?>

Trump dünyayı alt üst mü etti? - 1 / Gazze çıkışı kıyamet alameti mi?

Nuray Mert

12 saat önce

Trump dünyayı alt üst mü etti? - 1 / Gazze çıkışı kıyamet alameti mi?

Trump’ın iş başı yapmasıyla “dünya alt üst olmuş” gibi bir hava esiyor. Öncelikle, insan kendini, “Dünyada ne zaman sükûnet, barış, adaletli bir düzen vardı ki?” demekten alıkoyamıyor.
İkincisi; daha yakın tarihlere geldiğimizde, malum 21. yüzyıl büyük olaylarla başladı. 11 Eylül 2001’de bir nevi kıyamet koptu. “Terörle küresel mücadele” teması etrafında, ABD dünyayı yeniden tanzim etmeye girişti. Afganistan’ı ve ardından Irak’ı işgal etti. Bazı müttefik ülkelerdeki üslerde ve Guantanamo gibi ABD hukukunun işlemediği yerlerde toplama kampları kurdu, yargısız infazlar yaptı ve daha neler neler oldu… ABD yönetimi, Demokratlar’a geçtiğinde, peşinen Nobel Barış Ödülü verilen Obama, Bush’un kaldığı yerden devam etti. Bin Ladin, savaş halinde olunan bir ülkede değil, müttefik bir ülke olan Pakistan topraklarında askeri bir operasyonla öldürüldü. Bu arada, 11 Eylül sonrasında Afrika ülkelerinde gerçekleşen askeri müdahaleler gözlerden uzak kaldı. Arap Baharı, ayrı bir trajik maceraydı.
Nihayet, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle o cenahta kaynayan kazan patladı. “Yeni Soğuk Savaş” ilan edildi. Bu arada Ukrayna, ABD’nin Rusya’ya karşı vekalet gücü haline geldi. Biden, giderayak Afganistan’ı Taliban’a teslim ederken, yirmi küsur yıldır ABD’yle işbirliği yapan on binlerce Afganı yüz üstü bıraktı. Hamas’ın İsral saldırısı sonrası çıkan savaşta, İsrail’e tam destek verdi. Daha fazla uzatmayalım; Trump, ikinci kez Başkan seçildiğinde, kısaca dünyada tablo buydu.

Trump ve Gazze krizi: Dünyayı alt üst eden açıklamalar...

ABD iç politikası açısından ise değişim aslında Trump’ın 2016’da ilk kez seçim kazanmasının ardından başladı; Biden yönetimi bir parantez oldu ve nihayet kapandı. Bu değişimin iç politik nedenlerini şimdilik bir yana bırakalım ve dışardan bakıldığında daha fazla tartışma konusu olan Trump başkanlığının dünyayı ilgilendiren yönlerine odaklanalım. Bizim bulunduğumuz bölge açısından, Trump’ın dış politikasında en çarpıcı konu da ister istemez İsrail-Filistin meselesi oldu.
Bu alanda, Biden yönetimi ile yeni Trump yönetimi arasında devamlılık olduğunun en önemli işareti, Gazze’de son ateşkesin sağlanmasında iki ekibin birlikte çalışmasıydı. Ancak, Biden veya Demokrat yönetimin dolaylı siyasetinin yerini, Trump’ın bomba gibi patlayan açıklamaları aldı. Trump’ın Gazze’yi boşaltıp, burayı Birleşik Devletler’in yöneteceğini söylemesi skandal kabul edildi. Son olarak, ateşkesin bitmesi konusundaki açıklaması da “kıyamet alameti” olarak görüldü.

ABD’nin Ortadoğu politikası: Trump ve Biden farklı mı?

Skandal olmasına skandaldı da aslında bu noktaya varan yolun taşları çoktan örülmüştü. ABD’nin Gazze’yi doğrudan yönetmesi veya burayı Las Vegas’a çevirmesi, kuşkusuz abartılı bir tablo. Ancak, sonuçta Biden yönetimi de ne pahasına olursa olsun İsrail’in Hamas’ı Gazze’den tümüyle “temizleme” siyasetine tam destek veriyordu. Dahası, Netanyahu’nun sözde ateşkes çağrılarına kulak asmayıp, savaşın alanını Lübnan’a taşıması ve Hizbullah’ı bertaraf etmesi, ABD’yi bölgedeki en büyük düşmanlarından birinden daha kurtarmış oldu. Hem de söz konusu olan Hizbullah, ABD’nin bölgedeki “baş düşmanıİran’ın zayıflatılmasında çok daha önemli bir aktördü. Bu sayede, Hizbullah’ın silahsızlandırılması yönünde yirmi yıllık çabalar sonuç vermiş oldu. Dahası, Lübnan iç siyasetinde ilk kez Hizbullah’ın yer almadığı bir kabine kuruldu. Bölgeyi izleyenler bilir; bu gelişme, bölgesel dengeler açısından fevkalade bir olaydır.
Diğer taraftan, Lübnan’da Hizbullah’ın yenilgisi, Suriye’de 13 yıl süren rejim değişikliği çabalarının da gerçekleşmesini sağladı. Yani, İran’ın bölgesel müttefiklerinden ve dolayısıyla ABD’nin bölgesel düşmanlarından biri daha sahneden çekilmiş oldu. “Terörist Colani”den “Suriye’nin yeni lideri Ahmet eş-Şara”ya geçiş de bu çerçevede anlaşılabilir. Tüm bu gelişmeler, İsrail’in ve münhasıran Netanyahu’nun ABD nezdindeki değerini arttırdı. Trump’ın Netanyahu’yla yakınlığı malum; ancak, Washington’da ala ve vala ile ağırlanmasının asıl nedeni bu gelişmeler.
Gelelim, ilk bakışta akıllara ziyan gibi görünen, Trump’ın Gazzelileri Mısır ve Ürdün’e taşıma projesine. Adı böyle konulmamış olsa da aslında bu fikir de yeni değil. Mısır, 1967 savaş yenilgisine kadar olan süreçte Gazze’nin yönetiminde söz sahibiydi. 1959’da Birleşik Arap Cumhuriyeti kurulduktan sonra Gazze de bu birliğin bir parçası sayılıyordu. 2005 yılında Ariel Şaron hükümeti zamanında İsrail’in Gazze’den çekilişi, ardından da Mısır ile İsrail arasında Gazze’nin güvenliği konusunda işbirliği söz konusuydu. Netanyahu, o dönemde Gazze’den çekilişe karşı çıktığı için, Şaron başbakanlığındaki kabineden istifa etmişti.
Filistin toprakları olarak kabul edilen bölgeye komşu diğer bir Arap ülkesi olan Ürdün’e gelince; malum, mevcut kralın büyük dedesi olan Kral Abdullah, Batı Şaria’yı Ürdün’e katma pazarlıkları yaptığı için, 1951’de Mescid-i Aksa’da Cuma namazı çıkışında bir Filistinli tarafından öldürülmüştü. Bu olay esnasında Kral Abdullah’ın yanında o sırada çocuk olan torunu Hüseyin, şimdiki kralın babasıdır. Ürdün, kurulduğundan itibaren, İsrail’in kuruluşu sürecinde Siyonistlerle pek çok müzakere yürütmüştü. İsrail kurulduktan sonra da çerçevesi değişse de müzakereler devam etti. Dahası, Filistinliler bu ülkenin nüfusunun en az yarısını oluşturuyor.
Formun Altı

Trump ve Netanyahu: Ortak bir plan mı var?

Netanyahu ve Trump’ın, aslında sadece Gazze’nin değil, tüm Filistin nüfusunun Arap ülkelerine göç edip, bu bölgeyi tümüyle İsrail’e bırakması fikrinde ortaklaştıkları kesin. Aslında, İsrail’in kurulması döneminde de bu anlayış hakimdi, Filistin meselesi, bu zeminde gelişti. Ancak gelinen noktada, İsrail’in bu özlemine fiilen çok yaklaşmış olduğu da bir gerçek. Batı Şeria’da Filistin Yönetimi’nin otoritesinden söz etmek mümkün değil; zaten son savaş sadece Gazze’de değil, İsrail’in Batı Şeria’da yaptığı operasyonlarla devam ediyor.
Diğer taraftan, Gazze harabeye dönmüş durumda ve kim ne derse desin Hamas büyük bir yenilgiye uğramış halde. Mısır ve Ürdün sınırlarını tümüyle açsa, Gazzelilerin en azından yarısının bu ülkelere göç edeceği söylenebilir. Trump da zaten bu zeminden hareketle, Mısır ve Ürdün’e ekonomik baskı uygulayarak, bu planı gerçekleştirmeye çalışıyor. Ürdün, ABD ekonomik yardımı ile ayakta kalan bir ülke. ABD ekonomik yardımı, Mısır için de çok önemli. Buna karşın, her iki ülkenin de Trump’ın teklifini açıkça kabul etmek konusunda tabii ki çekinceleri var.
Arap dünyasının zenginlerinin başında Suudi Arabistan ve BAE, zaten Hamas’tan rahatsızlık duyan, ama bunu açıkça söyleyemeyen ülkeler. Katar’ın durumu biraz daha karışık, ama sonuçta bölgenin en büyük ABD üssü bu ülkede. Zaten, Filistin meselesinin bugün geldiği trajik noktayı anlamak açısından, başından beri Arap dünyasındaki güç dengelerinin seyrini bilmek lazım.

Trump ve Gazze krizinin Filistin halkı üzerindeki etkileri...

Dışardan, Gazzelilerindireniş”e devam etmesini beklemek veya direniş edebiyatı yapmak kolay, orada yaşamak ise neredeyse imkânsız hale gelmiş vaziyette. Her taraftan kuşatılmış, en basit ihtiyaçlarını karşılamak için İsrail’in izninin gerektiği bir kapalı alandan söz ediyoruz. Dahası, savaş başlamadan önce fukara Gazzeliler, İsrail’de günü birlik çalışmak için kuyruk oluyorlardı.
Savaş, Netanyahu’ya Gazze’yi tümüyle kıstırma fırsatı verdi ve ne yazıktır ki, bu hedefine ulaştı. Trump da bu tablodan hareketle konuyu daha öteye taşıyabildi. Ne kadarı gerçekleşir, ne kadarı gerçekleşmez ayrı konu, ama sonuçta sadece Gazze’de değil, Batı Şeria’da da Filistinliler için yaşama alanı neredeyse yok edilmiş durumda. Bu durumda, fiili duruma boyun eğmek bir sorunsa, Filistinlilerin yaşama koşullarını göz ardı ederek direniş hayaline sığınmak da başka bir sorun.
Trump son olarak, ateşkes süresi doluncaya kadar rehineler teslim edilmediği takdirde, kıyamet kopacağını söyledi. Kıyamet zaten çoktan kopmuştu, demek ki kaldığı yerden devam edecek. Bence bir kez daha, sözde kalmaya mahkum, kınama ve itirazların ötesinde kimse parmağını oynat(a)mayacak.
Not: Bu yazıda, öncelikle Trump’ın dünyayı alt üst ettiği iddiasına karşın Ortadoğu cephesinde yaşananların çarpıcı, ama beklenmedik gelişmeler olmadığını düşündüğümü izah etmeye çalıştım. Diğer pek çok alanda, “Trump etkisi”ni değerlendirmeye devam edeceğim. 

.

Nuray Mert, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI