?>

Devlet, global ekonomi, medya ve terör ilişkileri arasındaki çıkar çatışmaları

Ali Karani

4 yıl önce

Türk devlet aklı AK Parti'yi işbaşına getirerek, Türkiye Cumhuriyeti Devletini global ekonomi ile çatıştırmadan, ülkeye ekonomik kaynak aktarmanın önünü açmayı hedeflemişti. 
Çünkü dengeler bunu gerektiriyordu. Bu arada, Devlet Aklı hiç boş durmadı ve iki koldan çalışmak sureti ile; 
Bir koldan “AK Parti” üzerinden global ekonominin ülke üzerindeki hamlelerini ertelemeye çalışırken (“AK Parti bu konuda sınıfta kalmıştır” algısı toplumda hakimdir), bir diğer koldan, devlet politikalarını hayata geçirecek planlamalar yaparak coğrafyayı bağımsızlığa ve istikrara kavuşturacak hamleleri hayata geçirmenin alt yapısını hazırladı. 
Anlaşılan o ki, artık ulus devletler ve global ekonomik güç dengeleri eşitlenme aşamasına yaklaştığı için “Devlet Aklı” vites yükseltip, hazırladığı alt yapı taşları sayesinde coğrafyanın, ihtiyacı olan sisteme kavuşturulmasını ilk hedef sıralamasına yerleştirmiştir. 
AK Parti'nin miadı bundan dolayı dolmuştur” diyebiliriz. Fakat toplumun zihin kodlarında, coğrafyanın üzerine yakışan elbise giydirilene kadar “Türk usulü başkanlık sistemi kullanışlı bir aparat olarak kalmalıdır” öngörüsü, hala geçerliliğini korumaktadır diyebiliriz. 
Devlet Aklı işletilerek kontrol altına alınmış ve/veya dengelenmiş Türk usulü bir başkan, coğrafyadaki yakın çevre devletlerinin tepkisini çekmeyecektir şeklinde bir öngörü geliştirebiliriz.
Neden Türk usulü başkanlık devam etmelidir” diye soranlar olacaktır!.. Belki de bundan dolayı, Türk usulü başkanlık devam etmelidir… Siz ne dersiniz.?
Hep birlikte şahitlik ettiğimiz ve MHP’nin hazırlamış olduğu 100 maddelik yeni Anayasa önerisi, sayın Devlet Bahçeli tarafından geçtiğimiz günlerde yapılan bir basın toplantısı ile açıklanmıştı.
Madem “100 maddelik Yeni bir anayasa” MHP tarafından öneriliyor, o zaman bu anayasa önerisine eklemeler de çıkarmalar da bir uzlaşı zemininde muhakkak yapılacaktır.
O zaman; Geçmişimizden bizlere miras kalan ve organik bağlarımızın bugün dahi korunduğu tüm coğrafyaların, Ankara üzerinden bütünleşmesinin önünü açacak şekilde “çekici bir işlev ve içeriğe sahip maddeler de eklenmelidir” diyerek sırası gelmişken ek kanaatimizi bildirelim.
Dün, 11 Mayıs 2021, İsrail, Gazze’ye savaş ilan etti…
Televizyonlardaki tüm tartışma programlarında, karşılıklı olarak sürekli gündem oluşturan konuşmacıları hemen hemen her gün izliyoruz. Değil mi!? 
Dünkü konuşmacılardan kimileri, ilan edilen savaşı, Netanyahu’nun iktidarını korumak amaçlı hamleler yaptığına dayandırırken, bir başkaları da ülkemizin iç siyasetinde kendilerine alan açmaya çalışanların avukatlığını yaparak seslerini yükseltmeye çalışıyorlar maalesef...
Biz de kendi bakış açımızdan konu ile ilgili öngörümüzü ortaya koyalım o zaman, ne dersiniz!
“Kürtler, bir Selahaddin Eyyübi çıkartmaya çalışıyor”
Bu hamlenin arkasındaki derin stratejiyi görmek zorundayız.
- Kürtler mi bir Selahaddin Eyyübi çıkartmaya çalışıyor!? 
- Yoksa Kürtlerin başına bir “Selahaddin Eyyübi” mi getirilmeye çalışılıyor!? 
Bunu hep birlikte yaşayarak göreceğiz.
Aslında, dışarıdan gelen veya dışarıya karşı yapılan her hamle veya baskı, içeride Kürtleri bir adım daha ileriye taşıyor. 
Türk” olarak adlandırılan kesim ise AK Parti'ye karşı oluşturulan alerji üzerinden çember dışına itilip, ikinci plana çekiliyor, (tabirimi affedin) yani küme düşürtülüyor.
Anlayacağınız; Tüm iç ve dış hamleler “Kürt kozu”na oynuyor.
En çok dikkat edilmesi gereken konu budur!..
Aksi taktirde, bu konu çok derinlerden fay hatlarının kırılmasını tetikleyecektir.
Yakın geçmişi sırası ile takip edelim isterseniz!
- Açılım sürecinde Kürtlerin üzerine yapışan terör yaftası, algılar yumuşatılarak ortadan kaldırıldı ve “Kürtler, düşman değil, asıl hedef ve düşman PKK’dır” algısı, topluma yaşatılan kavram kargaşasını  aydınlatmak adına ve yeni bir üslup ile “doğruya doğru diyelim” toplumun zihnine yerleştirildi.
- Kürt Anneler, “HDP” binalarının önünde oturma eylemi yaparak, çocuklarının “PKK” tarafından serbest bırakılmasını istedi ve bu talep hala devam etmektedir.
Bir diğer taraftan;
- FETÖ, darbe girişiminin ardından bir kesim, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” dünya kamuoyu önünde terörist ilan edildi. “Yanlışı kim yaparsa yapsın, yanlış yanlıştır”!..
Yakın geçmişte; “Terör” eşittir “Kürt” algısı sona erdirilmişti ya!..
Bu sefer de; “Terör” eşittir “Türk” şeklinde algılarımıza yerleştirilmeye çalışıldı yabancı basın tarafından. Ve maalesef bu oyunu ya kimse görmedi veya gördü de sesini duyuramadı diyelim artık!..
Peki, bu yanlışı nasıl düzelteceğiz şimdi!? Bunu da biz sormuş olalım.
Türk veya Kürt bizim için fark etmemeli. 
Ülkeme ve coğrafyamın barış ve huzuruna kim hizmet eder ve kalkınmasına katkıda bulunursa etik olarak DOSTTUR, KARDEŞTİR! diyebilmeliyiz.
Geçmişten referanslar alarak bugünün dünyasında nefret ve intikam duygularının girdabına kapılanlar, artık burunlarının ucunu göremediklerini ve her seferinde nefret ve intikam arasında gidip gelmeler yaşarken, yaptıkları tüm hamlelerinde kullanılabilecekleri ihtimalini hep göz önünde bulundurmalıdırlar.
Z” kuşağı ile ilgili kaleme aldığımız makalemizden bir “Dip Not” olsun;
Muhafazakar Türk-Kürt birlikteliğinin, seküler Kürt-Türk birlikteliğini tasfiyesi günümüzde yaşanırken, geçmişte bunun tersi de yaşanmıştı... 
Coğrafyamızın tarihi süzgecini inceleyecek olursak, Kürt ve Türk hangi dönemde el ele vermiş ise başarı ivmesinde (PİK) zirve noktasının yakalandığını görebilirsiniz.
Tasfiye edilen seküler yapıda çoğunluk ve etkin olan taraf Türk tarafıydı. Bugünkü Muhafazakar yapıda ise çoğunluk ve etkin olan taraf ise Kürt tarafıdır.
Son Söz;
Kurtuluş Savaşı en kolay olanıydı aslında. Çünkü, çok acılar vermiş olsa da başladı, yaşandı ve bitti.
Tarih boyunca, nefret ve intikam duygularından beslenen “CEHALETE KARŞI MÜCADELE” edenler, aslında gerçek kahramanlardır. 
Çünkü cehalete karşı verilen mücadele uzun solukludur ve hiç bitmeyecektir!
Saygılarımla.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI