- 25-03-2025 07:22
- 631

SİZ DE RESUL GİBİ KUR’AN’A UYUN
Ramazan geldi, milletimizin dini hassasiyeti doğal olarak arttı. Hemen bütün toplantılarda ister istemez konu İslami meselelere geliyor ve herkes kendi anlayışına göre kafasında oluşturduğu “hayali bir tasavvuru” İslam diye takdim etmeye çalışıyor. Bu husus Resulullah (sav) içinde geçerli ne yazık ki. Birçok Resul tasavvuru var. Hadisçilerin Resulü ayrı, tasavvufçuların Resulü ayrı. Bir de Kur’an’ın tarif ettiği ve misyonunu çizdiği Resul var. Bu anlamda, “Müslüman sayısınca İslam ve Resul anlayışı var.” dersem herhalde mübalağa etmemiş olurum. Bu ihtilaflardan kurtulmanın yolu her türlü ezberlenmiş düşünceden, yanlış itikattan sıyrılıp Allah’ın hidayet rehberi olarak gönderdiği Kur’an’a sarılmaktan geçer.
İslam, din olarak bize Kur’an vasıtasıyla gelmiştir. İlk vahiy alan elçiyle başlayan İslam dini son vahyi alan Hz. Muhammed ile “Kemale” ermiş ve bu gerçek, son inen ayet olan Maide 3. ayette açık biçimde ortaya konmuştur.
“…Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.”
İnsanlar için bir hayat nizamı olan Kur’an, hayatın bütün alanlarını tanzim etmiş ve bunları İslam isimli “Mükemmel bir Din” olarak insanlara göndermiştir. İslam dini itikadıyla, ibadetiyle, ahlakıyla, muamelat ve cezai müeyyideleriyle tamamlanmıştır ve asla eksiği yoktur. Allah (cc), Kur’an ile mü’minlere olan nimetini tamamlamış, dinine uygun yaşadıkları nispette onlara başarı nasip etmiştir. Resulullah (sav) Rabbimizin bizim için seçip, razı olduğu İslamiyet’i Kur’an ile öğrenmiş, yaşamış ve bize de Kur’an’ın pratikte nasıl yaşanacağını göstermiştir. Bu anlamda Resulullah, inananlar için en güzel örnektir.
Dinin nasıl tamamlandığını beyan eden bir rivayette Resulullah bunu şu cümleleriyle beyan etmiştir:
“Benden önceki peygamberler ile benim durumum şu misalde olduğu gibidir: Bir adam görkemli bir bina inşa eder. Onu güzelleştirir, süsler ve tamamlar. Fakat köşelerden birinde bir kerpici eksik bırakır. İnsanlar onu gezip dolaşırlar ve çok beğenirler. Ancak «Şuraya bir kerpiç konsaydı da tamam olsaydı» derler. İşte ben, o mükemmel binayı tamamlayan kerpiç gibiyim.” (Buhari, Menâkıb 18; Müslim, Fedail 22)
Haşa “Kur’an yetmez, eksiktir.” diyenler bu eksikliği rivayetlerle tamamlamaktadır. Böyle inananlar bu rivayetler içinde olan ve aşağıda kaynaklarıyla aktaracağımız bazı hadisleri ise asla görmek istememektedirler.
“Din konusundaki ihtilaflarda size Kur’an yeter.” (Buhari, Müslim, Nesai, 5425-5406, Muvatta Müslim, 4727) Bu gerçek, Kur’an’da da Kehf suresi 26-27 ayetler, Enam 114 ayet ve Rad suresi 30. Ayette izah beyan edilmektedir.
“Bana mucize olarak verilen ancak Allah’ın bana vahyettiği Kur’an’dır.” (Buhari, i'tisam, 1) bu gerçek Kur’an’da İsra 59. Ayet, Enam 19-50-106. Ayetler, Araf 203 ayette de açık biçimde anlatılmaktadır.
“Ben yalnızca Kur’an’ın haram kıldıklarını haram kılarım.” (Ebu Yusuf er-redd: 31, sf, 85) bu gerçek Kur’an’da Enam 145. Ayette açıklanmaktadır.
“Size sadece Kur’an’ı bırakıyorum. Ona uyarsanız yolunuzu bulursunuz, şaşırmazsınız.” (Ebu Davut. 11/56. no, 1905. İbn Mace, 25/84, no, 3074.) bu gerçek, Kur’an’da Araf suresi 203. Ayette açıklanmıştır.
Gerçek Kur’an’da böyle anlatılmasına rağmen bazıları “hayali bir peygamber” portresi çizerek hakkında olmadık iftiralar atmışlardır. Kur’an’da bizzat Resulullah’ın ağzıyla, “De ki ben insanım.” derken bu bazıları Resulün nurdan yaratıldığını iddia etmiş ve bunun üzerine senaryolar dizmişlerdir. Kur’an’da Resul, “Ben gaybi bilmem. Ben bana ne yapılacağını bilmem.” diye gerçeği ortaya koyarken, bazıları Resulün gaybi bildiğini ve insanlara torpil yaparak Cehennemden kurtaracağını iddia ederek hem Kur’an’a hem de Resulullah’a iftira atmışlardır. Hâlbuki Resulullah bizzat kızına, “Kızım, nefsini Allah’tan satın al, ben sana kefil olamam.” diyerek torpilci bir din anlayışının İslam ile alakası olmadığını ortaya koymuştur. Bu gerçeğe rağmen kendilerine “şeyh” dedirten bazıları bırakın kızını, bütün müritlerini kibrit kutusuna koyup cennete götüreceğini ve müritlerini almadan cennete gideceğini iddia etmektedir. Bu tür tasavvurların, yanlış itikatların ne Kur’an ile ne de Resulullah ile asla ilgisi yoktur.
“Allah bana bu Kitabı indirmiş (7/2) ve bana onunla insanları uyarmamı (6/19), onunla hükmetmemi (4/105), onunla insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmamı (14/1), insanlar arasındaki ihtilafları onunla çözmemi (16/64) ve insanlara onunla beyanat vermemi (16/44) emretmiştir.”
Kur'an’ı anlayarak, düşünerek, tefekkür ederek okuyanlar oradaki peygamberin gerçek Resul olduğunu görmekte ve onun getirdiklerine iman etmektedir. Kur’an, Hz. Muhammed’in nasıl bir Resul olduğunu hem dini lider olarak hem de insanlık örneği olarak nasıl bir kişilik sergilediğini onlarca ayette çok açık beyan etmektedir.
Ne eksiği ne de fazlası olmayan ve kemale ermiş bir dinin tek kaynağı olan Kur’an, Resulullah’taki bu yüce ahlakî özellikler sebebiyle onu inananlara örnek göstermiştir.
Gelin isterseniz Resulullah’ın Kur’an’da anlatılan bazı özelliklerini beraberce takip edelim.
Kur’an, Resulullah’ın en yüksek ahlaka sahip olduğunu şöyle açıklar:
"Şüphesiz, Allah’ın Resulünde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok ananlar için en güzel bir örnek vardır." (Ahzab, 21)
Resulullah, doğru sözlü ve güvenilir bir insandı. Düşmanları bile onca düşmanlığına rağmen onun doğruluğu aleyhinde bir laf bile edememişler ve “Emin insan” diyerek çağırmışlardır.
"Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; fakat o, Allah’ın Resulü̈ ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi en iyi bilendir." (Ahzab, 40)
Resulullah’ın nurdan yaratılmadığını ve insanlardan bir insan olduğunu Kur’an bizzat Resulün ağzından çok açık biçimde şöyle beyan etmektedir:
"De ki: "Ben, sizin gibi bir insanım. Bana da ilahınız bir tek ilah olduğu vahy yediliyor." Öyleyse Allah’a itaat edin ve O’na sirk koşmaktan sakının." (Fussilet, 6-7)
Ayet, açık biçimde Resulü yücelterek insanlıktan çıkaran ve bir melek peygamber yapan itikadi sapıkları uyarmakta ve O’nun misyonunu açık biçimde ortaya koymaktadır.
Kur’an, kendisinin indiriliş maksadını da açık biçimde belirtir:
"Bu Kur'an, kendisine kulluk edilsin diye, Allah’tan bir rahmet olarak sana indirilmiştir. İnsanları, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için." (İbrahim, 1)
İnsanlara hidayeti veren Allah’tır. Allah’tan başka kimse insanlara hidayet veremez. İnsanlar ancak diğer insanların hidayetine giden yolları gösterebilir. Onun ötesinde bir anlam üretmek insanları değişik tarikatlara itmekten başka bir sonuç doğurmamıştır.
Son zamanlarda gündeme sistemli biçimde getirilmek istenen bazı mugalatalar var ki, onların başında, “Kur’an yetersizdir.”, “Kur’an Müslümanlığı sapıklıktır.”, “Hadisin Kur’an’a ihtiyacından çok, Kur’an’ın hadise ihtiyacı vardır.” söylemleri gelmektedir.
Haşa “Kur’an yetersizdir” diyenler Kur’an’da neyi yetersiz görüyorlarsa o yerleri kafalarına göre rivayetlerle doldurmakta ve ortaya Kur’an dışı bir inanç ortaya çıkmaktadır. Hâlbuki Allah (cc) Kur’an’da açık biçimde şöyle buyurmaktadır:
“Kendilerine okunan bu kitabı sana göndermiş olmamız onlara yetmiyor mu? Elbette inanan bir topluluk için onda rahmet ve ibret vardır.” (Ankebut, 51)
"Biz sana kitabı, hak ile indirdik ki insanlar arasında, Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin. Artık sakın, sana gelen vahyi terk edip, onların arzularına uyma." (Nisa, 105)
“Ey Nebi! Sana ve sana uyan müminlere Allah yeter!” (Enfal, 64)
Kur’an’da bizzat Resulullah’a yönelik inen ayette Kur’an dışına çıkmaması gerektiğini ve bunun vahyi terk anlamına geleceğini beyan eden ayetler vardır.
“Sen, sana vahyedilen bu Kur’an’a sımsıkı sarıl. Çünkü sen –onun sayesinde- doğru yol üzerindesin. O, hem senin hem de kavmin için bir öğüttür. Ve hepiniz ondan hesaba çekileceksiniz.” (Zuhruf, 43-44).
Resulullah (sav) Kur'an’a uydu, İslamiyet’i oradan öğrendi ve yaşayarak nasıl yaşanması gerektiğini de bizzat örnekleyerek bizlere aktardı. Resullerin misyonu bu olmasına rağmen onlara başka anlamlar yüklemek İslam ahlakına uymayan bir davranış olur.
“Ben, Rabbimin bana indirdiği Kur’an’ı size tebliğ etmekle görevliyim. Eğer bunu yapmazsam, risaleti tebliğ etmemiş, O’nun elçiliğini yapmamış olurum.” (Maide, 67)
“Benim yaptığım sadece Allah’tan geleni, O'nun emirlerini tebliğ etmekten ibarettir.” (Cin, 23)
Resulullah’ın hayatı, Kur'an’ın en iyi anlaşılmasını sağlayan örnek olarak her dönemde Müslümanlara rehberlik etmektedir. Ancak yukarıdan beri bazı ayetlerle açık biçimde belirttiğimiz gibi Resulullah’a farklı misyonlar yüklemek en azından iftiradır. Ne yazık ki tarih boyunca Resulullah’a atılan iftiraların haddi hesabı yoktur. “Kur’an yetersizdir.” diyenler haşa onun yetersiz yanlarını tamamlamak için milyonlarca “Hadis!” uydurmuşlardır.
Haram koyma yetkisi sadece Allah’da olmasına rağmen rivayetçiler, haram koyma yetkisini başta Resul ile paylaşarak açık biçimde Allah’a ortak koşmaktadırlar.
“Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah’a karşı yalan uydurmak için, ‘Şu helâldir, Şu haramdır.’ demeyin. Şüphesiz, Allah’a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler.” (Nahl, 116)
Allah (cc) Kur’an’da onlarca ayette bütün şefaatin kendisine ait olduğunu beyan etmesine rağmen rivayetçiler, o şefaati uydurdukları hadislerle haşa Allah’ın elinden alıp dağıtmışlar ve torpilci bir din anlayışı ortaya koymuşlardır. Hâlbuki Kur’an’da şefaatin sadece Allah’a ait olduğuna dair 32 ayet vardır. Ancak rivayetlere inananlar şefaat hakkını Allah’tan alarak değişik varlıklara dağıtmaktadırlar.
“Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve ‘İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımız’ diyorlar. De ki: ‘Siz, Allah’a göklerde ve yerde O’nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.” (Yunus, 18)
“Kalplerinde Rablerinin huzurunda toplanıp sorguya çekilme korkusu taşıyanları, kendileri için O’ndan başka ne bir koruyucu ve yardımcı ne de bir şefaatçi olmadığı konusunda Kur’an’la uyar. Belki böylece şirk ve günahlardan bütünüyle sakınırlar!” (En’am, 51)
Şüphesiz Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa hükümrân olan, her şeyi ve her işi yerli yerince yöneten Allah’tır. O’nun izni olmadan şefaat edebilecek hiç kimse yoktur. Rabbiniz Allah işte budur. Öyleyse O’na kulluk edin. Hâlâ düşünüp ders almayacak mısınız?” (Yunus, 3)
Yoksa onlar Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Onlar hiçbir bağımsız mülkiyet ve hâkimiyet sahibi olmadıkları ve akıl adına hiçbir şey taşımadıkları halde yine de mi onları şefaatçi edineceksiniz?”,” De ki: “Şefaat bütünüyle Allah’ındır. Göklerin ve yerin mutlak mülkiyeti ve hâkimiyeti yalnız O’na aittir. Sonunda, hesap vermek üzere, O’nun huzuruna döndürüleceksiniz.” (Zümer, 43-44)
Zihinlerini uydurma rivayetlerle örenler için Kur’an yeterli bir kitap değildir. Bu sebeple milyonlarca hadis uydurmuş ve güya akıllarına göre Kur’an’ın eksikliklerini tamamlamışlardır. Hâlbuki Kur’an’ın neden indirildiği yine Kur’an’da açık biçimde onlarca ayette ortaya konmaktadır.
Kur’an hakkında konuşanların Kur’an’dan başka delil aramalarına da asla ihtiyaçları yoktur. Bakın Rabbimiz bu hususta bizzat Resulün nasıl bir misyona sahip olduğunu bizzat yine Resulün ağzından şöyle açıklamaktadır:
“Bu Kuran bana sizi ve ulaştığı herkesi kendisi ile uyarayım diye vahyedildi.” (Enam, 19)
“Rabbimden bana ne vahyolunuyorsa sadece ona uyuyor ve sizi de onunla uyarıyorum.” (Enam 50-51)
“Allah’ın Resulü olarak bana düşen sadece tebliğdir.” (Ali İmran, 20)
“Bu Kitap sana göğsünde bir sıkıntı oluşsun diye değil onunla uyarman ve mü’minlere onunla öğüt vermen için indirilmiştir. Ey inananlar. Rabbinizden size indirilen bu kitaba tabi olun.” (Araf, 2-3)
“De ki: ‘Ben sadece Rabbimden bana vahyedilene uyarım. İşte bu Kur’an, rabbinizden gelen kanıtlardır, inanan bir topluluk için hidayettir, rahmettir.” (Bakara, 203)
Bu ve benzeri ayetler alabildiğine çoktur ve inananlar için bir ayet bile delil olarak yeter. Ancak rivayet kültürüyle inancını örenlere “500 ayet getirsek de” yeterli değildir. Bu bir iddia değil, bizzat rivayet kültürünü kendisine din edinen bir ilahiyatçının sözüdür ve aynen şöyle demektedir: “Bana Kur’an’dan 500 ayet de getirseniz ben Buhari’nin dediğine inanırım.”
Kur’an, Resulullah’ın misyonunu açık biçimde ortaya koymuş ve onu melekleştirmek isteyenlere, İsa (as) gibi yüceltip ilah edinenlere, nurdan yaratıldığı iddia edenlere, gaybi bildiğini söyleyenlere ve benzeri iftiraları atanlara ikazlarda bulunmuştur.
“Ben, Allah'ın dilemesi haricinde kendim için bile bir fayda sağlama veya gelecek zararı önleme gücüne sahip değilim.” (Araf, 188)
“Ben size, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmiyorum. Ben size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, bana ne vahyolunuyorsa sadece ona uyuyorum.” (Enam, 50)
“Kitap nedir, iman nedir bilmezdim. Ve ben de sizi onunla uyarıyor, onunla sizi doğru yola iletiyorum.” (Şura, 52)
“Ben, peygamberler arasında benzeri gelip geçmemiş biri değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemem, ancak bana vahyedilene uyarım. Ben yalnızca açık bir uyarıcıyım.” (Ahkaf, 69)
“Eğer ben –haktan- saparsam, bu, kendi kusurumdandır. Ama eğer doğru yolu bulursam, bu, Rabbimin bana vahyettiği (Kur'an) sayesindedir.” (Sebe, 50)
Yukarıdan beri Kur’an ayetleriyle ortaya koymaya çalıştığım gerçeğin özeti şudur:
İslam dininin sahibi Allah’tır. Bütün hükümler O’na aittir ve hükümlerinde asla ortağı yoktur. Bunun için “Dininizi Allah’a has kılarak ibadet edin.” buyurur. “Kur’an yetersizdir.” demek haşa “Allah yetersiz bir din gönderdi.” anlamındadır ve büyük şirktir. Allah’ın gönderdiği elçilerin bütün vasıfları, Kur’an’da mevcuttur ve hayali bir peygamber portresi çizmeye kimsenin haddi de hakkı da yoktur. Resulün sünneti, Kur’an’a uymaktır. Kur’an bir teori ise Resul onun pratikte nasıl yaşanacağını ortaya koyan örnektir. Resul haşa Allah’ın ortağı değil, kulu ve elçisidir. Elçiler ise Allah’tan aldıklarına ekleme ve çıkarma yapmadan insanlara tebliğ ederler. Onların misyonu Kur’an’da “Ben dinimi yalnızca Allah’a halis kılar ve yalnızca Allah'a ibadet ederim.” (Zümer, 14) şeklinde ortaya konmuştur.
İslam dini hakkında konuşanlar Kur’an’dan delillerle konuşmak zorundadır. Zan ifade eden hiçbir beşeri söz, din değildir. Resulün sünneti de kendisine vahyedilen hayat nizamı İslam’ın nasıl yaşanacağını pratikte insanlara göstermek ve Kur’an ayetlerini tebliğ etmektir.
Makalemi bu husustaki Resulün diliyle ifade edilen muhteşem bir ayetle noktalıyorum:
“Rabbim bana ne vahyediyorsa sadece ona uyuyorum. İşte bu Kur'an, inananlar için Rabbinizden gelen basiretler, hidayet ve rahmettir.” (Araf, 203)
.
Selim Çoraklı, dikGAZETE.com