Bir kadın doğum uzmanı profesör: "Bir kadın doğum uzmanı, anne olamayacak bir hastalığa sahipse, mesleğinde de iyi olup olmadığı tartışılmalı, ya da kendi gibi hasta seçip, hamile hastalarına ‘ben size yardımcı olamam çünkü ben çocuk sahibi olamayacak bir kusura sahibim sizinle sağlıklı iletişim kuramam’ demeli."
"Bir kadın, gittiği jinekoloğun anne olup olmadığını araştırıp eğer anneyse ‘tamam, bu doktor beni anlar, değilse beni anlamaz’ deyip başka bir doktor arama hakkına sahip olmalıdır."
… “gibi ilkeler, meslek etiği ilkeleridir” deseydi bu, kadın jinekologlar için ne kadar üzüntü verici olurdu, değil mi?
Düşünün, zaten anne olamamanın hüznünü, girdiği her doğumda, kucağında bebeğiyle gülümseyen her anneyi gördüğünde yaşayan bir jinekoloğun hastasının, bir de; “sen anne değilsin; benim halimden anlayamazsın” deyip, doktorunu değiştirme imkanı sunan bir “meslek etiği” olsa bu ne kadar etik olurdu?
Bir psikoloji profesörünün yıllarca başörtüsü zulmü görmüş, ideallerinden vazgeçmeye mahkum edilmiş binlerce kadının yaşadığı bir ülkede, "başörtülü psikolog olmamalı" demesi de anne olamayan bir kadın doğum uzmanına yukarıda anlattığım tabloyu yaşatmak kadar acı vericidir.
Ayrıca, doktora, terapiye giden hasta canının derdine düşmüş derman arayan kimsedir.
Dermanını bulsun da bunu sağlayacak kişi, ister başörtülü ister laik ister sarıklı bir sih ister sakallı-cübbeli biri olsun, hastanın bu umurunda değildir.
Terapiye giden manik depresif, panik atak, obsesif kompülsif, bipolar krizinde ya da dopamin serotonin yoksunluğu ile mücadele eden bir hasta için onu iyi edecek doktorun kılık kıyafetleri, derisinin rengi, doktorun odasında kimin posterlerinin olduğunun zerre miskal önemi yoktur.
Bu, acil kan verilmesi gereken bir hasta için; “A Rh+, başörtüsü olmayan, laik birinden kan aranmaktadır” demek kadar absürd bir yaklaşımdır.
Eğitimde de hukukta da durum aynen bu şekildedir.
Zulme uğrayan canı yanan bir mazlum için hakimin başında örtü var mı yok mu umurunda değildir.
Köyünde tek umudu okumak olan bir çocuk için öğretmeninin dünya görüşünün hiçbir önemi yoktur.
Doktor - hasta ilişkisi için değil bütün ilişkilerimiz için bunlar geçerlidir.
“Anneler günü kutlamayın; anne olamayanlar ya da öksüzler üzülür!..”, “Allah, dermansız dertler vermesin demeyin; dermansız derdi olan üzülür!..”, “Doktor başörtülü olmasın, laik hastayı anlamaz, hasta üzülür, doktor işini yapamaz!..” gibi söylemleri doğru bulmuyorum.
Herkes başına gelenlerle bireysel olarak mücadele etmeyi öğrenmelidir.
Bunu profesyonel meslek hayatına yansıtmamalıdır elinden geldiğince.
Üstün Dökmen'in; “terapistin başörtülü olması, odasında Atatürk posteri bulunması, terapi sürecini etkiler” ön kabulünü destekleyen örnekleri ile verdiği mesaj, bir bilim insanının vereceği mesaj olmamalıydı.
Aksine demeliydi ki; “gittiğiniz terapist başörtülü olabilir, odasında Atatürk posteri olabilir, siz bunları değil aldığınız hizmetin kalitesini düşünün.”
İnsanız hepimiz her şeyden önce.
Başımıza gelen her şeyi ya da başımıza ne takıp takmadığımızı bir tarafa bırakıp, aldığımız eğitimin hakkını vermeliyiz.
Nezdinizde bütün insanlar eşit değilse hiçbir mesleği icra etmeyin.
Gülümsemeyi bilmeyen dükkan açmasın.