KUR'AN MEALİ YAZMADA TERCÜME SIKINTISI YAŞIYORUZ
Kur'an meali yazmak büyük sorumluluk istiyor, çünkü herkesi yakından ilgilendiren ve de kutsallığından dolayı hassasiyet gösterilmesi gereken bir çalışma!..
Türkiye'de 50'nin üstünde meal var... Meallerin çok olmasının kıyaslama yapmak açısından faydalı olduğu söylenebilir... Ancak sıkıntı, tercüme hatalarında!..
Bana sorarsanız meal yazanların yüzde 90'ı tercüme yapmayı bilmiyor... Çünkü Arapçadan tercüme edilen metinleri doğru tercüme etmek için:
1- İyi Arapça bilmek...
2- Arap Edebiyatını bilmek...
3- Arap Kültürünü bilmek (yaşayarak)
4- Türkçeyi iyi bilmek...
5- Türk Edebiyatını iyi bilmek...
6- Türk kültürünü bilmek...
7- Tercüme mantığını bilmek..
8- Geniş bir genel kültüre sahip olmak...
9- Çok boyutlu bir beyine sahip olmak
10- Yetenekli olmak...
Burada yazılanlara uygun bir özellikte meal yazanı bulmanız bir hayli zordur... Hatta doğru dürüst Arapça bilmeyen bazı arkadaşların bile meal yazmaya kalkması büyük bir cesaret!..
Bu saydığımız özellikler, yalnız Arapça için değil, diğer bütün dillerin tercümesi için de geçerlidir...
"Yarım imam dinden yarım doktor candan eder" derler... Bizim düştüğümüz durum da tam budur...Tabii ki tercüme hataları, yeterince liyakatli olmayanlar tarafından oluyor...
Türkiye'nin din açısından bir şanssızlığı da Arapça Dilini sonradan öğrenmesinden kaynaklanıyor...
Halifelik sırasına baktığımızda Emevîler, Abbâsîler, Memlûklular ve Osmanlı Devleti'ni görüyoruz...
Din konusunu taşımada bu sıra çok önemli...
Dikkat edilirse, Osmanlı haricindeki bu toplulukların ana dili Arapça; aynı zamanda Arap kültürünün insanları... Bu farklılık da Osmanlı için bir dezavantaj olmaktadır...
Arap kültürü ve edebiyatından uzak, bir dil öğrenmek, büyük eserlerin tercümesinde ne kadar sağlıklı olabilir?
Dil tercümesindeki hataları, sadece meallerde değil, bütün kitap, broşür, yazı ve sosyal medyada da görmekteyiz...
TERCÜMELERDEKİ TÜRKÇE REZALETİ…
Türkiye’de her alanda ve her konuda tercüme hataları yapılmaktadır…
Piyasada yapılan tercümelerin yüzde sekseni yanlışlarla doludur. Üstelik hatırı sayılır şirketlerin yapılan broşür ve kitapçıkları hem kalitesiz hem tercümeleri üçüncü sınıftır!..
Meşhur bir firmadan pahalı bir fotoğraf makinesi aldım ve kitapçığı da aynen firma kadar renksizdi!..
Birkaç ay sonra bu kaliteden yoksun “C…” firmasının kitapçığı parçalandı… Kalitesiz bu kitapçığın Tercüme kalitesini de artık siz düşünün!..
Çağımızda fotoğrafı anlatan bir kitabın renksiz basılması bile hem materyalist bir davranış, hem de teknik olarak saçma olduğu halde müşteriye saygısı olmadığı da bir gerçek...
Bu kitapçıktan yeterince bilgi alamayan fotoğrafçılar, bu kez bilgisayara girerek, fotoğraf makineleri hakkında doğru bilgileri öğrenmek için İnternet’ten tarama yapmak ve bilgi almak zorunda kalmaktadır…
Nasıl olsa bu işleri bedava ve gönüllü yapan ve de paylaşmasını bilen fedakâr insanlarımız da var…
Böylesi -paranın hedeflendiği- materyalist bir dünyada yapılan bütün tanıtım kitapçıkları ve broşürlerin çoğu maalesef yetersiz ve de tercümeleri yanlıştır…
Bir dili iyi bilmek tercüme yapmaya yetmez; tercüme yapmak ayrı bir meslektir… Önüne gelen İngilizce biliyor diye -rastgele- tercüme yapması yanlıştır… Bu yanlış tutum filmlerde bile var…
Film dublajları ve isimleri maalesef böyle yanlışlarla dolu…
Mesleğim gereği dublaj çalışmalarında bulundum ve birçok yanlış tercümeyi düzeltmek zorunda kaldım... Ancak bu tercüme yanlışları o kadar çok yayıldı ki bir deli kuyuya bir taş atıyor, kırk akıllı çıkaramıyor... Çünkü yanlışı kopya edenler, onu kullanıp, yaygınlaştırıyorlarken işin farkında bile değiller.
“Yüzüklerin Efendisi” diye bilinen Filmin orijinal ismi: “The Lord of the Rings” Yani bu filmin doğru ismi: “Yüzüklerin Tanrısı”dır. Çünkü “Lord” kelimesinin başında belirtme eki “The” eki vardır. Zaten filmi seyreden insan bile filmdeki kastedilenin “efendi” değil, “Tanrı” olduğunu anlar…
İnternet’te ise, yine TDK tarafından işgüzarlık yapılarak türetilen yalan yanlış kelimeleri görüyoruz…
İnternet ve Word’de “dil denetleme” hem eksik hem yanlışlarla dolu…
İnternet’te üyelik ve kayıt olmaya “hesap” demek mantıklı değildir.
Üyeliğe veya kayıt yaptırmaya “hesap açma” denmesi yanlış bir uygulamadır…
Yabancı bir dilin Türkçe karşılığı verilirken, kelimelerin sözlükteki madde başı kelime anlamlarıyla alınması zaten yanlıştır. Bir dilden diğer dile tercüme, kelimenin cümle içinde kazandığı anlamla ifade edilmelidir...
Tercüme tekniğinde cümle içindeki kelimeler, cümlenin ifade ettiği manaya göre anlam kazanırlar…
Kelimenin Türkçe tercümesi, cümlenin içindeki kelimenin yaptığı iş ve fonksiyonu ifade edebilmesiyle sağlanır…
İngilizcesi “account” olan “hesap” Türkçede sayısal ifadelerde ve de daha çok parayla ilgili hesap hareketlerini ifade ettiğinden “bir yere kayıt yaptırmanın” karşılığı “hesap” kelimesiyle ifade edilemez…
Amerika için kayıt karşılığının “account” olması onların dil mantığına göre doğru kabul edilebilir, ama Türkçede kayıt ve üyelik kelimesine karşılık olamaz…
“Hesap” kelimesinin Türkçe dilinde anlam karşılığı, banka hesapları, sayısal ifadeler ya da alış-veriş esnasında parayla ilgili olarak kullanılır…
Facebook gibi sitelerde ise kullanılacak kelimelerin “kayıt” veya “üyelik” olarak karşılık bulması gerekir…
Kısacası, “Facebook’da hesabın var mı?” demek yanlıştır. “Facebook’da üyeliğin veya kaydınız var mı?” denilmesi gerekir.
Tercüme yapmak için tercüme mantığını ve tercüme edilecek iki dili de nüanslarıyla birlikte bilmek gerekiyor…
Bu yeterli mi?
Hayır!..
Kabiliyet ve çok boyutlu düşünmeye de ihtiyaç var…
Tabiî ki anlamları ve maksadı iyi bilen, pratik hayatı da yorumlayabilecek bir beyine de ihtiyaç var...
Eksik veya yanlış tercüme, bazen ters anlamalara da sebebiyet verebilir…
Aşağıdaki cümleleri inceleyelim.
İngilizcede sözlüklerde madde başı olarak “take” kelimesine "almak" olarak karşılık verilmektedir…
Bakalım gerçekten öyle mi?
Take a Picture: Bir fotoğraf çek
Take second turning: ikinci sokağa gir.
Take a taxi: taksi çağır
Take Ahmet: Ahmet’i götür.
Görüldüğü gibi "almak" dediğiniz kelime, çek oldu, gir oldu, çağır oldu, götür oldu... Yani, cümleye göre anlam kazandı...
Yine bilgisayarda DVD. CD. film, müzik vb. materyalleri “oynatma ve çalma” kelimesi yerine “yürütme” kelimesi getirilmiş. Bu da yanlış bir uygulamadır…
Film seyretme yerine, film izleme denmesi de yanlış bir uygulamadır.
“Video” kelimesine Türkçe karşılık verecekseniz “görüntü” demeniz gerekir. (cihaz kastedilmediğinde)
En büyük ve meşhur televizyonlarda bile, “VTR’mizi seyredelim” gibi yanlış cümleleri sık sık duyuyoruz. Yani, filmimizi ya da görüntümüzü ya da klibimizi ya da bandımızı demek yerine, “görüntü kayıt cihazımızı seyredelim” diyerek komik bir duruma düşülüyor…
Oysa VTR, cihazın kendi ismidir… VTR: “Video Tape Recorder” Türkçesi ise, “görüntü kayıt cihazı” demektir.
Bilgisiz bir insanın biri medyada baştan bir kelime veya bir deyim kullanıyor, arkadan gelenler de hiç araştırmadan kopya ediyor…
İnternet’te bu tür yanlış kopya alıp, doğruluğunu araştırma zahmetinde bulunmayan taklitçiler bir hayli çoktur.
Basılı yayınlarda ve diğer iletişim araçlarında bu tür birçok yanlış kelime kullanılmalarına şahit olmaktayız…
Kısacası, Türkçemiz seviyesiz kişiler tarafından içinden çıkılmaz bir duruma sokulmuştur…
TDK ise bunları düzelteceğine yaklaşık 60 bin kelimemizi tasfiye ederek çöpe attı!..
Dilimizi zayıflatan bu TDK politikasına da nedense hiç bir siyasi "dur!” demiyor... (bu ayrı bir konu)
KU'RAN MEALİ TERCÜME YANLIŞLARINI ÖRNEKLEYELİM…
Mesela İsrâ Suresi 13. Ayeti ele alalım...
Bu A-yetin birinci cümlesindeki anlamlara meallerden bakalım:
- Her insanın yaptığı işleri boynuna astık...
- Biz her insanın (can) kuşunu (ruhunu ve amel durumunu) kendi boynuna doladık...
- Her insanın kuşunu (amelini, uğurunu) kendi boynuna doladık...
- Her insanın boynuna kaderini taktık...
- Her insânın boynunda kuşunu bulundurduk...
- Her insanın kuşunu kendi boynuna doladık...
- Biz, her insanın kuşunu (yaptıklarını) kendi boynuna doladık...
Yukarıdaki anlam darlığı ve ifade eksikliği yaşayan cümleleri meallerden aldık... Türkçede biçim ve anlam açısından bu şekilde cümleler kurulamaz...
Üstelik bu hataları yapanlar, şöhret sahibi ve konunun uzmanı(!) insanlar...
Uzatmayalım, diğer meallerin de bu yazılanlardan çok farklı olmadığını görüyoruz...
Oysa bu ayetin Türkçe tercümesi:
“Ve Biz, her bir insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık..." olması gerekirdi...
Dikkat edilirse, “çabasını kaderine bağlı kıldık” denmiyor...
“Kaderini, çabasına bağladık” diyor. Çünkü çabası kaderine bağlı olsaydı, kul ne yaparsa yapsın önceden yazılan bir alın yazısına tabi olduğundan, kendi iradesiyle kulluk imtihanını veremeyecekti... Bu da Kur'an'ın kullara yüklediği sorumluluk ve çabayı boşa çıkaracaktı... Bu, kaderi anlamamız için düşündürücü bir açıklama...
Gelelim bu ayetteki tercüme hatalarının sebeplerine...
Burada yapılan hata, Arapçayı değil, Arap kültürü ve edebiyatını iyi bilmemekten kaynaklanmış... Tabii ki tercüme tekniğini de!..
Tair: Uçan varlık.
Tayr: Kuş.
İslâm öncesi Arap toplumu, bir şey yapmaya niyetlendiklerinde kuş uçururlar, o kuşun sağa-sola ya da yukarı-aşağı uçuşuna göre anlamlar çıkarırlardı... Bu işleme, kader ve kısmeti belirlemek ve geleceği okumak için başvururlardı (Râzî).
Bâtıl inanca dayalı bu uygulamada kullanılan aracın adı ya da niteliği (tâir, tetayyur, tıyera) daha sonra “şans, talih, uğur, kader ve kısmet” anlamlarında kullanılmaya başlandı.
Dil bilimine göre -zamanla kelimelerde- bu tür değişmeler yaşanır...
Demek ki zamanla bu kavramlar, soyutlaşarak Arapçada anlam farklılıkları da oluşturmuşlar...
Bu ayette geçen kelimenin Türkçe karşılığının kuş değil, "kader" anlamı taşıdığı anlaşılıyor... Yani bu kavram, cümlede kuş olmaktan çıkmış...
Bu özelliği bilmek için Arap kültürünün İslam öncesindeki kadim kültürü de bilmek gerekiyor...
Kader konusunu Kur'an'a göre çok güzel izah eden devrin önemli alimlerinden Hasan El Basri, bu konuyu çok açık biçimde bizlere anlatıyor...
“Kader Risalesi ve Şerhi" kitabı, Mustafa İslamoğlu tarafından tercüme edilerek ülkemize kazandırılmıştır... Her Müslümanın, Hasan el Basri'nin bu kitabını okumasında fayda var.
“AYET” KELİMESİNİ TÜRKÇEDE NASIL KULLANMAMIZ GEREKİR?
Bazı muteber hocalarımız tercüme yaparken bazı kelimeleri aynen yazıldığı gibi bırakıyor...
Bu davranış, tercümelerde doğru değil...
Mesela terim haline gelmiş kelimelerden biri de "ayet”tir; Türkçede (soyutlaşarak) "ayet" olarak nitelendirilen kelimenin karşılığı: Sonu ve başı belli olan harf, kelime ve cümleden oluşan Allah'ın sözüdür...
Kısacası burada Allah'ın sözü olarak “ayet” kelimesi, Türkçede terim olmuştur... Ancak Allah'ın sözü olarak kullanılmadığı cümlelerde ise cümle içindeki ifade ettiği anlamı, karşılık olarak Türkçede bulmak zorundayız...
“Ayet” kelimesinin etimolojisine baktığımızda “alâmet” kelimesinden geldiğini görüyoruz...
Tercüme yaparken kelimenin ilk anlamını değil, cümle içinde aldığı anlamı kullanmak zorundayız...
Unutmamak lazımdır ki madde başı kelimeler, tercüme tekniğinde cümleye bağlı anlamlar alırlar...
Bu yüzden “ayet” kelimesinin karşılıklarına baktığımızda iş değişiyor...
Ayetin karşılıkları çoktur, hangisini kullanacağımız, cümlenin yapısı ve anlamına göre değişir...
“Ayet” kavramının birçok manaya geldiğini bilmek zorundayız...
Alâmet, delil, kanıt, mûcize, İbare, ibret, işâret, simge, sinyal, emare, iz, nişan, veri gibi kelimeleri “ayet”in ifade ettiği karşılıklarıdır...
Bu kelimeleri cümle içinde kullanırken hangi kelimeyi tercih edeceğimizi çok iyi bilmek zorundayız...
Bu kelimeler, tercüme edilirken cümle içerisinde nasıl kullanılır?..
Ayetler üzerinden misal verelim (Firavunla ilgili bir ayet):
Yunus suresi 92.Ayet:
Kur'an Yolu (Diyanet İşleri)
“İşte bugün senin cesedini kurtaracağız ki, senden sonra gelenler için bir "ibret" olsun!..”
Dikkat edilirse “ayet” kelimesi değil, “ibret” kelimesi kullanılmış ve doğru bir Türkçe tercüme yapılmış oluyor...
Erhan Aktaş Meali:
“Kendinden sonrakilere bir ayet olman için, bugün senin cansız bedenini kurtaracağız.”
Burada “ayet” hiç tercümeye sokulmadan aynen alınmış, Türkçe karşılığı verilmemiş olduğundan tercümeyi hatalı buluyoruz... Çünkü ayet sözü, Türkçede Allah'ın sözünü ifade etmektedir ve burada kast edilen ise ibret, alamet, delil anlamı taşımaktadır...
Başka bir ayette de yine aynı yanlışlar yapılıyor:
Zariyat suresi 20, 21. ayetler:
Diyanet Vakfı Meali:
“Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ‘âyetler’ vardır.”
İlyas Yorulmaz Meali:
“İkna olmak isteyenler için, yeryüzünde Rabbinin pek çok ‘ayetleri’ var.”
Ali Bulaç Meali:
“Yeryüzünde kesin bir bilgiyle inanacak olanlar için ‘ayetler’ vardır.”
Bayraktar Bayraklı Meali:
“Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ‘âyetler’ vardır.”
Dikkat edilirse bu ayetlerde de bu tercüme hatası devam etmiş...
Peki Türkçesi nasıl olmalıydı?
Bu ayetler tercüme edilirken delil, işaret, alâmet kelimelerinin kullanılması daha doğru olacaktı…
Çünkü bu cümle, “ayet” kelimesinin (Allah sözü ifadesi) karşılığını değiştirmiş...
Aşağıdaki meallerde ise Türkçe kelimeler kullanılarak, tercüme olarak daha doğru bir anlam oluşturulmuş...
Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Zariyat 20, 21. Ayetler:
“Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?”
Mehmet Okuyan Meali:
“Kesin olarak inananlar için yerde de deliller vardır, kendinizde de. Görmüyor musunuz?”
Abdullah Parlıyan Meali:
“İyiden iyiye inanmış olanlar için, yeryüzünde Allah'ın varlığına birliğine delalet eden nice işaretler, belgeler var.”
Bunun dışında mecazi manalar taşıyan ayetler açıklanırken de Türk kültür ve edebiyatını ve de Arap kültür ve edebiyatını çok iyi bilmek zorundayız...
Şayet tercüme özelliklerine sahip değilsek, “kuşunu boynuna doladık” gibi Türk toplumunun anlayamadığı garip bir cümle kurarak, yanlış mealler yaparız...
Bence tercüme yapabilmek için yukarıda saydığımız 10 maddeye sahip olmayanların, unvanı ne olursa olsun, meal yazmamaları daha doğru olacaktır...
Zira toplumda İslam'ı ve de Kur'an'ı mantıklı bir çerçevede sunmadığımız müddetçe, gençlerimizi ikna edemeyiz; ve de onların kopup, İslam düşüncesinden uzaklaşmasına da sebep oluruz...