Yemişim toplumu - reçete var ilaç yok!..

Yemişim toplumu - reçete var ilaç yok!..

Yemişim toplumu - reçete var ilaç yok!.. Yemişim toplumu - reçete var ilaç yok!..

Yemişim Toplumu - Reçete var İlaç yok.

Aykırı gitmek benim tercihim değildi.

Elimde olsa karışırdım kalabalığa ve düşünmeden yaşardım.

Beynimin bir “switch on / off” düğmesi olmasıyla her şey huzur verici, dingin bir pembeliğe bürünürdü, dinlenirdim zaman zaman.

Farkındayım ve rahatsız oluyorum. Farkındalığın kötü yanı da bu.

Jupiter'in Neptun'e yaptığı sert açı sebebiyle ya da işte domatesin çekirdeği yüzünden böyle rahatsız bir insan oldum.

Eğitimciyim, toplumun iyileşmesi için en elzem mekanizmanın içindeyim.

Mutsuz da değilim. Kafamın içinde kendi kendime bile sıkıldığımı hatırlamam.

Yapacak o kadar çok şey var ki.

Nasıl sıkılabilir insan?

Aslında kim olduğum da önemli değil, sorumluluk herkese düşüyor ve ben de bunun bilincinde olarak sorumluluğu alıyorum; sade bir birey olarak.

Kendimi toplumdan soyutlamadan iyiye bir gidiş nasıl olur diye düşünüyorum.

Rahatsız olmamın sebebi, tüm bu süreçler içinde yine bu topluma maruz kalmak.

Her ne kadar yalıtılmış yaşasak da mecburuz.

Dokunmadan iyileştiremiyorsun. İyileştirmeye çalışsan ellerine bulaşıyor pislik.

Bir işe yaradıklarını düşünen ama aslında hiçbir işe yaramayıp, hayvanlar gibi yaşayan sadece tüketen ve bunun asla farkında olmayan insanlara “günaydın” demek bile günü karartır oldu.

Aptal insanlara tahammülüm git gide azalıyor sanırım.

Küçük sorunlara takılanlara, çözüm üretmeyenlere, boş geçirilen zamana, olanca düşüncesizliğe ve vicdansızlığa, anı düşünencarpe diem” kafalılara yani haz odaklı yaşayanlara...

Hiçbir şeyi paylaşmak istemiyorum bu insanlarla.

Soluduğum havayı bile.

Etrafıma duvar örmek gibi bir tercihim yok ama mecbur hissediyorum.

Kaygılarım böyle.

Sanırım iyileşmeye olan inancım zayıfladığında yalnız olmamalıyım.

Kendime reçete bile veriyorum ama ilaç yok.

Affedersiniz ama yemişim toplumu.
.

Nickola Berrygele, dikGAZETE.com

Yemişim Toplumu - Reçete var İlaç yok.

Aykırı gitmek benim tercihim değildi.

Elimde olsa karışırdım kalabalığa ve düşünmeden yaşardım.

Beynimin bir “switch on / off” düğmesi olmasıyla her şey huzur verici, dingin bir pembeliğe bürünürdü, dinlenirdim zaman zaman.

Farkındayım ve rahatsız oluyorum. Farkındalığın kötü yanı da bu.

Jupiter'in Neptun'e yaptığı sert açı sebebiyle ya da işte domatesin çekirdeği yüzünden böyle rahatsız bir insan oldum.

Eğitimciyim, toplumun iyileşmesi için en elzem mekanizmanın içindeyim.

Mutsuz da değilim. Kafamın içinde kendi kendime bile sıkıldığımı hatırlamam.

Yapacak o kadar çok şey var ki.

Nasıl sıkılabilir insan?

Aslında kim olduğum da önemli değil, sorumluluk herkese düşüyor ve ben de bunun bilincinde olarak sorumluluğu alıyorum; sade bir birey olarak.

Kendimi toplumdan soyutlamadan iyiye bir gidiş nasıl olur diye düşünüyorum.

Rahatsız olmamın sebebi, tüm bu süreçler içinde yine bu topluma maruz kalmak.

Her ne kadar yalıtılmış yaşasak da mecburuz.

Dokunmadan iyileştiremiyorsun. İyileştirmeye çalışsan ellerine bulaşıyor pislik.

Bir işe yaradıklarını düşünen ama aslında hiçbir işe yaramayıp, hayvanlar gibi yaşayan sadece tüketen ve bunun asla farkında olmayan insanlara “günaydın” demek bile günü karartır oldu.

Aptal insanlara tahammülüm git gide azalıyor sanırım.

Küçük sorunlara takılanlara, çözüm üretmeyenlere, boş geçirilen zamana, olanca düşüncesizliğe ve vicdansızlığa, anı düşünencarpe diem” kafalılara yani haz odaklı yaşayanlara...

Hiçbir şeyi paylaşmak istemiyorum bu insanlarla.

Soluduğum havayı bile.

Etrafıma duvar örmek gibi bir tercihim yok ama mecbur hissediyorum.

Kaygılarım böyle.

Sanırım iyileşmeye olan inancım zayıfladığında yalnız olmamalıyım.

Kendime reçete bile veriyorum ama ilaç yok.

Affedersiniz ama yemişim toplumu.
.

Nickola Berrygele, dikGAZETE.com