?>

Esad rejiminin meşruiyeti sorunu -3

Suat Gün

5 yıl önce

Esad rejiminin adalet, hakkaniyet, konsensus, egemenlik hakkını kullanması noktasından meşruiyeti meselesi...
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD Başkanlarından Wilson’un 14 ilkesinden iki madde; sömürgeciliği ret etmek, halkın kendi mukadderatına karar vermesi olarak yayınlanmıştır. 
19. ve 20. Yüzyıl boyunca genelleştirilmiş uluslararası hukuk belgesi olarak kabul gördü. 
Halk, kendi kaderine hâkim olacak. 
Kim yönetecek, nasıl yönetecek, nasıl bir hukuk olacak; bunun kararını kim verecek” sorusunun cevabı olarak “halk verecektir” dendi.
BM şartı, devletlerin eşitliği ve halkların kendi kaderine hâkim olması prensiplerini kapsamaktadır. 
Suriye halkı, 2011’den bu tarafa, kendi mukadderatına hâkim olmak için mücadele etmektedir. 
Rejim" denilen despot, zulüm makinası; yabancı güçlerin desteği ile halkın yüzde 70’ini ülke topraklarının dışına kovarak, hâkim olduğu bölgelerde yüzde 20 nispetinde halka dayanarak, Suriye’yi insansızlaştırarak yönetmeye çalışmaktadır.
Suriye toprakları, Suriyeliler’in vatanıdır, ecdadından gelen malıdır.
Hiçbir işbirlikçi yönetim, bu hakkı gasp edemez. 
Yabancı güçlere devredemez. 
Rejim, yabancı güçlerin desteği ile halksız bir hâkimiyet alanı kurmaya çalışmaktadır. 
Halkın mücadelesi, parya muamelesine, kendini temsil etmeyen yönetime ve kendi vatanında düşman kabul edilmesine karşı yürütülmektedir.
Adil hükümet, içte ve dışta tesirli bir hükümet, her zaman yönetilenlerin onayına ve desteğine dayanır. 
Temel hedef, ezici çoğunluğu temsil etmektir. 
Yönetici sınıfın meşruiyeti, tamamen halk desteğine bağlıdır. 
Halk desteğini çektiği an, meşruiyet biter. 
Mahkemeler millet adına karar verir, hükumet millet adına yönetir. 
Millet desteği yoksa hükümet de yoktur; meşruiyet de yoktur!
Yönetici sınıfın meşruiyeti; tarihi devamlılığa bağlı olarak geldiği hanedanlıklar, ulusal kahramanlar, büyük dini otoriteler, karizmatik şahsiyetler üzerinden topluma egemen olabilir. 
Böyle durumlarda bile sık sık halkın eğilimlerini yoklamak, halkın rızasını aramak, demokratik/meşru otorite kurmanın temel kaynağıdır. 
Aslında milletin duyguları ve çıkarlarına dayanan rejim meşrudur. 
Halkın ihtiyaçlarını ve isteklerini bilen, zamanında karşılayan rejim meşrudur. 
Halkla beraber, halk için çalışan, halk gibi olan yöneticiler meşrudur.
Müstemleke valisi gibi milletin tepesine çöreklenmiş, iktidar gücünü eşkıya tipi zor kullanma araçları üzerinden temin eden hiçbir iktidar meşru değildir.
Meşru rejim; adalet için, güvenlik için, toplumun genel yararı için güç kullanır ve bu gücünü ****i ile itidal ile aşırıya kaçmadan hukuk kuralları içinde kullanır.  
Zorlama araçları yerine, ikna araçlarını kullanır. 
Halkı kendine inandırır. 
İdeal hükumet ideolojik, ekonomik ve sosyal araçları kullanarak otorite temin etmeye çalışır.
Esasen, ideal devlet; zor kullanma araçlarına en az ölçüde başvuran devlettir. 
İdeal devlette, otorite tesisi için güç kullanmak, zorlama araçlarına başvurmak en son düşünülecek bir vasıtadır. 
Bu nedenle; hukukilik ve meşru güç kullanımı, kamu güçlerince teminat altına alınmış, hukuka saygıyı esas alan, korumacı bir tutumdur.
Meşruiyet, oy birliğini ifade eden, toplumsal katılımın çoğunluğunu kapsayan bir ifadedir. 
Bunun tersi, azınlık diktatörlüğü, zulüm devleti, zorbalık ve eşkıyalıktır.
Tiranların genel özelliği şudur: 
Otorite tesis etmek için baskı, şiddet ve orantısız güç kullanır. 
Siyasi iktidarın kaynağı olarak fiili devlet yapısını kullanır, polis devleti/sıkıyönetim devletinde, hukuka bağlı olmayan güç kullanma araçları, çoğunluğa dayanmayan azınlık diktatöryası, iktidar gücünü yabancıların zoru ile temin etmeye çalışan bir yapı üzerinden hükmetmeye çalışır. 
Bu tür yönetici sınıfın elinde halk esir ve köle muamelesi görür, şahsiyet kavramı manasını yitirir, toplumsal rıza, erdem gibi kavramların hiçbir manası yoktur. 
Bu tür iktidarlar vermeden alır, üretmeden soyar, yargılamadan hüküm verir, suç ve ceza kavramı hayali delillere dayanır, lider kültü ve lider sadakati paranoya seviyesindedir.
Kötü yönetim, iktidarı kullanma tarzı haline gelmişse, böyle bir iktidar meşru olabilir mi?
Yukarıdaki 5 satırda özetlediğim tarife uygun bir yönetim söyleyin” dense kim akla gelir? 
Afrika’da bile böyle bir narsist diktatör bulamazsınız! 
2019 Ekim ayından bu tarafa İdlip’te başlayan rejim saldırıları, kışın en şiddetli olduğu 2020 Ocak ve Şubat aylarında şiddetlenmiş, halkı evini terk etmeye zorlayarak “terörist” adını taktıkları sivil halkı imha ederek vicdansızca ve zalimce sürdürülmektedir.
Zulme karşı direnmek, bütün halkların bütün insanların temel hakkıdır.
Doğal hukuk prensibidir, evrensel hukukun temel dayanağıdır. 
Adeta hukukun aksiyom adını vereceğimiz temel matematik kavramıdır.
Zulme karşı direnmek, insan gibi muamele görmek, haksızlığa boyun eğmemek ilahi bir görev ve Allah tarafından teminat altına alınmış vazgeçilmez bir haktır.
Bir sistem üzerinde topyekûn anlaşma (consensus) ne kadar yüksek olursa meşruiyet o kadar yüksek olur. 
Bu oran yüzde 50’nin altına düşmemelidir. 
Sosyal düzen ve adalet temel meşruiyet kaynağıdır. 
Şimdi, Esad rejiminin meşruiyeti açısından şu tabloyu gözler önüne seriyorum:
Esad’ın Zulüm Devletinde Demografik Yapı: -TABLO: 1-

Bu gün İdlip, Kuzey Suriye (Türkiye’nin kontrolündeki harekât bölgeleri) ve Türkiye’deki toplam Suriyeli nüfus miktarı 11 milyondur. 
Ülkeyi, 24 milyon üzerinden hesaplarsak 6,5 milyon yurtdışına dağılmış, 11 milyonu Türkiye’de veya Türkiye kontrolündeki bölgelerde yaşıyor. 
Halkın yüzde 80’i rejimle düşman ve kendi kaderine hâkim olmak için içeride ve dışarıda mücadele ediyor. 
Rejimin elinde bulunan hapishanelerdeki muhalifleri, sağ kabul etsek bile, 5 milyonu bulmayan halkın yüzde 15 bile desteğini alamayan bir sayı ile rejimi meşru kabul edebilir miyiz? 
Rejim, İdlip’i alsa bile; halk, rejimin tebaası olmak istemiyor, orada oturmak istemiyor; göçüp geliyor Türkiye sınırına, rejim meşruiyete temel teşkil eden halkın rızasını almayı değil, Suriye sahasını insansızlaştırarak kontrol etmek istiyor.
Halk, Rejim’i meşru hükümet kabul etse, kendinin gerçek temsilcisi olduğuna inansa nereye göçer Şam’a göçer. 
Nereye gidiyor?
Türkiye hududuna Türkiye’ye… 
Şunu önemle hatırlatmak isterim ki; PKK saldırıları başladıktan sonra bölgede yaşayan halk, başka ülkelere kaçmamış, İstanbul’a İzmir’e göçmüştür. 
Demek ki Türkiye’deki rejim, düşman değil, sığınacak limandır.
Türkiye’nin 40 yıldan beri süren terörle mücadelesi, hiç kimseyi ötekileştirmemiştir. 
Suriye’de böyle mi olmuştur? 
Değildir. 
Esad gitmiş, Putin’e sığınmış, ülke topraklarını Rusya’nın müstemleke vilayeti yapmaya karar vermiştir. 
Suriye halkı, Rus işgalini kabul etmiyor.
Suriye’de isyan eden halkı, “meşru hükümete başkaldırdı” olarak değerlendirebilir miyiz? 
Hayır! 
Peki, halk neden 2011’de isyan etmiştir? 
Rejimin baskıları, keyfi tutuklamalar, orantısız güç kullanmalar, halkın üzerine ateş etmeler, toplu cinayetler, Hama-Humus’da yapılan katliamlar, yakaladıkları muhalifleri kaybetmeleri artık dayanılmaz hale gelmiştir. 
Ülke adeta cehenneme dönmüştür. 
İnsan Hakları İzleme Örgütü bir raporunda, 2010 yılında, “Dünyada en kötü insan hakları durumu”nun Suriye'de olduğunu bildirmiştir.
Rejim’in, Suriye'de iç savaşın başlamasından buna yana 214, Han Şeyhun katliamından sonra da 11 kez kimyasal silah saldırısı düzenlediği tespit edilmiştir.
Acımasız ve zalimdir. 
Sivil halka karşı açık cinayetler işlemiştir, işlemeye devam etmektedir.
Doğu Guta'nın Duma ilçesine zehirli gaz muhtevalı kimyasal silah saldırı sonrası binlerce insan ölmüştür. 
Dünya tarihinin görmediği zulüm ve cinayetler işlenmiştir.
Bu nedenlerle Suriye halkının, meşruiyetini yitirmiş iktidara karşı, kutsal direnme hakkı doğmuştur.
Sonuç:
Halkın beşte birinin bile desteğini alamayan, halkı düşman olarak gören, adalet ve hakkaniyet duygusunun yitirmiş bir iktidar meşruiyetini kaybetmiştir. 
Dışarıdan getirilmiş toplama militanlarla, soyguncu eşkıyalarla, ABD’nin terörist ilan ettiği devrim muhafızı artıklarıyla, işgalci Rus ordusuyla meşruiyet temin edilebilir mi? 
Edilemez… 
Eninde sonunda, Suriye halkı, meşruiyetini yitirmiş bu iktidara karşı hak ve özgürlüklerine kavuşacak, vatan topraklarını zalim rejimden kurtaracaktır.
Bundan sonraki yazımızda, Rusya’nın Suriye’de bulunuşu meşru kabul edilebilir mi bu konuyu tartışacağız.
1979’da Afganistan’ın işgali için Rus ordusunu çağıran Babrak Karmal ne ise Esat odur!
.
Suat Gün, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI