?>

Gerçek kurt itleşmez

Sümeyya Demirel

4 yıl önce

Çiftlikte, emektar demirbaş bir köpeğimiz vardı. Adı Şiva. Hayatımda gördüğüm en akıllı, acayip net iletişim kurulabilen bir köpekti.
Kemikli ete hoplamayan asalet resmen.
Merdivende Afrodit pozunda oturur ve diğerlerine “Çok sığsınız, sanki kaçıyor…" ifadesinde hayretle bakardı.
Onun dışında, en çok etkilendiğim hayvan attı. O ayrı. Çok ayrı. Apayrı...
Çiftlik hayatı, hayvanlara ve bitkilere sürü olarak bakmamayı, hepsinin kendi şahsına münhasır özellikleri, karakterleri olduğunu öğretir.
Doğayla iletişim kurmayı da.
Bir ay boyunca açık havada damda yattıktan sonra, gökyüzüne bakar bakmaz saati söyleyebilmeye başlamıştım. 
Nasıl yaptığımı bilemiyor açıklayamıyorum, sadece bakıp söyleyebiliyordum.
Artık kayboldu bu özellik. Belki de İstanbul'da gökyüzünü görecek halimiz kalmadığındandır.
Bitkilerle, hayvanlarla farklı iletişim kurmayı da öğrendim.
Söylenen 'eğitim' yöntemlerinin çoğunun aksine, sadece konuşarak mümkün olduğunu gördüm. 
Zihnen ve duygusal alanda yalnızca konuştuklarınızın anlamına odaklanarak.
Bir gün, büyüğü güya “K9” eğitimli diye babama iki kurt köpeği satmışlar, almış getirmiş.
Küçüğün şiddet gördüğü netti. Acayip tuhaf davranıyordu.
Yemek verirken bile korkutmadan yanına yaklaşabilmek için çok çaba sarfettikten, güven verdikten sonra sinmemeye başlamıştı. 
K9”a ‘Eko’ diyoruz. Bu, Şiva'yı bir kıskandı, amaaan zor zaptediyoruz.
Şiva'ya söylenen her konuda sonuna kadar güvenilebileceği ve ötesinde, kendisi işini bildiği için hep serbest dolaşırdı.
Çok oyuncu olabildiği halde, kötü niyetle adım atanlara ne  korkutucu hale geldiğini de gördük.
Bir akşam, Eko'yu biraz yürütmemi söylediler. Bu normalde, çelik bir hat boyunca yürüyebiliyordu yalnızca. 
Zincirinden tutarak dışarıdaki patika yola çıkardım. 
Gezerken çalılıklarda Şiva'yı gördüm bir ara. 
Görmezden gelseymişim hatta, “Naber tatlım, sen de mi buradaydın!..” deyince Eko bir kudurdu!
Korkunç bir halde beni yerde sürükleyerek tüm gücüyle Şiva'ya saldırdı.
Avazım çıktığı kadar evdekilere bağırıyor ve zinciri, kollarıma biraz daha dolayarak çekmeye çalışıyorum. 
Bu arada o kadar korkunç bir durumda ki, beni tanır mı artık, ondan da emin değilim.
Çiftliğe dönemsel olarak uğradığımdan, bu yeni satılmış itin, sahtekarlık boyutunu çözememişim henüz...
Kollarım morarmış, yine de zinciri iyice dolayarak, ayağımı bir kayaya dayayıp, var gücümle ani çekişler yapıyorum. Yere yatmışım neredeyse…
Bir yandan da çekiniyorum halen.
Bir an geri çekmeyi başardım ve Şiva kaçtı. Yaralanmıştı ama. 
O an itibarıyla bu Eko, görülmeye değerdi.
Bendeki sessizlikten ateş fışkırıyor adeta.
Geldi dibimde, resmen kendini yere sıfırlayıp yattı.
Yaptığı itliğin sonuna kadar farkında, şaşılacak boyutta!
Elime bir sopa aldım.
Ensesinden tuttum, kafasını iyice yere yapıştırdım.
Her bir cümle sonrası, burnunun dibinde sopayı sertçe yere vuruyorum…
Gıkı çıkmıyor.
Kendisine hiç vurmadım.
Gayet net bir şekilde ifade ettim:
“Bir daha seni o deliğinden çıkmış görmeyeceğim!”
“Kork benden artık! İt seni!”
“Çıkılmayacak oradan!”
Zincirinin kaydığı çelik hattın sonunda yuvası.
Artık beni gördüğü an, oraya bir kaçışı, bir girişi var ki, beden diliyle de “Ben ettim sen etme” ayarı.
Kafamı çevirdiğim an ise sahtekarlıklara, sataşmalara devam. Bir tek benden çekiniyor artık o kadar. 
O güne kadar, ne olursa olsun herkese, havyana vurmadan iletişim kurmanın mümkün olduğunu anlatmaya çalışıyordum.
Herkes “Ne yaptın da bunu bu kadar korkuttun?” diyor.
Ben korkutmadım aslında. Bana karşı çok suçlu hissediyor ve kendince mahçup da.
Sopayı saklamadığımı, kendinden deli olduğumu da gördü.
Bir gün mutfaktan baktım ki bu aşağılarda.
- Bakın şimdi, inanmıyorsunuz ya sözü dinlediğine...
Pencereye doğru bağırdım. Beni görmüyor bile. 
- Ne dedim lan sana!
Yerine bir koşuşu var. Zincir bir yere takılınca panikleyişi...
Sonra düşündüm. Bu hayvan, gerçek şiddeti bilmese böyle davranır mıydı peki?
Şiva ise şiddet görmeden, korkutulmadan tamamen serbest dolaşabilecek karakterde.
Üstelik sevgiyi de tanımıyor. Önceleri severek yaklaşmaya çalışıyordum. Kendini pek sevdirmiyor yalnız Şiva'ya gösterilen sevginin kırıntısını görse çılgınca kıskanıyor. Küçüğün hali de çok manidar.
Eğiteceğiz” diye ne yapıyorlar bu hayvanlara?
Arkadaşımın da çok değişik bir kurt köpeği vardı. Acayip akıllı, uysal.. Tipi korkutucu sadece. Sevgi iletişimiyle büyümüştü. Yalnız yeri geldiğinde korumayı ve kapatıldığı yerlerden kaçacak kadar kafa tutmayı ise halen biliyordu.
Tatilde kısa süre işimiz olduğu için kamptaki odada bırakmıştık. Yemek salonuna dalıp, herkese yazık surat yapıyor, boş tabak gösterildiğinde direk arkasını dönüp gidiyordu. Veya sıcaktan bayıldığı için kendini ilk bulduğu çamura atıyordu. Odadaki pencere, boyumun üzerinde. Oradan kaçmış ve hop çamurda baktım.
O çiftlikte çok sayıda köpek büyüttüm, baktım ellerimle. Kangal dahil.
Bu boyut ayarsız sahtekarlığı, caniliği, psikopatiyi hiçbirinde görmedim.
Eğitilmiş’, etiket, “Doğal olan tehdit” algılarını gördükçe, aklıma gelir.
İt” deyince alınan hayvansever arkadaşları da anlıyorum, yalnız;
Bana göre de, 'it' denilen, bir tek köpek cinsinden çıkmıyor. 
Şiva'dan bahsederken ‘it’ demiş miyim hiç?
Demem, hiç de it değildi çünkü.
Yalnız, “Eko kılıklı” çok insan gördü bu gözler...
İt gibi kovalanan, sahipleri tarafından ilk harcanan piyonlardır da...
Baktık olmadı, Eko'nun da ilk fırsatta çiftlikten kovulduğu gibi.
Bir türlü kayıtlarındaki esaretin zincirine itlik yapmaktan ve saldırmaktan vazgeçmedi çünkü.
Bunlar son günlerde niye aklıma geldiyse artık, hayret!..
Bizim buralarda ite, it denir.
İtle itişilmez, itten korkulmaz!
Ya tamamen yok hükmünde tepkisiz kalırsın.
Ya taşla sopayla kovalarsın.
Peki ya itleri besleyerek ite itlik yapanlar?
Köpek beslemekle it beslemek de farklıdır:
Apartman sakinlerinin beslediği iki köpek var, bahçemizi yuva bellemişler.
Kimse sahiplenemiyor, emirler de veremiyor öte yandan.
Karakışta bahçeye klübe koymuşlar, yine de yere hiçbir şey konulmamışsa da ısrarla dış kapının önündeki soğuk fayansta yatarlar.
Normalde kafalarını kaldırmaya üşenirler fakat sıkıysa ard niyetle adım atsın biri.
Sözle sevilince ‘Boz’ hiç tınmaz, ‘Kara’ da bir iki kuyruk sallar hepsi bu: “Tamam anladık, biz de seviyoruz, hadi rahat bırakın bir huzur verin artık yav!..” ifadesi çok net. Bu arada bir iki kafasını okşatır. Boz'a ise kızım dışında pek kimse yaklaşamıyor. Bu hayvanın kayıtlar da ilginç.
Dört gün kapanma sürecinde, çöp atmaya çıktığımda Kara, dakikalarca önüme durmuştu. Bahçede bir tur oynadım. Yine de dış kapının önüne durdu; “Beni yalnız bırakma” der gibi...
Hayvanlar bile bu hale geldiyse demek...
“Yoksa etraftaki insanların ruh halini mi ifade ediyor acaba?” demiştim...
Herkes farkında bu dayanışmanın artık. Kimse ses çıkarmıyor.
Köpek bile sunulan nimete teşekkür etmeyi, yeri geldiğinde hizmetini kimseye 'efendi' demeden gönülden vermeyi biliyorken,
İt dediğin ise cepte saydığı aldığı yeri sömürür, kendini korkutandan ezenden ise siner. İt budur. 
İt ittir.
Yok hükmünde..
Yok say..
KOV;
gitsin..
her türden
İT
?
KURT’u itleştirmeye çalışmak ha!
Biz O bildiğiniz çakma üretim, kırma kurtlara benzemeyiz.
Kurta kuzu postu örtmüşler, kendini koyun sanmış.
Yol yakınken at gitsin.
?
Kendi esas gücümüzü bir bilseydik?
Eline ucu açık elektrik kablosu verilmiş küçük çocuklar gibi, oraya buraya kendimize savurmazdık da belki...
?
Ya kendi esas gücümüzü, esasıyla kendimizin ve toplumun hayrına kullanmayı, yönlendirmeyi bir bilseydik!?
?
Sümeyya Demirel, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI