OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA DANIŞMANLIK KURUMU
Danışmanlık mekanizması, genel olarak mevcut yöneticiye destek vermek olarak ifade edilebilir. Bu danışmanlık, tarih boyunca “lala/ atabey/ nedim/ müsteşar” gibi farklı isimler ile anılmıştır.
Etimolojik olarak ‘müsteşar’ yani ‘danışman’ kelimesinin Arapçadan Türkçeye geçtiği bilinmektedir.
‘Danışman’, Farsça kökenli bir sözcük olan ‘danişmend’ kelimesinden türetilmiştir. Yeni Türkçe türevin Farsça ‘dānişmand’ (bilgi sahibi, alim) sözcüğünden esinlenmiş olduğu açıktır. Arapça karşılığı ise 'müsteşar' kelimesidir.
Danışmanlığı tek bir tanım içerisine sığdırmak mümkün değildir. Bu tanımlamadaki en önemli nokta, yapılan çalışmaların yöneticiye sunulmasıdır.
Bir danışmanda aranan en önemli vasıflardan biri ikna kabiliyetinin yüksek olmasıdır.
Danışmanın görüşlerini etkili bir biçimde kullanabilmesi için bağlı olduğu yöneticiden bağımsız düşünebilme özgürlüğüne sahip olabilmesidir.
Her halükârda danışman, yöneticinin düşüncelerini onaylayan veya tekrarlayan değildir, bilakis gerektiğinde fikir ve görüşleriyle yöneticisiyle çatışan kişidir.
Bu bağlamda danışman kendisini, hâkim olduğu alanlarla ilgili sürekli olarak yenileyebilmelidir.
Hem Batı hem de Doğu medeniyetlerinde, özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nda çok sayıda danışmanlara ve yazdıkları eserlere rastlıyoruz.
Desiderius Erasmus’un “Hırıstiyan bir Prensin Eğitimi” adlı çalışması ve Fatih Sultan Mehmet Han’ın Hocası Akşemseddin Hazretlerinin “Nasihatname”si örnek olarak verilebilir.
Osmanlı İdare Yapısında Danışmanlık Örnekleri:
- Hükümdarın Aile Üyesi Olan Danışmanları:
Yapılan araştırmalar neticesinde Hükümdar Danışmanları arasında Valide Sultan, Sultan Hanımlar ile Damatlar gibi aile üyelerinin, hiyerarşide önemli bir yer edindiklerini anlıyoruz. Özellikle kadınların ‘eş sıfatı’ ile saray içi işlerde söz sahibi olma yolunu seçtikleri görülmektedir.
Dikkat çeken Hanım Sultan Danışmanlar arasında Hürrem Sultan ve Kösem Sultan gelmektedir.
Hanım Sultanların danışmanlık hizmetleri kimi zaman ‘istihbarat’ için, kimi zaman ‘devletin devamlılığı’nı sağlamak için kullanılmıştır. Aile içi danışmanlık hizmetlerinin maalesef kimi zaman çeşitli sorunlara yol açtığı da görülmüştür.
- Din Adamları ‘Ulema’ Danışmanları:
Arşivlerden edinilen bilgilere göre, ilmiye sınıfının ve dönemin önde gelen din adamlarının, Padişahla yakın danışmanlık ilişkileri içerisinde oldukları açıkça görülmektedir.
Örneğin Şeyh Edebali ve Akşemseddin hazretlerinin danışmanlık hizmetleri kayda değerdir.
Göynüklü Akşemseddin’in Sultan Fatih’i savaş ve seferlerde görüşleriyle olumlu yönde etkilediği bilinir.
Hiyerarşik bağlamda, Padişah’ın ulema ile aralarında muhteşem bir güven ve hürmet ilişkisi olduğu anlaşılmaktadır.
- Dini Niteliği Olmayan Diğer Danışmanlar:
İlmiye sınıfına mensup olmayan diğer danışmanlar, Osmanlı Devleti’nin özellikle kuruluş ve gelişme aşamalarında, “mülki ve mali konular”da Padişah’a bilgi sunmuşlardır.
- Dalkavuk Danışmanlar:
Üzülerek belirtmemiz gereken bu son gurup, Osmanlı hiyerarşisine mensup “Dalkavuk Danışmanlar”dan oluşmasıdır. Hiçbir yetenek ve vasfa sahip olmayan bu dalkavukların tek görevleri Padişahı eğlendirip, gerçekleri perdeleyip, alkış tutmalarıdır.
Hükümdarlar, herkesle sohbet edemezlerdi, belki de “kafa dengi” kimse bulamadıkları için kendilerini güldürecek, eğlendirecek böyle danışmanlara ihtiyaç duymuşlardır.
‘Patlıcan hikâyesi’…
Şimdi sizlere, herkes tarafından bilinen ‘Patlıcan hikâyesi’ ile bu dalkavuk danışmanların trajikomik durumunu anlatalım:
Padişahın biri, patlıcanı çok severmiş. Ne zaman; “Şu patlıcan musakkaya bir türlü doyamıyorum” dese, dalkavuk danışmanı da; “Aman Padişahım, siz söyleyince ağzımın suyu akıyor. Akşam olsa da yesek” dermiş.
Ardından başlamış patlıcana övgüler dizmeye;
“Bu mübarek sebzeye ne kadar şükretsek azdır. Bu patlıcanın her türlü yemeği keyifle yenilir. Bin bir çeşit yemeği var, mezesi yapılır, İmam Bayıldı, Patlıcan Musakka, Hünkâr beğendi… Padişahım, hele özellikle şu musakkayı icat edenin mekânı cennet olsun, nefis bir yemek. İnsan yemeye doyamıyor” dermiş.
Bu övgüleri duyan aşçılar da sıvamışlar kolları...
Ve…
Her gün ayrı bir patlıcan yemeği koymuşlar Padişahın önüne…
Gel zaman, git zaman her gün musakkadan başka yemek görmeyen Padişah, patlıcandan adeta nefret etmeye başlamış; “Yeter ulan kaldırın bu musakkayı önümden. Ne kastınız var bana da her gün patlıcan yediriyorsunuz!”
Sofraya değil yemeğinin, salatası, turşusu, tatlısı, patlıcanın ‘P’sinin gelmesini bile yasaklamış.
“Şu patlıcan musakkanın neresini beğenirler de yerler, bir türlü anlamıyorum” dediğinde, dalkavuk da padişahın sözünü tamamlamış; “Aman Padişahım, bu musakkanın yenilmesini yasaklamak lazım... Bunun içinde afyon var, sağlığa zararlı, hemen yasaklayalım efendim; dikimi de tohumu da ortadan kalksın” şeklinde patlıcanı yermeye başlamış.
Fırıldaklıkta dalkavuğun hızına yetişemeyen aşçılardan birisi dayanamamış ve Padişahın olmadığı ortamda, dalkavuğun kulağına eğilerek sormuş;
“Yahu! Sen bir zamanlar patlıcanı metheder ve adeta göklere çıkarırdın. Şimdi ise patlıcanı ve yemeklerini kötülüyorsun. Nasıl olur da bu kadar değişebilirsin hayret!..”
Hazır cevap dalkavuk hemen cevaplamış;
-Bana bak arkadaş... Bana bak... Ben patlıcanın değil, padişahın dalkavuğuyum. Anladın mı?..
Benzeri tarihi anekdotlar da “Sarayın kadrolu Dalkavuk Danışmanları” için, Padişahın veyahut halkın zarar ya da fayda görmeleri aslında pek de umurlarında olmamıştır. Onlar için her zaman en önemlisi Hünkârın himmeti sayesinde elde ettikleri ganimetler olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nda “Dalkavuk Danışmanlık” tıpkı doktorluk, hemşirelik, psikolog gibi meşru mesleklerden sayılmıştır.
Ne demişler; söyle bana Danışmanını, söyleyeyim sana kim olduğunu.
Danışman yöneticinin aynasıdır, aynısıdır!