St. PETERSBURG
İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss, son yaptığı açıklamada: “Rusya kırmızı kart gördü!” dedi. Çin ise “sarı kart” ile hala sahada…
İngiliz diplomasisinin başındaki isim, bu açıklamayla Batılı ülkelerin her şeyi yapmaya hazır olduğunu açıkça ortaya koydu. Amaç ise: Kuralları ABD ve en yakın müttefikleri tarafından belirlenen dünya siyasetini ve ekonomik sistemi korumak.
Bu derece büyük ülkelere “kırmızı” veya “sarı” kartlar vermek, ziyadesiyle küstahça görünüyor.
Londra istese de istemese de Çin, dünyanın en büyük ekonomisi ve Rusya ise titanyum ve helyum gibi birçok kritik küresel emtianın yanı sıra enerji, gıda ve mineral gübrenin en büyük tedarikçisidir.
Ama gerçeklik bundan biraz farklı. Belki de en önemli konu; Dünyada Batılı ülkelerin dikte ettiği çifte standartlı sistemi sevmeyen ülke sayısı her geçen gün artıyor.
Liz Truss’ın Büyük Britanya, AB, ABD, Kanada, Avustralya ve Japonya’yı kast ederek dile getirdiği “sözde medeni dünya”; küresel GSYİH’nin üçte birinden daha azını ve dünya nüfusunun en fazla yüzde 15’ini oluşturuyor. Dünyanın geri kalanı, egemen bir ekonominin gelişimini, Vaşington’un yönergeleriyle değil, kendi ulusal çıkarlarına dayalı kalkınma yollarında arıyor.
Bugün, eşi benzeri görülmemiş yaptırım baskısına rağmen, Rus iş dünyası, yeni koşullara uyum sağlamayı başardı. Limanlar durmadı, vinçler durmadı, trenler ve terminaller durmadı, raflar boşalmadı, işletmeler işlerini kısmadı.
Lojistik zincirlerinin yeniden yapılandırılması başladı. Aynı zamanda Rusya, ABD’nin baskısı altında ekonomisini nasıl geliştireceğini; yani dünyada talep gören yetkinlikleri edinmeye başladı.
Bu durum; siber güvenlik ve sağlık hizmetlerinden tutun finansal sistemin bağımsızlığını sağlamaya ve enformasyon alanını korumaya kadar birçok endüstri için geçerlidir.
Sanıyorum ki bu günlerde St. Petersburg Uluslararası Ekonomik Forumu’na dünyanın birçok yerinden gösterilen ilginin temel sebeplerinden birisi de bu.
Rusya, birçok ülkeye; ekonomilerini dış müdahalelerden nasıl koruyabileceklerini ve baskı karşısında egemenliklerini nasıl sürdürebilecekleri konusunda örnek olabilir.
Bu durum biraz da ABD’ye sadakatini göstermek için kendi vatandaşlarının refahını feda etmek istemeyenler için çok büyük bir ulusal güvenlik semineridir.
Forumun ana başlıklarından birisi: Ulusal para birimlerinde ülkeler arası anlaşmalar için araçların geliştirilmesi olarak belirtiliyor. Bu husus oldukça önemlidir.
ABD, artık sadece teminatsız Dolarlar basarak kamu borcunu artırmakla kalmıyor, aynı zamanda diğer ülkelerin döviz rezervlerini bloke ederek doğrudan soyguna da gidiyor.
Tam da bu duruma karşı tüm dünyanın, Doların kendisini evrensel bir uluslararası çözüm aracı olarak bizzat ABD tarafından itibarsızlaştırıldığı gerçeğinden yola çıkarak daha ciddi bir şekilde dile getirmesi gerekiyor.
Türkiye ve Rusya, karşılıklı anlaşmaların Türk Lirası ve Rus Rublesi arasında ilerletilmesi açısından önemli başarılar elde etti. Hükumetler arası uygun bir dizi anlaşma yapıldı ve altyapı oluşturuldu.
Türkiye’nin finansal istikrarını ve egemenliğini güçlendirmesinin bir unsuru olarak ulusal para birimlerinde ödemelere geçişin önemi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından defalarca vurgulandı.
Belki de Dolara gerçek bir alternatif olarak: Çin, Rusya, Türkiye, Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerin ulusal para birimlerinin havuzuyla, dolar dışı yeni bir sistem geliştirilebilir.
St. Petersburg Uluslararası Ekonomik Forumu’nda tartışılacak bir diğer önemli konu ise “SWIFT” sistemi ile Visa ve MasterCard gibi ABD’li makamların güçlü etkisi altında olan büyük banka kartı operatörlerinin alternatiflerinin oluşturulması olacak.
Türkiye, Rusya ve modern dünyadaki diğer gerçek egemen devletler; ABD ekonomisine Dolar cinsinden ödeme yaparak sponsor olmayı bırakmalı ve sonuç olarak ulusal para birimleriyle ticarete geçmelidir.