Araç - Direksiyon - Yönetici
Araç - Direksiyon - Yönetici
- 20-10-2021 10:05
- 2797
- 20-10-2021 10:05
- 2797
Direksiyonda oturan kişi, aracın tekerleğinin gireceği çukurların hesabını yapmadığı sürece o aracın sağlıklı kalacağının garantisi yoktur.
Araç bir örnek idi…
Araç Türk Milletidir, direksiyon ise yönetim makamında oturan ve maaşlarını bu milletin ödediği yönetenlerdir. Yöneticilerin amacı, yönettikleri insanların hayatlarına dokunmaktır.
Ortak yaşam alanlarının sağlıklı kullanılması devletin gücünün görüldüğü alanlardır.
Ortak yaşam alanlarımız yollarımız, patikalarımız, okullarımız, alışveriş merkezlerimiz, parklarımız yani bütün halkın ortaklaşa kullandıkları yerlerdir. Burada kuralların işlemesi, devletimizin sorumluluğundadır.
Oradaki devlet ise merkezi hükümet ve mahalli idare görevlileridir-polistir, zabıtadır.
Ortak alanların adaletle yönetilmesi gerekir.
Adalet, büyük balıkların delip geçtiği ancak küçük balıkların takıldığı ağlar olmamalıdır. Güçlünün kuralları değil, devletin kurallarının geçmesi esas olmalıdır.
Ortak alanlarımız dedik, Otoyollar bunlardan sadece biridir. Otoyollarımız var ancak o yolları kullanacak insanların ekonomik güçleri yok.
Ülke insanımızın çoğu, asgari ücret ile geçinmektedir. Asgari ücretle geçinen insanların içlerinde bulundukları şartlar, o insanları asabi ve geçimsiz hale getirmektedir. Özellikle bu durum, aile yapımıza pimi çekilmiş bir bomba olarak girmektedir.
Devlet, vatandaşlarının hayatlarına dokunmalıdır.
Vergilerin adaletli alınması ve gelirlerin eşit dağıtılması esas olmalıdır.
Kayıt dışı gelirler, ülkenin ekonomik şartlarını değiştirmektedir.
Ucuz işgücü çalıştıran iş yerleri tespit edilmelidir.
Bugün ülkemizde milyonlarca yabancı ülke insanları bulunmakta ve bunlar da çok düşük ücretle kayıt dışı olarak çalışmaktadır. Bu durum, işverenin işine gelmektedir. Buna karşılık asgari ücretle bile iş bulamayan bu ülkenin güzide insanları, bunalım batağındadırlar.
Yukarıda bahsettiğimiz, yönetim makamında oturan insanların müdahale edeceği konulardan birisidir.
Vatandaşlarının ihtiyaçlarının karşılanması noktasında devlet, üzerine düşeni yerine getirmekten imtina ederse ya da bu konuyu atlarsa, birileri bu eksiği giderir ve örneğini gördüğümüz gibi paralel bir yapı oluşur.
En son öğrencilerin “yurt sorunları” meydana gelmiştir. Devlet, olarak bu öğrencilere sahip çıkmaz ise dış destekli birileri çıkar o öğrencilere imkan sunar ve onları kendi istekleri doğrultusunda yönlendirir.
Aracı yürüten yakıt, ülkeyi yürüten ise ekonomik güçtür. Ancak vergi kaçırmak için kılı kırk yaranlara karşı bir yaptırım yok.
Bizler misafirperver insanlarız ancak o insanlar, bizim hakkımızı gasp etmektedirler. Buna kim dur diyecek. Vatandaşının hayatına dokunmak ne demektir.
Zaman birlik ve beraberlik zamanıdır.
Ağzı olan değil, bilgisi olan konuşmalıdır.
Kaç televizyon kanalı var ise o kadar açık oturum programları var ve konukların hepsi de vatandaşına ve hükümetine ayar vermeye çalışmaktadır.
Ülke olarak hafızamızı uyanık tutmak gerekir.
Ülkeyi yönetmeye aday birkaç partimiz var. Onların başkanları da sokak jargonu kullanmaktadırlar.
Unutmayalım; bu ülkede kardeş kardeşi öldürdü siyasiler yüzünden. Daha önceki bir yazımda da yazmıştım…
Âşık Veysel “Akıl ayrı fikir ayrı olmasaydı, kurtla kuzu yan yana yaşardı” demiş.
Biz birbirimizin fikirlerine saygı duymayı bilmemiz gerekir.
Seçim zamanı istediğimiz partiye oy veririz. Ancak seçilmişe saygı duymak mecburiyetindeyiz. Yoksa içinde yaşadığımız çadırın orta direğini keseriz ki, o zaman da çadır başımıza iner.
Millet olarak bizim gideceğimiz bir başka yerimiz yok. Onun için birbirimize saygı duymayı öğrenmemiz gerekir.
Maaşını milletin vergisinden alan yöneticilerimiz de sözleriyle değil, icraatlarıyla cevap vermelidirler.
İçeriden ve dışarıdan gelecek her türlü bölücü eylemlere karşı uyanık durmamız gerekmektedir.
Bu ülke, geçmişten beri her hizipleri yaşadı. 1955 yılındaki 6-7 Eylül olaylarının arkasında kimler vardı, amaçları neydi?..
En son örnek ise 15 Temmuz’dur.
Global şer güçler, girdikleri her yere kin, nefret ve gözyaşı ekip ayrılmaktadırlar.
Şimdi de aynı durum Afganistan’da yaşanmaktadır. Daha önce Irak’a, Suriye’ye, Mısır’a, Libya’ya “huzur!” getiren zihniyet, en son Afganistan’a da “huzur!” getirmiştir! Hayırlı olsun!.. Kanayan bir ‘pınar’ da orada faaliyete geçmiştir.
Bundan sonra dünya silah baronları o bölgeye silahlarını satmakla meşgul olacaktır. Oradan kazandıkları parayı da kendi ülke vatandaşlarına huzurla ikram edeceklerdir.
Bu ülkede yaşayıp da cebinde Türkiye Cumhuriyeti Nüfus Cüzdanı olan herkes birinci sınıf insandır ve herkes bu sıfata göre muamele görmelidir.
“Ya bendensin ya düşmansın” gibi bir söylem bize yakışan bir söylem olamaz.
Şu da unutulmamalıdır ki; bu ülke, sosyal medya artistleriyle sağa sola çekilemez.
İnsanları cehenneme dillerinin götüreceğini unutmamalıyız.
Onun için;
Düşünebilmek güzeldir.
.
Seyfi Turan, dikGAZETE.com
Direksiyonda oturan kişi, aracın tekerleğinin gireceği çukurların hesabını yapmadığı sürece o aracın sağlıklı kalacağının garantisi yoktur.
Araç bir örnek idi…
Araç Türk Milletidir, direksiyon ise yönetim makamında oturan ve maaşlarını bu milletin ödediği yönetenlerdir. Yöneticilerin amacı, yönettikleri insanların hayatlarına dokunmaktır.
Ortak yaşam alanlarının sağlıklı kullanılması devletin gücünün görüldüğü alanlardır.
Ortak yaşam alanlarımız yollarımız, patikalarımız, okullarımız, alışveriş merkezlerimiz, parklarımız yani bütün halkın ortaklaşa kullandıkları yerlerdir. Burada kuralların işlemesi, devletimizin sorumluluğundadır.
Oradaki devlet ise merkezi hükümet ve mahalli idare görevlileridir-polistir, zabıtadır.
Ortak alanların adaletle yönetilmesi gerekir.
Adalet, büyük balıkların delip geçtiği ancak küçük balıkların takıldığı ağlar olmamalıdır. Güçlünün kuralları değil, devletin kurallarının geçmesi esas olmalıdır.
Ortak alanlarımız dedik, Otoyollar bunlardan sadece biridir. Otoyollarımız var ancak o yolları kullanacak insanların ekonomik güçleri yok.
Ülke insanımızın çoğu, asgari ücret ile geçinmektedir. Asgari ücretle geçinen insanların içlerinde bulundukları şartlar, o insanları asabi ve geçimsiz hale getirmektedir. Özellikle bu durum, aile yapımıza pimi çekilmiş bir bomba olarak girmektedir.
Devlet, vatandaşlarının hayatlarına dokunmalıdır.
Vergilerin adaletli alınması ve gelirlerin eşit dağıtılması esas olmalıdır.
Kayıt dışı gelirler, ülkenin ekonomik şartlarını değiştirmektedir.
Ucuz işgücü çalıştıran iş yerleri tespit edilmelidir.
Bugün ülkemizde milyonlarca yabancı ülke insanları bulunmakta ve bunlar da çok düşük ücretle kayıt dışı olarak çalışmaktadır. Bu durum, işverenin işine gelmektedir. Buna karşılık asgari ücretle bile iş bulamayan bu ülkenin güzide insanları, bunalım batağındadırlar.
Yukarıda bahsettiğimiz, yönetim makamında oturan insanların müdahale edeceği konulardan birisidir.
Vatandaşlarının ihtiyaçlarının karşılanması noktasında devlet, üzerine düşeni yerine getirmekten imtina ederse ya da bu konuyu atlarsa, birileri bu eksiği giderir ve örneğini gördüğümüz gibi paralel bir yapı oluşur.
En son öğrencilerin “yurt sorunları” meydana gelmiştir. Devlet, olarak bu öğrencilere sahip çıkmaz ise dış destekli birileri çıkar o öğrencilere imkan sunar ve onları kendi istekleri doğrultusunda yönlendirir.
Aracı yürüten yakıt, ülkeyi yürüten ise ekonomik güçtür. Ancak vergi kaçırmak için kılı kırk yaranlara karşı bir yaptırım yok.
Bizler misafirperver insanlarız ancak o insanlar, bizim hakkımızı gasp etmektedirler. Buna kim dur diyecek. Vatandaşının hayatına dokunmak ne demektir.
Zaman birlik ve beraberlik zamanıdır.
Ağzı olan değil, bilgisi olan konuşmalıdır.
Kaç televizyon kanalı var ise o kadar açık oturum programları var ve konukların hepsi de vatandaşına ve hükümetine ayar vermeye çalışmaktadır.
Ülke olarak hafızamızı uyanık tutmak gerekir.
Ülkeyi yönetmeye aday birkaç partimiz var. Onların başkanları da sokak jargonu kullanmaktadırlar.
Unutmayalım; bu ülkede kardeş kardeşi öldürdü siyasiler yüzünden. Daha önceki bir yazımda da yazmıştım…
Âşık Veysel “Akıl ayrı fikir ayrı olmasaydı, kurtla kuzu yan yana yaşardı” demiş.
Biz birbirimizin fikirlerine saygı duymayı bilmemiz gerekir.
Seçim zamanı istediğimiz partiye oy veririz. Ancak seçilmişe saygı duymak mecburiyetindeyiz. Yoksa içinde yaşadığımız çadırın orta direğini keseriz ki, o zaman da çadır başımıza iner.
Millet olarak bizim gideceğimiz bir başka yerimiz yok. Onun için birbirimize saygı duymayı öğrenmemiz gerekir.
Maaşını milletin vergisinden alan yöneticilerimiz de sözleriyle değil, icraatlarıyla cevap vermelidirler.
İçeriden ve dışarıdan gelecek her türlü bölücü eylemlere karşı uyanık durmamız gerekmektedir.
Bu ülke, geçmişten beri her hizipleri yaşadı. 1955 yılındaki 6-7 Eylül olaylarının arkasında kimler vardı, amaçları neydi?..
En son örnek ise 15 Temmuz’dur.
Global şer güçler, girdikleri her yere kin, nefret ve gözyaşı ekip ayrılmaktadırlar.
Şimdi de aynı durum Afganistan’da yaşanmaktadır. Daha önce Irak’a, Suriye’ye, Mısır’a, Libya’ya “huzur!” getiren zihniyet, en son Afganistan’a da “huzur!” getirmiştir! Hayırlı olsun!.. Kanayan bir ‘pınar’ da orada faaliyete geçmiştir.
Bundan sonra dünya silah baronları o bölgeye silahlarını satmakla meşgul olacaktır. Oradan kazandıkları parayı da kendi ülke vatandaşlarına huzurla ikram edeceklerdir.
Bu ülkede yaşayıp da cebinde Türkiye Cumhuriyeti Nüfus Cüzdanı olan herkes birinci sınıf insandır ve herkes bu sıfata göre muamele görmelidir.
“Ya bendensin ya düşmansın” gibi bir söylem bize yakışan bir söylem olamaz.
Şu da unutulmamalıdır ki; bu ülke, sosyal medya artistleriyle sağa sola çekilemez.
İnsanları cehenneme dillerinin götüreceğini unutmamalıyız.
Onun için;
Düşünebilmek güzeldir.
.
Seyfi Turan, dikGAZETE.com