Her şehrin bir televizyonu olmalı!

Her şehrin bir televizyonu olmalı!

Okul sadece tabelası olan bir yer midir?

Yirmili yaş ortalarına kadar tabelalı olan yerlerden alınan eğitim, hayatımızın geri kalan bölümü için yeterli midir?

Tabelası olan okullar sadece müspet ilim ile iştigal eder. Bina tuğlalarının duvarda sağlam durmasını sağlayan çimentoya benzeyen kişiliğimiz ve toplumla olan ilişkilerimizi sağlayacak olan olgular nelerdir?

Önce evde, aile fertlerinin birbirlerine olan sevgi ve saygısı, kapı dışına çıkıldığı zaman, kişiler sokağa, caddeye ve ortak yaşama alanlarına çıktıkları zaman nasıl davranılması gerektiğini kimden öğreneceğiz?

Sosyal medya” adı altında bizlere sunulan hizmetleri birer ‘nimet’ olarak mı kabul edeceğiz yoksa birbirimize hakaret aracı olarak mı kullanacağız?

Her vatandaş üzerine düşen görevleri layıkıyla yapsa, ülke olarak nelerden tasarruf edebiliriz? 

Yapılan tasarruflarla ilave ne gibi güzelliklere kavuşabiliriz?

Sorular çoğaltılabilir.

Sözüm odur ki; her yaşta ve çağda eğitime ihtiyacımız var, güncellenmeye ihtiyacımız var!

Nasıl günde iki-üç defa yemek yeme mecburiyetimiz varsa, nasıl günde ortalama sekiz saat uykuya ihtiyacımız varsa, nasıl belli periyotlarla duş almaya ihtiyacımız varsa en az o kadar da güncellenmemize ihtiyacımız vardır.

Güncellemesi yapılmayan akıllı telefon, işimizi tam anlamı ile göremez ise güncellenmemiş beyinle de yaşayamayız, sadece nefes alırız.

Geçen hafta, ülkemizin cennet köşelerinden bir şehrimize gittim. 

Şehrin adının önemi yok. Çünkü o insanlar ülkemizin insanları. 

Çok güzel sahili var, sahilinde çok güzel yürüyüş yolları, bisiklet yolları, balık tutma yerleri ve üzerine güzelce oturulmak için tasarlanmış çimleri var. 

Hava sıcak ve bunaltıcı. 

İnsanlar kendilerini sahillere atmışlar. 

Bu sahilde, her on metrede bir de çöp atma yerleri var. Ancak o güzel şehirde bulunmaktan ne kadar gurur duymuşsam, o alanı insanlara layık olmayacak bir şekilde kullanmalarından dolayı da insanlığımdan utandım. 

Yere tükürenler, her türlü kuru yemiş kabukları yerlerde, poşetler havalarda uçuşuyor, çöp sepetleri neredeyse bomboş, meşrubat şişeleri yürüyüş yollarında ve çimlerin üzerinde tabiri caiz ise yan gelmiş yatıyor. 

Bunun yanı sıra beş-on belediye temizlik görevlisi kardeşlerim ellerinde poşet ve çöp toplama aparatı ile gecenin bir yarısı, insanların arasında tek tek çöp toplamaya çalışıyor.

Birileri bu alanların nasıl kullanılması gerektiğini bizlere anlatmalı. 

Birileri, doğaya tebessüm etmeyi öğrenmeli öğretmeli. 

Birileri, bu alanların ve bütün topraklarımızın çocuklarımızın emaneti olduğunu izah etmeli. 

O insanları ve onların davranışlarını görünce sanki birkaç saat sonra kıyamet kopacak ve bu alanları bir daha hiç kimse kullanmayacak mı diye düşündüm.

O alanı kullananlar, sokakları kullananlar, caddeleri kullananlar, sokak ve cadde üzerlerinde dükkânları olanlar, park ve bahçeleri kullananlar, denizlerimizi, ırmaklarımızı ve derelerimizi kullananların eğitime ihtiyaçları var. 

Ürettiğimiz bu çöpleri yerli yerine atsak, belediyeler daha az personel, araç ve malzeme gideri harcayacaklardır.

Bu kirliliğin sebebi, düşünme yetimizin olmadığındandır. Bir adım sonrasının hesabını yapmamamızdandır.

Bir de ‘akıllı’ olarak adlandırılan telefonlardan giriş yapılan ‘sosyal’ dediğimiz mecra. 

Orası ise cahilliğimizin belgeseli türünden. 

Hoşgörümüz tükenmiş. 

Hoşumuza gitmeyen kim varsa hakaret etmeyi, küfür etmeyi kendimize görev addetmiş gibi kullanıyoruz. 

Bu tür zihniyetteki insanlarla aynı ortamda bulunmaktan hicap duyuyorum. 

Sosyal ortamlarda doğru tekdir. 

Bu tek olan doğru ise karşılıklı saygıdır. Aynı dili konuşmak, anlaşmak için yeterli değil.

Yazının başında bir sürü soru sormuştum.

Şimdi ise o sorulara cevap teşkil edebilecek bir cevaptan bahsetmek istiyorum.

Devlet destekli, bize kim olduğumuzu, geçmişte ne gibi güzellikler yaptığımızı, güzelliğin bulaşıcı olduğunu, sevgi ve saygının önemini, ortak alanlarda ne tür davranışlar sergilememiz gerektiğini, yerlere ve sulara atılan çöplerin bize ve geleceğimize ne tür zararlar verebileceğini, yardımlaşmanın önemini, sosyal medyada eleştirilerimizi ölçülü bir şekilde yapmamız gerektiğini, huzurumuzu, birlik ve beraberliğimizi bozmak için dış güçlerin gece gündüz iş başında olduğunu bize anlatabilecek her ile özel bir televizyon kanalının devlet tarafından devreye alınması gerekmektedir. 

Bu kanal, sadece o ile özel haber, kültür, eğitim, sanat, tarih, sosyal mecrada hareket tarzları gibi konularda bilgilendirme yapmalıdırlar. 

Bu kanallarla elektrik ve su kesintilerinin duyurulması, hava kirliliği, kıssadan hisselerin de olduğu bir yayın akışı gerçekleştirilmelidir. 

Bu işte bizden birileri görev almalılar, başkalarından emir alanlar değil.

Türkçe’nin önemi, tabelaların her geçen gün yabancılaştığını unutmamalıyız. 

Korkum odur ki yakın zaman içinde bizler çocuklarımıza yabancı isimler vereceğiz. 

Şöyle bir bakıyorum sokaklara, bütün tişörtlerin üzerlerinde yabancı dilde yazılar. 

Bütün gençler reklam almış halk otobüsleri gibi, anlamlarını bilmedikleri cümleler için reklam panosu görevi yapıyorlar. 

Bu televizyon, nasıl yanlışlıklar içinde olduğumuzu da anlatmalı bizlere. 

Zaman bir şeyler yapma zamanıdır.

Yarınlar, “Keşkeleri” az olanların olacaktır diyorum.

Düşünebilmek güzeldir.

.

Seyfi Turan, dikGAZETE.com

Okul sadece tabelası olan bir yer midir?

Yirmili yaş ortalarına kadar tabelalı olan yerlerden alınan eğitim, hayatımızın geri kalan bölümü için yeterli midir?

Tabelası olan okullar sadece müspet ilim ile iştigal eder. Bina tuğlalarının duvarda sağlam durmasını sağlayan çimentoya benzeyen kişiliğimiz ve toplumla olan ilişkilerimizi sağlayacak olan olgular nelerdir?

Önce evde, aile fertlerinin birbirlerine olan sevgi ve saygısı, kapı dışına çıkıldığı zaman, kişiler sokağa, caddeye ve ortak yaşama alanlarına çıktıkları zaman nasıl davranılması gerektiğini kimden öğreneceğiz?

Sosyal medya” adı altında bizlere sunulan hizmetleri birer ‘nimet’ olarak mı kabul edeceğiz yoksa birbirimize hakaret aracı olarak mı kullanacağız?

Her vatandaş üzerine düşen görevleri layıkıyla yapsa, ülke olarak nelerden tasarruf edebiliriz? 

Yapılan tasarruflarla ilave ne gibi güzelliklere kavuşabiliriz?

Sorular çoğaltılabilir.

Sözüm odur ki; her yaşta ve çağda eğitime ihtiyacımız var, güncellenmeye ihtiyacımız var!

Nasıl günde iki-üç defa yemek yeme mecburiyetimiz varsa, nasıl günde ortalama sekiz saat uykuya ihtiyacımız varsa, nasıl belli periyotlarla duş almaya ihtiyacımız varsa en az o kadar da güncellenmemize ihtiyacımız vardır.

Güncellemesi yapılmayan akıllı telefon, işimizi tam anlamı ile göremez ise güncellenmemiş beyinle de yaşayamayız, sadece nefes alırız.

Geçen hafta, ülkemizin cennet köşelerinden bir şehrimize gittim. 

Şehrin adının önemi yok. Çünkü o insanlar ülkemizin insanları. 

Çok güzel sahili var, sahilinde çok güzel yürüyüş yolları, bisiklet yolları, balık tutma yerleri ve üzerine güzelce oturulmak için tasarlanmış çimleri var. 

Hava sıcak ve bunaltıcı. 

İnsanlar kendilerini sahillere atmışlar. 

Bu sahilde, her on metrede bir de çöp atma yerleri var. Ancak o güzel şehirde bulunmaktan ne kadar gurur duymuşsam, o alanı insanlara layık olmayacak bir şekilde kullanmalarından dolayı da insanlığımdan utandım. 

Yere tükürenler, her türlü kuru yemiş kabukları yerlerde, poşetler havalarda uçuşuyor, çöp sepetleri neredeyse bomboş, meşrubat şişeleri yürüyüş yollarında ve çimlerin üzerinde tabiri caiz ise yan gelmiş yatıyor. 

Bunun yanı sıra beş-on belediye temizlik görevlisi kardeşlerim ellerinde poşet ve çöp toplama aparatı ile gecenin bir yarısı, insanların arasında tek tek çöp toplamaya çalışıyor.

Birileri bu alanların nasıl kullanılması gerektiğini bizlere anlatmalı. 

Birileri, doğaya tebessüm etmeyi öğrenmeli öğretmeli. 

Birileri, bu alanların ve bütün topraklarımızın çocuklarımızın emaneti olduğunu izah etmeli. 

O insanları ve onların davranışlarını görünce sanki birkaç saat sonra kıyamet kopacak ve bu alanları bir daha hiç kimse kullanmayacak mı diye düşündüm.

O alanı kullananlar, sokakları kullananlar, caddeleri kullananlar, sokak ve cadde üzerlerinde dükkânları olanlar, park ve bahçeleri kullananlar, denizlerimizi, ırmaklarımızı ve derelerimizi kullananların eğitime ihtiyaçları var. 

Ürettiğimiz bu çöpleri yerli yerine atsak, belediyeler daha az personel, araç ve malzeme gideri harcayacaklardır.

Bu kirliliğin sebebi, düşünme yetimizin olmadığındandır. Bir adım sonrasının hesabını yapmamamızdandır.

Bir de ‘akıllı’ olarak adlandırılan telefonlardan giriş yapılan ‘sosyal’ dediğimiz mecra. 

Orası ise cahilliğimizin belgeseli türünden. 

Hoşgörümüz tükenmiş. 

Hoşumuza gitmeyen kim varsa hakaret etmeyi, küfür etmeyi kendimize görev addetmiş gibi kullanıyoruz. 

Bu tür zihniyetteki insanlarla aynı ortamda bulunmaktan hicap duyuyorum. 

Sosyal ortamlarda doğru tekdir. 

Bu tek olan doğru ise karşılıklı saygıdır. Aynı dili konuşmak, anlaşmak için yeterli değil.

Yazının başında bir sürü soru sormuştum.

Şimdi ise o sorulara cevap teşkil edebilecek bir cevaptan bahsetmek istiyorum.

Devlet destekli, bize kim olduğumuzu, geçmişte ne gibi güzellikler yaptığımızı, güzelliğin bulaşıcı olduğunu, sevgi ve saygının önemini, ortak alanlarda ne tür davranışlar sergilememiz gerektiğini, yerlere ve sulara atılan çöplerin bize ve geleceğimize ne tür zararlar verebileceğini, yardımlaşmanın önemini, sosyal medyada eleştirilerimizi ölçülü bir şekilde yapmamız gerektiğini, huzurumuzu, birlik ve beraberliğimizi bozmak için dış güçlerin gece gündüz iş başında olduğunu bize anlatabilecek her ile özel bir televizyon kanalının devlet tarafından devreye alınması gerekmektedir. 

Bu kanal, sadece o ile özel haber, kültür, eğitim, sanat, tarih, sosyal mecrada hareket tarzları gibi konularda bilgilendirme yapmalıdırlar. 

Bu kanallarla elektrik ve su kesintilerinin duyurulması, hava kirliliği, kıssadan hisselerin de olduğu bir yayın akışı gerçekleştirilmelidir. 

Bu işte bizden birileri görev almalılar, başkalarından emir alanlar değil.

Türkçe’nin önemi, tabelaların her geçen gün yabancılaştığını unutmamalıyız. 

Korkum odur ki yakın zaman içinde bizler çocuklarımıza yabancı isimler vereceğiz. 

Şöyle bir bakıyorum sokaklara, bütün tişörtlerin üzerlerinde yabancı dilde yazılar. 

Bütün gençler reklam almış halk otobüsleri gibi, anlamlarını bilmedikleri cümleler için reklam panosu görevi yapıyorlar. 

Bu televizyon, nasıl yanlışlıklar içinde olduğumuzu da anlatmalı bizlere. 

Zaman bir şeyler yapma zamanıdır.

Yarınlar, “Keşkeleri” az olanların olacaktır diyorum.

Düşünebilmek güzeldir.

.

Seyfi Turan, dikGAZETE.com