Değerli dostlarım!
Biraz daha açarsak, Çanakkale Savaşı; ırkları, renkleri ve dilleri değişik, çeşitli milletlerden oluşan, amaçları milletimizi yok etmek olan ve bu uğurda, karadan, denizden ve de havadan saldıran haçlı ordularıyla, şanlı Mehmetçiklerimizin vatanımızı korumak için verdikleri mücadelenin ismidir..
Evet, Çanakkale Savaşı, devleti, vatanı, bayrağı, milleti, dini ve mukaddesatı için canlarını Allah (CC) yolunda feda eden şehitlerin destanıdır.. Allah Teala, cümlesinin mekanlarını cennet eylesin..
Böyle bir girizgahtan sonra, yazımızın ana konusuna girelim..
Kıymetli okuyucularım!
Kahraman şehidimiz Ahmet Rıfkı, Çanakkale’de bu aziz memleket için hayatını veren 250.000 vatan evladından sadece biri..
İşte Ahmet Rıfkı’nın asil hikayesi..
1915 yılının Mayıs ayında Ahmet Rıfkı, her günkü gibi mektepten içeri girer.. Koridorlarda sessizlik hakimdir.. İlk dersi birinci sınıflaradır ve aynı suskunluk o sınıfta da vardır.. Talebeler başlarını önlerine eğmişler, öylece sıralarında oturuyorlardır..
Selam verir Ahmet Rıfkı, ama çocuklar selama karşılık vermezler.. Ahmet Rıfkı şaşırmıştır ve talebelerine dönerek şöyle der;
“Çocuklar nedir bu hal?. Lütfen biriniz bana bunu izah etsin!..”
Yaşlı gözlerle sınıftan çıkar ve mektebin idaresine dilekçesini verir.. Arkadaşlarıyla, talebeleriyle vedalaşır, evine gelir..
Ahmet Rıfkı’nın hayattaki tek varlığı yaşlı annesi Ayşe Hanım’dır.. Vefa semtindeki evlerinde beraberce oturmaktadırlar!.. Durumu annesine anlatır, ondan hakkını helal etmesini ister.. Ardından mahallenin bakkalı, güngörmüş bir zat olan Selahaddin Adil Efendi’ye uğrar ve şöyle der;
“Selahaddin amca, düşman Çanakkale’de hançerini vatanın bağrına saplamış, Allah’ın izni ve inayetiyle onu çıkartmaya gidiyorum.. Senden isteğim, anamı iaşesiz bırakma.. Kısmetse dönerim ve borcumu öderim!..”
Ahmet Rıfkı’nın şehitlik haberi kısa zamanda İstanbul’a ulaşır.. Annesi haberi alır, çok üzülür.. Ancak imanı bütün bir hanım olduğundan hadiseyi tevekkülle karşılar.. Birkaç gün sonra aklına veresiye yiyecek aldığı bakkal gelir.. Doğruca bakkala gider ve şöyle der;
“Selahaddin Efendi, oğlum Ahmet Rıfkı Çanakkale’de şehit düştü.. Şehitlik künyesi, eşyaları, ikramiyesi, bir heyetle bana ulaştırıldı.. Yedi aydır senden veresiye alırız, ne kadar borçluysak verelim de oğlum borçlu yatmasın!..”
Şöyle yazıyordur defterde;
HESAP, AHMET RIFKI’NIN KANIYLA ÖDENMİŞTİR, VESSELAM!..
Selahattin Adil Efendi, ahilik terbiyesi almış bir esnaftı ve iyi bir mü'mindi!..
Şehit Ahmet Rıfkı’nın annesi Ayşe Hanım, Selahattin Efendi’ye teşekkür ve dua ederek dükkandan ayrılır..
İşte böyle kıymetli dostlar; bu yazı, aziz vatanımızı düşman çizmelerine çiğnetmemek için fedayı can eden kahramanlarımızdan sadece birinin hikayesi.. Ey bu vatanın gerçek kahramanları..
Yarbay Hasan’lar.. Fransızca öğretmeni Ahmet Rıfkı’lar.. Seyid Onbaşı’lar.. Ayaş’lı Ecir’ler.. Pehlivan Ahmet oğlu İsmail Çavuş’lar.. Mülazım-ı Evvel Arif’ler.. Mekteb-i Sultani talebesi Celal İbrahim’ler.. Yunus oğlu Nistrova’lı Kadir Çavuş’lar.. Hukuk öğrencisi Hasan Ethem’ler.. Ahmet’ler.. Mehmet’ler.. Hasan’lar.. Hüseyin’ler!..
Bu kahramanlara istiklal şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy’un mısralarıyla seslenelim;
EY ŞEHİT OĞLU ŞEHİT, İSTEME BENDEN MAKBER!..
Ruhlarına Fatiha..