?>

Çözüm; yumuşak güç değil, güvene dayalı ilişkiler ağıdır!

Ali Karani

5 yıl önce

Birey, doğal halinin dışına çıkmaya zorlandığı taktirde, davranışlarının şiddete dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır.
Doğallık, herşeyi kendi özünde tanımlayan hayatın ta kendisidir. 
Her türlü iletişim, doğallık üzerinden kurgulanabilir. 
Beyinlerin ve düşünce sistematiğinin farklı kalıplara zorla sokulmuş olması, bireylerin zihin kodlarında dünyalarını ayrıştıracağı için, kendisi ile aynı frekansta olmayana karşı sağlıklı bir iletişim geliştirmesi mümkün olamayacaktır.
Sağlıklı bir iletişim, herşeyi balansına oturtacaktır. Zaten Devletin de "denge" değil, "balans" üzerine kurgulanma zorunluluğu vardır.
Bundan dolayı denilmelidir ki: Hayatın doğal hali ile topyekün devamlılığı yasasını savunan ve tavsiye eden Türk Akıl ve düşünce sistematiği, dünyanın düşürülmüş olduğu ahvalden kurtulabilmesi için doğal temelleri oluşturan ve yegane yasaları savunan kadim yapının adıdır.
Sivil toplumlardan teşkil ulusların haklarını korumak ve kollamakla görevli "Devlet" denilen aygıtın asli görevi, hakim olduğu ve dahi haksızlıklar yaşanılan topraklarda hiçbir ayırım yapmadan tüm insanlığın her türlü risklere karşı, haklarını güvence altına alabilecek kudrette olmaktır.
Bugün dünya vatandaşlarının en temel ihtiyacı olan hayati gereksinimleri, zor şartlar altında kalındığında ister istemez kendilerini güvence altında tutabilecek bir mekanizmayı da muhtaç kılmaktadır.
Yanisi; Toplum olmazsa, devlet, "Akıl ve Şiar" olarak etkili faaliyet göstermeden devam edebilir. Fakat "Devlet" olmazsa toplumun savunma mekanizması olamaz.
Bu şekilde, karşılıklı bağımlılık hali, her kesimin kabul etmesi gereken bir gerçekliktir.
Hem toplumun hem de devlet aygıtının uyumlu şekilde işleyebilmesi için ihtiyaç duyulan karşılıklı anlayış, kabulleniş  ve nezaket kuralları ile birlikte, her iki tarafın da (Devlet ve Toplum) birinin bir diğerine hakkını teslim edebilmesini gerektirmektedir. Yekvücut olabilmek bu şekilde gerçekleşebilecektir.
Herkesin gelecek kaygısı taşıdığı günümüz dünyasında, geleneksel reflekslere sahip yapılar, bu risk analizini yaparak doğru koordinasyonu oturtmak zorundadırlar. 
Toplumun eşit olmayan şartlar üzerinden beklenti içerisine girerek yaşadığı gelecek kaygıları giderilmedikçe, dayanışmanın önünün açılması kolay görünmemektedir veya medeniyet kurgusundaki ilerleme hızı, şartların dayattığı sorunlar karşısında ihtiyaç duyulan hızlı yapılanmayı geciktirmektedir.
Bugün yaşadığımız kimlik bunalımının adını koymak gerekirse; Geçmişimizden gelen  güvene dayalı ilişki kodlarına sahip olunmasına rağmen, batının kurguladığı hayat tarzı ile bizlere dayattığı çıkarcı ilişkiler kuramı sayesinde, bizleri yalnızlaştıran yaşama tarzını içselleştirmeye çalışmamızdan kaynaklandığını söylemek gerçek bir tesbit olacaktır.
Kendi kodlarımız temel alınarak yaşantı ve ilişkiler sistemini inşa ettiğimiz zaman, hem kimlik bunalımı yaşamamış oluruz, hem de özümüze dönerek suyun yatağını bulması misali hayatımızı balansa sokabiliriz.
Devlet aygıtı, herşeyin garantörü olacak şekilde formatlandığında ve topluma sunulduğunda, çekim merkezi kimliğine bürünecektir. Böyle bir “Devlet”in çatısı altında yaşamayı ve birlikte olmayı red edecek bir sivil yaşam formu düşünülemez.
Bundan dolayı denmelidir ki;
Toplumun her rengi ve kesimi, kendisini rahatça ifade edebildiği bir ortamda yaşama hakkına sahiptir ve bunun garantörü de medeniyetimizin inşasını gerçekleştirmeye aday devlet aygıtımızdır.
Kim rahat ettiği ve kendisini garantide hissettiği bir sistemi (şemsiyeyi) red edebilir ki!
Batı ittifakı, bugün her ne kadar kendisini dünyayı domine eder konumda göstermeye çabalasa da ait olduğumuz sahadaki gerçeklik, bunun tam tersini göstermektedir.
Çünkü; Kadim gelenekten bizlere miras kalan reflekslerimiz, bizlere tamamen yabancı olan kodlamalar karşısında, sürekli olarak kendine has reflekslerini ortaya koymaktadır.
Hayatın topyekün devamlılığı yasaları üzerinden ortaya koyduğumuz irade karşısında, batının bizlere deli gömleği giydirme çalışmaları, tüm bu yaşadığımız doğum sancılarının sahadaki yansımaları olarak algılanmalıdır.
Adaletin, Anadolu topraklarından dağıtıldığını ortaya koyabilen iradenin, dünya genelinde yaşanılan haksızlıklara karşı da bir çekim merkezi olması kaçınılmaz olacaktır.
Hayatın altın kuralı der ki; 
Birçok şeyin bitmesine rağmen ilişkiler devam edebilir. Lakin, güven biterse herşey biter.
ABD’nin bugün uyguladığı tam saha pres ve baskıları, coğrafyamızı birbirine kenetlenmeye götürmektedir.
Hava ne kadar çok soğursa, ısınmak için de herkes birbirine daha çok yaklaşmak zorunda kalacaktır.
Ankara’nın bürokrasideki, İstanbul’un  ticaretteki stratejik konumu gereği, merkez üsler olarak belirlenmesi, organik bağlar üzerinden yakın temasta olunan devletlerin de temsilcileri ile katılım sağlayacağı bir "ORTAK VE ÜSTÜN AKIL YAPISI"nın hayata geçirilmesi zorunluluğu vardır.
BU MERKEZLERDEN ÜRETİLECEK STRATEJİLERİN UYGULANABİLMESİ İÇİN, DİĞER (GENİŞ) COĞRAFYALARDA KURGULANMASI ELZEM ALT (BİRİMLER) YAPILARIN DA AYRICA HAYATA GEÇİRİLMESİ GEREKMEKTEDİR.
Tıpkı zamanında tavsiye ettiğimiz "Türk Ticaret Merkezleri"nin (TTM) kurulmasının zaruriyet arz ettiğini raporladığımız gibi.
Bu yapıların, kendi içlerinde bağlantılı, lakin dış dünyaya kapalı olacak şekilde formatlanması önem arz etmektedir.
Şayet insanlığın ihtiyaç duyduğu bir medeniyet inşa edilecek ise, bu yapının içinde her kesimden farklı renklerin de olması elzemdir.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @KARANIAli , @dikgazete

YAZARIN DİĞER YAZILARI