Çerkesler nereye?
Rusya, tarihi boyunca tedirgin bir devlet oldu. Muhtemelen 300 yıl süren savaş bizim kadar Rus devletinde de bir travmaya neden olmuş olacak ki, en çok bize karşı buluttan nem kapıyor. ‘Deniz yanar mı? Yanar!’ demiş adam. Öyle bir tedirginlikle yaşıyor. Bu sadece bugün için geçerli değil, on yıllardır böyle. Sovyetler’in yıkılışından bu yana geçen süreçte KGB’nin kalıntısı şüpheci kafa hiç zarar görmeden bugüne geldi. Rusya’da devlet fertten daima üstün ve kıymetlidir. Irka bakılmaksızın her birey ve grup devlet yararına feda edilebilir. O tarih kitaplarında okuduğumuz sıcak denizlerin yolu biraz Kırım’dan, biraz Kafkasya’dan geçer. Fakat Kafkasya Kırım’dan daha stratejik bir noktadadır. Kafkasya, Karadeniz’in kapısıdır aynı zamanda Ortadoğu’nun da. İran’a, oradan da Akdeniz’e açılır.
Rus devlet aklına göre, 1990’larda büyük Rus modern imparatorluğunu tehlikeye düşürmesi, muhtemel güçler arasında Kafkasyalılar yine vardı. Sovyetler çökmüş, imparatorluk sallanıyordu. Nitekim, Sovyetlerin parçası olmuş kimi devletler, bağımsızlıkları için ayaklandı. Çoğu devlet, Sovyet’ten kansız ayrıldı. Söz Kafkasya’ya gelince 1800’lerin çarları ve katil orduları yine sahneye çıktılar. Kuzey Kafkasya’nın tarihi her anlamda karartılmıştır. Sadece eski çağları değil, 1990’lı yıllar da Çerkesler tarafından çok iyi bilinmez. Bugün de kimi zaman bilinçli, kimi zaman ideolojik kaygılarla çarpıtılarak anlatılır. Mesela Abhazya ve Çeçenya’nın bağımsızlık savaşı verdiği yıllarda, tarihi Adiğe topraklarında ne olduğu pek bilinmez. Neden Adiğeler bağımsız bir devlet istemedi?
Ya da gerçekten istemedi mi?
Bu soruları kaç Çerkes yanıtlayabilir? Onlara göre Adiğelerin önderleri Abhazya’da savaşmış ve belki anlatılan masallara göre bu yüzden bağımsızlık mücadelesi için hiç vakit ayıramamıştı. Aslında gerçek bu değil. Bir kargaşa ortamında da olsa Rus devleti, bu bölgenin yüz yıl sonrasını görerek, bölgeye bolca yerleşimciyi ta 1800’lü yıllarda getirmişti. Sürgünden kalan Çerkeslerin yerlerini değiştirmiş, birçok yere farklı milletlerden insanlar iskan edilmişti. Bu mantık daha sonra da sürdü. Sovyet yıllarında tarihi Çerkesya toprakları 5 farklı bölgeye ayrıldı. Ve bu insanlara milletlerinin adları unutturulmaya da çalışıldı.
1990’larda ise Adiğe topraklarındaki farklı milletler ile Adiğeler arasında ırka dayalı bir çatışmanın tohumları atıldı. Bölge bir iç çatışmanın eşiğinde yıllarını geçirdi. Ve Çerkesler bu sorunla uğraşırken İnguş ve Osetler arasında da bir başka gerilim filizlendi. Kafkasya halklarının bir kısmı bunlarla mücadele ededursun, Rus devleti, Dağıstan hanlarının ruhsal varislerinin vesilesiyle o bölgeyi de sıkıntısız aradan çıkardıktan sonra, Çeçenistan’a rahatlıkla odaklanabildi. Bu tarihten sonra artık ırksal gerilimi hep diri tutmak, sürekli huzursuzluk oluşturmak bir kullanışlı silah olarak Adiğelere karşı hep kullanıldı.
Dikkat edin! Avcı, tadı hoş gelen yemlerle tuzak kurar. Balkarlar ve Adiğeler arasında sürekli körüklenen mera problemi, bu ırka dayalı ufak gerginliklerin bir parçasıydı. Devlet eliyle uygulanıyordu. Halk, konuyu mahkemelere, yetkililere taşısa da bu yüzden asla çözemiyordu. Bu gerilim gerekliydi, bir esrar dumanı gibi sürekli başımızda dönmeliydi...
Döndü…
Sovyetlerin yıkılması, birçok milletin evlatları gibi Çerkeslerin çocuklarına da din konusunda eğitim alma şansı verdi. Bugün her ne kadar Çerkesler kabul etmek istemese de İslam, anavatandaki gençler arasında merak edilen, yayılan bir din oldu. 2005’te Nalçik’te yaşananlar, “bir terör saldırısı” denilerek geçiştirildi. Hatta ünlü Adiğelerden biri, Türkiye diasporasına çatışmalarda ölen gençlerin terörist olduğu yönünde propaganda yapmak için buralara kadar geldi. 11 Eylül’ün nimetlerinden biri olarak buna insanları ikna etmek çok da zor olmadı. En az yüzde 70’i Müslüman olan Türkiye diasporası, yönetime isyan etmiş bu gençlerin “Müslüman teröristler” olduğuna inandı veya olayı hiç duymadı... Bazıları bunu Şamil Basayev’e bile maletti. Çünkü asil ve nazik Çerkeslerin haşa isyan etmesi mümkün olabilir miydi?
Timur Kuashev’e ne oldu, Tsipine Aslan nasıl öldürüldü, Kazbek Gekkiyev kim ve daha nicesi... Türkiye diasporasının kaçta kaçı bu soruların cevabını biliyor?
Bugün dünya, 1914’teki gibi bir paylaşım savaşının eşiğinde. 1. Dünya Savaşı’na ‘tamamlanmamış savaş’ deniyor. Ve acıdır ki savaşı getiren koşullar aynen tekrar ediyor. Büyük devletler toprak paylaşımı yapmanın derdindeyken küçüklerde ciddi bir milliyetçilik akımı yükselişi var. Her halk, kendi soydaşıyla başkası olmadan kendi devletinde var olmak istiyor.
Meselem; “bu yanlıştır, doğrudur” demek değil. Siz bilirsiniz neye inanacağınızı, nasıl bir yol izleyeceğinizi. Meselem; bu yolun çok tuzaklı bir yol olduğunu anlatmak. Çoğu zaman milliyetçilik yükseldiğinde, büyük devletlerin iştahını kabartan bölgelerin halkları, hedefe varamasın diye radikal milliyetçi görünen işbirlikçi odaklar ortaya çıkar. Bunların amacı, saf kan bir ideoloji sunduklarına sizi inandırmak ama sizi esir edeni görmenizi engellemek için farklı düşmanlar icad etmektir. Klavuz olarak önünüze düşer, sizi bir labirente götürüp, enerjinizi emerler. Artık çok meşgul ve zararsızsınızdır. Kafkasya için de böyle.
Adiğelik adına kalem oynatanlar, sizi Kafkas derneklerinin Abazaların menfaatine çalıştığı konusunda ikna etmiştir. Birleşikçiler İslamcıdır ve Çerkesya’nın düşmanıdırlar. Hepsi hakkında internet sitelerinde, facebookta onlarca ikna edici yazı yazarlar. Bir kargaşa, tartışma, gerilim, günler, haftalar, hatta aylarca sürer. O arada Rusya rahattır. Bir Timur ölür, bir Aslan kurşunlanır... Bir de ‘aman tadımız kaçmasıncılar’ vardır.
Asil ve nazik Çerkeslerin bir kısmı, kültürü yaşatmanın danslardan geçtiğini düşünüp, binlerce video sokarlar dolaşıma. Çiçek-böcek yaşar gider... Huzursuz gençlik, kamuflajlı kanaat önderlerinden Abazaların kötülüklerini, Birleşikçilerin fenalıklarını dinleyip, akşama kadar bu düşmanları alt etmeye kafa patlatır. Birileri banknot sayar, birleri ihale alır, birileri taltif edilir. Olan Adiğe’nin geleceğine olur.
Başka milletlerin geleceği için gözyaşı dökerken kendi yurdunu dans ve yemekten ibaret gören tamamen kayıp nesili de gözden çıkarmış değilim. Fakat Çerkes halkı adına bu konuda o kadar üzgünüm ki, kelimelerim kalbimin sitemine yetmiyor. İnşallah dövüşerek ölen dedelerinizle uykularınızda karşılaşın. Açlıktan ölen, kaçırılıp satılan, Karadeniz’de boğulan büyük amca, dayı, teyze, halalarınız sizi rüyalarınızda asla yalnız bırakmasın. Size sadece bu kadarını yazabiliyorum. Sözü daha fazla uzatmayacağım. Adiğe’nin aristokrat aklı, 400 yıldır yok olmaya direnen zekası ne demek istediğimi anladı. Böyle kritik ve önemli bir zamanda, soykırımı bütün dünya ülkelerinin tanıması için girişimlerde bulunmak ve Rusya’nın Kafkasya konusunda uzlaşmasını sağlamak en önemli gündemimiz olmalıdır.
İki sorumuz var:
- Çerkesya nasıl kurtulur?
- Çerkeslerin önder örgütlenmesi nerede?
Gençlerin kaygıları, sıkıntıları ve çabaları var. Daha önce de yazdığım gibi Avrupa ülkelerinden talep edilecek en önemli şeylerden biri yaygın bir Çerkes örgütlenmesi ağıdır. Türkiye, Suriye, Ürdün ve Avrupa’daki Çerkes gençler, her ülkede birer temsilcilik kurmalı ve birbirleriyle iletişim halinde oldukları sanal, reel ağlar oluşturmalıdır. Bunun örnekleri var. Avrupa Birliği’nin azınlıklar ile ilgili çalışmaları, Çerkeslerin bilgili ve kültürlü gençleri var. ‘Kim mücadele edecek’ demeden her bir fert, halkı için sorumluluk almalıdır. Bu küresel Çerkes gençlik ağı, halihazırda var görünüyor. En çok instagram üzerinde aktif. Bu organizasyonun Türkiye’de bir ayağı yok. Benzer bir örgütlenme, Çeçen gençliği tarafından da yapılmış. Sanalda sessiz ama gerçekte aktif bir ağ.
Çeçenler için çoğu şey net. Taraflar, olaylar ve durum. Fakat bu Adiğeler için böyle değil. Yetişmiş Adiğe gençliğinin sorumluluk alması ve doğru adımlar için katkı koyması gerekiyor. Herkes önce yanında, güvendiği, inandığı insanla bir araya gelmeli. Sonra bu mini ağlar birleşmeli. Şahsi meselelerin hepsi küle gömülmeli, gelecek uğrunda herkes, tuzaklara düşmeden, mantıklı, aklıselim ve odaklanmış olarak saftaki yerini almalıdır. Timur Kuashev’in sözlerini hatırlayalım:
“Geleceğe dair umutsuz düşünceleriniz var ise bu düşüncelerinizden arının.Düşünceleriniz kristal kadar berrak, hedefleriniz kesin ve net, araçlarınız meşru ve yasal, yöntemleriniz de özgüvenli ve kararlı olmak zorundadır.”