Değerli kardeşim, “Din dogmatiktir ve değiştirilemez” diyorsunuz… Genel bir bakış açısıyla bu doğru da olabilir… Önce “dogmatik” kavramına bakalım: Tartışılmaz, müzakere edilemez kesin kabul anlayışı gibi bir tarif karşımıza çıkıyor... İslam dini farklı parametreye sahip olmasına rağmen diyelim ki dogmatiktir… O zaman bütün dünya için adaleti ve barışı temin etmek için kuracağımız evrensel medeniyete bu dogmatik dediğiniz kavram engel midir? Dinin bütününü dogmatik olarak kabul edebilir miyiz? Dinde dogmatik kabul etiğimiz ve etmediğimiz kurallar toplumsal hayata mı kişisel özgürlüklere mi aykırıdır? Bu sorulara cevap verildiğinde konu daha açıklık kazanacaktır. Bu da ayrı bir tartışma konusu olur…
İslam düşünce geleneğinin parametresi “dogma” değil, “nass”tır. Nas, tefsire, tevile, müzakere ve içtihada açıktır. Düşünme ve ifade özgürlüğü, nassın hikmetini ve maksadını anlamak bakımından kısıtlanması mümkün olmayan bir hakkın kullanımıdır. Ve genellikle bir nassın birden fazla ve üstelik birbirine aykırı yorumları olduğundan, bu sayede birden fazla mezhep, fırka ve ekol teşekkül etmiştir… Bu yüzden “akıl etmekle” ilgili yaklaşık elliye yakın ayetin geçtiği Kur’an’da felsefe yapmanın önü de açılmaktadır… (geleneksel İslam anlayışındaki felsefeye karşı oluş düşüncesini Kur’an kabul etmiyor.) Felsefe, "neden, niçin, nasıl" sorularını sorarak bilimin kapısını açan bir anahtardır.
“Din, bilim ve sanatın yan yana gelmesi imkansız bir durum” diyorsunuz… Doğrusu, bu anlayışınızı hangi bilgiye dayandırıyorsunuz, anlayamadım… "Din, bilim ve sanat" zaten yaradılıştan itibaren örnekleriyle sunulmuş… Bir uğur böceğini bile incelediğinizde bu örneği görebiliyorsunuz… Kabuğuyla, ayaklarıyla gözleriyle canlı mekanizmasıyla yaratılmış bir canlı olması, bu tasarımın sistematik şekilde yerleştirilmesi, gıda alımı ve enerjiyle hareket kabiliyeti dini, bilimi, sanatı içinde taşımıyor mu! Zaten günümüzde bilim çalışmaları yaratılmışlara bakarak örnek almıyor mu! Kuşa bakıp aynı kanatlar icat etmedik mi!.. Balinaya bakıp, denizaltı yapmadık mı!.. Bence, incelenecek daha yaratılmış çok canlılar var.
Elektrik balığını inceleyip, elektriğimizi bile kendimiz yapabiliriz.
Dünyadaki hayatı, olaylar ve eşyalar olarak belirleyebiliriz… Kısacası, fizik bilimler, sosyal bilimler ve biyolojik bilimlerle oluşan hayatın Doğal Dünya Düzeni olarak ortaya çıkmasıyla gerçek adalet sağlanabilir… Dinin devrede olmadığı bir düzende ise herkes kendini kuralsız ve acımasız tanrıya dönüştürmektedir… Günümüzdeki medeniyet diye tarif edilen tabloya baktığınızda milyonlarca insanı yok eden kitle imha silahları, gıda ve ilaç sahtekarlığını nasıl izah edeceğiz!.. Yine aynı bencil ve materyalist anlayışla, toprağı, havayı, suyu kirletip, ozon tabakasının delinmesini görüyoruz… Burada ahlak ve din anlayışının eksikliğinin nelere mal olduğunu da görmekteyiz… Dinden bahsederken kesinlikle geleneksel anlamdaki dini kast etmiyorum… Günümüzdeki Kur’an’ın Türkçesi bile tercüme hatalarıyla doldurulmuştur… Meal olarak Mustafa İslamoğlu’na ait meal’in daha doğru ve isabetli olduğunu düşünüyorum… Kur’an’ın tercüme yanlışlarının, Osmanlı’nın Arapçayı öğrenmesine rağmen Arap kültürünü bilmemesinden kaynaklandığını düşünüyorum… Bu açıdan geleneksel din, bir kültürün parçası olarak ortaya çıkmıştır… Kur’an’a göre geçerli kabul edilemez.