SOYKIRIM BENİM KİME NE?
Ukrayna, Çerkes soykırımını resmen tanıdı. Bu kararla dünya üzerinde Çerkes soykırımını tanıyan ikinci ülke oldu. Bu tanıma hadisesi herkesten önce diasporayı böldü. İkiye falan sanıyorsanız yanılırsınız en az üçe bölünmemiz lazım ki biz biz olalım. Genetik bilimciler, bir halkın kodlarının her 150 yılda bir tanesinin değiştiğini söylüyorlar. Bizim bu çabucak ayrışabilme genimiz kaç 150 yılda yok olur merak ediyorum. Ortadoğu’ya sürgün edilmek, bizi Ortadoğululaştırmış mı acaba?
Tanınmanın etkisinin verdiği duygusal coşkuyla Ukrayna için savaşmak istediğini yazanlardan tutun, “artık soykırım geçmişte kaldı, Çerkeslerin kültür gibi bir dertleri var” diyebilenlere kadar çeşit çeşit yorum yapıldı, yapılıyor. Kardeşim; kendinize gelin!
Kalpağınızı, şapkanızı, gözlüğünüzü, telefonunuzu, neyi önünüze koyuyorsanız koyun, sakin sakin bakın da bir düşünün rica ederim. Evet 160 yıl önce de, daha şuracıkta 30 yıl önce de Avrupa Çerkeslerin, Çeçenlerin, Kafkasyalıların yaşadığı bütün kötülüklere göz yumdu. Göz yummakla kalmadı, Rusya’nın yanında durdu.
Bu gerçek.
Bugün her şey farklı gelişiyor. Biz birbirimize gerçekleri söylemeyecek miyiz? Biz bizim menfaatlerimizi ne sebeple gözetmeyeceğiz? Bizim Avrupa’nın herhangi bir ülkesine burun kıvırma veya trip atma lüksümüz mü var? Neyimiz onlar bizim? Bu "şerden doğan hayırdır". Evet bu savaş, başta Ukrayna olmak üzere Avrupa'nın Rusya'ya karşı harekete geçmesine neden oldu. Rusya bunalsın, federal yapısı üniter olsun, küçülsün ve bir daha haddini aşamasın istiyorlar. Dertleri zorları bu. Can havlidir, politik hamledir. Bunlardan bize ne? Bunun sevgi pıtırcığı iyi yürekli Avrupalıların büyük bir haksızlığı görmesi olarak kabul edip, hayranlık duyacak değiliz fakat böyle bir politik şans doğmuşken bu şansı da tepeleme lüksümüz yok bizim.
Her şeyden önce, Rusya’yı çok seven entellektüellerimizin itiraf etmesi gerekir ki; ne derdimiz varsa sebebi soykırımdır, sürgündür. Asimile oluyorsak sürgün edildiğimizdendir, Suriye’de, Filistin’de ölüyorsak sürgün edildiğimizdendir. Anavatanında olan birinin dilini, kültürünü yaşatmak için dernek binasına ihtiyacı olmaz, binanın kirası, derneğin yönetimi derdi olmaz.
Şurada 90’ların sonlarından beri 21 Mayısları anıyoruz. Ortadoğululaştık! Ağlıyor ve unutuyoruz. Hafızamız zayıf, İmam Şamil’in teslim oluşundan sonra direnenler, ölüm ve yok oluş pahasına özgürlüğünü, vatanını savunanlardan, o direngen, onurlu insanlardan bize sadece ‘psem yıpe nape’ kalmış. Atasözü olsun diye. Ruhu çalınmış, çerçeveli, süslü bir duvar yazısı... Elbette ‘candan önce onur’ demek, ‘bulduğun her çukura sonuna bakmaksızın dal’ demek değil. Biz Adiğeyiz. Kelimeleri sıralamak sanatı bize Allah’ın lutfudur. Politika biliriz. Eksik olan kanaat önderlerimizin toplumsal kaygısı. Her savaşa en önde kendisi giden, gövdesi kılıç yaralarıyla bezeli, evladıyla cephede tanışan, malını mülkünü yurduna, halkına feda eden pşı ve werkler yok artık. “Beş kuruş nasıl fazla kazanırım” diyenler var. Fakat kimin ardından yürüyeceğini de bu halk kendi belirler.
Eski zamanlarda ağaç altında yapılan xaselere istenmeyen biri katıldığında, topluluk birer ikişer sessizce orayı terk eder ve başka bir ağacın altında yeniden bir araya gelirlermiş. Neden yapılamasın? Bu halkın nesine zarar, Ukrayna’nın soykırımı tanıması? Neyi kaybettiniz de itiraz ediyorsunuz?
Gerçekleri, bütün açıklığıyla konuşalım. Ciddiyetle. Burada ‘yetmez ama evet’ diyeceğiz. Ve elimizi çabuk tutacağız. Zira bunlar düşman kardeşlerdir. Tarihin hiçbir döneminde itişmenin ötesine geçmediler. Aralarında savaş hiç bitmedi ama biri diğerini de asla yok etmedi. Avrupa, Rusya’nın bir süper güç olmasını istemiyor. Ama hepsi bu kadar.
Avrupa’da çizilen bütün post Rusya haritalarını dikkatle inceleyin. Orada Kuban’ın Çerkeslerden alındığını da göreceksiniz. Acaba Avrupa huzurlu, güvende bir Kafkasya istiyor mu? Mesela Müslüman sıfatını taşıyan bir Çeçenistan’a gerçekten olumlu gözle bakabilir mi? Yoksa Rusya, yüz yıl boyunca güney sınırında küçük çaplı çatışmalar yaşasın, oraya silah, asker akıtsın da Avrupa’dan uzak dursun, zayıf düşsün mü istiyor?
Sınır tartışmaları tükenmeyen, kargaşa içinde bir Kafkasya olsun, Kafkasya yeni bir Ortadoğu olsun mu istiyor? Bunlar Çorum ağzıyla enim ecim düşünülmesi, doğru politik hamleler ve birliğin üstün gücüyle bertaraf edilmesi gereken meseleler.
Kafkasya, yeni bir Ortadoğu olmamalıdır. Ve hiçbir Çerkes, Avrupa uğrunda da Rusya uğrunda da ölmemelidir. Çerkesler, Çeçenler, Dağıstanlılar ancak ve yalnız kendi hür ve müstakil gelecekleri için savaşmalıdırlar. Ve bu savaş, cephelerden önce meclis koridorlarında sürmelidir.
Evet tam da Rusya’yla aralarının çok kötü olduğu bu dönemde, bütün Avrupa’dan Çerkes soykırımını tanımasını, uluslararası kurumlarda bu konunun gündeme alınmasını, Çerkesya’nın, İçkeria’nın varlığının ve bağımsızlığının uluslararası kabulünü, dünyanın dört bir yanındaki Çerkeslerin anavatana dönüş ve vatandaşlık haklarının tanınmasını istememiz gerekiyor.
Dünyanın her yerinde üniversitelerde Kafkasya kürsüleri kurulmasını, Kafkasya’nın bütün otokhton halklarının kültür ve tarihlerinin uluslararası anlamda belgelendirilmesini, gençlerimizin bu alanlarda birer uzman olarak yetişmesini, Avrupa ülkelerinin maddi, manevi desteklerle dünya Çerkes ağları kurulması konusunda çaba harcamasını, dünya Kafkas diasporalarının kolay ve hızlı bir araya gelip, karar alacağı yapıların Avrupa’da kurulmasını talep etmeliyiz. Mesela Cenevre’de bir ‘Dünya Kafkasya Kongresi’ kurulmalı, bu kongre, Birleşmiş Milletler tarafından tanınmalıdır.
Bütün Avrupa ülkelerinde, sokakları süsleyen binlerce heykelin arasında muhakkak bir de Çerkes soykırımı anıtı dikilmeli, Çerkes soykırımını inkâr bir suç olmalıdır. Evet bunları talep etmeliyiz. Mümkün olduğunca hızla talep etmeliyiz. Aynı şekilde Rusya’dan da federasyondan konfederasyona geçmediği takdirde, en iyi ihtimalle onyıllar sürecek istikrarsızlığa hazır olması gerektiğini kabul etmesini beklemeliyiz. Eğer Rusya, 1864 öncesi Çerkesya topraklarını tek bir devlet olarak birleştirir, Kafkasya’nın otokhton halklarına varoluştan gelen gaspedilmiş haklarını iade eder ve diasporaların geri dönüşüne engel olmazsa, zaten gerilimi gerektirecek bir şey de kalmaz.
Benim başımın tacı asil halkım, lütfen hatırlayın: Siz Adiğesiniz. Güçlü, cesur ve rasyonel. Aristokrat bir halkı insan soyunun. Bu topraklar sizin, gelecekte “dedem de Çerkesmiş ama ben pek bilmiyorum” diyecek torunlar, haritanın kuzey doğusunda bir masal ülkesi, Evliya Çelebi’nin cazuları kalsın istemiyorsanız, bugün bir kelam edin, talep edin. Bu, bizim mezarsız şehitlerimize borcumuz, gelecek nesillerden utanmamak için vazifemizdir. Evet bu, karşılıklı çıkarlar üzerine kurulmuş bir yol ortaklığı olacak. Ve ne Avrupa’nın ne Rusya’nın muhatabı, duygularının esiri, anlık yaşayan başıbozuk bir halk değil, 400 yıldan fazladır direnebilmeyi başarmış aristokrat Adiğelerdir.