Korku ve gerilim hattında ‘Şam Kilidi’

Korku ve gerilim hattında ‘Şam Kilidi’

Dünyanın eko-politik olarak yeniden şekillendiği bu dönemde, belirleyici bir unsur olarak “gerilimi artırma ve korku yayma” stratejisinin etkili olduğunu görmekteyiz, özellikle “Covid süreci” ile başlayan bu “şekillenme” şimdi yeni bir safhaya gelmiş durumdadır.

Avrupa’nın “Rusyakorkusu ile, Körfez ülkelerinin ise “İrankorkusu ile Türkiye’ye yaklaşmaya başladığı bu yeni dönemde, dış politikamızın bu yeni konjonktüre uygun olarak belirlenmesi, Türkiye’nin bölgesel ve küresel konumu açısından büyük önem taşımaktadır.

NATO/Rusya arasında baş gösteren “Ukrayna krizi”nin yaratmış olduğu gerginlik ve korku ortamını bir “geçiş süreci” olarak da değerlendirebiliriz, zira bu gerginlik ve korku stratejisinin zirve noktasını Çin/İran ikilisinin üzerinde yoğunlaşacağını öngörmekteyiz.

Nüfusu, ekonomisi ve askeri gücü günden güne artan, devasa bir yüzölçümüne sahip ve dünyanın her bölgesinde ticari potansiyeli artan Çin’e karşı, insanlığın doğası gereği hasmane bir tavır ve korku gelişmektedir.

Çin’in her geçen gün büyümesine karşı dünyanın geriye kalan toplumlarındaki bu endişe ve korkuyu kullanan ABD, Ukrayna savaşının ardından Rusya’yı da zayıflatmış olarak bu defa hedef oklarını Çin/İran ikilisine yöneltecektir.

Çin, kendisine yönelecek olan bu tehdidi bertaraf etmek -en azından zaman kazanmak veya oyalamak- adına, son yıllarda bir ülke ile çok daha yakın ilişkiler kurarak, ABD nezdinde bu ülkenin göze batmasına sebep oldu, bu ülke tabii ki İran(!)…

Çin’in Kuzey Kore ve İran üzerinden yaratmaya çalıştığı “karşı gerilim” politikası, özellikle de İran’ın “Uranyum Zenginleştirme” programına  devam etmesine göz yumması, İran’ı Batı’nın nezdinde “yakın tehdit” haline getirmiş durumdadır.

Ayrıca Çin, İran üzerinden Suriye’de de etkisini arttırmak ve Suriye krizinin çözümsüz halde ve İsrail’in aleyhine olacak şekilde sürmesini istemektedir; zira tüm çözümsüzlükler ve krizler dikkatlerin Çin üzerinde toplanmasını engellemektedir.

(Bu noktada “Şam kilidi”ni çözecek olan Türkiye/Suriye yakınlaşması, tüm dengeleri değiştirecek mahiyettedir.)

Çin’in İran üzerinden, İran’ın ise Suriye üzerinden özellikle de Lübnan Hizbullahı’nı ve Filistinli grupları tahkim etmeye çalışması ile, bölgede İsrail’in aleyhine oluşan çatışma ortamı, bölgede uzun yıllardır süren bir “gerilim hattı” yaratmış durumdadır.

Türkiye, burada Suriye ile ilişkilerini tekrar normalleştirirse, Çin’den buraya kadar uzanan bu gerilim zincirini kırmış olacaktır; zira son dönemlerde İran’ın etkisinden kaynaklı İsrail saldırılarından rahatsız olmaya başlayan Şam yönetimi de, buradan bir çıkış noktası aramaktadır.

Son 10 yıldır bölgede oldukça başarısız bir dış politika yürüten AK Parti iktidarı için, tüm bu başarısızlıkları telafi edebilecek bir fırsat doğmuştur. Zira bugün geldiğimiz süreçteki başarısızlıkların başlangıç noktası Suriye olayları ile patlak vermişti(!)…

10 yıldır bir türlü aramızı düzeltemediğiz Suriye ile diplomatik manada normalleşirsek, bölgemizdeki bu kısır döngüyü de değiştirip Şam kilidini -dolayısıyla Çin/İran çıkmazını- aşmış olacağız. 

Batı ittifakının, Çin/İran ikilisi ile başlatacağı çatışma ortamı, dünyanın ve insanlığın kaderini kötü manada etkilemeden önce, Türkiye’nin tüm tarafları ikna edebileceği -gerekirse sindirebileceği- şartlar bir an önce oluşturulmalıdır(!).

Şu hususu unutmayalım ki; Türkiye, sadece İran’a değil Çin’e de komşudur.

Çünkü Asya Türk Toplulukları, Çin’in Batı sınırını teşkil etmektedir, bu toplulukları da ancak Türkiye konsolide edebilecektir.

Türk orjinli toplulukların yaşadıkları coğrafyaları esas alırsak, Türk Devleti’nin etkili olacağı “jeopolitik havzaAvusturya’dan Çin’e kadar uzanan geniş bir alanı kapsamaktadır. Çünkü Macaristan’dan başlayıp Balkanlar’ın tümüne yayılmış olan Türk orjinli topluluk ve kültürler halen oralarda mevcuttur.

Dolayısıyla bugün gelmiş olduğumuz nihai noktada, tarihsel rabıtalar ve zamanın şartları, Kâdim Türk Devlet geleneğinin son bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin omuzlarına ağır sorumluluklar yüklemiştir.

İşte bu sorumlulukların gereği olarak ve de küresel boyutta bir sorunun çözüm adresi olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ön plana çıkartmak için Türkiye, insiyatif almalı ve “Şam Kilidi”ni açmalıdır.

.

Cengiz Han Güven, dikGAZETE.com

...