TÜRKİYE LOJİSTİK ÜS OLMALI VE CUMHURBAŞKANI DA SIKIŞTIRILDIĞI KİMLİĞİNDEN KURTULMALI.
On yıllardır süren bir mücadelenin son rötuşları yapılırken, Anadolu topraklarının lojistik bir üs olarak net bir kimlik kazanması ve Cumhurbaşkanı’nın da sıkıştığı kimlikten sıyrılıp kurtulmasının zamanı gelmedi mi artık!?
Ne demek oluyor şimdi bunlar diyenler olacaktır!
Gelin hep birlikte sürecin ilerleyişini gözlemleyelim isterseniz…
Onaltı devlet ve imparatorluk kurup, işlevi tamamlanınca da yıkan bir akıl nasıl çalışır öncelikle onu incelemekle başlayalım!
Devamlılığı esas olarak kabul eden bir anlayış ile gelişmelere bakıldığında, bir bitişin yeni bir başlangıç olduğu anlaşılmamalıdır kanaatini aklımızda tutalım öncelikle.
Dedik ya; Devamlılığı esas olarak kabul eden bakış açısı bunu böyle görür diye.
İrili ufaklı devletlerin ve imparatorlukların doğması, büyümesi ve sonunun gelmesi demek, sistemin kendisini daha yüksek bir formata taşıması anlamına gelmektedir.
Durumun daha iyi anlaşılabilmesi için kısa bir örnek verelim ve devam edelim.
Beyin, sürekli olarak arayan ve bularak yeni şeyler öğrenen canlı bir organizmadır.
Hal böyle olunca da “psikolojim bozuk” diyenlerin çoğunda tespit edilen böyle bir durumla karşılaşmak normaldir denmeli.
Nedir bu durum; bir örnekle açalım isterseniz.
Yaşanmış travmaları bu konunun dışında tutarak denmeli ki; insanoğlu, çevresel etkilerden kaynaklı iletişim ve etkileşimlerinde doyuma ulaşınca, yeni ve üst bir seviye arayışına girme ihtiyacı duyar.
Günümüz şartlarında adlandırdığımız normal psikoloji, sebep - sonuç ilişkileri üzerinden formatlanırken, doyuma ulaşması da fazla bir zamana ihtiyaç duymaz.
Günümüzün kasıtlı olarak kısıtlanmış şartlarında sebep -sonuç ilişkileri ile doyum yaşayan psikoloji, kendisi için daha geniş keşif alanları arayışına girdiğinde yaşadığı boşluk, “psikolojik bozukluk” olarak adlandırılmaktadır maalesef.
Aslında bu konunun yaşanılan psikolojik bir rahatsızlık durumu değil de beynimiz, bizden daha geniş ve daha rahat şekilde keşifler ve araştırmalar yapabileceği uygun alanlar talep etmektedir şeklinde adlandırmak daha sağlıklı bir bakış açısı oluşturacaktır.
Evren nasıl ki her an genişleme yaşıyorsa, paralelinde beyin ve hayal gücü de her an genişleyebilmek, yeni keşifler yapabilmek adına daha rahat ve uygun alanlar arayışında bir ilerleme yaşamaktadır.
Buna uygun olarak şekillenen hayat döngüsüne düşen yansımalarsa, her an genişlemeyi talep eden ve daha sağlıklı keşif alanlarına sahip olmayı tercih eden bir ‘Beyin’e sahip olunduğumuzu söylemek, olağan bir durumdur.
Umarız örneklendirme açıklayıcı olmuştur.
Gelelim günümüz dünyasına ve bu durumun sahadaki ve/veya coğrafyalardaki yansımalarına…
Batı dünyası, kendi ihtiyaçlarını ve çıkarlarını sürekli olarak ön planda tutmakla birlikte, sömürü alanı olarak belirlediği yerkürenin ihtiyaçlarını sürekli göz ardı ederek, bu ihtiyaçları sürekli erteletme girişimlerini dayatmıştır.
Batı kampının, içerisine düştüğü bu kısır döngü, eninde sonunda gerçekler ile yüzleşmek zorunda kalacaktır!
Neden mi?
Çünkü batı kampı, kendisi dışında kalan ve sürekli olarak hayattan ertelenmesini sağladığı insanlığın da ihtiyaç ve gereksinimlerinin olduğu gerçeğini hafife almaktadır.
Batı kampı tarafından uygulanan baskı ve hayat akışındaki erteletme girişimleri karşısında tetiklenen ihtiyaçlar ve gereksinimlerin, tahammül sınırlarını aştığı ve artık durdurulamaz olduğu gün gibi ortadadır.
Bu zemin üzerinden insanlığın çıkış yolunu göstermeye çabalayan ‘Türk Akıl ve Düşünce Sistematiği’nin baskın karakteristiği, kurduğu altyapılar sayesinde artık lokomotif görevi görebilecek kudrete erişmiş olduğunun işaretlerini vermektedir.
Çıkış yolu planlamasının yapıldığı Anadolu topraklarındaki yükseliş, artık büyük bir birliğin oluşması ve hayata geçirilmesi noktasında son aşamaya gelindiğini de işaret etmektedir.
Bu minvaldeki gelişme ve ilerleme, daha geniş coğrafyalara hitap etmesi beklenen idari kadronun da bir üst aşamaya geçerek kendilerini bu yeni formata uyumlu hale getirmelerini şart koşmaktadır.
Bu gerçeklik, göreceli olarak bakıldığında Ankara ve İstanbul’dan başlatılan ve “Balkanları, Kafkasları, Orta Asya’yı, Orta Doğu’yu, Afrika’yı hatta Avrupa’nın bir kısmını içine alan coğrafya sınırları içerisinde senkronizasyonun işleyebilmesi için, sınırları aşağı yukarı belirlenen ülkelerin oluşturacağı türbülansı da göz önüne alırsak”, bu sınırlar içindeki ülkelerin mevcut kanunları ve kurallarının kelam yerindeyse fazla bir önem arz etmediği gerçeğini de gözler önüne sermektedir diyebiliriz.
- Sayın Putin Diyor ki; Türkiye’yi en büyük Doğal gaz merkezi yapma niyetimizi bildirdik.
- Sayın Erdoğan diyor ki; Tahıl mutabakatını güçlendirerek devam ettirmekte kararlıyız.
Hal böyle olunca;
- Dünya genelinde ziraatın bitiriliyor olması, ziraatı ellerine geçirmiş olan global elitlerin tasfiye edilmesi için gerekli bir uygulamaydı.
- Ticaretin yavaşlatılması, ticareti ellerine geçirmiş olan global elitlerin tasfiye edilmesi için gerekli bir uygulamaydı.
- Terörün bitirilme çalışmaları, dünyayı terör kırbacı ile yönetmeyi tercih eden global elitlerin tasfiye edilmesi için gerekli bir uygulamadır.
Örneklendirmeler daha çok olabilirdi fakat bu örnekler yeterlidir umarım.
“Dünya’nın sonu mu geliyor” açıklamalarının arkasında yatan gerçeğin bir tercümesi yapılmalıdır artık diye düşünenlerdeniz.!
Aslında Dünya, bir yok oluşa gitmiyor, dünyayı sömürü alanı haline getirenlerin kurdukları kendi ‘dünya’larının sonu getiriliyor demek, daha doğru bir tercüme olacaktır diye düşünenlerden olduğumuzu ilan edelim.
Suya ilk taşı atarak oluşan halkalardaki dalgaları başlatan “Türk ve Rus Dünyası”nın Düşünce ve Akıl sistematiğinin sentezi, kıran kırana geçen mücadelede BAŞAT rolü oynamaktadır.
Bundan dolayı kendi açımızdan bakarak diyebiliriz ki;
“Türk Devlet Aklı”nın desteği sayesinde sayın Cumhurbaşkanı, sıkıştırıldığı kimlikten sıyrılarak daha üst bir kimliğe bürünmeli ve bahsi geçen coğrafyalardaki senkronizasyonu hayata geçirebilmek için devletler üstü bir kurumun idare koltuğuna oturmalıdır.
Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi mi?
Bu ölçekteki idari bir kurulun var olması karşısında “Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı makamı muhakkak çok değerli bir makamdır” fakat “daha büyük bir türbülans oluşturacak yapı ile kıyaslaması yapılmalı mıdır?” diye de biz sormuş olalım!
Siz ne dersiniz.?
Son Söz;
Aşağıda başlıklarını ve linklerini paylaştığımız makalelerin dikkate alınması dileğiyle diyelim ve kalemi şimdilik bırakalım…