Bir sabah vaktiydi..
Banka emeklisi Ali Bey, uzun yıllardan beri karşılaşmadığı çocukluk arkadaşını gördü..
Çok sevindi.. Duygulandı.. Eski hatıraları depreşti..
Arkadaşı da ayni hislerle doluydu ve o da Ali Beyi gördüğüne pek memnun olmuştu..
Daha sonrasını ise Ali Bey anlatıyor;
Çok zengin bir işadamı olan arkadaşım Kemal'le seneler oldu ki görüşmemiştik.. Birbirimizi gerçekten özlemiştik.. Hasret içerisinde birkaç saat sohbet ettikten sonra öğle vakti geldi.. Günlerden Cuma’ydı..
Ben, “hadi Kemal, camiye gidelim, malum bugün Cuma” dedim.. Ancak Kemal'in namaza karşı soğuk olduğunu yıllar öncesinden biliyordum.. Zira gençlik yıllarımızda da bu tarz tekliflerimi geçiştirirdi.. Yine de biraz üsteleyici oldum..
Yıllar geçmişti ama Kemal değişmemişti..
“Ali, sen benim camiye gitmediğimi bilmiyor musun" dedi Kemal..
Ardından ekledi; “Israr etme, lütfen!..”
Ben yine de dayanamayıp, “neden direniyorsun be arkadaşım, bu gelişin bir de gidişi var.. Bak artık yaşımızı başımızı da aldık.. Seni ne zenginliğin, ne paran kurtaracak.. Nereye varacak bu işin sonu ey sevgili Kemal kardeşim" dedim!..
“Ne bileyim, olmuyor işte, içimden gelmiyor, belki de çevrenin tesirinden” diye karşılık verdi Kemal..
Muzip bir gülümsemeyle de devam etti; “hem sana bir şey söyleyeyim mi Ali, namazda pantolonumun ütüsü bozulur, diye endişe ediyorum!.."
İster istemez ben de güldüm ve "herhalde şaka yapıyorsun Kemal, bunun için namaz terk edilir mi" dedim!..
"Ciddi söylüyorum," dedi Kemal..
Ciddi olduğuna inandım, çünkü giyimine özellikle de “yeşil” renklere düşkün olduğunu bilirdim..
En temiz giyinen arkadaşlarımızın başında gelirdi..
Giydiği birbirinden şık elbiseleri mutlaka yeşilimsi tonlardan seçer ve her zaman da ütülü tutardı..
"Peki, hayatında hiç camiye gitmedin mi" diye sordum..
"Çocukken dedemle bir kaç kere gitmiştim" diye cevap verdi ve devam etti; “fakat artık gitmiyorum, işle güçle uğraşmaktan fırsat da bulamıyorum!..”
Söyledikleri beni son derece şaşırtmıştı ve bu konuyu açtığıma da pişman etmişti..
Daha sonra el sıkışıp ayrıldık..
Onunla görüştüğümüzden iki ay sonra, Kemal'in filanca camide olduğunu haber verdiler..
Allah Allah, dedim!..
Kemal ve Cami..
Doğrusu hayretime mucip olmuştu..
Verilen adresteki Cami yakındı..
Hemen gittim..
Manzara çok enteresandı..
Cami avlusunda insanlar saf tutmuşlar ve bizim Kemal'de safın en önünde duruyordu..
Üzerinde ise yine “yeşiller” vardı..
Musalla taşının üzerinde ve yeşil örtülü bir tabut içinde öylece yatıyordu Kemal..
Yavaşça yanına yaklaştım ve kısık bir sesle; “hani Camiye gelmiyordun be Kemal” dedim!..
Sesini çıkartmadı..
Çıkartamazdı..
Zira ölüler konuşmazdı..
Evet değerli dostlarım;
Bu fotoğraf üzerine biz de iki kelâm edelim..
Kemal camiden uzak bir hayat yaşadı..
Ama ne kadar uzak dursa da son durak orasıydı..
Ve oradan kaçış yoktu..
Zaten aklı yeten bir söz ustası yıllar öncesi yazdığı anlam dolu dörtlükle Kemal ve onun gibilerinin durumunu bakın nasıl da özetlemiş..
Paylaşayım ve yazıyı da bitirmiş olayım..
"Kaderde ne ise o olur, etme merak..Uyma hâvâi nefsine, Hakkın emrine bırak.. Altından ağacın olsa, zümrütten yaprak..Akibet gözünü doyurur bir avuç toprak"..