağdaşlığa atfedilen değer, çok daha öte. Fakat Avrupalıları kelimenin anlamından çıkarırsak oluşan kültür boşluğunu neyle dolduracağımız çok önemli. 

Bu boşluğu, insanın tekamülüne gerekli kültür, ahlak ve terbiye ile donatırsak ancak o zaman çağdaş olmak, yaşanılan çağın bir paydaşı olmak değer kazanır. 

Eğer bir kurgu olacaksa, bunu ne Avrupalı ne Hintli ne Asyalı, ilahi olan yani evrensel ahlaki değerler belirlemeli.

Ne “çağdaş dünya” bugünkü anlamıyla bir değer, ne de “kadın erkek eşitliği” diye bir şey var. 

Çağdaşlığın dizginlerini elinde tutan Avrupa’nın kadın yaradılışını bir handikap olarak gösterip, kadınlara meyve bıçağıyla döner kestirmeye çalışmasına karşıyım.

Kadınlar, güçlerini er meydanında göstermek zorunda değildir.

Eğer bir gün ilahi olanı anlamayı ve kutsamayı başarırsak; bugün kadına yapılan pozitif ayrımcılığa gerek kalmayacak. Çünkü bu, dolaylı yoldan kadını ötekileştirmek demek. 

Asıl mesele de bu sanırım: Takdir-i İlahi’yi anlamak.

.

Nickola Berrygele, dikGAZETE.com

Dün ünlü bir markanın “kadınlar günü reklamı”nı izledim.

Çağdaşlığın temelinde eşitlik yatar” diyordu. 

Aklımda; “Çağdaşlık bir değer midir? Yaşanılan çağda paydaş olmaksa eğer, yaşanılan çağ iyi midir? İyi olduğuna emin olmadığımız bir çağı neden eşitlikle onurlandıralım? En önemlisi son zamanlarda çeşitlilikleri bu kadar yüceltmişken eşitlik hala bir değer midir? Kadın erkeğe eşit midir?” gibi pek çok soru belirdi.

Hedefim, markanın sığ aklını topa tutmak değil. 

Kalıplaşmış kavramların düşünülmesi ve geliştirilmesi, ezberden nutuk atmaların, anlamadan baş sallamaların, düşünmeden alkış tutmaların bitmesi.

Kadınlar Günü”nde ailesi, öğrencileri, akrabaları ve bilumum çevresi tarafından fevkalade kutlanmış bir kadın olarak, günün anlam ve önemini, kadının çağdaş toplumdaki yerini ve bence olması gerekeni yüksek müsaadenizle irdelemek isterim. 

Müsaade buyurmazsanız, yazının geri kalanı pek sizlik değil; zira “köprüden önce son çıkış”tır, dikkat!

Kadın olmak müthiş bir şey. Fakat hiç erkek olmadığım için karşılaştıramıyorum. Şunu belirteyim ki cinsiyetimden yana memnunum. 

Sanırım bu memnuniyet, hayatın kendisinden gelen coşkuyla alakalı. Yani kadın olmamın bununla bir ilgisi yok.

Madem bugün kutsandım; her bir kutlayana ayrı ayrı teşekkür ederim fakat; belirtmek isterim ki seçmedim! 

Takdir-i İlahi beni kadın olarak yarattı. Hem fiziksel hem ruhsal olarak erkeklerden farklı donanımlarla bezendim ve dünya coğrafyasında kadın olarak zuhur ettim.

İçine doğduğum zaman, belli toplumsal faaliyetlerin görev dağılımının kadın ve erkek olarak ayrıştırıldığı fakat kesişim kümesinin gitgide büyüdüğü zamanlardı.

Okudum; meslek edindim; çağdaşlarım da tıpkı böyle yapıyordu. Para kazanmaya, mesleki bir kimlik kazanmaya ve kendi hayatımı kurmaya başladım.

İş dünyasında kurumsal rekabet, mobbing ve kadın göz yaşlarına şahit oldum (Bu arada hiç bir erkek iş arkadaşımı patronuyla ya da iş arkadaşıyla kavga ettiği için ağlarken görmedim). Acaba kadınlara özellikle kötü mü davranılıyordu? 

Hayır öyle değildi!..

Kadınlar, duygusal beyinleri ile farklı hassasiyetlere ve perspektife sahip olduğu için iş dünyasındaki dalgalanmalardan daha kolay etkileniyordu. Fakat yine de çağdaş dünya (ne ise o) kadını, iş sahasına yönlendiriyordu. 

Hem fiziksel hem ruhsal olarak yorulmamıza rağmen, “bir erkeğe muhtaç olmamak” adına, kadın olarak kendi ayakları üzerinde durmak “çağdaş bir değer”di(!).

Kendi ayaklarım üstünde durmuyor muyum zaten?

Kendi ayaklarımız üstünde zaten durabiliyorduk; fıtrat bizi eksik ya da aşağı yaratmamıştı. Ama “kendi ayakları üstünde durmak” diye bir kavram uydurulmuştu ve bu kavram, erkekleri koltuk değneği gibi gösterip, kadınları ise yaratılıştan sakat bırakıyordu.

Modern ve çağdaş toplum üzerine…

Şimdi biraz da “çağdaşlık ve modernlik”ten bahsetmek isterim.

Bu arada ne tuhaftır “çağdaş” kelimesinin isim olması gerekirken sıfat olmuş olması!

Gelen anlamla olan anlam arasında dağlar kadar fark var. 

Bana kalırsa “çağdaş olmak” gayet boş bir şey. Çünkü ‘çağdaş’ kelimesinin altını dolduracak sağlam bir değer yok!

Çağdaş olmak; iyi ihtimalle modern olmaksa eğer; modern olmak da incelediğimizde çağdaş olmak kadar boş bir kavram.

Modernizm kavramı, “mode” kelimesinden geliyor. 

Mode” Fransızca, İngilizce ve çeşitli Avrupa dillerinde “değiştirilip şekil verilmiş” yani “kurgulanmış” demek. 

Çağdaşlık yani ‘moda’nın batıdan kurgulandığını düşünürsek,  İtalyan ve Fransızlarınüstün ırk” olduğuna biat etmiş ya da yumuşak bir inişle, akil insanlar olduğuna kanaat getirmiş olmamız gerekiyor. 

İşin aslına bakarsak çağdaşlığa atfedilen değer, çok daha öte. Fakat Avrupalıları kelimenin anlamından çıkarırsak oluşan kültür boşluğunu neyle dolduracağımız çok önemli. 

Bu boşluğu, insanın tekamülüne gerekli kültür, ahlak ve terbiye ile donatırsak ancak o zaman çağdaş olmak, yaşanılan çağın bir paydaşı olmak değer kazanır. 

Eğer bir kurgu olacaksa, bunu ne Avrupalı ne Hintli ne Asyalı, ilahi olan yani evrensel ahlaki değerler belirlemeli.

Ne “çağdaş dünya” bugünkü anlamıyla bir değer, ne de “kadın erkek eşitliği” diye bir şey var. 

Çağdaşlığın dizginlerini elinde tutan Avrupa’nın kadın yaradılışını bir handikap olarak gösterip, kadınlara meyve bıçağıyla döner kestirmeye çalışmasına karşıyım.

Kadınlar, güçlerini er meydanında göstermek zorunda değildir.

Eğer bir gün ilahi olanı anlamayı ve kutsamayı başarırsak; bugün kadına yapılan pozitif ayrımcılığa gerek kalmayacak. Çünkü bu, dolaylı yoldan kadını ötekileştirmek demek. 

Asıl mesele de bu sanırım: Takdir-i İlahi’yi anlamak.

.

Nickola Berrygele, dikGAZETE.com