Ne kadar ‘Özgüven’imiz var!

Ne kadar ‘Özgüven’imiz var!

Oturmuş sistemleri ayakta tutan altyapı nedir?

Bir annenin çocuğunu bir tehlikeden kurtarmak için yapmış olduğu davranışın altında yatan nedir?

Niçin, zemini sağlam olmayan yerlere bina yapılması istenmez ya da daha zahmetlidir?

Binanın temelinin kalitesi ile çıkılacak kat sayısı arasında bir orantı var mıdır?

Her madde, bileşenlerden oluşur, maddeler bir araya getirilir ve inanılmaz eserler meydana gelir, doğru malzeme doğru yerde kullanılırsa eğer.

Biz insanlar olarak aslında bir bilgisayara benzetilebiliriz. Bilgisayar “hard disk” ve buna işlev gördüren “soft ware" kullanılır. İkisi ayrı ayrı anlamsızdır, ancak bir araya geldiklerinde ise anlamlı olurlar.

Bedenimizi, bir “hard disk”, ruhumuzu ise “soft ware”e benzetebiliriz. Bilgisayarımızı ne kadar iyi tanırsak, ona yaptıracağımız işlerimizi de ona göre planlarız.

Bu haftaki konumuz “Özgüven”, yani kendimize olan güvenimiz. Kendimizi tanımamız, kendi gücümüzü bilmemiz neler yapabileceğimiz konusunda bizi cesur ve güçlü yapacaktır.

Kendini gösterebilen kedi karşısında aslan el frenini çeker” sözünde aslana el freni çektiren, kedinin gücünü bilmesi ve bunu göstermesi şeklinde yorumlanabilir. 

Ülkeleri toplum, toplumları da aileler oluşturduğuna göre, en başta bahsettiğimiz çok kat ilişkisi ile temel arasındaki bağlantıda olduğu gibi asıl olay, bireylerin özgüveninin olması esas alınmalıdır. 

Kendisine güveni olmayan askerlerden oluşan bir ordunun komutanının muzaffer olması imkansızdır. 

Buradan hareketle, ülkenin özgüveninin olması her bir bireyin özgüveninin olmasından geçmektedir.

Anne ve babalar olarak çocuklarımızın ilk öğretmeniyiz. 

Önce kendimize güvenmeyi öğreneceğiz. 

Güvenmek için bilmek gerekir, bilmek için de araştırmak, okumak ve doğru olanları günlük yaşantımıza entegre etmektir esas olan. 

Bir söz vardır “Sözünü bil de beşikten konuş” aslında budur özgüvenin çekirdeği. 

Bizler bilmeyerek, kasıtlı olmayarak ve farkında olmadan çocuklarımızı doğru yönlendirmiyor, onlara geleceğimiz gözüyle bakmıyor, sadece suya sabuna dokunmadan nefes alsınlar istiyoruz. 

“Tekel bayisi”nde zemzem suyu bulunmaz!

Eğitimi belli bir seviyede olan anne ve baba, çocuklarını kendi seviyelerinde yetiştirebilirler ancak. 

Kurumlarımızda aile ile ilgili dünya kadar birimler var, ülkemizde dünya kadar dizi ve haber kanalları var. 

Soruyorum o makamların sahiplerine, bu ülke evlatlarının (en az üç nesil) özgüvenlerinin oluşması için hangi kültürel, eğitsel ve programlar yaptırıyorsunuz. 

Tarihimi tam bilirsem kendime güvenim artar. 

Manevi olarak doğru eğitilirsem kendimi bilirim. 

Kırsal bir kasabada yaşayan bir kadına sorsanız “şu anda dünyada kaç kadın ülkelerini yönetiyor” diye size gülecektir. 

Kişi, kendinden bilir işi” söylemi gereği o tür bir makamda bir kadının oturabileceğini hayal bile edemez. 

Uyuşturulmuş ve kiraya verilmiş beyinler değil, ülkemizin iç ve dış dinamiklerini oluşturan çelik zincire, bakır halka değil, çelik halka olacak beyinlere ihtiyacımız var bizim.

Ne demiştik, anne ve babalar çocukların ilk öğretmenidirler. 

Doğruluğu, dürüstlüğü, büyüğe saygıyı, küçüğe sevgiyi, hırsızlık yapmamayı, kendisine yapılmasını istemediği davranışı başkalarına yapmamayı ilk başta kimden öğrenecek bir çocuk? Ama bu değerleri öğretecek yeteneğe sahip olmayan bir ebeveynin çocuğu bu toplumda sorun olarak mantar gibi çoğalacak. 

Eğer toplumun güçlü olmasını istiyorsak, başta anne-baba-çocuk, yani ailenin güçlü olmasını sağlayacak tedbirler almamız gerekecek.

Konuyu daha fazla dağıtmadan, doğru sokakta yürümeye çalışalım.

Çocuğun, annesinden ya da babasından bir talepte bulunması, onun ilk özgüven filizleridir. 

Daha sonra, anne-babasının verdiği ufak işleri yapması kendi özgüven çemberini biraz daha genişletecektir. 

Daha sonra, okul yıllarında aldığı güzel notlar ve takdirli/teşekkürlü sınıf geçmeler, özgüven çemberinin daha da genişlemesini sağlayacaktır. 

Bu, hayatta yaşadığı her tecrübe ile artarak devam edecektir, ancak en önemli ilk özgüven çemberinin merkezi ailedir; ailenin eğitimidir. 

Aile, kendisinden sonra gelecek olanlar için birer pusuladır. 

Bu pusula, aynı zamanda ülkenin pusulasıdır. 

Bozuk pusula ile doğru adrese gidilmez.

Ayakları altında cennet barındıran annelerimizin eğitimi esastır, çünkü bütün insanlar birer anneden doğmadır. 

Anne bilirse öğretir, görürse gösterir; ancak buluğ çağına girer-girmez evden dışlamak istediğimiz kızlarımız, çocuklarına ne öğretebilir ki!

Bugün ekonomik sorunlarımız varsa, istediğimiz maaşı alamıyorsak, terörizm varsa, ahlaksızlık, hukuksuzluk varsa bunların dolaylı sorumluları kadınlardır; asıl sorumluları ise kadınların eğitilmesinin önünü engelleyen zihniyettir.

Her canlının, “terabayt”ı büyüklüğünde hafızası olan beyinleri vardır.

Eğer bizler o “hard disk”e doğru ve olması gereken verileri girmez isek boş olan alanları bize aslımızı, gücümüzü ve yaşama amacımızı unutturmak isteyenlere bırakırız. 

Nasıl mı?

Her gece ahlaksızlığı, hukuksuzluğu, magandalığı, kısaca bizi sahip olduğumuz asıl değerlerimizden koparmak için yayınlanan dizilere bakmamız yeter. 

Dünyanın hiçbir ülkesinde bu tür bir yaşantı yok!

Bizi, bu farklı hayat tarzına yönlendirmek isteyenlere karşı ne yapmalıyız!

Başkaları, bizim gücümüzü biliyorlar, onlar bizim kendi gücümüzü -özgüvenimizi- bilmemizi istemiyorlar ve onun için devamlı morfin veriyorlar gözlerimizden ve kulaklarımızdan. 

Dolaysıyla da dilimizden çıkanlar, göz ve kulaklarımızdan girenler oluyor.

Özümüzü bilelim, sözümüzü bilelim, gücümüzü bilelim, haddimizi bilelim ve en sonunda da biz olalım. 

Yarınlara yatırım, binalara toprağa değil, insanlara yapılmakla olur.

Düşünebilmek güzeldir.

.

Seyfi Turan, dikGAZETE.com

Oturmuş sistemleri ayakta tutan altyapı nedir?

Bir annenin çocuğunu bir tehlikeden kurtarmak için yapmış olduğu davranışın altında yatan nedir?

Niçin, zemini sağlam olmayan yerlere bina yapılması istenmez ya da daha zahmetlidir?

Binanın temelinin kalitesi ile çıkılacak kat sayısı arasında bir orantı var mıdır?

Her madde, bileşenlerden oluşur, maddeler bir araya getirilir ve inanılmaz eserler meydana gelir, doğru malzeme doğru yerde kullanılırsa eğer.

Biz insanlar olarak aslında bir bilgisayara benzetilebiliriz. Bilgisayar “hard disk” ve buna işlev gördüren “soft ware" kullanılır. İkisi ayrı ayrı anlamsızdır, ancak bir araya geldiklerinde ise anlamlı olurlar.

Bedenimizi, bir “hard disk”, ruhumuzu ise “soft ware”e benzetebiliriz. Bilgisayarımızı ne kadar iyi tanırsak, ona yaptıracağımız işlerimizi de ona göre planlarız.

Bu haftaki konumuz “Özgüven”, yani kendimize olan güvenimiz. Kendimizi tanımamız, kendi gücümüzü bilmemiz neler yapabileceğimiz konusunda bizi cesur ve güçlü yapacaktır.

Kendini gösterebilen kedi karşısında aslan el frenini çeker” sözünde aslana el freni çektiren, kedinin gücünü bilmesi ve bunu göstermesi şeklinde yorumlanabilir. 

Ülkeleri toplum, toplumları da aileler oluşturduğuna göre, en başta bahsettiğimiz çok kat ilişkisi ile temel arasındaki bağlantıda olduğu gibi asıl olay, bireylerin özgüveninin olması esas alınmalıdır. 

Kendisine güveni olmayan askerlerden oluşan bir ordunun komutanının muzaffer olması imkansızdır. 

Buradan hareketle, ülkenin özgüveninin olması her bir bireyin özgüveninin olmasından geçmektedir.

Anne ve babalar olarak çocuklarımızın ilk öğretmeniyiz. 

Önce kendimize güvenmeyi öğreneceğiz. 

Güvenmek için bilmek gerekir, bilmek için de araştırmak, okumak ve doğru olanları günlük yaşantımıza entegre etmektir esas olan. 

Bir söz vardır “Sözünü bil de beşikten konuş” aslında budur özgüvenin çekirdeği. 

Bizler bilmeyerek, kasıtlı olmayarak ve farkında olmadan çocuklarımızı doğru yönlendirmiyor, onlara geleceğimiz gözüyle bakmıyor, sadece suya sabuna dokunmadan nefes alsınlar istiyoruz. 

“Tekel bayisi”nde zemzem suyu bulunmaz!

Eğitimi belli bir seviyede olan anne ve baba, çocuklarını kendi seviyelerinde yetiştirebilirler ancak. 

Kurumlarımızda aile ile ilgili dünya kadar birimler var, ülkemizde dünya kadar dizi ve haber kanalları var. 

Soruyorum o makamların sahiplerine, bu ülke evlatlarının (en az üç nesil) özgüvenlerinin oluşması için hangi kültürel, eğitsel ve programlar yaptırıyorsunuz. 

Tarihimi tam bilirsem kendime güvenim artar. 

Manevi olarak doğru eğitilirsem kendimi bilirim. 

Kırsal bir kasabada yaşayan bir kadına sorsanız “şu anda dünyada kaç kadın ülkelerini yönetiyor” diye size gülecektir. 

Kişi, kendinden bilir işi” söylemi gereği o tür bir makamda bir kadının oturabileceğini hayal bile edemez. 

Uyuşturulmuş ve kiraya verilmiş beyinler değil, ülkemizin iç ve dış dinamiklerini oluşturan çelik zincire, bakır halka değil, çelik halka olacak beyinlere ihtiyacımız var bizim.

Ne demiştik, anne ve babalar çocukların ilk öğretmenidirler. 

Doğruluğu, dürüstlüğü, büyüğe saygıyı, küçüğe sevgiyi, hırsızlık yapmamayı, kendisine yapılmasını istemediği davranışı başkalarına yapmamayı ilk başta kimden öğrenecek bir çocuk? Ama bu değerleri öğretecek yeteneğe sahip olmayan bir ebeveynin çocuğu bu toplumda sorun olarak mantar gibi çoğalacak. 

Eğer toplumun güçlü olmasını istiyorsak, başta anne-baba-çocuk, yani ailenin güçlü olmasını sağlayacak tedbirler almamız gerekecek.

Konuyu daha fazla dağıtmadan, doğru sokakta yürümeye çalışalım.

Çocuğun, annesinden ya da babasından bir talepte bulunması, onun ilk özgüven filizleridir. 

Daha sonra, anne-babasının verdiği ufak işleri yapması kendi özgüven çemberini biraz daha genişletecektir. 

Daha sonra, okul yıllarında aldığı güzel notlar ve takdirli/teşekkürlü sınıf geçmeler, özgüven çemberinin daha da genişlemesini sağlayacaktır. 

Bu, hayatta yaşadığı her tecrübe ile artarak devam edecektir, ancak en önemli ilk özgüven çemberinin merkezi ailedir; ailenin eğitimidir. 

Aile, kendisinden sonra gelecek olanlar için birer pusuladır. 

Bu pusula, aynı zamanda ülkenin pusulasıdır. 

Bozuk pusula ile doğru adrese gidilmez.

Ayakları altında cennet barındıran annelerimizin eğitimi esastır, çünkü bütün insanlar birer anneden doğmadır. 

Anne bilirse öğretir, görürse gösterir; ancak buluğ çağına girer-girmez evden dışlamak istediğimiz kızlarımız, çocuklarına ne öğretebilir ki!

Bugün ekonomik sorunlarımız varsa, istediğimiz maaşı alamıyorsak, terörizm varsa, ahlaksızlık, hukuksuzluk varsa bunların dolaylı sorumluları kadınlardır; asıl sorumluları ise kadınların eğitilmesinin önünü engelleyen zihniyettir.

Her canlının, “terabayt”ı büyüklüğünde hafızası olan beyinleri vardır.

Eğer bizler o “hard disk”e doğru ve olması gereken verileri girmez isek boş olan alanları bize aslımızı, gücümüzü ve yaşama amacımızı unutturmak isteyenlere bırakırız. 

Nasıl mı?

Her gece ahlaksızlığı, hukuksuzluğu, magandalığı, kısaca bizi sahip olduğumuz asıl değerlerimizden koparmak için yayınlanan dizilere bakmamız yeter. 

Dünyanın hiçbir ülkesinde bu tür bir yaşantı yok!

Bizi, bu farklı hayat tarzına yönlendirmek isteyenlere karşı ne yapmalıyız!

Başkaları, bizim gücümüzü biliyorlar, onlar bizim kendi gücümüzü -özgüvenimizi- bilmemizi istemiyorlar ve onun için devamlı morfin veriyorlar gözlerimizden ve kulaklarımızdan. 

Dolaysıyla da dilimizden çıkanlar, göz ve kulaklarımızdan girenler oluyor.

Özümüzü bilelim, sözümüzü bilelim, gücümüzü bilelim, haddimizi bilelim ve en sonunda da biz olalım. 

Yarınlara yatırım, binalara toprağa değil, insanlara yapılmakla olur.

Düşünebilmek güzeldir.

.

Seyfi Turan, dikGAZETE.com