Yarınlar olmasaydı!
Yarınlar olmasaydı!
- 30-11-2019 09:33
- 577
- 30-11-2019 09:33
- 577
Türk Milleti savaşçı bir millet ve bu özelliğini vatanı, toprağı, hak ve halk için yapamadığı zamanlarda savaşı, başka cephelere taşımadan da duramaz!
İlki için bir sıkıntı yok, dayanılmaz ve yadsınamaz bir durum ve öyle bir durumda birlik de sağlanıyor ama “başka cepheler” deyince iş değişiyor.
O tür durumlarda bu milletin fertlerini, karşılıklı olarak sürekli bir savaş halinde görürüz; karısıyla-kocasıyla, eşi-dostuyla, kardeşler, akrabalar, komşular arasında, trafikte, otobüste, metroda sürekli bir inatlaşma sürekli “savaşa hazır" halde sanki herkes.
Görüntü anlık olarak bakınca böyle ama işin gerçeği ise bambaşka; yani birbirini tanıyan ya da tanımayanların birbirlerine karşı gösterdiği bu inatlaşma ve “savaş hali”, ortam biraz rahat olunca ve insanlar arası ilişkiler, değişik şekildeki gevşemelerle kendini gösterince, işin rengi de tam tersine dönüyor.
Normal hayatın akışı içindeki bu tersine durum, bir rahatlık, bir vurdumduymazlık bir "amaaan bananne”cilik, "sonra yaparız”lar, "sonra bakarız”lar, "yarının suyu mu çıktı”lar şeklinde kendini gösteriyor.
“Savaş” ve inatlaşmanın olmadığı bu durumlardaki erteleme ve gevşeme hastalığı ile yarına bakınca da bitmeyen yarınlar geliyor.
Yarınlar ise daha güzel gelir insanlara..
“Yarın olsun yaparım… Yarın olsun giderim... Yarın olsun alır-veririm... Yarın olsun gülerim!.."
Bir de “Belki”li yarınlar var ki onu hiç sormayın.
"Belki yarın onu görürüm… Bugün olmadı, neyse belki yarın arar... Belki yarın o çok beğendiğim ‘şey'i alabilirim... Belki yarın dönerim!..”
Yarın, yarın, yarın!..
Bitmeyen yarınlar yaratmış Allah, yarına çıkacağına dair kimseye de bir “garanti” vermeden; "Al kulum.." demiş sanki “Avut kendini, sana bitmeyen yarınlar veriyorum, ölene kadar tepe tepe kullan ama hor kullanma, bol keseden atma, değerini bil..”!..
“Sanki” dedik ya!..
Ama insanoğlu, bugün neyin değerini bilmiş ki yarının değerini bugünden bilecek!..
Halbuki, “Yarın" kelimesinde umut var, aşk var, kavuşmak var, özlem var, sağlık var, hayaller var ya onun için mi bugünün kıymeti yok!
O kadar çok şey yüklemişiz ki “Yarın"a dile gelse “Yeteerrr!.." diye bağırırdı bize..
“Ben yokmuşum gibi davranın bir kere de!..”
Oysa...
Yarına çıkmayacakmış gibi davran bir de…
Yarına çıkmayacakmış gibi git bir yere…
Yarına çıkmayacakmış gibi sevdiklerini ara…
Yarına çıkmayacakmış gibi değer bil, kıymet bil; helallik al, helallik ver; temiz ol, temiz temiz ye-iç, çünkü kıyamet kopmazsa yarın olur evet ama sen olur musun acaba!..
Onun için bugünü iyi bilin ki yarınınız da olsun!..
“Yarın" diye bir gün var ama sen-ben olacak mıyız!
Sonra bir “keşke"ye kalırsın; o da bugünden geçer...
.
Mine Tuna, dikGAZETE.com
Türk Milleti savaşçı bir millet ve bu özelliğini vatanı, toprağı, hak ve halk için yapamadığı zamanlarda savaşı, başka cephelere taşımadan da duramaz!
İlki için bir sıkıntı yok, dayanılmaz ve yadsınamaz bir durum ve öyle bir durumda birlik de sağlanıyor ama “başka cepheler” deyince iş değişiyor.
O tür durumlarda bu milletin fertlerini, karşılıklı olarak sürekli bir savaş halinde görürüz; karısıyla-kocasıyla, eşi-dostuyla, kardeşler, akrabalar, komşular arasında, trafikte, otobüste, metroda sürekli bir inatlaşma sürekli “savaşa hazır" halde sanki herkes.
Görüntü anlık olarak bakınca böyle ama işin gerçeği ise bambaşka; yani birbirini tanıyan ya da tanımayanların birbirlerine karşı gösterdiği bu inatlaşma ve “savaş hali”, ortam biraz rahat olunca ve insanlar arası ilişkiler, değişik şekildeki gevşemelerle kendini gösterince, işin rengi de tam tersine dönüyor.
Normal hayatın akışı içindeki bu tersine durum, bir rahatlık, bir vurdumduymazlık bir "amaaan bananne”cilik, "sonra yaparız”lar, "sonra bakarız”lar, "yarının suyu mu çıktı”lar şeklinde kendini gösteriyor.
“Savaş” ve inatlaşmanın olmadığı bu durumlardaki erteleme ve gevşeme hastalığı ile yarına bakınca da bitmeyen yarınlar geliyor.
Yarınlar ise daha güzel gelir insanlara..
“Yarın olsun yaparım… Yarın olsun giderim... Yarın olsun alır-veririm... Yarın olsun gülerim!.."
Bir de “Belki”li yarınlar var ki onu hiç sormayın.
"Belki yarın onu görürüm… Bugün olmadı, neyse belki yarın arar... Belki yarın o çok beğendiğim ‘şey'i alabilirim... Belki yarın dönerim!..”
Yarın, yarın, yarın!..
Bitmeyen yarınlar yaratmış Allah, yarına çıkacağına dair kimseye de bir “garanti” vermeden; "Al kulum.." demiş sanki “Avut kendini, sana bitmeyen yarınlar veriyorum, ölene kadar tepe tepe kullan ama hor kullanma, bol keseden atma, değerini bil..”!..
“Sanki” dedik ya!..
Ama insanoğlu, bugün neyin değerini bilmiş ki yarının değerini bugünden bilecek!..
Halbuki, “Yarın" kelimesinde umut var, aşk var, kavuşmak var, özlem var, sağlık var, hayaller var ya onun için mi bugünün kıymeti yok!
O kadar çok şey yüklemişiz ki “Yarın"a dile gelse “Yeteerrr!.." diye bağırırdı bize..
“Ben yokmuşum gibi davranın bir kere de!..”
Oysa...
Yarına çıkmayacakmış gibi davran bir de…
Yarına çıkmayacakmış gibi git bir yere…
Yarına çıkmayacakmış gibi sevdiklerini ara…
Yarına çıkmayacakmış gibi değer bil, kıymet bil; helallik al, helallik ver; temiz ol, temiz temiz ye-iç, çünkü kıyamet kopmazsa yarın olur evet ama sen olur musun acaba!..
Onun için bugünü iyi bilin ki yarınınız da olsun!..
“Yarın" diye bir gün var ama sen-ben olacak mıyız!
Sonra bir “keşke"ye kalırsın; o da bugünden geçer...
.
Mine Tuna, dikGAZETE.com