Kuralları siz koyuyorsunuz. Sevimli, aydınlık sözler yazıyor, söylüyorsunuz. “Adalet”, “küçük halkların özgürlüğü, hakları”, “barış”, “güvenlik”…
Fakat sözlüklerinizde bunun anlamı “benim menfaatlerim doğrultusunda” diye başlayan cümlelerle açıklanıyor.
Eğer o küçük halk, sizin köleniz olmak istemiyorsa özgürlüğü “terörizm” oluyor, sömürgeniz olmaya gönüllüyse hele de zengin kaynaklara sahipse özgürlükleri çok önemli oluyor.
Putin’e göre Ukrayna’nın bir kısmı işte tam olarak böyle, özgür olması gereken faşizm altında inleyen halklar.
Barışçıl bir çözümden bahsediyor, halkını koruduğunu anlatıyor, “mahvolmuş şehirleri imar edeceğini” söylüyor. Sanki ben bombaladım!..
Ben yıktım sanki.
Batının berbat politikalarını “bize karşı savaşan düşman, dünyayı krize sürükleyen kim” diye sorarak anlatıyor.
“O korkunç 90’ları hatırlıyor musunuz” diye soruyor.
Evet ben hatırlıyorum.
Özgür Çeçenistan’ı nasıl işgal ettiğini, barbarca öldürdüğün çocukları, bastığın köyleri, yaktığın evleri, bombaladığın okulları, pazar yerlerini, hastaneleri hatırlıyorum.
Nasıl özgürlük getirdin!..
Hatırlıyorum.
Batı hakkında, özellikle Amerika hakkında söyledikleri oldukça doğru aslında.
Evet, batı özgür düşünceye karşıdır.
Hiçbir ülkenin gelişmesini istemez, koloniler ister, halkları çatıştırmak ve bundan nemalanmak onun stratejisidir.
Sizin uluslararası anlaşmalarınız da bu politikaların güvenliğini sağlar.
Yakınınızdaki küçük halkları, dokunaklı sözlerle öldürebilmeniz hakkındadır ve bugün değişen tek şey, siz koca akbabaların üşüşürken kanatlarının çarpışmasıdır.
Sevgili Putin, sözlerine inanabilirdim, eğer masum Çeçenlerin kanı ellerinde olmasaydı.
Sözlerine inanabilirdim hala şu an Suriye’de bombalar yağdırıyor olmasaydın.
“Etnik grupları hayvanlar gibi avladığını” söylediğin batıdan daha farklı bir şey yapmış olsaydın, sadece Rus olmadığı için halkımın sırtında sopa kırmasaydın sana inanabilirdim.
Bugün hala Ukrayna’da sürdürdüğün savaşa Orta Asya ve Kafkasya halklarını gönderiyorsun.
Zorla, mecbur bırakarak.
Kadirov senin için ölmek istemeyenlerin kadınlarını kaçırıyor.
Sen, savaşmak istemeyenleri hapisle tehdit ediyorsun.
Ve daha da beteri, bu insanların içinde hastalar var.
Sağlık durumları berbat, askeri eğitimleri yok, üstelik giydikleri kamuflajları bile onları yolcu eden halk temin ediyor.
Sen ellerinde doğru düzgün silah, kış şartlarına uygun üniforma, bot olmayan, herhangi bir askeri eğitim de almamış Çerkesleri, Balkarları, Osetleri, Avarları, Buryatları, Kumukları “ölsünler diye” mi cepheye sürüyorsun?
Bu da senin düşman kardeşin batıyla kurduğun bir plan mı?
Yoksa bir taşla iki kuş mu vuruyorsun?
Hem Ukrayna’da savaşıyor, hem de haz etmediğin azınlıkları örtük bir soykırımla yok etmeye çalışıyorsun?
Sen bu dünyanın gördüğü en acımasız adamlardan birisin.
Ve “gökten emir aldım” da desen, bazı bidon kafalıların rüyalarındaki gibi Kelime-i Şehadet de getirsen inanılacak, güvenilecek biri değilsin.
Evet batı kötü, fakat sen de iyi değilsin.
Ölüme kendi oğullarını sür.
Küçük halkların özgürlüğünü bu kadar önemli görüyorsan, Ukrayna’daki batı faşizminden önce Kafkasya’da uyguladığın Rus faşizmine son ver.
Anadillerini haftada iki saate indirdiğin, tepeden valiler atadığın, “dua ettiler” diye hapsettiğin, kuytularda öldürdüğün, işkenceler yaptığın halkımın haklarını geri ver.
Onlara özgürlüklerini ver ve sonra onlar, dilerlerse bu savaşta olsunlar!..
Kendi iradeleriyle, özgür olarak.