Suriye’de yeni Anayasa
Suriye’de yeni Anayasa ve yönetim sistemi...
Suriye’de yeni yönetim geçici Anayasa’yı onaylamış. Anayasa’ya ilişkin iki önemli husustan biri, İslam hukukunun yasaların temel kaynağı olduğu, bir diğeri ise üniter bir devlet yapısını tanımlıyor olması. Türkiye açısından en önemlisi olan ikinci hususta Kuzey Suriye’deki Kürt yönetimi SDG, beklendiği gibi karşı çıkmış, sonrası ne olur bilmiyoruz.
Birinci husus da kuşkusuz önemli, ama başka türlüsünü beklemek mantıksız olurdu. Radikal İslamcı hatta cihatçı kökenli bir örgüt ve lideri herhalde laik anayasa kabul edecek değildi. Diğer taraftan, Suriye’nin eski Anayasası’nda da benzer bir hüküm vardı. Aslında “seküler Arap rejimleri” denilen ülkelerin hiçbirinde bizimkine benzer laiklik ilkesi yoktur. En çarpıcı konu olan evlilik, boşanma gibi özel hukuk alanında, şer’i ilkeler geçerlidir, mesela dört kadınla evliliğin resmen kabulü söz konusudur. Ancak, bu rejimlerde, şer’i hukuk, seküler hayat tarzını teşvik edecek şekilde, ılımlı biçimde yorumlanır. Veya toplumsal sekülerleşme, şer’i hukuka aykırılık içermediği sürece, bu kuralları geçersiz kılar. Şöyle ki; mesela kırsal kesim dışında çok-eşli evlilik, toplumsal olarak kabul gören bir pratik değildir.
İslami hukukun Anayasa’daki yeri ne olacak?
Diğer taraftan, seküler hayatı teşvik eden tedbirler alınır, mesela kadınların haklarını korumak adına, kadınların da boşanma hakkına sahip olması yönünde düzenlemeler yapılır. Bu düzenlemelerin de İslami kurallar çerçevesinde olmasına dikkat edilir. Örneğin; İslam şeriatına göre, kadınlar da evlilik akdinin başında, boşanma hakkını isteyebilir ve alabilir. Mısır’da iki binli yıllarda, evlenme öncesi bu hak resmen önerilip, teşvik ediliyordu. Hiç unutmam, Kahire’de bir toplantıda son derece seküler görünümlü akademisyen bir kadına bu konuyu sormuştuk. Biz, bu gelişmeyi sevinçle karşılamasını beklerken, “Benim kızım yeni evleniyor, ama bu yönde imza vermeyi reddetti” dedi. Ben, “Allah mesut etsin, ama ne olur ne olmaz siz bilinçli bir anne olarak keşke onu teşvik etseydiniz” dediğimde sanki “umarım hızla boşanırlar” demişim gibi tepki vermişti.
Suriye’de de benzer bir durum söz konusuydu; “Suriye’de yeni yönetim altında hayat çok da değişmeyecek” demeye çalışmıyorum. Belli ki seküler bir hayat yaşayan kesim için hayat kökünden değişecek.
Bu meseleye dönmeden önce, Suriye’deki seküler rejimin, yukarıda anlattığım ölçüde seküler olduğunun altını çizmek istedim. Diğer taraftan, “Nusayri rejimi” denilen düzen, iddia edildiği türde bir din baskısı rejimi değildi. Haddizatında söz konusu olan yönetim, “Nusayri rejimi” değildi, seküler Arap milliyetçisi Baas ideolojisine dayalı bir rejim idi. Zaman içinde, Baas rejimi içinde Nusayriler’in öne çıkması, tüm Müslüman ülkelerde olduğu gibi Sünni seküler kesimin nüfus olarak daralması ile sekülerliğin boşalan toplumsal temelini çoğunlukla Nusayrilerin doldurması ile oldu.
Bir bakıma bizde CHP’lilerin durumu gibi. Sünni seküler kesimin neden nüfus olarak daraldığı konusuna gelince, izninizle izah edeyim:
Takdir edersiniz ki; Müslüman ülkelerde sekülerlik, dar bir şehirli nüfusa hitap ediyordu, zamanla bu kesime dahil olanların sayısının artmasına karşılık, malum şehirli nüfusun demografik özelliği azalmaktır. Nusayriler, Aleviler gibi azınlıklar ise, Sünni muhafazakarlık baskısına karşı, sekülerlik ilkesini güvence olarak görüp, sonuna kadar sahip çıkarlar. Bizde de CHP’nin Alevi partisi olduğu iddiası, bu çerçevede bir yanlış anlamadan ibarettir. Diğer taraftan, Nusayriler ve Aleviler, aslında kırsal nüfuslardı ve şehirleşme sürecinde, giderek daha fazla siyasi olarak etken hale geldiler. Suriye’de, kişisel diktatörlüğe dönen bir rejimin tepesindeki aile Nusayri olduğu için, bu mezhebe dahil olmak, bir ölçüde siyasi bir avantaj haline de gelmişti. Ancak, baba-oğul Esad rejimi tabii ki Nusayrilerden ibaret değildi. Yönetim kadrosunda pek çok ve etkili mevkilerde Sünniler vardı. Zaten gerek Suriye gerek Irak’ta Baas ideolojisinin yükseliş döneminde siyaset, mezheplere göre değil, seküler, anti-emperyalist Arap milliyetçiliği çerçevesinde tanımlanıyordu. Irak ve Suriye Baas rejimleri zamanla kişisel diktatörlüğe dönüştü, siyasetin kodları değişti ve sonuçta Sunni çoğunluğun yaşadığı Suriye’de Nusayri, Şii çoğunluğun yaşadığı Irak’da Sünni bir aileye karşı, din ve mezhebi öne çıkaran tepki siyasetleri öne çıktı. Olaya böyle bakmazsak, bu ülkelerde aslında neler olduğunu anlayamayız.
Suriye’de yeni Anayasa, seküler bir rejimi değil İslami toplum düzenini hedefleyecek!..
Suriye’de hayat tabii ki değişecek dedik, şimdi neden böyle düşündüğümü izah etmeye çalışayım.
Baas rejimleri nasıl, resmen İslam hukukunu temel aldığı halde, seküler bir toplumsal hayatın önünü açıyorsa, belli ki, yeni Suriye rejimi yönetimi altında da tam tersi olacak. Yani yeni yönetim, değişim geçirmiş Şara, geçici Anayasa ne kadar din özgürlüğünden söz etse, ne kadar ayrımcılık yapmayacağını iddia etse de, sonuçta kendi ideolojisine uygun bir İslami toplum düzenini hedefleyecek.
Yeni Anayasa’nın vadettiği “semavi dinlere saygı” zaten İslam şeriatının Hıristiyan ve Musevilere ilişkin temel ilkesi. Ancak, bu ilke, sonuçta dini cemaatler düzeni vadeder, bireysel özgürlüklerden bahsetmez.
Doğrusu, Esad rejimi döneminde de özel hukuk konusunda cemaat düzeni cari idi. O nedenle, mesela herkes kendi din ve mezhep esasına göre evlenir, boşanırdı. Katoliklikte boşanma olmadığı için, biraz da şakayla, “Keşke mezhep değiştirseydim” diye yakınan Şam’da rastladığım bir antikacıyı hatırlıyorum. Hal böyle idi, ancak toplumsal atmosfer katı bir din/mezhep baskısı ile belirlenmiyordu.
Demokratik seçimlerle gelenlerin diktatör kesildiği bir devirde Şara, iktidarını bırakıp balık tutmaya gitmeyecek!..
Yeni Anayasa’nın kuvvetli bir başkanlık sistemi önermesi de hiç şaşırtıcı değil. Sonuçta; Şara, devrimci bir metodla elinde silahla yönetime gelmiş biri, demokratik yöntemlerle iktidar olanların diktatör kesildiği bir devirde herhalde iktidarı bırakıp, balık tutmaya gidecek hali yok.
Esad’ların başta olduğu tek adam rejiminden Şara’nın tek adam olduğu, “İslami bir toplum düzeni”nin tepeden dayatılacağı bir rejim söz konusu olacak. Bu arada, “Suriye Devrimi”ni şimdiden göklere çıkaran bizim İslamcılar da yeni “Moskova”larını bulmuş oldular. Batılılar da eskiden Sovyetler, sonra İran müttefiki olan Batı düşmanı bir rejimden kurtulmuş oldukları için şimdilik memnunlar. Bu tablo içinde, bakalım savaştan harap olmuş bu güzel ülkede neler yaşanacak.