?>

2. Dünya Savaşı’nda Türkler, Rusları Almanlardan; Ruslar da Türkleri ABD ve İngiltere’den nasıl kurtardı?

Ömür Çelikdönmez

6 yıl önce

Türkiye ve Rusya; 1919’dan bugüne hem gizli müttefik hem de zor zamanların iki dostu. Bolşevik Devrim’e katkı sunan Türk unsurların etkisiyle, Sovyetler Birliği, Ankara Hükümeti’nin Birleşik Krallık’a karşı savaşını desteklemişti. 
İstiklal Harbi’nde askeri kurmayların ve askeri diplomasinin başarısı, Fransızların, İtalyanların ve İngilizlerin aralarındaki anlaşmazlıklardan yararlanan askeri liderlik ile “Mustafa Kemal Atatürk / Fevzi Çakmak / Kazım Karabekir” üçlüsünün, proletarya devrimini gerçekleştiren Sovyet Rusya’nın desteğini almasıyla çok yakından ilgilidir. 
Bu süreci en iyi anlatan Erol Mütercimler’in “Kurtuluş Savaşı'na Denizden Gelen Destek ve Kuvayı Milliye Donanması” kitabıdır ve bu bakış açısını güçlendiren bilgilerle doludur. Kitap; ‘İstiklal Harbi’nde Ankara’ya ulaştırılan Sovyet Yardımları’ndan söz eder.  
İstiklal Savaşı’nda Rusların kömeğine karşı II. Dünya Savaşında Türklerin kömeği
“Kötek” değil efendim kömek
Kömek" Türkçe bir kelime ve “yardım, destek” gibi karşılığı var. Türkler, yapılan iyiliği de kötülüğü de unutmaz. 
Nazi Almanyası’nın Bakü petrolü için Kafkaslar'ı ele geçirmek amacıyla Tuapse liman kentine düzenlediği saldırılarına karşı kent halkı Nazi ordusuna kahramanca direnir. Ancak direnişin sürekliliği için lojistik malzemeye ihtiyaç duyulmaktadır.

Kasım 1942'den itibaren Haziran 1944'e kadar 'Aleksandr Ulyanov', 'Pestel' ve 'Anatoliy Serov' adlı Sovyet gemileri ihtiyaç duyulan lojistiğin Trabzon'dan sevkiyatını gerçekleştirir.
Gemiler, Türkiye'den sabun, siyah zeytin, ceviz, deri, yün gibi çeşitli ürünler getirir. Alman denizaltılarının tehdidi altında Sovyet gemileri, büyük riskler üstlenerek Türkiye’den ürünleri taşıyordu. 
Nitekim 1944 yılında Nazi denizaltısının füze saldırısı sonucunda 'Pestel' gemisi mürrettebatı hayatını kaybetmişti. Benzer faciayı 'Aleksandr Ulyanov' gemisi de yaşamış, Naziler, 23 Şubat 1943'te Tuapse limanını bombalarken gemi de saldırıya hedef olmuştu. 
Türkiye, ayrıca SSCB müttefiklerinin gemilerine Sovyetler'e ilaç ürünlerin taşınması için Boğazlar'dan geçmesine izin vermişti. 
Savaş öncesi Türk Diplomatlar, Stalin’i Alman Saldırısı hakkında bilgilendirdi!
II. Dünya Savaşı’nın başlamasından önceki süreçte Türk diplomatlar (MAH mensupları) edindikleri bilgileri Sovyet meslektaşlarıyla paylaşmış, Almanya’nın, Sovyetler Birliği’ne saldıracağı konusunda Moskova’yı defalarca uyarmıştı. 
İlk uyarı 1939’da Budapeşte’ye atanan Türkiye'nin Macaristan Büyükelçisi Ruşen Eşref Ünaydın tarafından Temmuz 1940’ta yapıldı. Çünkü Türk Büyükelçiliğinin yaygın istihbarat ağı, Sovyetler Birliği’nin de takdir ettikleri bir durumdu. 
Hatta Sovyet yetkilileri, önceki yıllarda başkent Budapeşte’de büyükelçiliklerinin bulunmadığı yıllarda özellikle Macaristan’daki faaliyetleri için Türkiye’den yardım istemişlerdi.
Büyükelçi Ünaydın, Sovyet Elçisi Şaronov’la Alman birliklerinin Macaristan üzerinden Romanya’ya hareket ettiği bilgisini paylaştı.
Ancak Sovyet Elçisi Şaronov’ın bu bilgiyi, Moskova’ya aktarmakla yetindiği görülür. 
1940 yılında Almanya, İtalya ve Japonya arasında Üçlü Pakt imzalanmasının ardından, Türkiye’nin Tokyo Büyükelçisi Ferit Tek; 17 Eylül 1939’da Yüksek Sovyet Meclisi tarafından Japonya Büyükelçiliği’ne atanan Sovyet Elçisi K. Smetanin’i Tokyo’da ziyaret etmiş, Adolf Hitler yönetimindeki Almanya’nın, Sovyetler’e saldıracağı konusunda uyarıda bulunmuştu.
Türk Elçi, saldırı amacıyla Almanya’nın SSCB’yi güneydoğu yönünden kuşatmak için Romanya ve Macaristan’da bazı askeri faaliyetlerde bulunduğuna dikkat çekmişti. 
Sovyet Elçi Smetanin'in, Almanya ve SSCB arasında saldırmazlık anlaşması bulunduğunu hatırlatması üzerine Büyükelçi Tek, gülümseyerek, “Ama sadece görünüşte öyle, bu kâğıt üstünde bir anlaşma...” demişti.
Dediği gibi de oldu. 
Yine aynı yıl 1940’da Tokyo'daki Türkiye Büyükelçiliği'nde düzenlenen 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda Büyükelçi Ferit Tek, Sovyet mevkidaşı Smetanin’i bir kez daha, “Almanya, Avrupa zaferinin ardından mutlaka size doğru harekete geçecek” sözleriyle uyarma gereği hissetmişti. 
Sakızlı Rum Çocuğunun Türkleşmesi ve Türk Devletine Hizmeti…
Sovyetler Birliği yetkililerine Türk Diplomatlarının uyarılarının ardı arkası kesilmez. 4 Ocak 1941’de Türkiye'nin Berlin Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Nurettin Ferruh Alkent, Sovyet Büyükelçisi V.Dekanozov’a Almanya’nın Sovyetlere saldıracağı konusunda uyarıda bulunur.
13 Ocak’ta Türk diplomat Nurettin Ferruh Alkent, Sovyet mevkidaşıyla yaptığı bir diğer görüşmede Romanya-SSCB sınırında çok sayıda Nazi askerinin bulunduğunu söyler.
Nurettin Ferruh Alkent, Saray Baş Teşrifatçısı Ferruh Bey’in oğluydu. 
Dr. Rıza Tevfik, kendi öğrencisi olan Nurettin Ferruh Alkent’in Babası Ferruh Efendi’nin, Sakız’dan getirilip Müslüman ailelerinde terbiye gören Rum çocuklarından olduğu bilgisini verir.
Nureddin Ferruh, henüz on yedi yaşındayken 1895 yılında ‘Şafak Sadaları’ isimli şiir kitabını tab ettirmişti. Almanca, Rumca, İngilizce, Fransızca, Japonca ve Macarca biliyordu.
Stalin, Türkiye’nin Sovyetler’e saldırmayacağından emin olunca, Türk sınırındaki Kızıl Ordu birliklerini Stalingrad cephesine kaydırdı…
Rusya Dışişleri Bakanlığı'na bağlı Moskova Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (MGİMO) öğretim görevlisi, emekli diplomat Prof.Dr. Yuri Dubinin, Türkiye'nin 2. Dünya Savaşı'nın kaderini değiştirdiğine dair iddiaları hiç de yabana atılacak gibi değil. 

Dubinin’in aktardığı anekdota göre; Sovyet lideri Josef Stalin 1942 sonbaharında SSCB’nin Ankara Büyükelçisi Sergey Vinogradov'u acilen Moskova'ya çağırır.
Stalin'in üç kere "Söyler misin, Türkiye bize karşı savaş açacak mı açmayacak mı" diye ısrarla sorması üzerine Vinogradov, "Hayır yoldaş Stalin..." diye yanıt verir. 
Güneyden bir saldırı gelmeyeceğine sonunda ikna olan Stalin, Türk sınırındaki Kızıl Ordu birliklerini Stalingrad cephesine kaydırdı. Bu birliklerin Sovyetler'in savaşı kazanmasında önemli rol oynadığı biliniyor, Stalingrad çatışması da savaşın dönüm noktası sayılıyor.  
II. Dünya Savaşı’nda Türkiye, Almanya yanlısı politika takip etti…
Türkiye; 2. Dünya Savaşı’nda Trakya sınırına kadar ilerleyen Almanya ve müttefiklerini kışkırtmadan, Almanya yanlısı bir politika izlemek yolu ile savaşa girmeme politikasını benimsemişti. 
Alman denizaltılarının Odesa ve daha sonra Sivastopol’den tahliye harekâtı yürüten Sovyet gemilerine büyük kayıplar verdirdiği süreçte, Türkiye, Montrö anlaşmasının hükümlerini çiğneyen Alman savaş gemilerinin Karadeniz’e çıkışına göz yummuştu.
2. Dünya Savaşı yıllarında Alman silah sanayiinin en çok ihtiyaç duyduğu hammaddelerden biri de ”Krom”du. 
Krom, vasıflı çelik üretiminde olmazsa olmaz bir hammaddeydi ve bu çelik de savaşın en önemli silahı olan tank yapımında kullanılmaktaydı.
Alman silah sanayi için vazgeçilmez bir hammadde olan krom satışının giderek artan kotalar ile devam etmesi ve İnönü Hükümeti’nin bu politikası en çok ABD ve İngiltere’yi rahatsız ediyordu
İngiltere ve ABD Dışişlerinin arka arkaya vermiş oldukları notalar sonucunda, Türkiye, Almanya’ya yaptığı krom sevkiyatını 21 Nisan 1941’de durdurdu ve baskıyla 2 Ağustos 1944’te Almanya ile ilişkilerini kesti. 
İngiltere, 20 Şubat 1945’te, Türkiye’ye bir muhtıra vererek, 25 Nisan’da müttefikler arasında yapılacak olan San Francisco Konferansı’na, 1 Mart 1945’ten önce Almanya’ya savaş ilan eden ülkelerin davet edileceğini, Türkiye’nin de bu tarihten önce savaşa girmeye karar verirse, BM Bildirisi’ne katılabileceğini bildirdi. 
Türkiye de bunun üzerine 23 Şubat 1945’te, Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etti ve 27 Şubat’ta da BM Bildirisi’ni imzaladı. Bunun üzerine 5 Mart’ta konferansa resmen davet edildi ve böylece BM’nin kurucu üyeleri arasına katıldı.
Amerika ve İngiltere’nin Türkiye’yi işgal planlarını Sovyet Rusya Bozdu…
ABD ve İngiltere'nin II. Dünya Savaşı'nda Moskova ile yaptığı müzakerelerin tutanakları, "Stalin liderliğindeki Sovyetlerin o dönemde Türkiye'den Kars ve Ardahan'ı talep ettiğini ve Boğazlar'da üs istediğini" ortaya koymuştu. 
Biraz da Türk yetkilileri korkutmak için abartılan bu belgelerde ayrıca, Stalin'in dünyanın çeşitli ülkelerinden Ermenileri, SSCB'ye getirttiğini ve onları, işgal etmek istediği Doğu Anadolu'ya yerleştirmeyi amaçladığı, Doğu Anadolu'yu işgaline haklı zemin oluşturma çabası içerisinde SSCB'ye getirttiği Ermenileri kullanmaya çalıştığı yer alıyordu.  
Aslında Amerikalılar ve İngilizler, Türkiye’ye ölümü gösterip sıtmaya razı etmeyi düşünüyordu. Çünkü ABD ve İngiltere, Boğazlar konusunda Sovyet taleplerini bir noktaya kadar desteklemekteydi.
ABD ve İngiltere Türkiye’nin haberi olmadan Boğazları, Sovyet Rusya ile pazarlık konusu yapmıştı…
Eylül 1945’de toplanan Müttefik Devletler Dışişleri Bakanları Kurulu, Montrö Anlaşması’nın değiştirilmesi anlamında belli prensipler üzerinde anlaşmasına rağmen,  sonradan eklenen Sovyet talepleriyle ilgili mutabakat sağlayamamıştı.  
Ne yazık ki günümüzde Türkiye’nin sözde müttefiki geçinen ABD ve İngiltere, Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren bu toplantıya davet dahi etmemişlerdi. 
Kasım 1945’de ABD ve İngiltere; Alman gemi ve denizaltılarının 2. Dünya Savaşında Karadeniz’e geçişlerini bahane ettiler. 
Türkiye’nin savaşta Montrö Anlaşmasını Almanya lehine çiğnediğini ileri sürerek, Boğazlar konusundaki değişiklik talebi ile ilgili ayrı ayrı Türkiye’ye nota verdiler. 
Bu notaların dili, diplomatik bir şekilde de olsa, temel olarak Sovyetler’in Boğazlar üzerindeki taleplerini kısmen destekler içerikteydi ve Sovyetlerle birlikte Boğazlara çökmek gibi amaç taşıyordu. 
Buna göre ABD ordusu ve İngiliz ordusu, Çanakkale ve İstanbul boğazlarını kontrol edecek, Türkiye’de askerlerini konuşlandıracaktı. 
Sovyetler ABD/İngiltere’nin işgal planını bozmak için Türkiye’den toprak talebinde bulundu…
Sovyetler, 1946 yılına girildiğinde Türkiye üzerindeki baskılarını artırdı. Sovyet talepleri, Boğazlar’da askeri üs verilmesi ve Karadeniz Ülkelerinin (ki tamamı Sovyet işgali altında idi.) engelsiz bir şekilde Boğazları kullanması ile sınırlı kalmayıp; Kars ve Ardahan’ın da terk edilmesini kapsıyordu. 
Aslınsa Stalin, blöf yapmıştı. 
Niyet başkaydı. 
7 Ağustos 1946’da Sovyet ültimatomu Türkiye’ye ulaştı. 
Ültimatom, kaba bir dil ile Boğazlar rejiminin derhal Sovyetler Birliği’nin talepleri doğrultusunda değiştirilmesini talep ediyordu. 
Sovyetler’in bu çıkışı “-Bana rağmen bu işgali yapamazsınız” anlamını taşıyordu. Ayrıca ABD ve İngiltere ile arasına mesafe koyarak; “Paylaşımda aslan payını kaptırmam!..” gibi inceden bir mesaj da veriyordu.
Stalin’in hamlesi işe yaradı; ABD/İngiltere’nin Türkiye’yi, Boğazlar üzerinden işgal planları suya düştü ve alelacele ABD ve İngiltere, Türkiye’ye olan garanti ve desteklerini açıklamak zorunda kaldı.
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete

YAZARIN DİĞER YAZILARI