?>

Köprü ve otoyollar pahalı değil mi!..

Emin Batur

3 yıl önce

- KÖPRÜ VE OTOYOLLAR PAHALI DEĞİL Mİ?
- KÖPRÜ VE OTOYOLLARIN BEDEVA, HASTANELERİN ÜCRETLİ OLMASINI İSTER MİSİN?
- Köprü ve otoyollar pahalı değil mi?
- Evet, pahalı!
- Peki, niye yazılarında savunup duruyorsun?
- Şundan dolayı savunuyorum ama önce sorunu bir düzelteyim. Ben, köprü ve otoyolların pahalılığını değil, yatırım ve hizmetlerin devamını savunuyorum. Bu yolları kullanan birisi olarak ucuz hatta mümkünse bedava olmasını istemez miyim?
Ancak yatırım ve hizmetlerin devamı için bazı külfetlere katlanmak zorundayız.
Şimdi gelelim sorunuzun cevabına:
Üç sebepten dolayı bu yatırımların devam etmesi için bazı zorluklara katlanmamız gerektiğini savunuyorum.
Birincisi…
Arızalı bir Türkiye’den geldiğimiz için yapılan her yatırım, beni heyecanlandırıyor ve eski Türkiye’nin içimizde bıraktığı derin acının dinmesini sağlıyor.
İki…
Köprü ve yollardan alınan ücretin, başka alanlarda yine bizim için kullanıldığını; binaenaleyh, havaya savrulup boşa gitmediğini bildiğim için.
Üç…
Onurumuz, şerefimiz ve geleceğimiz için savunuyorum.
“ARIZALI TÜRKİYE”!..
- “Arızalı Türkiye” derken neyi kastediyorsunuz?
- Çocukluk ve gençliğimizi yaşadığımız bu güzel ülkemizde, uzandığımız her şey elimizde kalıyordu.
Yollar bozuk…
Kanalizasyonlar bozuk, su boruları bozuk…
Hastaneler perişan…
Adliye koridorları in gibiydi…
Ne okullar doğru dürüst okul (Ortaokulu yağmur yağdığında defter ve kitaplarımızın üzerine şıp şıp su damlayan öğrenci yurdundan bozma bir yerde okuduk. Bu Mardin’in merkezi böyle… Bir de köy ve kasabaların ne halde olduğunu düşün!) ne sıralar sıra ne kara tahta doğru dürüst bir kara tahta idi.
Karakollar da aynı şekilde. Yağmur yağdığında ortalıkta birkaç tane su kovası olurdu.  
Eski Türkiye’de hasta olmak adeta suçtu.
Hastane kapılarında hasta yakınlarının çektiği çile, hastanın çektiği acıdan az değildi.
ANKARA-İSTANBUL KARAYOLU İZMİT- YALOVA- BURSA...
Yollar dar, bozuk perişan haldeydi.
Öyle ki,
Ülkemizin en büyük şehri İstanbul ile başkent Ankara arasındaki bir tek yol bile çift şeritli, tek gidiş-gelişli bir yol idi. 
Otoyol”u falan biz rahmetli Özal zamanında gördük. O İki gidiş, iki gelişli yolu da şimdiki duble yollar gibi düşünme! 
Şimdiki duble yolların neredeyse otoyoldan farkı yok.
O zamanlar, Bolu Dağı’na yaklaştın mı kamyon trafiği arkasındaki kuyruk, Kaynaşlı’ya kadar uzanır arkasından “ya sabır!” çekerdik.
Aş aşabilirsen Bolu dağını
O yıllardaki hükümetler, Bolu Dağı’na kepçeyi dayayıp, bir şerit daha açmaktan bile acizdiler. Yıllarca Bolu Dağı’ndaki o çileyi, tüm Türkiye olarak çektik.
Nihayet…
Erbakan Hoca’nın kısa süreli iktidarı döneminde bir-iki şerit eklendi de şoförler rahat bir nefes aldı.
Aynı çile Türkiye’nin sanayi bölgesi olan Marmara bölgesinde de on yıllar boyunca yaşandı.
İzmit-Yalova-Bursa yolu tek şeritli, tek gidiş-gelişli bir yoldu.
Evet, tek şerit!..
İzmit Körfezi’ni dolaşarak geçmek, tam bir kâbustu.
Önünüze düşen kamyonu sollamak için ne stresler çekildi ne kazalar yaşandı o yolda bir bilsen!.. Ama hepsi unutuldu.
Şimdi…
Klavye kahramanları, 2 dakikada geçilen Osmangazi Köprüsü’ne laf yetiştirmeye çalışıyor. (Bu arada o yol da bu hükumet döneminde duble yol oldu)
İDO…
Arabalı vapurlar çıktığında sevinmiştik. Yarım saate geçer, bir saat de kuyrukta bekleriz iyi…
Ama bilhassa tatil günlerinde arabalı vapurlar öyle bir yoğun oluyordu ki… 
Kuyruk, Derince’ye kadar uzanıyordu.
O kalabalığı görünce…
Naçar…
Daha yokuşun başında direksiyonu kırıp İzmit üzerinden Yalova- Bursa istikametine gitmek zorunda kalıyorduk.
Ve yine kamyonları sollama çilesi, yine stres
Türkiye’nin kalkınmış, sanayi ve ticaret bölgesi Marmara’yı dolaşan yolun hali buydu!
Varın artık gerisini siz tahmin edin.
Şimdi ise Anadolu’nun en ücra köşelerine bile duble yollarla gidiliyor.
Geçilmez dağlardan, tünellerle geçiliyor. 
Derin vadiler üzerine kurulan viyadükler yollara bağlanarak destanlar yazılıyor.
Ama kadir-kıymet bilmeyenler hala “Köprü ve otoyollar pahalı!..” diyor.
ŞEHİR HASTANELERİ, OKULLAR VE DERS KİTAPLARI...
Şehir hastanelerini geçen yazımda anlattım. 
Tek kelime ile beş yıldızlı otel konforunda diyeyim yeterlidir.
Merak edenler bundan önceki yazımdan okuyabilirler.
Okullar ise söylemeye gerek yok.
Hepimizin bir yakını bir şekilde okula gidiyor.
Nasıl okullar yapıldığını görüyoruz.
Ben işin en önemsiz tarafına dokunacağım
Ki…
Geldiğimiz nokta anlaşılsın.
DERS KİTABI TEMİNİNDE YAŞADIĞIMIZ SIKINTI...
90’lı yılların başıydı.
Çocuklarımı kayıt yaptırmak için okula gittiğimde, velilerin
okul bodrumunda uzun bir kuyruk oluşturduğunu görerek ben de sıraya girdim.
Biraz sonra farelerin ortalıkta cirit attığını, fareleri gören çocukların, annelerine sıkıca sarılması vs. heyecanı içinde kayıt işlemlerini kazasız - belasız atlattık.
MASA ÜSTÜNDEKİ KİTAPLAR…
Kayıt işleminden sonraki günlerde, çocukların eline alınacak kitap listesini tutuşturdular.
Tamam!
Alacağız ama kitaplar piyasada bulunmuyor…
Veya…
Bir kısmı bulunuyor.
- Kitapları nereden temin edeceğiz?
- Milli Eğitim Müdürlüğü kitap evi Cağaloğlu…
İnnallahe maassabirin…
Ya sabır” çekip, Cağaloğlu’nun yolunu tutuyorum.
Aman Allah’ım!
Bir kuyruk ki, neredeyse Sirkeci’ye varacak.
Yapacak bir şey yok, girdim kuyruğa…
Tam sıra bana gelecekken, alacağım kitap bitmesin mi?
Ertesi gün mü başka bir gün mü unuttum şimdi; tekrar Cağaloğlu’na gitmek suretiyle ancak okul kitabına kavuşabiliyorum.
Bende bir sevinç bir sevinç hiç sormayın.
Tayyip” ise ne yapıyor?
Daha okul başladığı gün tüm ders kitapları gıcır gıcır öğrencinin masası üzerinde duruyor. 
Hem de velilerden 5 kuruş almadan, velileri Cağaloğlu’nda güneşin altında sıra bekletmeden. Amirinden izin alıp, bir gününü kaybetmeden…
Haliyle ne heyecan var, ne stres, ne sevinç
Tayyip”, bu sevinç ve heyecandan Z kuşağının velilerini mahrum bıraktı!..
Belki de itirazları bundan.
ONUR VE ŞEREFİMİZ İÇİN!..
- Pahalı da olsa, kullandığım sürece ben, köprü ve otoyol ücretini seve seve ödemeye devam edeceğim.
- Neden?
- Çünkü bu hükumet, aldığı paralarla başka bir yatırım yapmasa bile yurt dışında bizi adam gibi temsil ediyor ya.. Sırf bunun için olsa bile desteklemeye devam edeceğim.
- Diğerleri iyi temsil etmiyor muydu?
- Hayır, etmiyordu! 
Örnek olarak bir Ecevit, bir de İnönü örneğini vermek istiyorum. 
Açın arşivleri bakın!
Bilhassa, Ecevit’in yabancı devlet başkanları karşısındaki duruşu bizi adeta kahrediyordu.
Ya İnönü!
O da yediği fırçanın acısı geçmeden ABD başkanının gönderdiği uçağa binerek Amerika’ya gidiyor. 
Be adam!
Bu kadar fırça yedin... Hangi yüzle hem de onun gönderdiği özel uçağı ile ayağına gidiyorsun?
Bu arada; ülkemizin dünya siyasetinde en ufak bir ağırlığı yoktu.
Nasıl olsun ki!
Başbakanı, kumar masasında yumruk yiyen bir ülkenin ne ağırlığı olabilir?

Türkiye haberleri, Avrupa gazetelerinin üçüncü sayfa haberiydi. O da ya tren kazası, ya otobüs kazası vs. gibi sebeplerle çok sayıda ölümler olunca haber olabiliyorduk.
Şimdi ise..
Başta Cumhurbaşkanımız Erdoğan olmak üzere, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, Milli Savunma Bakanı Akar’ın ve diğer devlet adamlarımızın yabancı devlet başkanları ve mevkidaşlarının yanındaki duruşuna bir bakın!
Hiç IMF heyeti önünde el pençe divan duran eski devlet bürokratlarımızın haline benziyor mu?
Ya Hakan Fidan!
Fuat Doğu’nun “Benim görevim, CIA yetkilisine mihmandarlık yapmaktı!..” diyen o eski MİT müsteşarından, CIA’nın çevremizde oluşturmaya çalıştığı terör odaklarını yerle bir eden…
CIA’nın beslediği teröristleri yurt dışından paketleyip getiren bir MİT başkanına kavuştuk.
Nereden nereye…
Netice olarak.
Değil mi ki,
Cumhurbaşkanımız bütün bu faaliyetleri deruhte ediyor, bize bu dünyada şerefli bir hayat, manevi dünyamıza bir mana kazandırıyor, başka bir hizmeti olmasa bile bu kadarı bile bana yeter.
Bu arada, “kendi belediyeleri” hiçbir iş yapmadığı gibi, koyduğu su zammına itiraz etmeyenler, kaymak gibi yollarda tatile gidenler, beş yıldızlı hastanelerde bedava tedavi olup, çıktıktan sonra teşekkür etmeyi bile bilmeyenler…
Varsın, “Tayyip, köprü ve yolları pahalı yaptı!” desin.
İnanıyorum ki, eninde sonunda milletin derunundaki sağduyu galip gelecek…
Ve Türkiye, emin adımlarla yine yoluna devam edecek
İnşallah
.
Emin Batur, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI