?>

Soyadı Kanunu ve tarihi süreci

Hülya Ayhan

2 yıl önce

Soy isim kullanma meselesinin Osmanlı tarihindeki varlığı üzerine kısa bir giriş yapılacak olursa; kanun çıkmadan önceki dönemlerde daha çok lakaplar, şöhretler ve bir şekilde şahsın ait olduğu aile isimlerinin sıkça kullanıldığı görülmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu'nda Müslüman nüfus birbirine “paşa, hoca, bey, hanım, efendi” gibi sıfatlarla hitap ediyordu. Bu sıfatlar, bireyin uğraştığı mesleği ya da toplumdaki statüsünü yansıtıyordu. 
Osmanlı sadrazamları, vezirleri ve yüksek rütbeli görevlilere paşa ünvanı veriliyordu. Bu görevi sürdüren kişilere emekliliklerinden sonra da bu ünvanla hitap ediliyordu.
'Paşa' olarak hitap edilen kişiye daha sonradan 'bey' denilmiyordu.
Türkler, tarih boyunca ilk olarak boy isimleriyle anılmışlar, sonraki süreçte aile isimleri kullanılmaya başlanmıştır. Kimi zaman aile isimlerinin ardına “oğlu” kelimesi de eklene gelmiştir. Osmanlı döneminde “oğlu” yerine “zade” kullanılmaya başlanmıştır. Bu süreçte soyadları ya da lakaplar isimlerin önlerinde kullanılmıştır. Son döneme doğru ise Avrupa özentisi ile soyadları, isimlerin sonunda kullanılmaya başlanmıştır.
Anadolu şehir, kasaba ve köylerinde soyadları az çok yerleşmesine rağmen idareci ve aydınlar soyadı kullanmamışlardır.
Osmanlı’da derebeylik anlayışının olmamasından dolayı devlet, soy ve aile isimlerini sürekli yadırgayarak kimi zaman baskı altına almıştır. 
Sancağı Selçuklulardan teslim alan Osmanoğulları, zaman içerisinde müthiş bir şekilde askeri ve sosyoekonomik yönden gelişme kaydederek büyük bir cihan imparatorluğu haline gelmiştir. Bulunduğu çağlarda her zaman en büyük güç olan Osmanlı Devleti, hem tebaası hem ordusu hem de medeni yönüyle diğer milletleri kıskandıracak boyutlara ulaşmıştır.
Yaşadıkları bölgelerde kendilerinden önceki medeniyetlerin ve milletlerin daima iyi yönlerini ve uygulamalarını alan Türkler dolayısıyla da Osmanlı Devleti, Avrupa’da kendine uygulama alanı bulan ve bazı durumlarda 11. yüzyıl başlarına kadar ulaşabildiğimiz derebeyi ve önemli kişiliklerin sahip olduğu soyadı müessesesine hiçbir zaman önem vermemiştir.
Osmanlı Devleti’nde çağdaş anlamda ilk nüfus sayımı Padişah 2. Mahmut döneminde 1830-1831 yılları arasında yapılmıştır. Bu duruma örnek verecek olursak 17. yüzyıl sonlarında “Ahmetoğulları Kabilesi” olarak bilinen bir yörük obasının kolları iki farklı yerleşim birimine yerleşince; 1831 sayımında bir bölümü kayıtlara “Ahmetoğlu” olarak kaydolurken diğer bir bölüm daha sonraki nesillerden gelen birinin adıyla yani Ahmetoğullarından Mustafa’nın soyundan gelenler, bu ilk resmi sayımda kendilerini “Mustafaoğulları” olarak kayıt altına aldırmışlardır.
Osmanlı Devleti en başlarda Avrupa’daki Rönesans ve reform hareketlerine kulak asmadığından veya ayak uyduramadığından daha sonraları da adapte olamadığından 500 yıllık bir kayıp aile bilincine zemin hazırlamıştır. 
Buradaki amaç aynı zamanda Ulus Devlet yaratma gayreti de gösterdiğinden Devlet-i Âli, zaman içerisinde obaların hangi boydan geldiğini, aşiretlerin hangi obaya bağlı olduğunu, bireylerin hangi aşirete bağlı olduğunu unutturarak “Beyaz Türk” yaratma modelini gerçekleştirmiştir. 
Osmanlı Devleti, 19. yüzyıl sonlarına doğru zayıflayıp ve yıkılarak kendi varlığını Anadolu’dakiTürk Varlığı”na teslim edince, başta Mustafa Kemal Atatürk bulanan bu anlayış üzere, modern Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş oldu.

Milli egemenliğini ve bağımsızlığı tüm dünya devletlerine duyurulan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin önünde kendini bekleyen reformlar bulunmaktaydı. Harf İnkilabı gibi yeniliklerden sonra sıra Soyadı Müessesine gelmişti.
İsviçre Medeni Kanunundan esinlenerek 1 Haziran 1934 tarihinde TBMM’de kabul edilmiş, 2 Temmuz 1934 günü Resmi Gazete‘de yayımlanmış ve 2 Ocak 1935’te soyadı kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu 2525 sayılı “Soyadı Kanunu”nun kabul edilmesinden sonra soyadı, Türkiye’de kişilerin kimliğinin ayrılmaz bir parçası olmuştur.

Soyadı Kanunu maddeleri:

Madde 1 – Her Türk öz adından başka soyadını da taşımağa mecburdur.
Madde 2 – Söyleyişte, yazışta, imzada öz ad önde, soyadı sonda kullanılır.
Madde 3 – Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz.
Madde 4 – Soyadı seçme vazifesi ve hakkı evlilik birliğinin reisi olan ‘kocaya’aittir. 
Madde 5 – Mümeyyiz olan reşit soyadını seçmekte serbesttir.
Madde 6 – En büyük mülkiye memurunun vereceği müzekkere üzerine Cumhuriyet Müddeiumumisi, maddedesindeki memnuiyete uygun olmayarak soy adı kullananların bu adı değiştirmelerini ve tarihte ün almış olanlara ilişik anlatan adların, hilafını iddia ile kullanılmamasını mahkemeden isteyebilir. Kanunla taayyün eden unvanlar mahfuzdur.
Madde 7 – Bu kanunun neşri tarihinden itibaren iki yıl içinde gerek soyadı olmayanlar ve gerekse soyadlarını değiştirmek isteyenler taşıyacakları adı Hükümetin tayin edeceği şekilde nüfus kütüklerine geçirilmek üzere bildirirler.

Kanun öncesi ve sonrası gerçekleşen tartışmalar, soyadları üzerinde süregelen çeşitli algı oyunları, nüfus müdürlüklerinde yapılan yanlışlar sonucu oluşan mağduriyet ve yanlış anlaşılmalar hayat içinde halen tartışılmaya devam ederken, konu başından bu yana çeşitli akademik vs. çalışmalara da sebep olmuştur. Bu konuda zaman zaman yapılan mevzuat değişiklikleri ile de “soyadı” konusu halen tam anlamıyla yerli yerine oturtulmuş değildir.

.

Hülya Ayhan, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI