Cumhurbaşkanı’nın ‘Gezi’ üzerine söyledikleri, bu arada ‘sürtük’ lafını telafuz etmesi konusu yeterince konuşuldu. Yeterince ayıplandı ve çok da iyi oldu. Dahası, bu kez, ekonomik krizin derinleştiği bir ortamda gündemi değiştirme taktiği tutmadı, yandaşların dahi savunabileceği bir konu olmadığı için geri tepti diye düşünüyorum.
O nedenle, ben yine, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusu etrafında, çoğunlukla doğrudan telafuz edilmeyen ama alttan alta kaynatılan Alevilik konusuna dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bu tabii ki bugünün ve AK Parti döneminin de konusu değil, daha eski bir mevzu.
Ben köşe yazısı yazmaya başladığım dönemde ilk kez ‘laiklik mitingleri’ni ‘Alevilerin işi’ olarak takdim edenlere ve daha sonra 2010’da yargı reformu tartışmaları esnasında da alttan alta kaynatılan ‘Yargıyı Alevilerden kurtaracağız’ mesajını ciddiye almayanlara karşı da bu konuyu özellikle gündeme getirmeye çalışmıştım.
Doğrusu, AK Parti’nin ‘Alevi açılımı’ esnasında, farklı bir yaklaşım benimsenir gibi olmuştu; ancak o zaman da, Aleviler’in CHP’ye verdiği destek ‘Stockholm sendorumu’ olarak tanımlanmaya başlandı. Yani, Aleviler, “Dersim katliamını yapan bir partiyi, rehincisine aşık olanlar gibi marazi bir şekilde destekliyor” iddiası moda oldu.
Aslında, CHP’li Alevi Kürtlere karşı, Kürt siyaseti de buna benzer bir görüşü benimsiyordu. ‘Alevi açılımı’ da, ‘Kürt açılımı’da sonuç vermedi, eski ezberler geri geldi.
Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesinden sonra, ‘CHP Alevilerin partisidir!’ yaftası tekrar dolaşıma girdi, şimdilerde adaylık konusu etrafında, yarı açık, yarı örtük biçimde tekrar dillendirilir oldu.
Açık konuşalım; CHP Aleviler’in partisidir, ama Alevi partisi değildir.
Aleviler’in partisidir, çünkü yüzyıllarca ‘sapkın’ bir mezhep olarak tanımlandıktan sonra Aleviler, Cumhuriyet’in ve kurucu partisi olan CHP’nin laiklik vurgusunu kurtarıcı olarak görmüşlerdi.
Gerçi, cumhuriyet rejiminin tüm laiklik vurgusuna karşın, halen Sünnilik esas alınıyordu, bunun en bariz göstergesi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yapısı idi.
Bu konuda öne çıkan tartışmalar çerçevesinde, bir zamanlar sol liberaller ve muhafazakârlar arasında ‘cumhuriyet rejimi’nin laikliğinin aldatmaca olduğuna dair bir ortak görüş öne çıkmıştı.
Ben bu noktada, demografik ve kültürel belirleyiciliğin devreye girdiğini düşünenlerdenim.
Bu arada, ‘kültürel belirleyicilik’ derken, sadece ‘hâkim’ olan ve imparatorluğun bürokratik kültürünün mirası demek istemiyorum.
Alevilik, demografik olarak da, göçebe ve kırsal unsura mahsus bir kültür iken, Sünnilik hem İmparatorluğun resmi mezhebi, hem de saray dışında da şehirli, yerleşik kültürün temsilcisi idi.
Alevilerin kamusal hayatta görünürlüğü, sadece cumhuriyet laikliği nedeniyle değil, kırsaldan şehirlere doğru toplumsal hareketlilik çerçevesinde oldu.
Bu çerçevede, Alevilik aynı zamanda şehirli yoksulların siyasi temsili olarak sol-sosyalist hareketler içinde yer aldı.
Alevilerin, İslam içinde Hz. Ali’den gelen ‘devrimci’ dalgayı temsil ettikleri iddiası, romantik bir söylemdir; zira aynı gelenekten gelen Şiilik, Safavi İranı’nda iktidarın dini olabilmişti. Ancak sonuçta, Türkiye’de cumhuriyet döneminden itibaren, Alevilik, laiklik ve sol siyasetler ile özdeşleşmiş oldu.
CHP’yi solcu bir parti olarak görenlerden değilim. Ancak, CHP’nin, önce ‘ortanın solu’ tanımı, sonra ise sosyalist sol’un tarih sahnesinden çekilmesi çerçevesinde, sağcı partilere karşı sol siyaset ile anılır bir parti haline gelmiş olduğu da bir gerçektir.
İkibinli yıllara gelindiğinde, CHP’de (sıklıkla da demokrasi eksikliği pahasına) laikliğin temsili özelliği öne çıkmıştı. Bu süreçlerde, toplumsal tabanı hep önceliği laiklik olan seküler orta sınıf ve Alevilerin toplamı ile sınırlı oldu.
Açık konuşalım:
CHP’de, siyasi kadrolarda Alevi temsilinin artmasının nedeni büyük ölçüde, Alevi olmayan seküler orta sınıfın demografik varlığının azalmasının sonucudur.
Buna karşın Aleviler, kamusal hayatta giderek daha fazla yer almaya başlamıştır, bu bir kayırma meselesi değil, sosyolojik bir sonuçtur.
Zamanında, yargı başta olmak üzere bürokraside ağırlıklı bir temsil kazanmaları, cumhuriyet bürokrasinin katı laiklik anlayışının sonucu idi, AK Parti iktidarı ile, bu durum tersine çevrildikten sonra, CHP’de temsillerinin mahiyeti ‘muhalefet’ çerçevesinde değişmiş oldu.
Bu gerçeğin görmezden gelinmesi sonucu, şimdilerde alttan alta kaynatılan, “CHP Alevi partisi oldu, her kademede Alevilere öncelik veriliyor” şaiyası, sağcı ve mezhepçi olmayanlar arasında dahi kabul görmeye başladı.
Alevilere karşı mezhepsel yaklaşımlar son bulmuş olsa idi, Aleviler, CHP’yi tek adres olarak görmeyebilirdi.
Diğer taraftan, CHP’nin seküler orta sınıf destekçileri, katı bir laiklik tanımı çerçevesinde demokrasi fikrinden uzaklaşmamış olsalar, daha geniş ölçekte toplumsallaşabilir ve demografik bir çıkmaza girmekten kurtulabilirlerdi.
Kılıçdaroğlu, CHP’yi bu çıkmazdan çıkarmaya çalışıyor. Ne kadar başarılı olduğu veya olacağı tartışılır, ancak tam da bu çabasını boşa çıkarmak için, Alevilik sınırlarına çekilmeye çalışıldığı ortada diye düşünüyorum.
Lafı çok uzattım, o nedenle, ‘Çubuk Davası’na dair yazmak istediklerime yer kalmadı. Ama “CHP Alevi partisi’dir” söylemini sonuna kadar tartışmaya açmak gerektiğini düşünüyorum.