Adalet mülkün temelidir!

Adalet mülkün temelidir!

İhtiyacımız olduğu zaman hatırladığımız ve Hazreti Ömer’e ait olan bir sözdür. Burada adı geçen “Mülkdevlet demektir. 

Ülkemizde bu sözün geçtiği yerler ise il ve ilçe merkezlerinde bulunan "Adalet Sarayları"ndadır. 

Adalet saraylarında ise hâkimin oturduğu koltuğun arkasındaki duvardaki yazıdır. Buradan şunu mu anlıyoruz Adalet sadece adliye eliyle mi sağlanır?

Tabii ki HAYIR.

Avrupa’nın en fazla avukatı olan ülkeleri arasındayız.

Bunun anlamı da genel sistemin adaleti sağlayamamasıdır.

Bahsettiğim genel sistem, sadece resmi ve özel kurum ve kuruluşlar değildir. 

Belki de en önemli sistem ailedir ve adalet duygusu, aileden filizlenmelidir. 

İnsanlar eşya değildir, malzeme değildir. Eşya ve malzeme olsa çok daha kolay olurdu. 

Bir aracın çalışması için düzgün malzemenin düzgün yere takılması ve düzgün bir ayarının yapılması gerekir.

Allah, bizi yaratmış, kendi idaremizi de bize bırakmıştır.

Aile içerisinde adaleti sağlayacak olan anne ve babadır. Çünkü bir anne ve baba, yüz öğretmenden daha evladır. İlk öğretmenden alınan dersler, insan yaşamı boyunca rehberdir insanoğluna.

Adliye sistemini oluşturan savcı, hâkim ve avukatlar yazılı olan kanunlar ışığında hareket etmek zorundadırlar.

Bu kanunlar da aile içi ve dışı ilişkilerin nasıl olacağına ışık tutarlar. Bunların ilgilendiği alanlar ticari konulardan boşanmalara kadar giden dizinlerdir.

Adaleti sağlayacak olanlar kimlerdir?

Ailede anne ve babalar,

Kamuda ve özel sektörde ise yetkili makamlardır. 

Evet, yetkili makamlar dedik!..

Bu makamlarda bulunanların adaletli olmak zorunlulukları vardır. 

Eğer bu makamları temsil eden kişiler adaleti sağlayamıyorlar ise sorunun kaynağına inmek gerekir. 

Sorunun kaynağına indiğimizde ise karşımıza layık olmayan insanların varlığı çıkmaktadır. 

Liyakat ve ehliyet gözetilmeksizin yapılan atamalar ve görevlendirmelerdir. 

Farklı bir söylem de var. 

- Bazı üst yöneticiler atama yaparken önce sadakat sonra liyakat kriteri arıyorlar.

Burada yanlış bir kavram kargaşası var. 

Sadakat” kavramı, “Liyakat” kavramının içerisinde bulunmaktadır. 

Liyakat kriterlerini yazacak olursak birinci sırada Sadakat ve daha sonra diğer yeterlilikler gelmektedir.

Altı yüz yıl dünyaya hükmetmiş ve üç kıtada söz sahibi olmuş olan Osmanlı İmparatorluğu’nun bu kadar büyük coğrafyaya şamil olmasının altında yatan tek gerçek adalettir.

Yabancı ülke halkları Osmanlı’nın adaletini görmüş ve Osmanlı’yı halk davet etmiştir. 

Sadece insanlara adaletli davrandığı için. 

Osmanlı’nın bu davranışını uygulamada görmek de mümkündür. 

Bugün birçok farklı ülkede var olan tarihi yapılara baktığımızda, adaleti kendi gözlerimizle de görebiliriz. 

Bir örnek vermek gerekirse, ana caddenin bir tarafında cami ve öbür tarafında ise bir kiliseyi görmeniz mümkündür. Bu iki yapıyı da inşa eden Osmanlı’dır; bu davranış da adaletli yönetimin en baş göstergelerindendir.

Adaletin olmadığı yerde, her zaman anarşi vardır. 

Adaleti sağlamak için kullanacağımız argümanlarda, kendi öz kültürümüzden gelen değerler göz önüne alınmalıdır.

Başka ülkelerin hazırlamış olduğu kurallar ve kanunlar bize uygunsa alınmalı ya da bize göre güncellenmelidir. 

İnsan mantığına uymayan kurallara kanun da denilemez.

Güçlüler, gücünü kullanarak bazı haklara sahip oluyorken diğer cephedekiler de kendi haklarını savunmak için farklı davranışlar sergilemek zorunda kalıyorlar. 

Bu davranışlar, toplumda kutuplaşmaya kadar giden bir süreci de bünyesinde barındırmaktadır.

Bir ülkede adalet büyük balıkların delip geçtiği ancak küçük balıkların ise geçemediği ağlar olmamalıdır. Onun için adalet, güçlünün değil herkesin yanında olmalıdır.

Sisteme güvenmek adalet ile mümkündür.

Liyakati amir yapmak gerek.

İlimi siyasete kurban etmemek gerekmektedir.

Başka Türkiye yok!..

Demokrasi” adı altında kurulan siyasi partileri, farklı birer kutup haline getirmek, ülkemize yarar değil zarar vermektedir.

Yetkili makamlarda oturanlar, sorumlu oldukları alanda bulunan bütün kurum ve kuruluşlara adaletli davranmalıdırlar.

-Ya bendensin dostumsun ya da benden değil karşımdasın düşmanımsın!..

Farkında olmadan kullanılan bu söylem, bulunduğumuz bölgede bizi güçlü kılmaz.

Ülkemizi yöneten ve yönetmeye aday olan makamlardakiler bir araya gelmeli ve istişarede bulunmalıdırlar. 

Bugün bunu yapmazsak, yarın bunun bedelini bu güzel ülkenin asil evlatları öderler. 

Sosyal hukuk devletinin temeli de adalet terazisinde anlamlıdır.

Dilimizde dikenler değil, güller açsın. 

Âlimi, cahile kurban etmeyelim.

Adalet hepimizin sığınacağı bir gölgeliktir.

Düşünebilmek her zaman güzeldir.

Seyfi Turan, dikGAZETE.com

.

.

.

İhtiyacımız olduğu zaman hatırladığımız ve Hazreti Ömer’e ait olan bir sözdür. Burada adı geçen “Mülkdevlet demektir. 

Ülkemizde bu sözün geçtiği yerler ise il ve ilçe merkezlerinde bulunan "Adalet Sarayları"ndadır. 

Adalet saraylarında ise hâkimin oturduğu koltuğun arkasındaki duvardaki yazıdır. Buradan şunu mu anlıyoruz Adalet sadece adliye eliyle mi sağlanır?

Tabii ki HAYIR.

Avrupa’nın en fazla avukatı olan ülkeleri arasındayız.

Bunun anlamı da genel sistemin adaleti sağlayamamasıdır.

Bahsettiğim genel sistem, sadece resmi ve özel kurum ve kuruluşlar değildir. 

Belki de en önemli sistem ailedir ve adalet duygusu, aileden filizlenmelidir. 

İnsanlar eşya değildir, malzeme değildir. Eşya ve malzeme olsa çok daha kolay olurdu. 

Bir aracın çalışması için düzgün malzemenin düzgün yere takılması ve düzgün bir ayarının yapılması gerekir.

Allah, bizi yaratmış, kendi idaremizi de bize bırakmıştır.

Aile içerisinde adaleti sağlayacak olan anne ve babadır. Çünkü bir anne ve baba, yüz öğretmenden daha evladır. İlk öğretmenden alınan dersler, insan yaşamı boyunca rehberdir insanoğluna.

Adliye sistemini oluşturan savcı, hâkim ve avukatlar yazılı olan kanunlar ışığında hareket etmek zorundadırlar.

Bu kanunlar da aile içi ve dışı ilişkilerin nasıl olacağına ışık tutarlar. Bunların ilgilendiği alanlar ticari konulardan boşanmalara kadar giden dizinlerdir.

Adaleti sağlayacak olanlar kimlerdir?

Ailede anne ve babalar,

Kamuda ve özel sektörde ise yetkili makamlardır. 

Evet, yetkili makamlar dedik!..

Bu makamlarda bulunanların adaletli olmak zorunlulukları vardır. 

Eğer bu makamları temsil eden kişiler adaleti sağlayamıyorlar ise sorunun kaynağına inmek gerekir. 

Sorunun kaynağına indiğimizde ise karşımıza layık olmayan insanların varlığı çıkmaktadır. 

Liyakat ve ehliyet gözetilmeksizin yapılan atamalar ve görevlendirmelerdir. 

Farklı bir söylem de var. 

- Bazı üst yöneticiler atama yaparken önce sadakat sonra liyakat kriteri arıyorlar.

Burada yanlış bir kavram kargaşası var. 

Sadakat” kavramı, “Liyakat” kavramının içerisinde bulunmaktadır. 

Liyakat kriterlerini yazacak olursak birinci sırada Sadakat ve daha sonra diğer yeterlilikler gelmektedir.

Altı yüz yıl dünyaya hükmetmiş ve üç kıtada söz sahibi olmuş olan Osmanlı İmparatorluğu’nun bu kadar büyük coğrafyaya şamil olmasının altında yatan tek gerçek adalettir.

Yabancı ülke halkları Osmanlı’nın adaletini görmüş ve Osmanlı’yı halk davet etmiştir. 

Sadece insanlara adaletli davrandığı için. 

Osmanlı’nın bu davranışını uygulamada görmek de mümkündür. 

Bugün birçok farklı ülkede var olan tarihi yapılara baktığımızda, adaleti kendi gözlerimizle de görebiliriz. 

Bir örnek vermek gerekirse, ana caddenin bir tarafında cami ve öbür tarafında ise bir kiliseyi görmeniz mümkündür. Bu iki yapıyı da inşa eden Osmanlı’dır; bu davranış da adaletli yönetimin en baş göstergelerindendir.

Adaletin olmadığı yerde, her zaman anarşi vardır. 

Adaleti sağlamak için kullanacağımız argümanlarda, kendi öz kültürümüzden gelen değerler göz önüne alınmalıdır.

Başka ülkelerin hazırlamış olduğu kurallar ve kanunlar bize uygunsa alınmalı ya da bize göre güncellenmelidir. 

İnsan mantığına uymayan kurallara kanun da denilemez.

Güçlüler, gücünü kullanarak bazı haklara sahip oluyorken diğer cephedekiler de kendi haklarını savunmak için farklı davranışlar sergilemek zorunda kalıyorlar. 

Bu davranışlar, toplumda kutuplaşmaya kadar giden bir süreci de bünyesinde barındırmaktadır.

Bir ülkede adalet büyük balıkların delip geçtiği ancak küçük balıkların ise geçemediği ağlar olmamalıdır. Onun için adalet, güçlünün değil herkesin yanında olmalıdır.

Sisteme güvenmek adalet ile mümkündür.

Liyakati amir yapmak gerek.

İlimi siyasete kurban etmemek gerekmektedir.

Başka Türkiye yok!..

Demokrasi” adı altında kurulan siyasi partileri, farklı birer kutup haline getirmek, ülkemize yarar değil zarar vermektedir.

Yetkili makamlarda oturanlar, sorumlu oldukları alanda bulunan bütün kurum ve kuruluşlara adaletli davranmalıdırlar.

-Ya bendensin dostumsun ya da benden değil karşımdasın düşmanımsın!..

Farkında olmadan kullanılan bu söylem, bulunduğumuz bölgede bizi güçlü kılmaz.

Ülkemizi yöneten ve yönetmeye aday olan makamlardakiler bir araya gelmeli ve istişarede bulunmalıdırlar. 

Bugün bunu yapmazsak, yarın bunun bedelini bu güzel ülkenin asil evlatları öderler. 

Sosyal hukuk devletinin temeli de adalet terazisinde anlamlıdır.

Dilimizde dikenler değil, güller açsın. 

Âlimi, cahile kurban etmeyelim.

Adalet hepimizin sığınacağı bir gölgeliktir.

Düşünebilmek her zaman güzeldir.

Seyfi Turan, dikGAZETE.com

.

.

.