İşim gereği yaptığım ve hatta hobim de olan “Parayı ve siyaseti takip etmek” vazgeçemediğim iki hayati konudur.
Hatta buna tutku dersek yerinde olacaktır.
“Her şehrin, her bölgenin, her ülkenin, her coğrafyanın ve dahi dünya genelinin bir master planı var!” dersek bu da genel bir kabul görecektir.
Sisteme baksanıza! Milletlerden /toplumlardan habersiz her plan ve proje hazırlanarak, tepeden aşağıya doğru kontrollü bir şekilde koordine edilerek uygulanmaya çalışılmaktadır.
İyi de; “Master-plan” kimler tarafından çiziliyor, kimler uyguluyor, kimler kazanıyor, kimler kaybediyor?.. Bu sorular ardı ardına akla gelmektedir.
İş hayatında olanlar bilir ki her sektörün kendine has avantajları, açmazları ve kazanç ölçeği vardır.
Konu açık ve nettir.
Birileri seçimler aracılığı ile veya atanarak, özel konumlara gelmekte, sistemin kontrolünü ele alıp tüm dünyayı bir forma sokmaya çalışmaktadırlar.
Lakin planlamalar yapılırken, seçenlerin beklentileri üzerinden değil de planlamaları yapanların birliktelik kurdukları sermaye sahiplerinin beklentileri üzerinden mi uygulanmaktadır.
Konunun düğümlendiği yer de tam olarak burasıdır.
Uygulayıcılar, kimlerin çıkarları doğrultusunda hareket/hizmet etmek durumundadırlar.
Kapital sahiplerinin mi? Yoksa milletlerin/ toplumların refahını sağlamak adına insanlığın mı?
Cevap aranması gereken soru tam da budur. Yani, doğru cevaba ulaşmak için, doğru soruyu sormak gerekiyor.
“Eğitim” nedir, amacı ne olmalıdır ve iletişime katkısı var mıdır?
Günümüzde eğitimli veya eğitimsiz bireyler, kurulan çıkar ilişkileri ile birlikte ve bir takım kişiler üzerinden sistem içerisinde kilit noktalara getirilerek, sistemin kendi çıkarları doğrultusunda işlemesini hedef almaktadırlar.
Eğitimsiz insanların yüksek makamlara getirilerek, ellerine kudret teslim edilmesinin, temsil edilmesi gereken ŞİAR’ın kendi ellerimiz ile yok edilmesi anlamına geldiğini artık hepimizin idrak etmesi gerekmektedir.
Çünkü; bu şekilde yapılan her hamle, toplum nezdinde karşılık bulamayacağı için yıpratır ve yabancılaştırır.
Başta ülkenin, ardından insanlığın gelişmesi için düşünülen projelerin hazırlanmasında ve uygulanmasında, içerisine düşülen en büyük handikap, hazırlanan projenin sahaya uygunluk taşıyıp taşımadığı ile ortaya çıkar.
Proje, sahadaki gerçeklikler üzerinden hazırlanmış ise, uygulama esnasında küçük revizyonlar yapılarak, projenin hayata geçirilmesi kolay ve sorunsuz olacaktır.
Fakat, sahanın gerçekliklerinden bağımsız şekilde bir proje hazırlanmış ise, halk tabirinde “bam telinin koptuğu” sahne yaşanacaktır.
Yaşanan sorunların merkezine inmek gerekirse, ele alınması gereken konulara da göz atmak gerekir.
Sosyal ve sınıfsal farklılıklarından kaynaklı, değişik hayat tarzları ve bakış açılarının oluşması çok doğaldır.
Bundan yola çıkarak konuyu, ÜÇ ana başlık altında incelemek zaruriyet arz etmektedir.
Alt tabaka olarak adlandırılan toplumun büyük kesimidir…
Üst tabaka olarak adlandırılan toplumun küçük kesimidir…
Ve son olarak yukarıda belirtilen iki sınıfın iletişimini ve koordinasyonunu sağlayan, ara geçişken sınıf olarak adlandıracağımız toplumun orta kesimidir…
Genelde “Alt kesim” ile “Üst kesim”in anlaşması pek mümkün olmamaktadır. Nedenine gelirsek, her iki kesimin yaşama tarzları ve hayatı okuma şekilleri büyük farklılıklar göstermektedir.
Burada önem vurgusu yapmak zorunda olduğum nokta, “Orta-geçişken sınıf”ın rolünün çok önemli olduğudur.
Çünkü, orta geçişken sınıf her iki taraf ile iletişimde olmakla birlikte, her iki tarafın bakış açısına, yaşama tarzına ve hayatı okuma yetilerine yakın ve aşina olması gerçeği ile birlikte, geçişkenliği ve iletişimi sağlamak gibi ağır bir sorumluluğa da sahiptirler.
“Sıkışmışlıktan nasıl çıkılır ve anlaşmazlıklar nasıl giderilir” buna kafa yormak elzemdir.
Bir ülkede, hatta dünya genelinde “Orta sınıf” olarak adlandırdığımız kesimin yok edilmesi demek, “alt ile üst tabakanın iletişiminin kesilmesi” anlamına gelmektedir.
Şayet iletişim yok ise tartışma, uzlaşma yok demektir ve bunun adı da KAOS DEMEKTİR.
Ülkemizde “Orta kesim”in (orta sınıf) yok edilmesi, gerçekleşmiş olmakla birlikte, üretime yönelik ihtiyaç duyulan alt kesim ile üst kesimin iletişimi kesilmiştir.
Yaşanan bu iletişimsizlik, sonunda kısmi kamplaşmalar sayesinde küçük ölçekli iletişim ve üretim her ne kadar başarılabilmiş olsa da ülke genelinde yaşanan iletişim eksikliği ve aksaklıklar sayesinde üretim büyük ölçüde durmuştur.
Bir ülke, üretmediği taktirde önce borç almak, ardından ödeyemeyeceği borçlar sayesinde batarak iflas etmek ve yok olmak zorunda kalacaktır.
Üretim olmadığı takdirde, borçlar ve alacaklar dengesini kurgulayarak balansa oturtmak mümkün görülmemektedir.
Bundan dolayı, tüm iletişimin üzerinden geçirilmesi gereken orta-geçişken sınıfın inşaası ve çoğaltılması elzem hal almıştır.
İletişiminiz yoksa kör, sağır ve dilsizsiniz demektir.
Global ekonominin sahipleri, tüm dünya devletlerinin etrafını askeri ve ekonomik olarak kuşatırken, bizler daha ne kadar kör, sağır ve dilsizi oynamak zorunda kalacağız.
Bu sorunları aşamaz isek 2019 yılının üçüncü çeyreğinde ülke ekonomisinin yaşayacağı bir çöküş de kaçınılmaz olmayacak mıdır.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @KARANIAli , @dikgazete