Okuduğum kitaplar ve sosyal medyada yayınlanan yazılı makaleler arasında gezinip düşünürken, daha önceden kaleme aldığım bir konu karşıma çıktı.
“SADAT” ve kurucusu “Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi” konusunu çeşitli suçlamalar üzerinden dillendirenler, Türk Devletine ve değerli kurumlarına bilerek veya farkında olmadan zarar verdiklerini hiç düşündüler mi diye sormak gerekmez mi, ne dersiniz!?.
Düşünün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geleceğini şekillendirebilmek adına, atılacak politik adımların değerlendirildiği ve toplantının sonunda gizli veya açık önemli kararların alındığı, devletin en üst resim karesine girebilen bir isim hakkında konuşuluyor, hem de çeşitli suçlamalar yapılarak.
Tüm bu iddia ve suçlamalara karşı, kendileri gerekli açıklamaları yapıyorlar zaten…
Bizler bu konuya diğerlerinden farklı bir açıdan bakmaya çalışalım, ne dersiniz!?
Aslında bu makalede vermeyi amaçladığımız mesaj çok kısa ve net olacaktır…
- Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin menfaatlerini, kendi menfaatlerinin önünde tutarak korumak ne demektir?
Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin önemli bir kurumunda stratejik görevler üstlenmiş ve görev süresi esnasında terfiler alarak ulaşılabilecek en üst konumlardan birisine ulaşabilmiş ve ardından da emekli olmuş.
Gelin hep birlikte Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin, emeklilik döneminin tadını çıkartmak dururken, mücadele ruhundan kopmamış olmasını ve neden getirildiği bu önemli makamdan gözünü kırpmadan istifa ederek ayrıldığını tartışalım isterseniz.
Dedik ya, emekli olmuş ama durmamış.
Özel sektörde kendi uzmanlık alanı ile ilgili bir şirket kurmuş ve ülke sınırları dışına taşarak dikkat çeken ticari kontratlara imza atabilmiş.
Anlayacağınız, uzmanlık alanı olan güvenlik ve savunma konusunda, hem de ülke ve devlet güvenliği ve savunması konusunda askeri ve stratejik eğitimler veriyor.
Herkesle de çalışmıyor hani, sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile eşgüdümlü hareket etmek isteyen ve bu konuda samimiyetini kanıtlayan ülkelerin güvenlik kuvvetlerine eğitim veriyor.
Hal böyle olunca da, bahsettiğimiz bu özel şirketten eğitim alarak, kendi topraklarını savunan güvenlik kuvvetlerinin ne kadar da etkili olduğuna hep beraber şahitlik ettiğimizi hatırlarsınız.
Bu ülkelerin hangi ülkeler olduğu, yapılan çalışmaların neler olduğu gibi konuları anlatmak bizim üzerimize düşmez diyelim ve devam edelim.
Diğer taraftan Türkiye’nin yaptığı hamleleri inceleyecek olursak;
Her ne kadar Batı basınında dillendirilerek manüplasyon amaçlı servis edilen “Türkiye emperyal bir vizyonla, sömürü yapmak adına çevre ülkelere yayılmaktadır” yalanına karşı, örneğin Afrika ülkelerinde tespiti yapılan merkez noktalardaki su kuyularının açılması mı dersiniz, yapılan gıda yardımları mı dersiniz, Ramazan yardımları ve Kurban Bayramı münasebeti ile bağışları yapılan kurbanların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması mı dersiniz… Artık gerisini siz getirin…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına yapılan tüm bu hamlelerin altında öncelikle insani bir duruş yatarken, diğer bir taraftan “Çok zorlayıcı da olsa Türkiye’nin, her ne pahasına olursa olsun kendi sofrasındakini paylaşması” sömürülen coğrafyaların özgürlük mücadelesine destek veren bir duruş sergilediğini ve genelde ise insanlığın hakettiği hayata kavuşturulması hedefini öncelikli hedef olarak önüne koyduğunu görmek gerekmektedir kanaatindeyiz.
Dikkat ederseniz Türkiye, global sömürü sistemine karşı, stratejik bölgelerdeki açılımlarına denk düşen (güvenlik güçlerinin eğitimi ve donatılması) ticari antlaşmaların “SADAT” şirketi tarafından yapıldığını görüyorsunuz.
Yanisi;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yaptığı stratejik hamleleri ile eşgüdümlü çalışan ticari bir şirketin de aynen aynı amaca hizmet eden farklı sivil toplum kuruluşları gibi tamamlayıcı unsur olarak faal olduğu sonucuna ulaşıyoruz…
“SADAT” şirketinin faaliyetlerinin dışında, kurucusu olan Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin, kendisi üzerinden devletin yıpratılması söz konusu olduğunda gözünü kırpmadan istifa etmesi, kanaatimizce durduğu yerin Devleti’nin yanı olduğunun göstergesidir diyebiliriz.
Önemli olan da bu değil midir!
“Devletinin hamleleri ile eşgüdümlü ve tamamlayıcı unsur olarak hareket edebilen kaç özel ‘ticari’ şirket tanıyorsunuz” demek gerekmez mi bu saatten sonra!?
Son söz;
Bu Ülkenin ekmeğini yiyerek serpilen ve zenginleşen, zoru görünce de “para riski sevmez” diyerek ülkesini terk eden şirketleri gördükçe…
Buradan soruyoruz;
Global rekabet arenasında kıran kırana geçen mücadelede, ülkene ve devletine yardımcı olmayacaksan, NE İŞE YARARSIN?