Muasırlaşmak mı? Araplaşmak mı?

Muasırlaşmak mı? Araplaşmak mı?

Türkiye Cumhuriyeti’nin hızlıca sürüklenmekte olduğu kaotik bir dönemin arefesine gelmiş durumdayız.

Sadece iktisadi olarak değil -iktidarı ve muhalafeti ile birlikte- siyaseten de bir çöküşün yaşandığını görmekteyiz.

İçine girilen kriz/bunalım dönemlerinin aksine, bu dönemde birçok alanda ekonomik hareketlenmeler yaşanırken, enflasyon ve döviz kurlarında hiçbir frenleme yapılamamış, balon gibi şişmeye başlayan ekonomik bir tablo ortaya çıkmıştır.

8-9 milyon civarında olduğu söylenen toplam sığınmacı sayısının, tüketime dayalı ekonomide yarattığı şişkinlik, kısa vadede hareketlenme yaratmış olsa da uzun vadede birçok yeni soruna yol açacaktır.

Konunun iktisadi tarafına ilave olarak kültürel ve demografik etkenler, bugüne dek ikinci planda kalmıştır!

Çoğunluğu Arap kökenli olan sığınmacıların oluşturduğu yeni Türkiye tablosu, bir nevi yeni bir “rol model” olarak da algılanmaya başlanmıştır.

Türkiye’nin sosyolojisine uymayan bu model, muhafazakar çevrelere benimsetilmek istenmektedir.

-Ki bu rol modele uygun bazı tarikat ve cemaatlerin olduğu da aşikar durumdadır.-

Arap toplumunun aile yapısı, iletişim biçimi, dini algılama tarzı Türk Milleti ile uyumlu değildir.

İşte bu farkı yüzlerce yıl önce gören Kâdim bir akıl, Anadolu İslam Kültürünü ve tasavvufunu ortaya koymuştur-!

Böylece Türk Milleti, İslam dinini Araplaşmadan kabul etmiş, kendi kültür kodlarına uygun halde bir din anlayışına sahip olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana Batı emperyalizminin kuşatması altında iken, şimdi de “Arapçılık” mahreçli kültür emperyalizminin etkisi altına sokulmaya çalışılmaktadır.

Bu dayatmanın üst katmanında yine iktisadi zaafiyetlerimiz etkili olmuştur, nitekim Katar, BAE ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle olan münasebetlerimiz bu tespitimize delil olabilir.

Bunca sığınmacının özellikle Türkiye’de bloke edilmiş olması, uzun vadeli bir “iç kuşatma” olarak da düşünülebilir!

Batı emperyalizmi ile Körfez Araplarının bu konuda işbirliği içinde oldukları da aşikardır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş misyonuna ve istikbal hedeflerine aykırı bir şekilde, Muasırlaşmak yerine Araplaşmak gibi bir yola girmek, milli benliğe suikast, tarihsel mirasa ihanet anlamı taşımaktadır.

Milyonlarca sığınmacının, Türkiye’yi adeta istila edercesine tüm şehirlere yayılmış olması, artık tahammül sınırlarını aşmış, Türkiye için ulusal güvenlik sorunu haline gelmiştir!

Hükümet, bu konuda geçmişte “Hendek olayları” ile sonuçlanan “çözüm süreci” garabetindeki aynı tavrı takınmaktadır; hiçbir tehlikeye aldırış etmeden bunca sorunun kangren hale gelmesine seyirci kalmaktadır.

Sığınmacı sorunu, hükümet açısından “2. Çözüm Süreci” vakası olmuştur, bu soruna da geçmişte olduğu gibi Türk Milleti, son noktada çok sarsıcı bir tepki koyarak hükümete geri adım attıracak, hatta iktidarın siyaseten darmadağın olmasına dahi sebep olacaktır.

Çağdaş/Muasır Türkiye Cumhuriyeti’ni, çağın en gerisindeki “Arapçılığa” mahkum etmeye çalışmak, başarısızlığa mahkum bir teşebbüs olarak bu iktidarın sonunu getirecektir.

Artık bu iktidarın önünde tek seçenek kalmıştır, ya bu sığınmacı istilasına son verecekler, ya da siyaseten tükenerek darmadağın olacaklar.

.

Cengiz Han Güven, dikGAZETE.com

...